Depremin 4. yıldönümünde, eksiklerimiz

-
Aa
+
a
a
a

Prof. Dr. Semih S. Tezcan

Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü

Tel: (0212) 287 00 08  Faks: (0212) 287 00 09

 

 

1.  Giriş

 

17 Ağustos 1999 Kocaeli depreminin 4'üncü yıldönümünde, eksiklerimizi gidermek için bugüne kadar yapabildiklerimizle yapamadıklarımıza kısaca bir göz atmakta yarar var.  Eksiklerimizin bilincine erip, böyle bir değerlendirmenin ışığında, önümüzdeki dönemde önceliklerimizin neler olduğunu belirlemeliyiz.

 

2.  Önce başarılarımız

 

            2.1 Toplum bilinci: Toplumun ve özellikle yöneticilerimizin deprem bilincine kavuşması ve şiddetli bir depreme hazır olmak için fayın yeri, kırılma boyu ve kırılma zamanı ile ilgilenmek yerine artık en başta binalarımızın deprem güvenliğinin sağlanması gerektiğini kavramış olması en büyük başarımızdır.

 

2.2  Âfet yönetimi: Tüm yerel yönetimlerin, valiliklerin, özel ve kamu kuruluşlarının âfet yönetimi ve âfet koordinasyonu hazırlıklarını (âcil kurtarma, âcil barınma, âcil beslenme, âcil sağlık yardımı, enkaz kaldırma, yangın söndürme, vb) tamamlamış olmaları da, başarılarımız arasındadır.

 

2.3  Yapı denetimi: Yeni inşa edilecek sağlıklı binaların, kaliteli ve güvenli inşa edilebilmelerini sağlayacak 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu büyük bir başarı ve büyük bir reformdur. Ancak, bu kanunun üç önemli eksiği vardır:

 

a)                  Yapı Denetim Kuruluşunun mühendis ve mimarlarından 12 yıllık tecrübe ve bilgi birikimi (Denetçi) istenirken, şantiye şefinde de, müteahhitin teşkilâtında da, proje müellifinde de, inşaat ve iskân ruhsatı veren idarelerde de, ve nihayet yapı denetim komisyonlarının teşkilinde de, böyle bir bilgi ve tecrübe birikimine gerek olduğu unutulmuştur.  Kanunun en büyük eksikliği burada yatmaktadır.  Kalite ve güvenceyi kaynağında yaratmalıdır. Denetim yaparken değil…

 

b)                  Yapının yıkılması veya hasar görmesine karşı sigorta teminatı altına alınmasından doğal ne olabilir?  Bu amaçla satın alınacak bir sigorta poliçesi primlerinin de yapı sahibi tarafından ödenmesinden daha doğal ne olabilir?  Hayır!  Kanun koyucu, yapı maliyetinin yüzde 6’sını geçen bu poliçe masraflarını, yapı güvenliğinden 15 yıl süre ile sorumlu olan, Yapı denetim kuruluşunun ödemesini istemektedir.  Sigorta primleri, yılda yaklaşık binde 4 hesabı ile, 15 yılda yapı maliyetinin yüzde 6’sını bulur.  Tüm denetim işleri için, zaten yüzde 2.5 gibi çok yetersiz bir bedel alan bir yapı denetim kuruluşu, sigorta için cebinden ayrıca bir yüzde 6 ödeyebilir mi?  Kaynağı olmayan bu parayı nereden bulacak?  Bir kanun bu kadar akıldışı ve adaletsiz olabilir mi?

 

c)                  Yapı denetim kanunu sadece 19 ilde geçerli.  Hiç vakit kaybetmeden tüm illere teşmil edilmeli.

 

 

2.4  DASK sistemi: Depremden sonra yaraları sarmak içinyâd ellere avuç açmak, kapı kapı dış borç aramak yerine, millî bir âfetler fonu oluşturmak amacı ile, Doğal Afetler Sigorta Kurumu (DASK) kurulmuştur.  Ne yazık ki, zorunlu denilen bu sigorta sistemi, gerçekte  tapu işlemleri dışında zorunlu olmadığı için şimdiye kadar (2003), 14 milyon konutun sadece 2.3  milyonu bu sisteme girebilmiştir.  Eğer, zorunlu deprem sigortası emlâk vergisi ile birleştirilirse, Türkiye’de DASK’a girmeyen konut kalmaz, böylece arzu edilen deprem fonu oluşturulabilir.

