Ekonomi Notları: Mısır'a dikkat!

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: Bugün biraz gene komşulardan bahsedeceğiz herhalde; Mısır değil mi?

 

Hasan Ersel: Evet. Geçtiğimiz haftasonu Mısır’da bir konferansa gittim. Bu fırsattan yararlanarak Mısır’dan söz etmek istiyorum. Ancak, haftasonu iki günlüğüne gitti de Mısır uzmanı oldu diye düşünmeyin...

 

Ömer Madra: Estağfurullah.

 

HE: Bunu yapmak istememin ve yapabileceğimi düşünmemin üç nedeni var. İlki; komşularımızla ilgilenilmesini gerektiğini düşünüyorum. Hem etrafı algılamaya çalıştığımızı, uygar anlamıyla küreselleşmeye ayak uydurmaya çalıştığımızı söyleyip hem de komşularımızı ihmal etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. İkincisi; iki senedir Mısır üzerine bir projede çalışıyordum. Bu nedenle bu ülke hakında biraz fikrim var. Üçüncü neden ise, gittiğim iktisat konferansıydı. Mısırlı iktisatçılardan sorunları samimi ve detaylı bir şekilde dinleme fırsatı buldum. Yoksa iki günde bir otel odasından Mısır ekonomisini anlamam sözkonusu olamaz.

 

ÖM: Hava nasıldı?

 

HE: Hava, otel odasından çıkmamamı haklı kılacak kadar sıcaktı. Bu benim için pek sürpriz olmadı. Bu mevsimde Mısır’ın sıcak olacağını biliyordum. Esas bir ay önce Berlin’de Mısır gibi bir hava vardı, o acayipti.

 

ÖM: Belki Mısır uzmanı olarak değil ama, silahlar dışında da meteoroloji uzmanı, muhabiri olarak seni istihdam edebiliriz...

 

Mustafa Arslantunalı: Ama Berlin’de Almanlar Mısır’dan o kadar çok mumya, vs. götürdüler ki sıcak havayı da taşımış olabilirler.

 

HE: Olabilir. Doğrusunu isterseniz müzeye de gittim ama bana sorarsanız, sadece o eşyaları getirseler daha iyi olurdu gibi geliyor. Sıcak, bir de üstüne rutubet... Bana zor geldi. Bir ekleme daha yapayım. Bu tür olaylar sadece Berlin’de başıma gelmedi. Başka ülkelerde de “Bu ne sıcak!” dediğim zaman “Son zamanlarda oluyor, daha evvel pek olmazdı” dediler.

 

ÖM: Bir tuhaflık farketmişler yani!

 

HE: Evet. Bazılarının itikatı sağlam, “Bunlar önemli değil, değişen birşey yok” diyorlar ama bir tuhaflık olduğunu da gözden ırak tutmamak lazım.

 

ÖM: Mısır ekonomisi derken, Dünya Ticaret Örgütü’ne de değineceğiz herhalde değil mi?

 

Tunus'un, Mısır'ın bizden ileri olduğu nokta

 

HE: Tabii, bu katıldığım toplantının iki boyutu vardı, bir tanesi Cancun’da yapılacak olan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısına hazırlık olmak üzere bölge ülkelerinin (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) çeşitli sorunları tartıştıkları bir toplantı. Onun yanısıra makro ekonomik politikaların tartışıldığı bir toplantı vardı. Ben daha çok ikinciye katıldım.

 

Uzmanlık alanım değil ama benim orada bir nokta ilgimi çekti: WTO önemli bir kuruluş, dünya ticaretine düzenlemeler yapıyor. Sadece mal ticaretinde değişik hizmetler alanında da serbestleştirilmeler gündemde. Bu pek çok insanı etkiliyor. Örneğin bir doktor gelip Türkiye’de çalışabilecek mi, ya da Türk vatandaşı olan bir doktor gidip bir başka ülkede hangi koşullarda, nasıl çalışacak? Sigortacılık, bankacılık, vs. çeşitli konular var. Bu konuları Mısır’a ya da Avrupa’da bir toplantıya gittiğim zaman çok sık duyuyorum. Türkiye’de ise hiç duymuyorum. Türkiye’nin bu olaylarda tavrının ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok.

