Cazın katledildiği gece

-
Aa
+
a
a
a

 

Miles Davis’le John Coltrane’i aynı konserde anıyorsunuz. Tek konserde iki dev isim, iki ekol, ayrı enstrümanlar çalan iki ustanın müziği seslendirilecek… Bunu yapan beş kişi, üstelik aralarında çok şöhretli isimler de var. Projenin adı da iddialı: Müzikte Yönelimler.

Bir cazsever olarak ne Miles’a, ne de Coltrane’e ilgisiz kalınamayacağına göre, bu konsere gitmek lazım. Yıl 2002, dolayısıyla bu ustaların hangi dönemlerine ait eserler seslendirilecek, ve daha da önemlisi, nasıl yorumlanacak?Öyle ya, Miles’ın A Kind of Blue döneminden “cool” ezgiler seslendirilebilir (ki yeni bu müziğin yepyeni bir anlayışla yorumlanması bana hep heyecan verir), yoksa Bitches Brew devrimi ruhu canlandırılabilir (basit ve içten çalmanın dayanılmaz zorluğu ve cazibesi), olmadı, Tutu döneminin elektriği çakılabilir (gerçi Açık Hava sahnesinde bunu bizzat Marcus Miller gerçekleştirmişti birkaç festival önce).

Coltrane

 

Sahnede yer alan isimler zaten Açık Hava’yı doldurmaya yetecek cinsten: Piyanoda Herbie Hancock, tenor saksofonda Michael Brecker, trompette Roy Hargrove, basta George Mraz ve davulda Willie Jones. İşte, müzik başladı bile. Brecker’la Hargrove birlikte, yekavaz melodiyi üflüyorlar. Görevleri bitince de sessizce sahne arkasına çekiliyorlar. Hancock ustanın solosunu dinlemeye başlıyoruz. Bu aralar fazlaca Keith Jarrett dinliyor galiba. Ama olmamış. Az konuşmakla dediğini anlatamamak arasındaki sınırı sık sık ihlal ediyor. İlk parçada çok eleştirel olmamalı. O da ne? Daha solo bitmeden borazan önde yerini aldı bile! Hancock ustayla başka bir boyutta haberleşmiş olmalılar. Ne bir sinyal, ne bir bakış, küt diye çalmaya başlıyorlar, ağzımız bir karış açık kalıyor.

 

Hancock

Herbie "Keith" Hancock

İkinci parçada gene nefesliler girişi yapıp çekiliyorlar, Mraz melodik ve içten bir bas solo çalıyor. Ve fakat gene aynı “Solo Bitiyor!” perisi Brecker’a bir işmar çakıyor, üstat bütün ihtişamıyla öndeki yerini alıp, solonun tam bittiği saniyede kendi solosuna başlıyor. Ne solo Yarabbi! Bir tenor saksofondan çıkabileceğini hiç hayal bile edemeyeceğim sesleri enstrümanın paletine eklemiş. Buna bir de Coltrane’in hızını ekleyin, işte öyle bir şey dinliyoruz.

Bu ne virtüözite! İyi ama, aslında… Hayır, hayır! Bu kadar erken yargılamamalı. Zaten öldürücü solosunu bitiren Brecker da karanlıklardaki prensliğine dönüyor. Solo sırası Herbie “Keith” Hancock’ta. Tuşlar biraz ağır galiba. Gerçi Jarrett usta o ünlü Köln konserini bozuk ve akortsuz bir piyanoyla vermişti ama, neyse…

Parçanın bitmekte olduğunu muzaffer nefesliler ikilisinin “sahne alması” ile anlıyoruz. Melodi çalındı, sololar yapıldı, melodi tekrarlandı, eh artık bitirme zamanı geldi. Düzen ne güzel şey canım!

En iyisi konser anlatımını burada kesmek galiba, çünkü hep aynı şekilde gidiyor. Bilgisayarda “kes-yapıştır” yöntemiyle yazılabilecek kadar… Peki, o enstrümanlar ne için var? Zenaat sergilemek için mi, yoksa müzik yapmak için mi? İsterseniz bir de trapez kuralım, tel üzerinde çalın. Haydi, Miles’ı yorumlarken onun “az laf, çok iş” düsturu virtüözite tanrısına kurban edildi, o trompetin ağzına takılacak bir “mute” da mı bulunamadı? Miles’ın sadasını Hargrove’dan başka kim getirecekti İstanbul’a, basçı Mraz mı?

Ne acıdır ki, cazda devrim üstüne devrim yapan iki ustanın adı istismar edilerek tertip edilmiş bu konserde, o canım müzik katı ve ticari kalıplar içine hapsedildi, cazın en vurucu silahı doğaçlamalar ölçü ve biçem tanrılarına kurban edildi, ve bizler cazda “yeni yönelimleri” başka başka yerlerde aramak kararlılığıyla evlerimize döndük.

Öykümüz burada bitmedi elbette. Her zamankinden daha da umutluyuz. Ertesi gece Babylon’da yaşanan gerçek cazın öyküsü pek yakında gene bu sütunlarda. Bayilerinizden ısrarla isteyiniz!

 

“MILES DAVIS VE JOHN COLTRANE ANMA GECESİ”H.Hancock, M.Brecker, Roy Hargrove (10 Temmuz 2002)