Ekonomi Notları: Bütçe fazlası?

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 67

 

Ömer Madra: Bugün bütçenin fazla vermesi üzerinde konuşalım demiştin, bu konu epey önemli görünüyor galiba?

 

Hasan Ersel: Evet, Ağustos ayında Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar çok olumlu bir gelişmeye işaret ediyor. Hükümet düzeyinde de olaya çok önem veriliyor, basında da çeşitli yazılar çıktı. Kabaca iki görüş var: “Bak işler iyiye gidiyor,” hükümetin söylediği bu. Bir de “Canım bu durup dururken nasıl iyi oldu, bunda bir acayiplik mi var?” Bu konuyu biraz irdelemek istiyorum.

 

Bir kere Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı’nın bütçeye ilişkin verdikleri rakamları karıştırmamak gerekiyor. Maliye Bakanlığı tahakkuk esası üzerine bilgi verir. Hazine Müsteşarlığı ise nakit durumunu bildirir. Yani fiilen elde edilen gelirler ile yapılan ödemeleri açıklar. Bu rakamlar arasında fark olur. Ama bu doğal bir durumdur, işin akışından kaynaklanır, kötü niyetten değil. Bazan tahakkuk eden bir ödemenin yapılması gecikir (emanete almak), bazen da işin akışı gereği tahakkuk etmeden ödeme yapmak gerekebilir (avans vermek).

 

Şimdi Hazine Müsteşarlığı’nın bilgisi henüz daha elimizde yok. Dolayısıyla nakit olarak durumun ne olduğunu bilmiyoruz. Bu nedenle Maliye Bakanlığı’nın ne söylediğine bakalım ve yorumlamaya çalışalım. Maliye Bakanlığı’nın dediği, “Bütçede sadece Ağustos ayında 5 katrilyon liralık faiz dışı bütçe fazlası var.” Ocak-Temmuz döneminde, yani yedi ayda, 10.5 katrilyon lira faiz dışı fazla yaratan bu sistem bir ayda 5 katrilyon lira faiz dışı fazla yaratabilir mi? İşte zihinleri meşgul eden soru bu... Gerçi herkes biliyor, aylar arasında fark vardır. Dolayısıyla bir ayda büyücek bir faiz dışı yaratmak olasıdır. Ama burada rakam görece çok büyük.

 

Bunun için biraz daha dikkatle bütçe rakamlarını incelemek gerekiyor. Ağustos ayına ilişkin bazı harcama rakamları insanı şaşırtıyor. Böyle olması pek olanaklı değil. Örnek vereyim: Temmuz ayında 2.75 katrilyon TL olan personel harcamaları Ağustos ayında 2.36 katrilyon TL’ye düşmüş. Olabilir diyeceksiniz ama pek olacağa benzemiyor. Temmuz ayında maaş zammı var, buna karşılık istihdamda düşüş yok. Bu rakamın bu kadar düşmemesi gerekir. Bir başka rakam; faiz dışı transfer harcamaları Temmuz ayında 3.8 katrilyon TL imiş, Ağustos’ta 2 katrilyon TL’ye düşmüş. Temmuz ayı istisnai olarak da yüksek değil. Haziran 3.3, Mayıs’ta 3.2 katrilyon TL imiş. Demek ki bu kadar düşmesi olağan değil. Bunun alt kalemlerinden bir tanesinin seyrini de söyleyeyim: Sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan ödemeler Mayıs’ta 1.1 katrilyon TL imiş, Haziran’da 1.3 katrilyon TL’ye, Temmuz’da 1.6 katrilyon TL’ye çıkmış. Ama Ağustos’ta 917 trilyona inmiş.

 

Bu insanın aklına şunu getiriyor: Sözkonusu harcamalar aslında daha fazladır, fakat bu dönem için belki ödenek yoktur. Ekim’de de bir ek bütçe getirilerek ödenekler yeniden tahsis edilecektir. Yani ödeneğin yetmediği bütçe kalemlerine ödeneği fazla olanlardan aktarma yapılacak. O zamana kadar ise ödemeler avans olarak gösterilmesi yoluna gidilmektedir.

 

Ağustos ayındaki 5 katrilyon TL boyutundaki faiz dışı fazlayı yaratan sadece bu türlü olaylar değil. Dolayısıyla diğer gelir ve gider kalemlerinden gelen etkiler de var. Sonuç olarak, Ağustos ayında bütçede 5 katrilyon TL boyutunda bir fazla yaratacak kadar düzelme olmamış olabilir. Ama bir miktar olduğu açık. Tabii bu olumlu gidişin de sürmesi gerekli.

