Ekonomi Notları: Savaş ganimeti, herhalde?

-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 40

 

Ömer Madra: Bugünkü konuşmamızı oldukça tarihi bir günde yapıyoruz. Hem askeri bakımdan hem sosyal bakımdan ve tabii ki ekonomik açıdan da fevkalade ciddi sonuçları olabilecek bir meclis oylaması arifesindeyiz. Nereden başlayalım?

 

Hasan Ersel: Biraz Amerika’dan söz edebiliriz.

 

ÖM: Tüketici güven endeksinin düşüşü…

 

HE: Evet. Bazen çok kolay yorumlar yapılıyor, “Amerikan ekonomisi şöyle olduğundan burada böyle yapıyor” gibi… Oysa, Amerika’da ne olup bittiğini anlamak, çözümün nerede olduğunu çıkarabilmek o kadar kolay değil. 

21 Şubat tarihli Financial Times gazetesinde diyor ki “Amerikan ekonomisinde görülen olumlu eğilimler birden ters dönmeye başladı.” Amerika’da emek piyasasındaki zafiyet devam ediyor, yani işgücü talebi artmıyor işsizlik sorun olmaya devam ediyor. Oysa daha iyi bir performans bekleniyordu. Bu birinci nokta. İkincisi Amerika’nın dış ticaret açığı 2002 yılında 435 milyar dolar oldu. Bu hem çok büyük bir rakam, hem de Amerikan tarihinin rekoru. Amerika’nın dış ticaret açığı GSYH’sinin %5’ine vardı. (Bu arada, Amerika’nın en çok dış alım yaptığı ülkeleri sıraladığınız zaman, 1’incisi Kanada, 2’ncisi Meksika, -komşuları, bunlar anlaşılabilir- 3’üncüsü hep Japonya idi, şimdi Çin oldu. Çin’in Amerika’ya ihracatı 125 milyar dolar. Bunun uluslararası ilişkiler açısından ne anlama geldiğini düşünmek gerek.) Amerika’nın ihracatı 2002 yılında çok iyi değil, % 2.5 düşmüş, 973 milyar dolar olmuş. Amerika’nın ihracat kapasitesi de ne kadar yüksek, onu görmek açısından önemli.

 

Diğer göstergelere bakalım: Ocak ayında Amerika’da tüketici fiyat endeksi % 0.3 artmış (orada enflasyon bizdeki gibi olmadığı için fiyat hareketleri aylık bazda binde olarak ifade ediliyor). Bu rakamı yıllığa çevirirsek % 3.7 ediyor, bu Amerika için iyi bir rakam değil, yüksek. Fakat bu artışın temel kaynağı enerji fiyatlarındaki hareket. Eğer enerji dışarıda bırakılırsa bu rakam %0.1 oluyor. Enerji fiyatlarında böyle bir şok sayılabilecek artış olmasının da nedenleri var. Bir kere Amerika’nın petrol rezervleri çok yüksek değil (örneğin 1990-91 Körfez savaşı sırasında daha yüksekti) Çünkü kış çok şiddetli geçiyor, çok yakıt kullanılıyor. O yüzden de talep artışı fiyatları daha çabuk etkiliyor.

 

İkinci gösterge, üretici fiyat endeksi de son 13 yılın en yüksek artışını göstermiş, yani enflasyon korkusu var. (Tabii kastettiğim enflasyon ABD için korkutucu olan, yoksa bizdeki gibi bir şiddetli enflasyon olması söz konusu değil.) Bu nedenle de Federal Reserve Bank'ın (ABD Merkez Bankası) faiz indirerek ekonomiyi canlandırması beklenmiyor.

 

ÖM: Zaten hep bunu yapıyordu değil mi?

 

HE: Evet, ama şu gelinen noktada artık yapamaz diye düşünülüyor. Bu nokta bence önemli. Bizde de ikide birde “Merkez Bankası faiz indirsin” diyenler var ya… Orada bu kadar kolay söylenmiyor anlaşılan… Dolayısı ile Amerika ekonomisi biraz petrol fiyatlarının nasıl hareket edeceğine duyarlı, önümüzdeki dönemde de bu önemli bir konu. Daha önce de konuşmuştuk, bu bütün gelişmiş ülkeler için geçerli olan bir şey.

