Bombayı neden ovaya bırakırlar?

-
Aa
+
a
a
a

Türkiye'nin acil çözüm bekleyen bir sorunu var; karamayınları ve “savaş artığı” patlayıcı maddeler. 1950'lerden başlayarak ülke sınırlarının “güvenliği” gerekçesiyle Türkiye'nin denize taraf yerleri hariç tüm kara sınırları mayınlarla döşendi. Bilindiği kadarıyla en fazla mayının gömülü olduğu topraklar Türkiye'nin en uzun sınırı olan Suriye sınırı. Türkiye'deki bu mesele aslında daha 1980'ler öncesinde bile özellikle sınırlarda yaşayan insanların canına ve malına zarar veriyordu. Ancak özellikle 80 sonrasında PKK ile çatışmalardan sonra mayınların gömülü

olduğu yerler artık sınırlarla sınırlı kalmadı, yerleşim yerlerine de uzandı, bu tarihten sonra mayınlar dışındaki patlayıcılar da bölgenin değişmezleri arasına girdi.

 

Bu mayınların ve patlayıcıların değişmeyen mağdurları da en fazla çocuklar oldu. Ve Güneydoğu’daki insanların bu dramı hâlâ güncelliğini koruyor, insanlar hâlâ bu patlayıcıların kurbanı oluyor. Aslında bugün için ölümlerin sadece mayınlar nedeniyle olduğunu söylemek güç. Çünkü çoğu ölümün nedeni mayınlar gibi "savaş artığı" olarak görülen patlayıcı maddeler. Bu patlayıcı maddeler bir roketatar mermisi de olabiliyor, bir el bombası da. Özellikle çocuklar bu patlayıcıların mağduru oluyor çünkü gördüklerinde "oynuyorlar" o  maddelerle. Türkiye 12 Mart'ta, yaşanan bu dramı tersine çevirebilecek bir adım attı ve mayınların kullanımı ve üretimini yasaklayan Ottawa Sözleşmesini imzaladı. Bu sözleşmeye göre Türkiye'nin 10 yıl içinde sınırları dahilindeki mayınları temizlemesi ve stoklarında bulunan mayınları da imha etmesi gerekiyor.

 

Geçtiğimiz günlerde bu konuda iyimser olabileceğimiz bir gelişme yaşandı. Kilisli bir esnafın Milli Savunma Bakanlığına başvurması üzerine MSB Genel Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı Tuğamiral Can Erenoğlu Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi için devletin mali kaynak ayırdığını açıkladı. Daha sonra AKP Mardin Milletvekili Nihat Eri, mayınlar için ayrılan kaynağın 50  trilyon olduğunu söyledi ve ilk deneme çalışmalarının Mardin'in Nusaybin ilçesinde başlayacağını açıkladı.

 

Ayrılan kaynağın mevcut mayınların temizlenmesine yetip yetmeyeceğini söylemek benim haddimi aşar, ancak temizleme çalışmalarının hem mayınlarla sınırlı bırakılması hem de yalnızca Suriye sınırıyla yetinilmesi şu an yaşanan problemleri gidermeye yetmeyecektir. Çünkü görebildiğimiz kadarıyla Güneydoğu'daki sorunların önemli bir bölümü mayınlar dışındaki patlayıcı maddelerden, ve sınırlar dışındaki yerleşim yerlerinde ortaya çıkıyor. Bunu daha iyi anlamak için patlayıcı maddelerin veya mayınların yol açtığı olaylara bakmak bile yeterli.

 

Türkiye’nin patlayan problemi

 

Radikal gazetesi muhabiri Ahmet Şık'ın Nisan 2001'deki haberinde, 10 yıl önce mayın mağduru olan ve protez bir bacakla yaşayan Makbule Kaymaz, şunları söylemişti: ”Hayvanlara ot topluyordum. Hemen her gün girdiğimiz bir alandı. Çünkü sınırı 300 metre aşağıya kaydırmışlardı. Mayınların da temizlendiği söylenmişti. O gün de işimi yapıyordum. Topladım, topladım. Biraz daha ilerlediğimde ne olduğunu anlayamadan bir patlama oldu.”

