Dünyayı Bekleyen Esas Kriz

-
Aa
+
a
a
a

Yazının İngilizce aslı 26 Nisan 2009 tarihinde The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. Türkçe çeviri ise 4 Mayıs 2009 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.

 

Çok sayıda ihtilaf su kıtlığından kaynaklanıyor veya bu yüzden ateşleniyor. Çad'dan Darfur, Sudan ve Etiyopya'daki Ogaden Çölü'ne, Somali'ye ve korsanlarına kadar, Yemen, Irak, Pakistan ve Afganistan boyunca, su kıtlığının başarısız hasata, çiftlik hayvanlarının ölümüne, aşırı yoksulluğa ve çaresizliğe yol açtığı geniş bir kurak alan yayı yatıyor.

Taliban gibi aşırılıkçı gruplar, böylesine yoksullaşmış bölgelerde bol bol yeni üye toplama fırsatını buluyor. Hükümetler nüfuslarının güvenli içme suyu, temel gıda, toplulukların yetersiz geçim kaynaklarının bağımlı olduğu hayvanlar için yem ve su gibi en temel ihtiyaçlarını güvence altına alamadıklarında meşruiyetlerini kaybediyor.

İhtilaf yaşayan ülkelerdeki siyasetçiler, diplomatlar ve generaller, bu krizlere çoğunlukla herhangi bir siyasi veya askeri meydan okuma gibi yanıt veriyorlar. Orduları mobilize ediyor, savaş ağalarıyla savaşıyor veya dini aşırılıkla cebelleşmeye çalışıyorlar.

 

Parayı yanlış yere harcıyoruz

Fakat bu yanıtlar, toplulukların suya, gıdaya ve çiftlik hayvanlarına duydukları acil ihtiyacı karşılamalarına yardım etme konusundaki temel meydan okumayı dikkate almıyor. Bunun sonucunda ABD ve Avrupa genellikle isyanları bastırmak veya 'başarısız devletleri' hedef almak amacıyla asker veya bombacı göndermek için onmilyarlarca, hatta yüzmilyarlarca dolar harcıyor. Fakat temeldeki su kıtlığı ve az gelişmişlik kaynaklı krizleri ele almak için bu miktarın 10'da birini, hatta 100'de birini bile harcamıyorlar.

Su sorunları kendi kendilerine ortadan kaybolmayacak. Aksine, küresel toplum olarak bir karşılık vermezsek bu sorunlar kötüleşecek. Son dönemde gerçekleştirilen bir dizi çalışma, dünyanın yoksul ve istikrarsız bölgelerindeki su dengesinin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyuyor. UNESCO kısa süre önce 2009 BM Su Kalkınma Raporu'nu açıkladı; Dünya Bankası Hindistan ve Pakistan hakkında güçlü çalışmalar yayımladı; ve Amerika merkezli Asia Society, Asya'nın su krizleriyle ilgili bir değerlendirme yayımladı.

Bu raporlar benzer bir hikâye anlatıyor. Su tedariki dünyanın geniş kısmında, özellikle de kurak bölgelerde giderek artan bir baskı altında. Hızla şiddetlenen su kıtlığı, artan nüfusun, yeraltı suyunun tükenmesinin, kirliliğin ve insanın yol açtığı iklim değişikliğinin büyük ve giderek şiddetlenen etkilerinin yansıması.

Sonuçlarsa asap bozucu: Kuraklık ve açlık, çiftlik hayvanlarının telef olması, su yoluyla bulaşan hastalıkların yayılması, zorunlu göç ve hatta açık ihtilaf. Pratikteki çözümlerin pek çok unsuru içermesi gerekiyor; buna suyun daha iyi yönetilmesi ve su kullanımındaki verimliliğin artırılması için iyileştirilmiş teknolojinin yanı sıra hükümetlerin, iş dünyasının ve sivil kuruluşların ortaklaşa üstleneceği yeni yatırımlar da dahil.