 

Bir başka gösterge de eğilim endeksleri… İşverenlere istihdam konusunda geçmişe oranla daha kötümser görünüyorlar. Yani "ileride iş verir misiniz?” diye sorduğunuzda “pek sanmıyoruz” diyenlerin oranı yükseliyor.

 

Tüketici güven endeksi ise Ocak ayında 78.8 imiş, Şubat ayında 64’e düşmüş.

 

Şerif Erol: Dün de bunu aktarmıştık, son 10 yılın en büyük düşüşlerinden biri değil mi?

 

HE: 11 Eylül hariç! Ama onu doğal karşılamak gerek. Çok acayip ve korkutucu bir olaydı… Şimdiki bu düşüş önemli mi değil mi? Bazı iktisatçılar diyorlar ki “Bu tüketiciler şımarık çocuklar gibidir, bir gün öyle bir gün böyle düşünürler, pek güvenilmez.” Böyle bir ciddi sunum dinlemiştim. Doğru olabilir, bu görüş de. Bilemiyorum…

 

Amerika’da gidişat umut vermiyor

 

ÖM: Doğru olabilir belki ama Amerika’nın bütün hesaplarının yapılmasında da, ekonominin canlanması, vs. konusunda en önemli faktörlerden biri olarak her zaman dikkate alınmalıdır, dolayısı ile şımarık çocuk açıklaması yetmeyebilir.

 

HE: Evet. Söz konusu endeksin kaynağı Michigan Survey'dir. 5000 kişiye soruluyor. Bu endeks yıllardır hesaplanıyor. Güvenilir olduğu konusundaki kanıyı paylaşanlar çoğunlukta. Ama diyelim ki "tüketiciler şımarık çocuk gibidir" diyenler haklı… Bu endeks arka arkaya üç aydır düşüyor…Hadi bir ay tüketiciler heyecanlandılar diyelim ama üç ay arka arkaya düşüyorsa bir olumsuzluk olduğu dışında bir açıklama yapılamaz bence.

 

ÖM: Nedir bu tüketici güven endeksi?

 

HE: Bu endekste hane halklarına genel iktisadi koşullar, iş olanakları ve kendilerinin harcama planlarındaki konulardaki bekleyişlerini soruyorlar. Böyle bakıldığı zaman, bu çalışma gerçekten iyi yapıldıysa (ki ben iyi yapılıyordur diye düşünüyorum, istatistiğinde bu kadar ileri olan bir ülkede) Amerikalı insanın iktisadi geleceğini iyi görmediği ortaya çıkıyor. Bu yönetim üzerinde bir baskı oluşturuyor. Bu da yeni vergi indirim paketi oluşturma çabalarının bir yönü…

Tabii bunun sonucunda da ABD ekonomisine ilişkin ciddi çalışmalar yapan kuruluşlar da öngörülerini olumsuz yöne değiştirdi. Ben bu bağlamda en saygın çalışmalardan birisi olan Wharton ekonometrik modelinin öngörülerine baktım (Boğaziçi Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman Özmucur raporluyor). İleriye ilişkin öngörülerini olumsuz yönde değiştirmişler. Başka iktisatçıların da aynı yönde görüşlerine rastladım.

 

Bu arada yayınlanan bir istatistik de sürpriz sayılacak kadar olumlu bir gelişme gösterdi. Amerika’da konut piyasası ile ilgili önemli bir gösterge olan ikinci el konut piyasasında satılan konutların miktar, tarihinde en yüksek sıçramayı göstermiş. Ocak ayında % 3 artmış.

 

ÖM: Bu olumlu bir şey tabii.

