Ekonomi Notları: Kısa vadeli olumlu sinyal

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 47 

Ömer Madra: Bugünkü gündemimiz çok basit aslında: Ne olacak bu dünyanın hali?

 

Hasan Ersel: Ben de basitçe cevap vereyim: İyi olacak.

 

ÖM: Öyle mi?

 

HE: Tabii ‘iyi’yi nasıl tarif edersen...

 

ÖM: Biz de hep bu düşüncedeyiz. Tabii bu dünyanın ekonomik gidişatı açısından IMF’nin son raporu ışığında bir değerlendirme.

 

HE: IMF’nin raporu çok yeni, geçen hafta yayınlandı. Bu raporda olumlu sayılabilecek bazı öngörüler var. Raporda yer alan tahmine göre 2002 yılında dünya milli geliri % 3 artmış. Buna karşılık 2003 için öngörülen büyüme hızı ise biraz daha yüksek: % 3.2.

 

Ülkelere baktığımızda ise manzara şu:

 

ABD ekonomisinin geçen senekinden biraz daha yavaş büyüyeceği öngörülüyor. Geçen sene ABD ekonomisi % 2.4 büyümüş, bu sene için öngörülen % 2.2. Bu çok büyük bir fark değil.

 

Avro bölgesinde öngörülen büyüme hafif bir artışa işaret ediyor. Geçen sene % 0.8 büyümüşken 2003’de % 1.1 büyümesi bekleniyor. Dikkat ederseniz ABD ile Avro bölgesinin büyüme hızları arasında ciddi bir fark var, ABD lehine… 

 

Almanya, geçen sene sadece % 0.2 büyüdü, 2003’de büyüme performansının biraz daha iyi olacağı öngörülüyor. Ama sadece % 0.5! Fransa’nın büyüme hızının geçen seneyle aynı olacağı öngörülüyor. % 1.2. İtalya hızlanıyor ama hızlandığında ulaştığı büyüme hızı %1.1.

 

Buradaki önemli nokta, ABD ile Avrupa (Avro bölgesi) arasındaki büyüme hızı farkı. ABD bütün problemlerine rağmen daha güçlü bir büyüme performansı göstermeye devam ediyor.

 

Gelişme yolundaki ülkelerde ise büyüme hızı 2002 de % 4.6. 2003’de bu % 5’e yükseliyor.

 

Hemen belirtmek gerekir. Bu eşit bir büyüme dağılımı değil. Afrika’da sorunlar devam ediyor, buna karşılık Çin Halk Cumhuriyeti hızlı büyüyor. Geçen sene %8 büyümüştü, bu sene de % 7.5 büyüyeceği tahmin ediliyor. Doğu Avrupa aşağı yukarı % 3 civarında büyüyor, Rusya geçen sene %4.3 büyümüş bu sene de % 4 büyüyeceği öngörülüyor. Ortadoğu ise geçen sene % 2.9 büyümüş, bu sene %3.4 gibi büyüyeceği öngörülüyor.

 

Brezilya’da iktidar değişti, sosyalist iktidar geldi, karışıklık olur, vs. dendi. Ben ise aptallık edilmezse olmayacağını düşünüyordum. Sonuçta yeni iktidarın aptallık etmeyeceği anlaşıldı. Ülke geçen yıl % 1.5 büyümüş.  Bu sene için IMF’nin öngörüsü  % 2.8 büyüyebileceği biçiminde.

 

Gördüğünüz gibi işi ciddi tuttuğunuz zaman hem programınızı kabul ettirebiliyorsunuz. Brezilya bağlamında sözü edilen program gelir dağılımındaki eşitsizlik, fakirlikle mücadele programıdır. Program ciddi hale getirilince ekonominin performansının artabileceği, diğer ilgili kuruluşlarca (IMF gibi) da kabul ediliyor. Bu noktanın altının çizilmesi gerekir.

 

Bir de Hindistan’a dikkat çekmek isterim, Hindistan hiç olmazsa iktisat öğrenimi yaptığımız yıllarda herşeyin yavaş gittiği bir ülke olarak tanımlanırdı. Oysa geçen sene % 4.9 büyüdü. Bu ülkenin nüfusunun 1 milyara yakın olduğunu da hatırlatayım, bu seneki büyüme tahmini % 5.1.