 

İrfan Aktan'ın 16 yaşındaki Hakkarili Nizamettin ile ilgili haberi de sorunun hem mayınlarla hem de sınırlarla sınırlı olmadığının göstergesi. Aktan, arkadaşı Selami'yi kaybeden, kendisi de felç olan Nizamettin'e “Roket mermisini bulup oynadınız. Üstelik patlaması için ateşe de attınız...” diye sorunca şu yanıtı almıştı:”Benim de, Selami'nin de suçu var. Ama biz, patlayınca böyle olacağını düşünemiyorduk. Selami zaten küçüktü. Benim de zaten aklım ermezdi. Ama neden bombaları yerlere atıyorlar ki? Hem biz bulmasaydık başkaları bulacaktı. Ovada bir sürü çocuk var. Bomba savaş için kullanılır. Neden ovaya atıyorlar ki!..” (16/08/2002/www.bianet.org)

 

Bu iki örnek de geçen yıllarda yaşanan olaylardı. Fakat bu yıl meydana gelen vakalarda da aynı şeyi görüyoruz. Ya bir ilin mahallesi, ya bir ova, ya da köyden uzak bile olsa insanların gitmek zorunda oldukları yerler... Aşağıdaki vakaların yalnızca son dört ayda yaşandığını da dikkate aldığımızda durumun acil çözüm beklediği daha bir anlaşılır:

 

Cudi dağı eteklerinde bulunan Cevizli (Cefanê) köyü kırsalında ava çıkan Abdullah Gözlek adlı kişi mayın patlaması sonucu ağır yaralandı. (29 Temmuz 2003) Yalımerez Mahallesi'nde 8 yaşındaki B. B. (8) ile 10 yaşındaki R. T., önceki akşam 19.30 sıralarında İl Jandarma Komutanlığı'na ait atış alanı yakınında buldukları el bombası ile oynarken, bombanın patlaması sonucu yaralandı. (Hakkari / 8 Temmuz 2003)Hakkari'nin Durankaya Beldesi'nde patlayıcı ile oynayan 10 yaşındaki Sinan Budak ile Şırnak'ın Kasrik Beldesi'nde bir çoban patlayıcı ile yaralandı. (15 Mayıs 2003)Lice'de kaybolan hayvanlarını aramaya çıkan 25 yaşındaki Menderes Kirhan, bindiği eşeğin mayına basması sonucu yaralandı. (29 Nisan 2003)Kenger toplarken patlayan mayın nedeniyle yaşamını yitiren Zehra Barın'ın, biri 2 aylık 3 çocuğu öksüz kaldı. (27 Nisan 2003 / Yeniden Özgür Gündem)

 

Mayınları temizleme niyetinde olan devletin bu gerçeği dikkate alması, mayınlarla yetinmemesi, insanların canına ve malına zarar verebilecek bütün patlayıcı maddeleri temizlemesi gerekiyor. Ancak yalnızca temizleme çalışmaları da yeterli değil. Temizleme çalışmalarıyla eşzamanlı olarak çocuklar başta olmak üzere bölge ahalisine yönelik eğitim çalışmaları yapılmalı ve herkes bu patlayıcı maddeler hakkında bilgilendirilmeli. Ayrıca bu meseleyle ilgilenen sivil inisiyatifler bile Türkiye'de ne kadar mayının olduğunu, bu mayınların nerelerde dağıldığını gösteren bir mayın haritasının olup olmadığını bilmiyor. Türkiye'nin bu konudaki soru işaretlerini de ortadan kaldırması gerekiyor. Bir mayın haritası var mı? Varsa, neden kamuoyuyla paylaşılmıyor?

 

Türkiye'de bu konudaki duyarlılığı artırmaya çalışan bir sivil inisiyatif var; Mayınsız Bir Türkiye Girişimi. Girişim, Ottawa Sözleşmesi gereği Türkiye'nin yapması gerekenleri şöyle sıralıyor: “Bize göre hemen yarın da yapılabilecek bir şey olan stokların imha edilmesi. Ottawa Sözleşmesi gereği bunun maksimum süresi dört yıl. Bugün Türkiye'nin karamayın stokunun sayısı hakkında da herhangi bir bilgi sözkonusu değil. Türkiye, özellikle ABD ile yaptığı antlaşmalarda mayın üretimini, transferini durdurmalı ve buna herhangi bir açık kapı bırakmayacağını açıklamalı.”

 

Böylesi önemli bir toplumsal meselede sivil inisiyatiflerin ve medyanın devletin çalışmalarını izlemesi, bu çalışmaların sonuna kadar götürülmesi yönünde devlete baskı yapması ve temizleme çalışmalarına bizzat müdahil olması gerektiğini söylemeye gerek var mı?

 

(Güncellenmek konusunda biraz tembel de olsa www.mayinsizbirturkiye.org sitesini öneririm...)