 

HE: Olumlu ve ilk bakışta şaşırtıcı. Ben bu rakam ile ötekiler nasıl bağdaşıyor diye dün epece düşündüm. Yorumum şu: söz konusu piyasa ikinci el piyasası… Yani yeni yapılan konutların değil, mevcut konutların satışı ile ilgili. Yani yapılan konutlarda durgunluk var.İkinci el piyasası şu demek: benim bir evim var bunu size satıyorum. Amerika’da konut kredisi faizleri çok düştü. 1960’lardan bu yana en düşük düzeye indi. Bu yüzden, faizlerin düştüğünü görenler daha uygun bir başka eve geçmeye başlıyorlar. Ev değiştirmek için iyi bir fırsat çünkü.

 

ÖM: Bu ekonominin genel olumlu bir göstergesi olarak yorumlanamaz, değil mi?

 

HE: Değil, sadece daha ucuzdan ev temin etme imkanı olduğu için. Burada olumlu olan, olsa olsa eskiye oranla daha az konut kredisi faizi ödeyenlerin arta kalan paralarıyla tüketimlerini biraz artırmaları. Böyle olacağı bekleniyor ama anlaşıldığı kadar bu etki ya henüz görülmedi ya da zayıf. Çünkü ekonomide ciddi bir hareketlenme yok. Yeni konut piyasası zayıf demiştim. Rakam vereyim. Ocak ayında yapımına başlanan evlerin sayısında sadece % 0.2 artış olmuş. Oysa bu rakam Aralık ayında % 4.9 imiş.

 

ÖM: Ciddi bir düşüş var yani?

 

HE: Evet. Üstelik Ocak ayında alınan inşaat izinleri de Aralık ayının % 5.6 altına düşmüş. Özetle ABD ekonomisinden gelen haberler iç açıcı değil, sıkıntılı bir hava var. ABD yönetiminin içe dönük bazı iktisadi önlemler alması gerekiyor. Dışarıdaki gelişmeler ne kadar sansasyon yaratırsa yaratsın, insanların sonuçta ilgilendikleri kendi durumları. Hükümetin birşeyler yapmasını bekliyorlar…

 

ÖM: Amerika’daki gidişat parlak görünmüyor yani?

 

HE: Öyle. Nitekim borsalar da bu olumsuz sinyaller yönünde hareket ediyor, endeksler düşüyor. Bazıları hayaller kuruyor “Amerika'dan şunu isteriz bunu isteriz o da verir” diye. Oysa durum pek de öyle gözükmüyor.

 

ÖM: 95 milyar dolarlık bir ek ödenek talebinde bulunacakmış Bush, savaş ve terör eforu için.

 

HE: Tabii onun da bir yük olduğunu unutmamak lazım. Sanki bütçe harcamaları artınca iyi olurmuş gibi geliyor ama öyle değil. Bu bir yük, sonuçta birileri ödeyecek. Ya bu harcamalar kamu borçlanmasını artıracak o da faizlerin yükselmesine yol açacak, ya da hükümet vergileri artıracak. Duraklayan bir ekonomide zor bir durum.

 

AKP’ye güven endeksi de düşüşte

 

ÖM: Buradan Türkiye’ye geçebiliriz herhalde?

 

HE: Bizde de bir güven azalması var. Merkez Bankası’nın ciddi bir çalışması yayınlanıyor. Reel Kesim Güven Endeksi. Burada firmalara gelecekle, ekonominin durumu ile ve kendi durumlarıyla ilgili görüşleri soruluyor. Bu endeks, Merkez Bankası’nın uzunca bir süredir uygulamakta olduğu, sınanmış bir anketten üretiliyor. Endeksin geçmişteki hareketine kabaca baktık, sağduyumuza çok uygun geldi. Güvenilir bir endeks olduğunu düşünüyorum.

