Filistinliler İçin Uygun 'Mevsim' Değil

-
Aa
+
a
a
a

“Ciddi değilsiniz" demişti Cezayirliler Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderlerine: “Muhaliflerinizi öldürmelisiniz!” Bu olay yıllar önceydi. FKÖ liderleri, muzaffer kardeşlerinden, Cezayir Kurtuluş Cephesi gönüllülerinden kendilerine öneride bulunmalarını istemişlerdi. Fikirlerini cömertçe ortaya koydular: “Kendi içinizde ayrılıklar sürdüğü sürece bir özgürlük savaşı başlatamazsınız. Sadece bir parti olabilir. İçeride ayrılıklara yer yok. Muhalifler tasfiye edilmeli."

Örnek olarak Cezayir – Tunus sınırındaki bürolarını gösterdiler. Üç odadan oluşan, muhaliflerin götürüldüğü bir evdi burası. Birinci odada dava görülüyordu, ikincisinde karar okunuyor, üçüncü odada ise ceza infaz ediliyordu. Herşey birkaç saat içinde olup bitiyordu. Evi sadece tabut içinde terk edebiliyorlardı. Bu hikaye bana üst düzey bir Filistinli yetkili tarafından anlatıldı: “Biz, Filistinliler, bu sözleri dinledik ve kendi kendimize dedik ki: Böyle bir olay bizim hareketimizin içinde olmayacak!” Hatta, Filistin bölgesinde olup bitenleri anlamak isteyenin, bunun oybirliğiyle alınmış ulusal bir karar olduğunu görmesi gerekir: Ne pahasına olursa olsun bir iç savaştan kaçınacağız. Bu karar, Filistin halkının yaşayabileceği bir travmaya engel olacaktır.

1936’da “Arap İsyanı” (Siyonistlerin tabiriyle “Olaylar”) patlak vermişti. Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesiyle beraber Yahudi göçü gözle görülür biçimde artarken Araplar, topraklarının ayaklarının altından kayıp gitmeye başladığını hissetmeye başlamışlardı. Ulusal varlıklarını korumak adına son ve umutsuz bir adım olarak, genel grev ilan ettiler. Bu eylem, daha sonra silahlı bir isyana dönecekti. İsyana Kudüs’ün Başmüftüsü Hacı Emin El- Hüseyni önderlik ediyordu.

Müftü, fırsatını örgüt içindeki muhaliflerini ortadan kaldırmak yönünde kullandı. Kan banyosu sırasında, müftünün önderliğini kayıtsız şartsız kabul etmeyen hemen hemen bütün Filistinli liderler katledildi. 1947’nin sonunda gerçeklerle yüzyüze gelindiğinde (Birleşmiş Milletler’in topraklarını bölme önerisinden sonra) Filistin halkına önderlik edecek bir ulusal lider kalmamıştı. Bugün Ariel Şaron, Arafat’ı iç savaş çıkarmaya zorluyor. İstediği şey, Arafat’ın Hamas ve Cihad liderlerini ortadan kaldırıp onlara ait büroları da yok etmesi. Hamas ve Cihad’ın bu olayların üzerine intikam yemini etmelerini ve Filistinli üst düzey yetkilileri öldürmelerini umuyor. Bu ortak cinayetler, Filistin mücadelesine son noktayı koyacaktır; belki de ebediyen. Ne Arafat ne de muhalifleri, Şaron’un umutlarını çıkarmaya niyetli görünüyor. Arafat halka hitaben yaptığı konuşmasında, İsrail’deki saldırıların Filistin halkının ulusal çıkarlarına zararlı olduğunu söyledi. Çoğu Filistinli, Arafat’ın görüşlerine hak verdi. Hamas ve Cihad bu düşünceyi onaylamıyordu, ancak bir iç savaşa da çekilmek istemiyordu. Sonuçta, İsrailli yetkililere göre, intihar saldırılarının sayısında ciddi bir düşüş gözlendi.

Bu durum, kendi tarihimizdeki benzer bir dönemi hatırlatıyor. Lehi (1) tarafından düzenlenen suikastte Lord Moyne’un kurban gitmesinin ardından Ben-Gurion ‘muhalifler’i, onlara işkence yapan ve Afrika’daki bir mahkum kampına gönderen Britanya polisine karşı kullanmayı denedi. Irgun (2) savaşçılarından bazıları, Ben-Gurion’un Palmah (“şok birlikleri") grubu tarafından kaçırılmış ve Britanyalılar’a karşı kullanılmışlardı. Diğerleri ise Britanya tarafından Ben-Gurion’un verdiği 700 kişilik şüpheli listesinin de yardımıyla tutuklanmışlardı. Operasyona, avlanma mevsimi anlamına gelen -Fransızca okunuşuyla- “the saison” adı verilmişti. O dönemde kanlı bir savaş çıkmamasını sağladığı için teşekkür edilmesi gereken kişi, ne pahasına olursa olsun kardeş katli kabilinden bir savaşı önleme niyetini kesin biçimde ortaya koyan Irgun komutanı Menahem Begin’dir.

Irgun savaşçılarına, kendilerini kaçırmaya gelen Palmah üyelerine ateş açmamaları emri verilmişti. (Lehi lideri Nathan Yellin-Mor buna karar vermişti, şartları göz önünde tutarak. Bana yıllar sonra söylediği gibi: “ Haganah şefleriyle bir görüşmeye gitmiştim. Önümdeki masaya dolu bir tabanca koydum ve dedim ki “Her Lehi savaşçısı kendini savunmak için silahına başvurur.” Sonuç olarak hiçbir adamımız kaçırılmadı.)

Ben-Gurion karmaşık bir oyun oynadı. “Bir gün ‘Saison’ emrini verdi, bir diğer gün ise kendi Haganah örgütünü, Irgun ve Lehi’yi koordine edecek olan "İbrani İsyan Hareketi”ni başlattı.

Diplomasiyi de şiddeti de kullandı yeri geldikçe ve değişik biçimlerde. Aslında, Irgun ve Lehi’nin eylemlerini de kendi çıkarları için kullandı.

Bugün Arafat aynı şeyi yapıyor. Filistin halkı bir iç savaşla yok etmeyecek varlığını. Şiddet eylemlerine son vermeye sadece ulusal varlıkları barışcıl girişimlerle garanti edildiği takdirde ikna olacaklar. Ve bu sırada, silah toplamaya devam edecekler, bütün ihtimalleri göz önünde bulundurarak.

Dipnot

(1) Lehi – “İsrail’in Kurtuluşu İçin Savaşanlar” örgütünün İbranice kısaltması, Britanya’da “Stern Gang”olarak anılıyorlardı.

(2) Irgun – bir başka yeraltı örgütü olan “Ulusal Askeri Organizasyon” kısaltılmış adı.

Çeviren: Aylin Bozyap

5 Ocak 2002 tarihinde yayımlanmıştır.