Fakat gelecekteki su krizleri yaygın olacak, hem zengin hem yoksul ülkeleri kapsayacak. Sözgelimi, iklim değişikliği-nin muhtemelen şiddetlendireceği su kıtlığına rağmen, ABD güneybatıdaki kurak eyaletlerinde nüfus patlamasını teşvik etti. Avustralya da Murray-Darling nehir havzasının tarımsal merkezinde ciddi kuraklıkla boğuşuyor. Avrupa ve Kuzey Afrika da dahil olmak üzere, Akdeniz havzası iklim değişikliğinin bir sonucu olarak muhtemelen ciddi kuraklaşmaya sahne olacak.

 

Hükümet işbirliğine açık olmalı

Fakat su krizi farklı bölgelerdeki farklı baskı noktalarıyla birlikte çeşitlilik gösterecek. Sözgelimi, zaten kurak bir ülke olan Pakistan hızla artan nüfusunun baskısının altında acı çekecek; 1950'de 42 milyon olan Pakistan nüfusunun 2010'da 184 milyona çıkması bekleniyor ve BM'nin 'orta şiddetteki' senaryosuna göre 2050'de 335 milyonda da çıkabilir. Daha da kötüsü, çiftçiler şu an fazla pomplanmaktan tükenmekte olan yeraltı suyuna güveniyor. Dahası, Pakistan'ın nehirlerini besleyen Himalaya buzulları küresel ısınma yüzünden 2050'ye gelindiğinde erimiş olabilir.

Her 'ölçek'te çözümler bulmamız gerekiyor; tek tek insan toplulukları içinde, ulusal sınırlarda uzansa bile nehirler boyunca ve küresel iklim değişikliğinin en kötü etkilerini savuşturmak amacıyla küresel çapta. Kalıcı çözümler hükümet, iş dünyası ve sivil toplum arasında müzakere etmesi ve yönetmesi zor ortaklıklar gerektirecek; zira toplumun bu farklı sektörleri birlikte çalışmak konusunda genelde az deneyime sahip ve birbirlerine güvenmeyebilirler.

 

Her türlü uzmanın fikri önemli

Çoğu hükümet ciddi su sorunlarını ele almak konusunda donanımlı değil. Su bakanlıkları tipik bir biçimde mühendis-ler ve her konuya bakan memurlarla doldurulmuş durumda. Bununla birlikte, su sorununa kalıcı çözüm bulunması iklim, ekoloji, çiftçilik, nüfus, mühendis-lik, ekonomi, toplumsal politikalar ve yerel kültürler üzerine geniş kapsamlı uzman bilgisi gerektirecek. Hükümet yetkilileri yerel topluluklarla, özel işyerleriyle, uluslararası kuruluşlarla ve her potansiyel tarafla birlikte çalışma becerisine ve esnekliğine ihtiyaç duyacak.

Hayati önemdeki bir adım Sudan, Pakistan, ABD, Avustralya, İspanya ve Meksika gibi su sorununu paylaşan ülkelerden bilim, siyaset ve iş alanındaki liderlerin biraraya gelip, bu sorunları aşmak için yaratıcı çözümler üzerine beyin fırtınası yapması. Böyle bir toplantı, hayatları ve ekonomileri kurtarabilecek bilgi paylaşımına imkân tanır. Aynı zamanda basit bir gerçeğin de altını çizer: Sürdürülebilir bir kalkınmanın yarattığı ortak meydan okuma, gelir, din ve coğrafya tarafından bölünmüş bir dünyayı birleştirmeli.

 

(Jeffrey Sachs: Columbia Üniversitesi'nde ekonomi profesörü, BM Genel Sekreteri'nin danışmanlarından, 26 Nisan 2009)

Yazının İngilizce aslı 26 Nisan 2009 tarihinde The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. Türkçe çeviri ise 4 Mayıs 2009 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.