 

Bu endeksin son üç ay rakamlarını okuyayım, Kasım: 107, Aralık: 102, Ocak: 100. Türkiye’de bir seçim oldu, seçim sonunda bir hükümet kuruldu. Seçimin olduğu anda güven endeksi 107 iken iki ay sonra 100’e düşmüş olduğunu görüyoruz. Yani hükümet kurulduktan sonra güven endeksi 7 puan kaybetmiş. Bu önemli bir nokta. Yani bir hükümetin programı veya eylemi güven telkin etmiyor iş çevrelerine (reel sektöre). İşte bu hükümetin çok ciddi bir dış problem karşısında önemli bir kararı alması bekleniyor. Bir anlamda Amerika’daki duruma benziyor. Hükümetin yürüttüğü iktisat politikası güveni artırmıyor, hatta düşürüyor. Bu açıdan başarısız olan hükümetin, isteyerek veya istemeyerek içine düştüğü çok zor bir dış sorunu çözme politikasının toplumda güven uyandıracağı umuluyor…

 

ÖM: Dünya çapında önemi olan bir olaya.

 

HE: Evet, hem ABD için hem de bizim için. Üstelik bizim de çok yakınımızda olan bir olay…

 

ABD’den sağlanacak destek konusunda dün bazı gelişmeler oldu. Benim kafamı karıştıran açıklamalar yapıldı, onları biraz paylaşmak istiyorum. Tabii bilgilerim gazetelerden okuduklarıma dayanıyor. Özetle durum şu: Gazetelerden okuduklarıma göre, komşumuzdaki gelişmeler bir savaş ortamı yaratabilir, bundan Türkiye zarara uğrayabilir. ABD de bu zararın telafisine katkıda bulunacağını söyledi. Ben böyle ihtiyatlı bir biçimde ortaya koyuyorum. Belki de tüm zararı telafi edeceğini taahhüt etmiştir.

 

Peki bu zarar nasıl telafi edilecek?

 

Bu somutlaştı dün, Bakan Ali Babacan 6 milyar dolar hibe ya da bu miktarın 6 (ya da 7.5) ile çarpılması ile elde edilecek kredi miktarı olarak açıkladı. Türkiye’nin seçme yapma olanağı var. "Şu kadarını hibe olarak istiyorum. Kalanını da krediye dönüştürülmüş biçimde kullanacağım" gibi.

 

Anlaşıldığı kadarıyla, ister istemez böyle bir olay olduğu için bir kısım askeri malzeme alımı söz konusu. Bu nedenle Türkiye bu miktarın 2 milyar dolarını askeri amaçlarla kullanmak üzere hibe olarak istiyor. Kalan 4 milyar dolarlık kısmı da krediye dönüştürmek niyetinde.

 

Burada ben bir noktanın altını çizeyim, Amerika’nın önerisinde Türkiye’nin bu olanağı nasıl kullanacağı kendi tercihine bırakılmış, ama keyfine bırakılmamış. Öyle veya böyle Amerika IMF’nin Türkiye’deki iktisat politikasının beklenen sonuçları alacak biçimde programa uygun götürüldüğünü onaylanmasını istiyor. Burada kelimelerin nasıl seçildiği hiç de önemli değil. Sonuç budur. Kanımca da doğrusu budur. ABD yönetimi kalkıp da Amerika’nın içeride bu kadar sıkıntısı varken “Türklerin canı sıkılmış, onlara para verdik” diyemez. 2004’e kadar böyle, 2004’ten sonra farklı olacağını söylemenin anlamı yok. Çünkü IMF ile olan program 2004’de bitiyor zaten. Bunun IMF kanalı ile verilip verilmemesi de bence ikincil bir nokta; zaten o biraz garip bir olaydı. Mühim olan bunun çalışabilmesi için IMF’nin “evet, işler hakikaten planlandığı gibi ve planlandığı gibi gidiyor” demesinin gerekmesi. Bu noktayı bence hiç gözden kaçırmayalım, Türkiye’nin IMF programından kurtuluşu yok.

 

Kredinin şartları ne? Onu çok iyi bilemiyoruz ama 4 yılı ödemesiz, vadesi uzun. 15 yıl vadeli diye bir haber vardı. Ama anlaşılıyor ki vade sabit değil. Vade ve ona bağlı olarak da faiz değişebiliyor. ABD Devlet Tahvili faizleri + bir miktar. Ama Türkiye'nin dış piyasalardan borçlanma maliyetinin epeyce altında olduğu açık.