 

Sonuç olarak 2003 dünya için bir büyümenin harikalar yaratmasa dahi fena olmadığı bir yıl olarak tanımlanabilir.

 

Dünya dış ticaretine bakarsak, dünya dış ticaret hacmi 2002 yılında % 4.3% artmış, ama bu yıl % 6.1 büyüyeceğini öngörüyor IMF… Bizim için önemli olan ise Avrupa’nın, ABD’nin bizden ne kadar mal alacağı… Bu nedenle gelişmiş ülkelerin toplam dış alımları bir gösterge olabilir. 2002’de bu ülkelerin toplam dış alımı % 4.7 artmış. 2003’te ise bunun %5.9 artacağı öngörülüyor. Yani bizim dış pazarlarda fazla bir sorunumuz yok gibi gözüküyor.

 

Tabii bu senaryo Irak’taki olaylar çok trajik sonuçlar doğurmaz, dünya ticaretini altüst etmez, vs. varsayımı altında yapılmış. Görünüşe bakarsanız tuttu da. Bu varsayımın bir başka sonucu da, geçen sene petrolde % 24.2 fiyat artışı olmuşken bu sene % 19.4 fiyat azalışı öngörülüyor. Yani geçen seneki fiyat artışı tamamen değilse bile büyük ölçüde geri alınmış gibi oluyor. Bu dünya konjonktürü için IMF’nin çizdiği portre.

 

IMF’nin gelişmiş ülkelerle ilgili sunduğu görünüm, AB için yapılan çalışmaların sonuçlarıyla, ufak tefek rakam farkları dışında, aşağı yukarı aynı. Her ikisi de benim beklediğimden daha iyimser bir dünya ekonomisi çiziyorlar. Benim bekleyişim burada çok önemli değil, çünkü onların uzmanların, bilgileri var. Onların yaptıklarına daha çok itibar etmek lazım. Özetle dünya konjonktürünün kabaca olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yaratan en önemli unsurlardan bir tanesi, az önce de değindim, ABD. Çünkü ABD öyle bir ekonomi ki, bu ekonominin büyüme performansı dünyanın büyüme performansını açıklayan faktörlerin 66%’si; yani dünyadaki büyümenin 2/3’ünü ABD’nin performansı açıklıyor. ABD büyürse dünya büyümesine olumlu etki yaratıyor, büyümezse olumsuz etki yaratıyor. Bunu da dış ticareti ile yapıyor. ABD’nin ekonomisinin büyüklüğüne oranla dış ticaret küçük ama o yarattığı dış ticaret dünyanın kalanı için çok büyük. Dolayısı ile ABD’nin hareketi çok önemli.

 

O halde biraz da ABD’de neler olduğuna bakmak gerekli. ABD’de çok ilginç bir durum var. Ekonomiye ilişkin sinyaller her hafta değişebiliyor. Bazan iyi yönde, bazan kötü yönde… Bir rakam çıkıyor “işler galiba iyi değil, vs.” deniyor, ertesi hafta tersine bir rakam geliyor…

 

ABD’nin Merkez Bankası’nın başkanı Alan Greenspan ki anladığım kadarı ile Amerika’nın herkese tur atlatarak en itibarı yüksek üst düzey yöneticisi  [diğerlerinin sevildiği kuşkulu, ama Greenspan’ı herkes övüyor, “adam bu işi bilir” deniyor], IMF’den de iyimser. Federal Reserve’in çalışmaları ABD ekonomisinin daha da güçlenebileceği, bu potansiyeli olduğu yönünde. Tabii bu iyimserliği söylemekle beraber onca yılın deneyimli kişisi olarak da çok ihtiyatlı bir para politikası yürütüyor. Benim kabaca izlenimim o da bizim gibi ABD yönetimine pek güvenmiyor, kendine özgü nedenlerle. Mevcut Amerikan yönetimi “ekonomi de pek canlanmıyor, kamu açıklarını büyütelim –hani bize ‘yapmayın!’ dedikleri şey var ya onu yapalım- onunla ekonomiye hareket verelim” çizgisinde. Greenspan da  bundan tedirginlik duyuyor.