Bunların kamuoyunda tartışılması, hem de etraflı tartışılması gereken olaylar olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunları kolayca bilmek mümkün değil. “Ben iyi bir iktisatçı getirdim, o bu olaya baktı ve bu işi çözdü” demek olanaklı değil. Çok farklı alanları kapsıyor. Daha önce de bir kere konuşmuştuk, radyo televizyon yayınları da var, bankacılık da var, mal ticareti de var. Bunların hepsini bilen biri olmaz herhalde? Ama kamuoyunda bunlar tartışılırsa “bu benim çıkarımı bozuyor, bu olursa iyi olur” diyenler çıkabilir. O insanların uyarılması ve karar alma sürecine katılması gerekir, diye düşünüyorum. Bunu -açıkça söyleyeyim- demokratik bir gerekçeye dayandırmıyorum, bu başka türlü olamaz diye söylüyorum.

 

ÖM: Bu, eşyanın tabiatına aykırı olurdu herhalde.

 

HE: Evet, o yüzden. Öte yandan, bir demokratik toplumda bunun kesinlikle böyle olması gerekir. Karşılaştırmalı olarak söyleyeyim; katıldığım toplantılarda, mesela Tunus’daki, Mısır’daki insanların bu olayı daha yoğun tartıştıklarını gördüm.

 

ÖM: Bu noktada çok geniş bir genelleme yapmama izin verirsen; bazı çok temel meseleler var, mesela bu genetik bakımdan dönüştürülmüş (GM) gıda meselesi ortalığı kasıp kavuruyor ve Türkiye’de medyaya hiç yansımadığını, kamuoyunun bilgisi içine gelmediğini görüyoruz. Aynı şekilde, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği... Sanki Türkiye, dünyanın bir parçası değilmiş gibi. WTO ile olan ilişki de bu şekilde işte, sanki bunlar bizi pek ilgilendirmeyen, bireyin, vatandaşın gündelik duruşuyla da hiç ilgisi olmayan işlermiş gibi bakılıyor ki, çok tuhaf oluyor doğrusu.

 

HE: Bana da öyle geliyor, bu konuda kamuoyu oluşturmak gerekir diye düşünüyorum. Bütün bunlardan sonra tekrar edeyim: Türkiye WTO’ya yaklaşımında hata etmiştir ya da etmemiştir diye bir yargım yok. Şikâyetim; bu konuda hiçbir şey öğrenememekte...

 

MA: Fakat 8. uyum paketinde öyle düzenlemeler getirilecekmiş. Her vatandaşın dünya ile daha çok ilgilenmesi gerekecekmiş, ilgilenmeyenlere ceza getirilecekmiş! Başka yolu yok gibi görünüyor!

 

HE: Aslında ben vatandaşların bu konuda pek sıkıntısı olduğunu sanmıyorum. Ama birinin de onlara haber vermesi, gerekli değil mi? Basın diye bir kurum var ülkede. WTO diye de bir olay olduğunu basında duyarsınız. Sonra vatandaşlar ilgilenmezse, tamam kusur onların. Ama bir insan, hatta dış ticaretle uğraşan, ihracatçı olan bir insan bile kendisinin karşılaştığı sorunların bir kısmının WTO tarafından çözülebileceğini bilmek mükellefiyeti altında değildir. Öğrenirse, fikrini söyler, o iş de çözülür.

 

MA: Hemen bir örnek vereyim; genetik olarak müdahale edilmiş ürünlere AB izin verdi.

 

ÖM: Bu bütün önemli ajanslarda, BBC’de, Reuters’da birinci haber seviyesindeydi. Son derece büyük bir tartışma konusu. Çünkü insanlığı ve hatta bütün canlıların geleceğini ilgilendiren bir mesele.

 

MA: Bizim gazetelerde pek yer almadı. Radikal’de son sayfada var, o da “AB ne yediğini artık bilecek.” Çünkü ürünün üzerinde "bu ürün genetik olarak değiştirilmiştir" diye yazacakmış. Sanki olumlu, eskiden yazılmıyordu şimdi yazılacak gibi bir haber var.

 

ÖM: Oysa Amerika - Avrupa kavgasının en önemli noktalarından biri.