 

Bir olay daha var, Amerika böyle bir mali külfet altına girip  “aklıma gelmişken verivereyim” diyemiyor. Kongre’ye gitmesi lazım, o da vakit alan bir şey. O arada da bir köprü kredisi olabileceği, bunun 8.5 milyar dolar olabileceği söyleniyor. Bunun faiz oranı hakkında bir şey yok ama önemli de değil, çünkü bu köprüyü kurmak için ve bu arada acil bir ihtiyaç olursa kullanmak üzere. Dolayısı ile benim anladığım, Türkiye’nin uğrayabileceği zararı karşılama açısından ABD ile anlaştığı nokta 6 milyar dolarlık bir kaynak transferi ya da bunu karşılayacak şekilde kredi.

 

Hesapta bir acayiplik var

 

ÖM: Bir de 24 milyar dolarlık kredi mutabakatı vardı.

 

HE: “6 milyar dolardan 2 milyar doları askeri amaçla hibe olarak kullanacak” diyor. Geriye 4 milyar dolar kaldı, Amerika ile üzerinde anlaştıkları çarpan katsayısı 6, yani “1 milyar dolar hibe mi istersiniz, 6 milyar dolar kredi mi?” 4 milyarı 6 ile çarpınca 24 milyar oluyor. Bu da o. 24 milyar dolara kadar kredi alma imkanı var. Bu krediyi almayı çekici kılan faizinin düşük olması, vadesinin uzunca olması. Türkiye de anladığım kadarı ile 2 milyar doları askeri amaçla istiyor, muhtemelen şu anda acil olarak temin edilmesi gereken askeri malzemenin maliyetini düşürmek için. Geri kalan 4 milyar doları da hibe olarak istemiyor bunu kredi olarak kullanmak istiyor, o da 24 milyar dolarlık bir miktar ediyor.

 

ÖM: Bunun geleceğe yönelik yansımaları ne olur? Mesela Cüneyt Zapsu ile konuşmuşlar ve “ABD’den para gelsin ekonomi bahara uçar, havalanır, çok iyi olur” diyor.

 

HE: Bir kere Türkiye ekonomisi piyasaları pek fazla gelişmiş değil ama öyle uçacak kadar da hafif değil! İnsanlar hesap yapmayı biliyorlar. Belki Batı Avrupa’daki, Amerika’dakiler kadar deneyimli değiller ama o kadarını biliyorlar. Böyle bir kaynağın gelmesi olumsuz gelişmeler olmayacağını, iktisat politikasının yürütülebileceği sinyalini veriyor; Ama altını çizeyim ‘yürütüleceği’ değil ‘yürütülebileceği’. Burada en önemli nokta: IMF ile anlaşma olacak mı olmayacak mı? Benim tahminime göre olacaktır çünkü hükümetin başka çaresi yok.

 

İkinci nokta, bu koşullarda iktisat politikasını tasarlarken öngörülemeyecek gelişmeler olabilir. Örneğin, insanlar paniğe kapılarak gidip paralarını çekmek isteyebilirler, vs. İşte bu tür bir desteğin olması Türkiye’nin olanaklarının bu tür sorunlarla başetmede eğer gerekirse kullanabileceği kaynağı olduğunu gösteriyor. Bu da piyasaları rahatlatabilir. Faizler üzerinde olumlu etki yaratabilir, faiz artışı olmayabilir, hatta insanların iyimserlik derecesine göre –o bazen belli olmuyor, çok da iyimser olabiliyorlar- faizler düşebilir bile. Bütün bunlar iç borçların döndürülebilmesine ilişkin kuşkuların dağılmasına katkıda bulunabilir. Özetle bu destek ülkeyi bir yere uçurmaz, ama işlerin biraz daha iyi gitmesine katkı yapabilir.