 

Amerika’da olup bitenlere gelince. Özel yatırımlarla ilgili bir sorun var. Yatırım kalıcı olarak canlanacağı pek benzemiyor. Bir süredir yatırımların düşmesine rağmen hala kapasite fazlası var. Şirketlerin kapasite fazlası olunca, talep arttığında karşılayacak boş duran makinanız varsa yeniden makina almazsınız; onlar da almıyorlar. Dolayısı ile burada bir sorun var.

 

Öte yandan geçmişte olan duraklamalara bakarak “ne olabilir?” diye bakılıyor. Geçmişte ABD ekonomisi durakladığında neler oluyordu. Gözlenen, duraklamadan yatırımla çıkılmasıydı. Niye yatırım yapılabilmişti? Çünkü duraklamalar sonunda şirketler borçlarını, vs. tasfiye ediyorlar ve ellerinde finansman fazlası oluyordu. Şimdi öyle değil, Amerika’da şirketler mali açık veriyorlar, finansman durumları pozitife dönmedi. Bu durumda yatırım canlanacağa pek benzemiyor.

 

Peki, Amerika’da hane halkı ne yapıyor da en büyük harcama onlardan geliyor? Onlar da sadece konut alıyorlar. Bu kötü bir şey değil denebilir ama olan şu: Konut kredilerinin faizleri çok düştü, bundan yararlanmak isteyenler 2 odalı evden 3 odalı eve geçiyor, vs. Bu konut üretimini çok arttırmıyor. Çünkü ABD konut stoku olan bir ülke.  Bu türlü faaliyetler dışında tüketimde büyük bir artış yok, tüketicinin güven endeksi de hep gergin devam ediyor. Bir şey daha var, “faiz de düşeceği yere kadar düştü, daha fazla da düşeceği yok, o sabitleştikçe bir de konut fiyatları sabitleştikçe bu hareket de durabilir” diye düşünülüyor. Dolayısı ile sadece hane halkının konut almasına dayalı büyüme diye bir şey Amerika gibi bir ülkede düşünülemez. Geriye kalıyor kamu harcamaları. Hükümet, kamu harcamalarını arttırarak ekonomiye canlılık vermeye çalışıyor. 2002 yılında federal hükümetin bütçe açığı GSYIH’ye oranı % 3.6 idi. Bu yüksek bir rakam [Avrupa’da standardın % 3 olduğunu düşünürsek tabii…Yoksa Türkiye’ye göre çok düşük]. 2003’de bütçe açığının GSYIH’a  oranının % 4.6’ya yükseleceği bekleniyor. Şu andaki Bush yönetimi Clinton’ın son dönemlerinde yaptığının tam tersini yapıyor. Clinton yönetimi bütçe fazlası vererek Amerika’nın borcunu düşürüyordu, bu yönetim ise tam tersine borçlanıp kamu açığı yaratmakla meşgul. Bu arada da savaş ve anavatan güvenliği için 80 milyar dolar ek harcama ve vergi indirimi Kongre’den geçti. Yalnız bu genişleme tam etki yaratır nitelikte değil, çünkü Amerika’daki eyaletlerin bir kısmında olanaklar bütçe açığı vermeye müsait değil. O yüzden onların bir kısmında tersine etki var, dolayısı ile federal bütçede çıkan açıktan beklenenden daha az etki yaratılıyor. Ama ana fikir değişmiyor galiba. Amerika’nın durumu bu.

 

ÖM: Fakat NY Times’dan  Paul Krugman gibi bir önemli ekonomist ortalama Amerikalı’nın sırtından epey bir dolap döndürüldüğünü de söylüyor. Büyük vergi indirimleri yeni sosyal programları kapsamıyor diyor ve bu harcama kesintilerinin orta sınıfa zarar vermeyeceğini söyleyen yönetimin, aslında oldukça kötüye gidecek şeyleri örtbas ettiğini ifade ediyor. “Bu politika şimdilik,  zafer dolayısıyla söküyor ve maalesef  bir süre daha sökecek sanıyorum,” diyor. Yani ikili bir amacı oluyor, “Savaş işe yarıyor, bir bayrak etrafında insanları toplayabiliyorlar, ikincisi de kamuoyunun dikkatini ekonomiden başka şeylere çekmeye yarıyor. Fakat bu ne kadar devam edebilir?” diye de soruyor.