 

Mısır'ın iktisadi portresi

 

HE: Evet, biz zaten Amerika ile küstük, Avrupa da bizi almıyor, onun için bizi ilgilendirmiyor... Mısır’a dönersek, bu çok sorunlu bir ülke, adam başına geliri Türkiye’nin yarısından az olan bir ülke. Coğrafyası da malum, yüzölçüm olarak çok büyük bir alan ama çok az kısmında oturulup, tarım yapılabiliyor. Yani ülkenin doğasından kaynaklanan sıkıntıları var. Bu ülkede üzerinde en çok durulan sorun, bizimkinin tersi. Mısırlı iktisatçılar ülke niçin büyüyemiyor sorusuna yanıt arıyorlar. Bizde ise “Niye böyle paldır küldür büyüyoruz?” diye araştırıyoruz. Mısır’da gerçekten büyümede bir tıkanma var. Nüfus hızla artmasına rağmen ekonomi hareket edemiyor, büyüyemiyor. Bunun sonucunda toplumsal sıkıntıların daha da artmaması için kamu kesimi işe karışıyor. Mısır kamu müdahalesinin çok yaygın olduğu bir ülke.

Bu benim çocukluk dönemimin Türkiye’sine benziyor; 1950'lere 1960’lara... Ama sanırım o dönemde bile Mısır’daki kadar yoğun kamu müdahalesi yoktu. Bu nedenle Mısır bütçesinde transfer harcamaları yüksek bir yer tutuyor, bütçe açıkları giderek büyüyor. Bütçe açığının finansmanı için iç borçlanmaya başvuruluyor. Bu nedenle de faizler yükseliyor, bütçede faiz yükü artıyor. (Tanıdık bir manzara!) Bundan dolayı bizim bildiğimiz standart sıkıntıları yaşıyorlar ama, bakıyorsunuz enflasyon yıllık % 2.5-3.5 dolaylarında seyrediyor. Bunu para politikasının başarısına bağlayanlar var. Ama biraz dikkatle bakıldığında işin öyle olmadığı anlaşılıyor, çünkü tüketici fiyat endeksindeki ağırlık taşıyan önemli maddelerin 15 tanesinin fiyatlarını devlet kontrol ediyor. Dolayısıyla da sübvansiyon veriyor. Yani enflasyonu bir nevi baskı altına alıyor, bu da bütçe açığına yol açıyor. Yanlış yapıyor demek istemiyorum ama yapılan iş bu.

Bu yüzden de çok sözü edilmesine rağmen serbestleşme yolunda ülke adım atamıyor. Çünkü serbestleştirse, bunları piyasaya bıraksa, doğabilecek fiyat ayarlamaları, onun gelirler üzerindeki etkisinin yaratabileceği sonuçları ölçmek zor, epey politik sorun doğurabilecek bir şey.

 

Ülkenin bizden farklı bir başka özelliği de ihracat kapasitesi. Türkiye’nin epeyce iyi bir ihracat gücü var, Türkiye’nin ihracatı hızla artabiliyor. Oysa nüfusu aşağı yukarı Türkiye kadar olan Mısır’ın ihracatı yaklaşık 6-7 milyar dolar arasında değişiyor. Buna karşılık ithakatı ise 15 milyar dolar dolaylarında. Bunlar Türkiye’nin rakamlarına oranla çok daha az. Türkiye 40 milyar dolar ihracat yapabiliyor, 57 milyar dolarlık ithalat yapıyor.

 

Ülkenin önemli bir döviz geliri, Süveyş Kanalı geçişlerinden aldığı ücret. (Biz Boğazlardan geçişten bir şey alamıyoruz.) Bir de turizm geliri var. Ama son olaylar turizme çok büyük darbe vurmuş durumda. Şu anda da ortalıkta sadece Arap ülkelerinden gelen turistler var. Pek Avrupalı, Amerikalı ortalıkta görünmüyor. Bu durum ülke ekonomisini çok fena vurmuş durumda. Kuşkusuz bu durum Mısır’ın iktisat politikasının bir sonucu değil. Ama ülkenin bu tür şoklara karşı çok duyarlı bir yapısı olduğunu da gösteriyor.

 

İktisat politikası açısından söylemem gereken bir nokta da Türkiye’ye oranla daha az eleştiri süzgeçinden geçtiği. Bununla akademik çevrelerin eleştirilerini kastetmiyorum. Görebildiğim kadarıyla oldukça rahat eleştiriyorlar. Ama etkin bir siyasal eleştiri gücü olduğunu sanmıyorum.