 

2.5  Deprem Konseyi: Toplumu aydınlatmak amacı ile, TUBİTAK’a bağlı bir Deprem Konseyi kurulmuştur.  Ancak, bu Konsey kendinden beklenen bilimsel yönlendirme, öneri ve strateji üretme gibi fonksiyonlarını yerine getirmede pek başarılı olamadı.  Bana kalırsa, bu Konsey ABD’de FEMA’yı örnek alan bir “Risk Yönetim Merkezi ” gibi çalışmalıdır.

 

2.6 Risk yönetimi ve mikro bölgeleme: Başta, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Bursa, Eskişehir, Isparta gibi illerimiz olmak üzere, bir çok belediyemizin Âfet Yönetim Plânlarını, yerel zemin koşullarını gösteren mikrozon haritalarını ve özellikle deprem master plânlarını hazırlatmış olmaları büyük bir başarıdır.  Önümüzdeki dönemde, 1'nci ve 2'nci derece deprem kuşağında bulunan diğer bütün Belediyelerimizin de bu tip çağdaş çalışmalar yapmalarını beklemek hakkımızdır.

 

3.  Eksiklerimiz

 

            3.1 Zorunlu deprem dersleri: En büyük eksikliğimiz, inşaat mühendisliği lisans eğitiminde, “depreme dayanıklı yapı tasarımı” dersini seçmeli değil, mecburi ders olarak okutmayı henüz gerçekleştirememiş olmamızdır [1].

 

            3.2  Mevcut bina stoku: Başaramadığımız ikinci en büyük iş, mevcut bina stokunun çoğunun deprem güvencesine halâ kavuşmamış olmasıdır. Evlerimiz, iş yerlerimiz, okul ve hastanelerimiz, fabrikalarımız halâ elden geçirilmeyi bekliyor. Güçlendirilenler çok azdır. Ancak, her güvensiz yapıyı güçlendirmeye ne zamanımız, ne de paramız yeter. Gerçekten, ülkemizdeki 14 milyon konutun güçlendirme bedeli konut başına ortalama 7 bin dolar hesabı ile, yaklaşık 100 milyar dolar tutar. Mal güvenliğini esas alan, gözü kapalı böyle bir tutum hiç de akılcı değildir. Zaten başa çıkmak mümkün de değildir. Meselâ, İstanbul’da tüm binaların güçlendirilmesi 18 milyar dolara ve 20 yıllık bir zamana ihtiyaç gösterirken, “sıfır can kaybı” projesi için sadece 142 milyon dolara ve üçer kişilik 701 adet ekibin iki yıllık mesaisi yeterlidir.

 

            3.3  Can güvenliği: En akılcı çözüm, can güvenliğini esas almak ve dolayısı ile, sadece iskambil kâğıdı gibi kat kat üstüne yıkılma niteliği taşıyan binaları bulup çıkarmaktır.  Bu taktirde, en şiddetli bir depremde bile ‘kimsenin burnu bile kanamayacak’ ve can kaybı ‘sıfır’ olacaktır.  Söz konusu sadece can güvenliği olunca, Anayasaya göre, göçme riski taşıyan binaları, ister özel sektöre, ister kamuya ait olsun, bulup çıkarmak görev ve sorumluluğu da Devlete ait olur [2].  Nitekim, Dünya Bankası Türkiye masası yetkilileri, bu projeyi çok benimsemiş ve depremden önce yapılması gereken en öncelikli proje diye nitelendirmişlerdir.  ‘Sıfır can kaybı’ projesinin ayrıntıları, finansman ihtiyacı ve uygulamaya yönelik öneriler önceki yayınlarda dile getirilmiştir [3].

 

3.4  Güvence saptamasının amacı:  Eğer, en şiddetli bir depremde bir bina az veya orta hasar görecek, yani sadece mal kaybı doğacak ve bu arada hiçbir can kaybı olmayacaksa, bir çok insan öyle bir binayı güçlendirmekten vazgeçebilir.  Gerçekten, mevcut bina stokumuzun yüzde 96’sı böyle göçme riski taşımayan binalardır.  Daha doğrusu, istatistikler göstermiştir ki, en şiddetli bir depremde bile, göçerek can kaybına neden olabilecek bina sayısı, mevcut bina stoku içinde sadece yüzde 4 mertebesindedir [3].