 

HE: Ben sadece 2003 yılı ile ilgili yorum yaptım, daha sonraki yıllarla ilgili bir şey söylemedim. Burada çok önemli bir nokta var, bu tür bütçe açıkları yarattığınızda ekonomide kısa vadeli bir canlanma yaratabilirsiniz. Örneğin, diyelim ki, Türkiye’de bir yerden 10 milyar dolar buldunuz, bunu harcayarak ekonomi canlandırılabilir. Ama harcama yapmanın da farklı yolları var. Bunlardan birisi şirketlerin kârlarını arttıracak şekilde bazı projeler yapmak ve onları finanse etmektir. Şirketin cebine direk parayı koymuyorsanız nasıl kârı artacak? Bir şey veriyorsunuz, o onu yapıyor, kâr elde ediyor, birilerini de istihdam ediyor. Bu durumda kimin istihdam edileceği, kimin gelirinin artacağını tayin etmek proje ve projeyi alana kalıyor. İnşaat projesi ise inşaat şirketleri bundan yararlanır, inşaat şirketleri hangi işçileri tutarsa onlar gelir elde eder. Bir başka yol da sosyal güvenlikle ilgili bir karar alırsınız, o takdirde hükümet olarak karar verirsiniz “şu insanları yararlandırıyorum, örneğin fakirleri gibi” Aynı miktar harcama ile canlanmanın biçimini değiştirmiş oluyorsunuz. Amerika’daki canlanmanın biçimi şirketleri canlandırmak; sosyal amaçlı bir harcama biçimi değil. Bu şirketler kesiminde canlılık yaratacak bir istem, kamudan gelen bir istem yaratılıyor. O da büyük ölçüde ulusal savunmayla ilgili…Bunun sosyal yaşam üzerindeki etkisi doğrudan  değil, dolaylı etkiside düşük. Krugman’ın dikkati çektiği bir başka husus var, ben bugün paraları harcıyorum, ya yarın? Bugünkü iktidar biraz “yarın ben zaten iktidarda değilim gelen düşünsün” demiş oluyor. Ama bu durumu Krugman gibi bir büyük iktisatçı düşündüğü zaman hemen şunu görüyor: “bütçe fazla veriyor, gereğinden fazla vergi toplamanın alemi yok, o halde vergi indirimi yapalım” gibi bir durum yok. Clinton döneminde böyleydi. Şimdi ise ABD bütçesi açık veriyor, ama iktidar vergi indirimlerine devam ediyor…Biri ödeyecek bunu?

 

ÖM: Tam da onu söylüyor işte, mesela orta sınıfa yarayacak ve yoksulların sırtına binecek...” diyor...

 

HE: Orta ve orta-üst sınıflara yarayan bir açık verme biçimi var. İleride birileri bunu vergi artışı ile ödeyecek. Diyelim ki fakirlerden vergi almayacak. Ama vergi veren ileriki nesiller üzerine bir yük yaratmış oluyor. O yarattığınız yük, o zamanın Amerika’sının büyüme potansiyelini, teknolojiye ayıracağın kaynak miktarını, sosyal güvenliğini etkileyecek bir şey. O yüzden bunun olması 2003 yılında Amerika’yı rahatlatsa, bu yüzden de dünyanın büyümesine olumlu etki yaratsa bile uzun vadeli düşünüldüğünde daha çok sorun var. Krugman haklı…

 

Ama Amerikan ekonomisi de çok karmaşık, anlaması zor. Ben onlardan daha etraflı söz edebilecek durumda değilim.

 

ÖM: Zaten “sırtımızdan işler döndürülüyor” demesinin sebebi de çok endişeli olması. Ama savaşın, özellikle zafer havasının da kamuoyunun bunları görmesini uzun vadeli engellediğini belirtiyor Krugman.

 

HE: Dikkat ederseniz, şu konuşmayı bugün sadece Irak’ta olan ve insanlığı etkileyen olayların yanına koyduğunuz zaman soluk ve kıyıl (marjinal) kalıyor. Şu anda ABD toplumunun bu kararların sonuçlarını düşünüp ona yoğunlaşacak enerjisi kalmamış gibi, daha başka şeylerle uğraşıyor. Dikkat bu konudan uzaklaşmış oluyor.

