Ekoloji Hareketleri Gündemi: Çevre ve Ekoloji Mücadelesinde Sivil İtaatsizlik

-
Aa
+
a
a
a

Ekoloji Hareketleri Gündemi*

 

20 Kasım 2012

 

Ekoloji hareketleri Gündemi'nde Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları'ndan (ÇEHAV) Cem Altıparmak'la çevre ve ekoloji mücadelesinde sivil itaatsizlik hakkında konuştuk:

 

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 83 Mb.

 

20 Kasım 2012 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.

 

* Ekoloji Hareketleri Gündemi Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) ile birlikte hazırlanıyor:

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin podcast servisine abone olmak için tıklayın.

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin yayınlanmış diğer bölümlerine ulaşmak için tıklayın.

 

***

 

 

 

 

Ömer Madra: Merhabalar Cem Bey.

 

Cem Altıparmak: Merhabalar, günaydın ikinize de, iyi yayınlar diliyorum.

Can Tonbil: Günaydın.

 

ÖM: Teşekkür ederiz. Bugün biraz çevre ve ekoloji mücadelesinde sivil itaatsizlik konusuna yer verelim dedik.

 

CA: Evet. Merhaba, Cem Altıparmak ben, İzmir’den katkı yapıyorum, çevre ve ekoloji hareketi avukatları üyesiyim. Aslında bu konuda yapacağımız ikinci program, daha önce yine bir giriş yapıp sivil itaatsizlik ve özellikle ekoloji mücadelesinde öne çıkan son dönemlerde öne çıkan meşru müdafaa ve direnme hakkı üzerine bir giriş yapmıştık. Burada aslında dava yoluyla sonuç elde etme yönteminin nasıl geçen süre içerisinde etkisiz hale geldiğini gördük. Bunun nedenlerine kısaca bir giriş yaptık ve bu yöntemlerin bir hak olarak nasıl anlaşılması gerektiğine dair konuşmuştuk. İsterseniz bu programda özellikle direnme ve meşru müdafaa hakkının uluslar arası metinlerde nasıl yer aldığına bir bakmak istiyorum müsaadeniz olursa.

 

Aslında geçmişi çok eskiye dayanan bir haktan bahsediyoruz, baskıya karşı direnme hakkından. Bunun ilk tarihsel metinlerinde Amerikan bağımsızlık bildirgesinde 1776 tarihli bildirgede karşımıza çıktığını görüyoruz. Burada hükümetlerin insanların refah ve sağlığı için kurulduğunu ve meşru dayanakların da bu halkın onayından geçtiğini söylemektedir bağımsızlık bildirgesi. Bu insanların mutluluk ve refahına aykırı davranışlarda bulunan bir hükümetin de o aynı insanlar tarafından değiştirilmek ya da devrilmekle yüzyüze kalacağını açıkça ifade etmiştir Amerikan bağımsızlık bildirgesi. Tabii ki daha sonra 1789’da dünyayı etkileyen bir şey, Fransız devriminin meşhur insan ve yurttaş hakları bildirgesinde insanların zulme karşı direnme hakkının olduğunu, yer aldığını görüyoruz. Tabii bu bildirge bugün halen geçerlikte olan Fransız anayasasında yer almakta. Bir diğer uluslararası metin 1948 Birleşmiş Milletler genel kurulu tarafından kabul edilen insan hakları evrensel beyannamesinin önsözü. Orada çok açık bir şekilde insanların baskıya ve zorbalığa karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının ve hukuk rejiminin kurulmasının şart olduğunu söylüyor insan hakları evrensel beyannamesi. Daha sonraki aşamada bu hakkın Alman anayasasına girdiğini görüyoruz, burada demokratik devletin kendini koruma ilkesinden bahsediyor Alman anayasasının 20. maddesi. Bu demokratik ve sosyal devleti bertaraf etmeğe kalkanlara karşı direnme hakkının bulunduğunu söylüyor. Tabii bir nazi geçmişinin bulunduğu Almanya dikkate alındığında da bunun refleks olarak geliştiğini anlamak çok kolay. Tabii direnme hakkı bizim siyasi hayatımıza ya da anayasal sistemimize nasıl girmiştir buna da bakmak lazım. Tabii bu hakka atıf yapan iki tane metin ne yazık ki çok da hayırlara vesile olmamıştır. Bu iki metin de birisi 1960 birisi 1982 anayasalarıdır ve hepimizin bildiği gibi her iki anayasa da anayasa da aslında bir darbe anayasasıdır.