 

Türkiye'nin dikkat etmesi gereken bir komşusu

 

ÖM: Evet, çünkü Mısır -bilebildiğim kadarıyla- düşünce ve ifade özgürlüğünün dünyada en kısıtlandığı ülkelerden biri olmaya devam ediyor, orada görünmeyen bir diktatörlük gibi bir şey var, değil mi?

 

HE: Evet, o görünmeyen lafı doğru. Şöyle ki, bir şiddet, vs. görmüyorsunuz. Örtük bir “susma anlaşması” var gibi.

 

ÖM: Ama basın çok sıkı kontrol altında.

 

HE: Arapça basında daha dikkat etmek lazım, çünkü İngilizce basında daha rahat yazılabiliyor. Ama önemli olan kitlelerin okuyabildiği dilden yayınlarda iktisat politikası kararlarının nasıl tartışıldığı.

 

İktisat politikasının yürütülmesine ilişkin kaygılarımı açıklayabilmek için tanık olduğum bir olayı anlatayım. Gittiğim toplantının açılışında Mısır Planlama Bakanı Dr. Osman dedi ki “Faizler çok yüksek, gideceğiz Merkez Bankası ile oturup bunları düşürmenin yolunu arayacağız.” Bunu dediği andan itibaren, benim gibi Türkiye’den gelen bir insanın kafasında soru işareti doğuyor. Çünkü ne yapacağı belli; Mısır Merkez Bankası'na “gecelik faizleri düşür” diyecek. Bu takdirde de Mısır Merkez Bankasının bağımsızlığı, para politikasını serbestçe yürütülmesi ve esnek kur sistemi hepsi kağıt üstünde demektir. Çünkü bu öneri Merkez Bankası’nın kullanabileceği tek aracı elinden almaktır. Dolayısıyla görünüşte niyet serbest ekonomi olmakla beraber, gerçekte Türkiye’nin bile pek gelmediği derecede bir kamu güdümünde bir ekonomiden söz ediyoruz. Ama tıkanmış durumda.

 

Önümüzdeki dönemde neler olabilir? Bu ülkenin yetişmiş insan gücü var. Onu sorunlarını çözme yolunda, olumlu bir biçimde mobilize etmesi lazım. Öte yandan Mısır petrol ihracatçısı. Yakında önemli ölçüde doğalgaz satacak. (Türkiye de önemli bir alıcı olacak.) Bu gelirleri iyi kullanması gerekli. Öte yandan güçlü bir reform programını uygulaması gerekiyor. Ama popülist siyasi kadroların kolaylıkla yapabileceği bir şey değil.

 

Dikkat etmemiz gereken bir komşumuz Mısır. Aslında iki ülke arasında epeyce iktisadi faaliyet var. Örneğin Kahire’de sokakta dolaştığınız zaman binek arabalarının 1/3’ünün Türk yapımı olduğunu görmek olanaklı. Birçok projelerde Türk firmaları var. Yani bu ülkeyle olan ilişkilerimizin gelişmesi, sınırlı da olsa iş olanağı yaratabilir. Benim izlenimlerim bu. Daha detayda bir şeyler söyleyebilirim ama o kadar fazla ilgi uyandırmaz herhalde?

 

ÖM: Estağfurullah. İlginç. Bugün Türkiye ile ilgili bir konu üzerinde pek durmadık, ancak bu şaşırtıcı büyüme meselesi üzerinde herhalde önümüzdeki programlarda duracağız.

 

HE: Evet, çünkü yine rakamlar çıktı, yine inanılmaz büyüklükte, milli gelirin % 10’una varan stok birikimi var. Sizin koridorda olduğunu tahmin ediyorum bunların... Bir süredir radyoya gelemedim! Olsa olsa oradadır, diye düşünüyorum. Başka yerde yok çünkü...

 

ÖM: Stokladık!

 

HE: Çünkü sorduğumuz müşterilerimiz “Deli misin, niye stok tutayım?” diyor.  Ama rakamlara göre birisi tutuyor...Koridorda herhalde?

 

ÖM: Neyse şimdi açık etmeyelim istersen...

 

(3 Temmuz 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)