 

ÖM: Bir de “temsilciler meclisinde birbiri ardından nutuk üstüne nutuk çektiler ve askerlerimizin kahramanlığını övdüler. Hemen arkasından da bir karar çıkarıp gazilerin tazminat haklarını kısıtlayan bir yasa da çıkartıverdiler” diyor. Çok tuhaf tabii.

 

Mustafa Aslantunalı: Haklarını geri aldılar.

 

ÖM: Şimdi bu ortam içinde Türkiye’nin ekonomik programı ve büyümesi ile bütün genel tablosu nasıl görünüyor?

 

HE: Dış ortamı “olumsuz değil” diye tanımladık, bu çerçevede Türkiye ekonomisi hakkında iki varsayımımız var:Bir tanesi savaşın gördüğümüzün ötesinde başka bir zararı olmayacak, tekrardan canlanmayacak ya da başka yerlere sıçramayacak gibi. İkincisi de, kabaca hükümet ciddi bir hata yapmayacak, IMF ile anlaştığı program çerçevesinde devam edecek. Bu nokta çok önemli, bence ilkinden de önemli…

 

Bu çerçeve içerisinde bakınca şunu görüyoruz, dünya ortamının Türkiye’nin ihracatı üzerinde ciddi bir kısıt yapmayacağı bir yılda olduğumuz anlaşılıyor, biz de ihracatımızın % 8 artabileceğini düşünüyoruz. Tabii turizm üzerinde savaş olgusundan gelen bir olumsuz etki var. Bu tamamiyle giderilemeyecektir diye düşünüyoruz ama bu tamamen turizm gelirlerimizin yok olacağı anlamına da gelmez, biraz düşer. Geçen sene 8 milyar doları aşkın turizm geliri elde etmiştik, bu sene belki o kadar olmayabilir diye düşünüyoruz. Bu da 8, olmadı 7 milyar dolar olur, bilemediniz 6 milyar dolar olur gibi bir hesap. Bu durumda Türkiye’nin dış kaynak temini açısından da çok büyük bir sıkıntıyla karşılaşmayacağını düşünüyoruz. Bunun da nedeni dünyada kaynak var, Türkiye dediğimiz koşullarda, kurallara uygun devam ederse gerekli kaynağı temin edebilir.

 

Bu önemli, çünkü Türkiye’nin 2003 yılındaki dış borç servisi 27 milyar dolardır.  Bu da Merkez Bankası’ndaki rezervlerin tamamıdır. Bu, ‘borç servisi kadar para ödeyeceğiz’ anlamına gelmiyor.  Bunun faiz kısmını Türkiye öder ama geri kalanı vadesi gelen borçlardır, onların makul bir şekilde, yani fahiş olmayan bir fiyatla yenilenmesi gerekli. Dünya ortamı buna uygun. Türkiye’de hata yapılmazsa bu da yapılabilir gibi görünüyor.

 

2003’de üretimin ne olduğuna baktığımızda, iki aylık rakamlar var, Ocak ayında sanayi üretimi % 13.7 arttı. Çok yüksek bir rakam, Şubat ayında ise artış hızı % 4.4’e düştü. İki aylık artış oranı ortalaması 9.2. Bu yıl artık % 14-15’ler pek olmaz geçen senenin üzerine, ama anlaşılıyor ki büyümeyi sağlayabilecek bir hız sağlanabilir. Türkiye’de büyüme devam edecek gibi.

 

Türkiye geçen sene açıklandığı kadar müthiş bir stok biriktirmiş olsaydı bu sene üretim yapmazdı, demek ki stokta yok ki üretiyorlar. Bunu stok rakamlarında bir yanlış olabileceğine dair bir gösterge olarak kullanıyorum. İmalat sanayimizde de benzer bir gelişme var. Ocak ayında % 16, Şubat ayın da % 5 artış olmuş, iki ayın ortalaması % 11 dolayında.