 

ÖM: Evet özellikle Türkiye’de pek çoğumuzda da gördüğümüz yaygın olduğu söylenebilecek bir eğilim 60 anayasasının bir darbe sonucu ortaya çıkarılmış bir metin olduğu genellikle unutuluyor görebildiğim kadarıyla. Özgürlükçü yanı üzerinde çok duruluyor ama önemli bazı şeyleri de gözden kaçırıyoruz bu arada galiba.

 

CA: 1961 anayasası siyasi literatürümüzde şöyledir aslında, 27 Mayıs devrimi, 12 Eylül darbesi, söylem de bu yoldan gider. Aslında 61 anayasasını hazırlayan da, 82 anayasasını hazırlayan da temelinde iki tanesi silahlı müdahale yani darbe vardır. Şimdi 61 anayasasında başlangıç metninde şöyle ifade edilmiştir, bu direnme hakkına şöyle atıfta bulunulmuştur “Türk ulusu anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapmıştır” der. 82 anayasasında ise bu kadar açık bir atıf olmamasına rağmen yine şöyle bir cümle yer almaktadır “Türk ulusunun ayrılmaz bir parçası olan Türk silahlı kuvvetleri, ulusun çağrısıyla 12 Eylül 1980 harekatını gerçekleştirmiştir”. Aslında burada her iki atıf da ulusun ortak çağrısına uygun davranan silahlı kuvvetlerin yönetimi değiştirmesi olarak ortaya çıkıyor. Yani aslında burada şüphesiz ki silahlı bir güçle iktidarı ele geçirenlerin kendi ellerindekini meşru kılma çabasıyla aslında iktidarın gerçek anlamda meşruluğu kaybetmesi farklı kavramlar. Aslında bunları birbirine karıştırmamak lazım mutlaka. Aslında bu olay 1992 yılında anayasa mahkemesi kararını direnme hakkıyla ilgili karara denk geliyoruz. 1992 yılında sosyalist partinin kapatılması davasında anayasa mahkemesi partinin programında yer alan “parti haksızlık ve baskılara karşı emekçileri birey olarak ve birlikte direnme hakkını tanır” cümlesini bir kapatma nedeni görmemiş. Bunu aslında bireysel özgürlüklerle ilgili bir insan hakkı olarak kabul etmiş direnme hakkını. Belki de yargısal sistemimizdeki en önemli kararlardan bir tanesi budur direnme hakkına dair.

 

ÖM: Bu konuyu bağlamamız herhalde mümkün değil böyle 5-6 dakikalık bir programda ama gene de genel gidişatının nasıl olduğunu görüyorsunuz sorusuyla bitirelim isterseniz.

 

CA: Genel gidişatı aslında ekoloji mücadelesini gene konumuzun merkezine koyarsak, genel gidişat olarak niye bu kadar ön plana gittiğine baktığımızda aslında başından itibaren söylediğimiz gibi bir çok hukuki sonuç alma yönteminin aslında etkisizleştirilmiş hale geldiğini görüyoruz. Genel gidişat olarak bu ama tabii ki bunun bir direnme hakkının ve meşru müdafaa hakkının kullanımı konusunda geliştirmek zorunda olduğumuz daha bir çok mekanizmanın kendi varlığını koruduğunu görüyoruz. Belki bundan sonraki programlarımızda biraz bu yöntemlere girmenin faydalı olabileceğini düşünüyorum.

 

ÖM: Aynen öyle. Amerika’da ve başka yerlerde de şimdi farklı yöntemlerle bayağı bu sivil itaatsizliğin gelişmekte olduğunu gösteren de bence umut verici olan örnekler var, belki onların üzerinde de durabiliriz.

 

CA: Evet durabiliriz.

 

ÖM: Çok teşekkürler Can bey.

 

CA: Ben teşekkür ederim, hepinize iyi yayınlar diliyorum, hoşçakalın.