Öte yandan ek bütçe meselesi de önemli olacak. Bu ek bütçe nedir, neyi sağlayacak, neyle finanse edilecek? Ona çok iyi bakılması lazım.

 

Sorun Merkez Bankasında değil, mali sistemde

 

ÖM: Ek bütçe kavramı üzerinde ileride belki etraflıca biraz durmak gerekiyor, çünkü teknik bir terim olarak ortalama insana bir şey ifade etmiyor.

 

HE: Tabii... Ama yine de kısaca değineyim: Özetle; bir bütçe yapıyorsunuz, çıkıyorsunuz “benim harcamalarım buraya sığar” diyorsunuz. Ondan sonra bakıyorsunuz sığmıyor. Sığmayınca “benim bu bütçemi büyütmem lazım” diyorsunuz. Tabii bütçeyi kim onaylıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi... O halde Meclise gidip büyütme için izin almak gerekecek. Ama ayeni harcama yapma izni için yeni gelir bulunması gerek. Meclis aksi halde buna izin veremez. Dolayısıyla yeni gelir kaynaklarını göstereceksiniz. Tabii bir de bütçe ödenekleri arasında aktarma yapmak olanaklı olur.

 

Bunun da çok saydam olması gerekir. Ancak, bütün bunlardan sonra ulaşılan dengeyi daha iyi görürüz.

 

ÖM: Bu oldukça önemli bir mesele olarak karşımızda duruyor herhalde?

 

HE: Evet.

 

ÖM: Bir de gazetelerde bu kur meselesi üzerinde bazı konuşmalar var. Doların önümüzdeki aylardan itibaren belli bir yerde sabit kalacağı, vs. gibi bu kur meselesi üzerinde de biraz daha etraflıca konuşmamız gerekecek herhalde?

 

HE: Evet, çünkü bu ülkenin mali sisteminin işleyiş biçimi ve yapısından bağımsız bir şey değil. Kur kendi kendine oradan oraya hareket etmiyor. Tabii ki bazı makro ekonomik etkiler, dünya konjonktürü, vs. etkiliyor ama mali sistemin durumu da önemli. Mali sistemi güçlü, bu çeşitli mali varlıkların fiyatlarındaki hareketleri absorbe edecek güçte olan sistemlerde kurun oynaması ya bu kadar şiddetli olmuyor ya da şiddetli olduğu zaman bile bunun zararlarını telafi edecek mekanizmalar gelişebiliyor. Türkiye’de buradan doğan bir sorun var. Bazı siyasetçiler, çok ucuz bir şekilde dönüyor diyorlar ki “canım, Merkez Bankası kuru değiştirsin.” Oysa çözüm burada değildir.

 

Merkez Bankası’nın davranışına bakın, aylardır büyükçe miktarda döviz alıyor. Bir malın fiyatını satın alarak nasıl düşürürsünüz? Demek ki Merkez Bankası fiyatı artıracak yönde bir eylem yapıyor. Ama TL’nin değerlenmesine yol açmakla itham ediliyor. Bu komik bir şey... Akla gelebilecek bir yanıt şu: “Şimdi aldığın miktar bu etkiyi yaratmadığına göre, alımını iki katına çıkar!” Peki o zaman da soru şu: Herhalde Merkez Bankası gidip de insanların elinden dövizi zorla almayacak, değil mi? TL verecek. Peki o TL piyasaya çıkınca ne olacak?

 

ÖM: Enflasyon.

 

HE: Enflasyon olmaması için de Merkez Bankası o çıkan TL’ye yüksek faiz verip geri çekecek. Peki o zaman ne oldu faizlerin düşmesi arzusuna? Bunun böyle ucuz çözümü yok. Oturup düşünmek lazım, eleştirirken de bu sistem iyidir, kötüdür derken de, “esnek kur sistemi” ya da “sabit kur sistemi“ derken bunlara bakmak lazım. Onu bence biraz daha genişçe konuşsak iyi olacak.

 

ÖM: Evet. Teknik bir konu gibi gözükmekle beraber sistemin işleyişinde çok önemli, özünü oluşturan meselelerden biri olarak ortaya çıkıyor anladığım kadarıyla.

 

HE: Öyle.

 

ÖM: Peki onu o zaman haftaya konuşuruz.

 

(18 Eylül 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)