 

Bütçe rakamları da iç ekonominin hala zayıf olduğunu gösteriyor. Yani bir talep hareketi yok, bunu da içeriden toplanan KDV rakamlarının düşük olmasından anlıyoruz. Buna mukabil ihracat ve ithalattan alınan vergiler yüksek. Demek ki orada bir hareket var. Harcama kaleminde ise, en çok fırlayan kalemlerden bir tanesi ihracat için verilen vergi iadeleri, vs. ama oradaki rakam çok büyük  bir sıçrama gösteriyor, o muhtemelen bu ayların ihracatı ile ilgili değil, daha önceden birikmişler ödeniyor. Özetle, ihracat olumlu olur dememiz pek de yanlış değil.

 

Fiyatlara bakınca, Mart ayında TEFE % 3.2 arttı, yılbaşından bu yana enflasyonda TEFE cinsinden % 12.4 oldu. Bu da 2003 yılı için beklenen toplam artış % 16 idi, bunun % 70’ini üç ayda hallettik. Aynı derecede vahim değilse bile benzer gelişme TÜFE’de var, bunlar enflasyonun pek de düşük seyretmediğini gösteriyor. TÜFE’de de ilk ayda yıllık hedefin %40’ını geçtik. Bu olumsuz bir şey. Daha olumlu düşünülebilecek çekirdek enflasyonun hala yavaş olması…Mart ayında % 1.6. Ama her halükârda yıl sonu hedefi olan %20  tutturulabilir görünmüyor [veya tutturulması olasılığı çok düşük].

 

Böyle bakınca ne görüyoruz özetle? Yapı Kredi Bankası’nın araştırma bölümündeki araştırma sonuçlarını söylüyorum, büyümenin %3-4 olabileceğini düşünüyoruz, ama hükümet % 5 gibi daha iyi bir rakam bekliyor. Enflasyonun da % 25-30 arasında olacağını düşünüyoruz. %30’da kalacağını sanmıyorum biraz düşer ama pek 20’lere gitmez. %25’in üstünde kalacak gibi. İhracatımızın 37.7 milyar dolara çıkacağını düşünüyoruz, hükümet biraz daha fazla olur diye bekliyor. Biz biraz daha muhafazakâr davranıyoruz, sebebi de dünya konjonktürünün müsait olma derecesi…Bizim de buna mukabil ithalat tahminimiz daha düşük, biz 53-54.5 milyar olur diyoruz, hükümet daha fazla olur diyor, çünkü bizim büyüme hızımız daha düşük. Cari işlemler dengemiz 4 milyar dolar açık verir diye tahmin ediyoruz, döviz gelirlerimiz ile döviz giderlerimiz arasındaki fark -bu da önemli bir dert değildir-, milli gelirin %2’si kadardır, Türkiye bunu rahatlıkla finanse edebilir. Faizlerimiz yüksekte kaldı, faizlerin düşmesi lazım, bu da hükümetin akıllıca politikalar yoluna ne kadar çabuk gireceği ile ilgili, oraya girerse düşürebilir, aksi halde durur.

 

MA: Özelleştirme konusunda neler diyeceksiniz? Son günlerde orman arazileri konusunda haberler vardı, anayasanın değiştirilmesi gündeme gelmişti, boğaz köprülerinin özelleştirilmesi gibi söylentiler vardı.

 

HE: Burada iki tane ayrı konu var, bir tanesi “özelleştirme yapılabilir mi? Yapılsa iyi olur mu? Yapılırken neye dikkat edilmeli?” gibi olayın özüne ilişkin kısım. Bir de benim anlattığım kısım var, bundan bu sene için para gelir mi meselesi. Orada çok daha ihtiyatlı olmak lazım, bir büyük kuruluşu özelleştirdiğiniz zaman özelleştirme sonucunda alacağınız, bilemediniz 6 ay içinde alacağınız taksit çok büyük bir rakam olmayabilir, hatta özelleştirmeyi yaptığınız neyse orada yapısal düzenleme yapılması gerekiyorsa, alıcıya biraz nefes alacağı zaman bırakmak gerekir. Onun için özelleştirmenin gelir ayağına baktığımızda ben bu sene için çok büyük rakamlar olacağını sanmıyorum. Bu özelleştirme yapılamaz demek değil, hukuki alt yapısı sağlandığı takdirde bunların hepsi yapılabilir ama bunun geliri daha sonraki yıllarda ortaya çıkar.

 

(17 Şubat 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)