 

Dolayısı ile, uzmanlara güvence saptaması etüdü için müracaat edildiğinde, “Benim binam 1998 Türkiye Deprem Yönetmeliğine göre güvencede mi?” diye sorulacak yerde,“Benim binam en şiddetli bir depremde iskambil kağıdı gibi yıkılır mı?” diye sormalıdır. Zaten, 1998’den evvel projelendirilmiş binaların yüzde 99’u “güvencesiz”dir.  Bu “Güvencede mi, değil mi?” sorusunu sormaya, incelemeye bile gerek yoktur.  Önemli olan soru, “Binam  yıkılacak mı, yıkılmayacak mı?” sorusudur ki, buna cevap verebilmek oldukça zahmetlidir ve ‘itme’ analiz yöntemini kullanarak ‘göçme dayanım yükünü’ tayin etmeyi ve bunu depremin talep yükleri ile karşılaştırmayı gerektirir.  Ancak, bu şekilde bir binanın göçme riski taşıyıp taşımadığı anlaşılabilir. Göçme dayanım analizlerinde, yığma dolgu duvarlarının rijitlikleri muhakkak göz önüne alınmalıdır.

 

3.5 Sanayi yapıları: Betonarme prefabrike sanayi yapıları ve birleşim yerleri için, maalesef Türkiye deprem yönetmeliğinin öngördüğü tasarım kriter, kural ve kaideleri Amerikan (UBC-97) ve Avrupa ( Eurocode 8-98) yönetmeliklerine göre çok güvensiz taraftadır [4].  Bir sanayi yapısının, depremde az veya orta hasar görüp [5] üretim dışı kalma gibi bir lüksü yoktur. Çünkü, üretim kayıpları, hasar onarım ve yapı güçlendirme giderlerinin en az 30 ilâ 50 katıdır. Dolayısı ile, betonarme prefabrike yapı sahibi sanayicilerimiz fabrika binalarının deprem güvencelerini, hem taşıyıcı kolonlarını hem de bağlantı detaylarını, hiç vakit kaybetmeden bu konuda eksik ve kusurlu olan Türkiye Deprem Yönetmeliğine (TDY-98) göre değil, UBC-97 veya Eurocode 8-98’e göre inceletmelidirler. Aksi halde, ileride hiç beklenmedik acı sürprizlerle karşılaşabilirler. 

 

REFERANSLAR

 

[1].       Tezcan, S.S., (2000),  “Mühendislerimiz  Depreme   Dayanıklı   Değil”,  Hazır  Beton    Dergisi, Yıl 7, Sayı 39, s.26-27, İstanbul, Mayıs-Haziran 2000.

 

[2].       Tezcan, S. S., Gürsoy, M., Kaya, E. VE Bal, İ. E., , (2002), “ Depremde Can Kaybını Önleme Projesinin Tek Sorumlusu Devlettir, ” Dünya İnşaat Dergisi, Sayı 2002-07,         Yıl 19, s.107-111, Temmuz 2002, İstanbul.

 

[3].       Tezcan, S.S.,  ve Gürsoy, M., (2002), “ Olası bir Depremde Sıfır Can Kaybı Projesi,” İnşaat Dünyası Dergisi, Yıl 21, , Sayı: 228, s.76-79, Nisan 2002, İstanbul.

 

[4].       Tezcan, S.S., Çolakoğlu, H.K., (2003), “ Betonarme Prefabrike Yapılar Yönetmeliğimizin Zayıflıkları ”, Beşinci Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı , İstanbul Teknik Üniversitesi, Türkiye Deprem Vakfı,  Mayıs 2003, İstanbul.

 

[5].       Tezcan, S.S., (2003), “Depremde  ‘Az’, ‘Orta’ ve ‘Ağır’ Hasar Tariflerinin Önemi”, Dünya İnşaat Dergisi, Sayı: 2003-7, Temmuz 2003, İstanbul.