 

Ancak tüm bu söylediklerimin arkasında iktisat politikasının sağlıklı ve ciddi bir şekilde yürütüleceği varsayımı yatıyor. Burada hata yapıldığı takdirde piyasalar “Amerika’dan kredi gelecek, vs.” demez, işler tersine döner.

 

Üzerinde durmak istediğim ve bana garip gelen bir nokta daha var. Basında çıkan haberlere göre Devlet Bakan Ali Babacan “Eğer Türkiye operasyona destek vermez ve dışında kalırsa bunun 1 yıllık maliyeti 26 milyar dolar olacaktır” demiş. Bu rakam ne anlama geliyor bilemiyorum. Nasıl hesaplandığını söylemiyor. Fakat Amerika ile üzerinde anlaşılan rakam 6 milyar dolar. Arada 20 milyar dolarlık bir fark var. Destek verince uğradığımız zarar çok düşüyor.

 

Bu farkı yaratan Irak olamaz. Çünkü mantıken destek vermezsek Irak'ın bize daha az zarar vermesi gerekir.

 

Bu durumda ya ABD'ye destek vermezsek bu ülkenin bize 20 milyar dolar ek zarar vermesi söz konusu ya da destek verirsek 1 yıl sonra 20 milyar dolarlık avantaj sağlayacağız. Savaş ganimeti elde edeceğiz herhalde… Bu hesabı anlamadım: savaşa girersek zarar 6 milyar dolar, girmezsek 26 milyar dolar!

 

ÖM: Türkiye “bu operasyona” destek vermez ve dışında kalırsa, yani savaşa bilfiil katılmazsa 1 yıl içindeki zararından bahsediyoruz? Bu terminoloji de çok dikkat çekici ve önemli, üstünde durulması lazım. Bu bir operasyon değil kesinlikle, ikincisi de operasyonun dışında kalarak bir zararın nasıl hesaplanacağını bize izah etmesi lazım Bakan’ın.

 

HE: Bir de niye bakışımlı (simetrik) değil onu anlamıyorum; benim bildiğim bir askeri harekatın içinde yer alırsanız zarara uğrama olasılığınız daha çok artar ama bu açıklamaya göre dışında kalınca çok yüksek oluyor. O zaman da insanın aklına –olacak şey değil ama- ya Amerika bize zarar vermeyi düşündüğü ya da ABD safında yer alırsak –terminoloji belki hoş olmadı ama- savaş ganimeti sağlanacağı anlamına geliyor. Sonuçta bir yıllık 26 milyar dolar zarar dönüyor dolaşıyor süresi belli olmayan toplam 6 milyar dolar zarara iniyor…Anlayamadım doğrusu…

 

ÖM: Bu savaş ganimeti hiç de yabana atılacak bir terim değil, belki de herşey bu kadar net konuşulduğuna göre kullanmakta yarar var. Çok karışık ve belirsiz bir durum var, bazı gazetelerde yer alan ekonomik haberlere göre “piyasalar derin bir nefes almak üzere” yorumlamalarını nasıl yorumlamak gerektiğini bilmiyoruz doğrusu.

 

HE: Orada da bir acayiplik var. Tabii bu ‘piyasalar’ dendiği zaman bu piyasalarda çalışan, faaliyet gösteren insanlar ve onların tavırları kastediliyor herhalde. Bu ifade ile, onların kan içiciler gibi tarif edildiği ve aşağılandığını düşünüyorum. “Olaylar bitsin, sakinleşsin iyi olur” diye düşünmek başka bir şey, “şu savaş bir olsun bitsin ölenler ölsün kalanlar kalsın, biz de sakin sakin piyasadaki işlerimize devam edip kâr edelim" demek başka bir şey… İkincisi acayip bir düşünme tarzı… Kimsenin böyle düşündüğünü sanmıyorum…Söylenmek istenen olsa olsa bu krizin çözüme bağlanmasının piyasaların istikrarına katkıda bulunacağıdır herhalde…

 

(27 Şubat 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)