9 Ocak 2009
Richard Falk
Kaynak: UNHCHR
Gazze Şeridi'ndeki durumla ilgili olarak toplanan Özel İnsan Hakları Konseyi toplantısında sunulmak üzere:
1. Bu rapor, İsrail'in Gazze'de, 27 Aralık 2008'de başlattığı ve halen sürmekte olan askeri eylemlerine ve Gazze Şeridi'ne sıkışmış 1.5 milyon Filistinlinin karşı karşıya olduğu insanlık durumuna odaklanacaktır. Üstlenilen vekalete istinaden, bu raporda yapılan değerlendirmeler, 1949 Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nde belirlenen ve işgalci güç olarak İsrail'in yasal yükümlülüklerini detaylı bir biçimde düzenleyen Uluslararası İnsani Hukuk (IHL) ile ilgili konularla sınırlı kalacaktır. IHL'nin belirlediği temel yükümlülükler, Uluslararası Örf ve Adet Hukuku'nda belirtilen geçerli yasal yükümlülüklerdir. Bu rapor, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku (IHR) konularını ve Uluslararası Ceza Hukuku'nu (ICL) ilgilendiren Uluslararası İnsani Hukuk veya Uluslararası İnsan Hakları Hukuku'nun sürekli olarak ve ciddi sonuçlar doğuracak şekilde ihlaliyle ilgili konulara değinmektedir. Bu işgalin temelinde yatan, İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri saldırısının uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne uygun bir 'savunma operasyonu' olduğu yönündeki güvenlik iddialarını ve askeri güç kullanımını iddia edildiği gibi 'aşırı' ve 'orantısız' yapan herhangi bir 'insanlık krizinin' bulunmadığı iddialarını değerlendirmek gerekmektedir.
2. Gazze'deki askeri güçlerini geri çektiği için artık işgalci güç olmadığını iddia etmesine rağmen, sürmekte olan sınır, hava sahası ve karasularındaki kontrolleri, uluslararası hukuk uzmanlarına göre, İsrail'in yasal olarak işgalci güç konumunda olduğunu gösterir.
3. Şüphesiz, bu raporun içeriği, Gazze'deki mevcut duruma dair ilk elden gözlemlerin olmayışı sebebiyle eksiktir. Özel Raportör'ün hedeflediği görev, İnsan Hakları Konseyi'nin (HRC) 2009 Mart'ında yapılması planlanan toplantısındaki raporda sunulmak üzere bölgede bu tür gözlemler yapmaktı. Ancak bu görev, 14 Aralık 2008'de Özel Raportör'ün, Ben Gurion Havaalanı'nda bir bekleme odasında 15 saat tutulup, ertesi gün ülkeden kovularak İsrail'e girişinin engellenmesi suretiyle durdurulmuştur. Üye bir ülkenin, BM görevlerini yerine getirenlerle işbirliği yapmak ve onlara uygun bir saygınlıkla davranması gerekirken, görev başındaki bir BM uzmanına karşı takındığı bu tür bir tutum, Organizasyon'un tümüne dair ciddi tartışmalara yol açmaktadır. İsrail hükümetinin, bu görevin yerine getirilmesine engel olan ihraç politikasını yeniden gözden geçirmeye ikna edilmesi beklenebilir. İsrail'in yabancı gazetecilerin ülkeye girişini engellediği bu ihraç politikasıyla ilgili sorun, Gazze'ye saldırmasından önceki dönemde ve askeri operasyonlar esnasında, İsrail mahkemesinin karşı çıkışlarına rağmen başarıyla çözülmüştü. New York Times'da belirtildiği gibi, İsrail, medya temsilcilerinin, Gazze'deki askeri operasyonların etkilerini görmelerine engel olmaya çalışırken, İsrail'deki sivillere yönelik roket saldırılarının etkilerini gözlemlemelerini teşvik ediyor. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin insan hakları ihlallerini araştırma taleplerini dahi reddediyor; örneğin, Samouni ailesinden bir kısmını çocukların oluşturduğu 60 kişinin ölümüne yol açan kasıtlı saldırının geçtiği Gazze'nin Zeitan kasabasındaki askeri eylem alanını ziyaret etmesine izin vermemişti. Erişim sorunu özel raportörler için ciddi bir sıkıntı ve İnsan Hakları Konseyi'nin ve genel anlamda Birlemiş Milletler'in özel ilgisini gerektiriyor.
4. Bu özel toplantının gerekçesi, İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin de kamuoyu önünde pek çok kez itiraz ettiği, Gazze'de aciliyet gerektiren insanlık durumudur. Livni, bir "insani anlaşma"ya ihtiyaç olmadığını, çünkü herhangi bir insani krizinin söz konusu olmadığını iddia ediyor. İsrail'in gıda ve tıbbi malzemelerin sınırdan geçişine izin verdiğini öne sürüyor, ancak UNRWA (Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü) ve diğer BM görevlilerinin gözlemlerine göre, gönderilen bu malzemelerin -Gazze Şeridi'nin büyük bölümünde devam etmekte olan savaş koşullarında olanaklı olmayan- dağıtımını mümkün kılmadan açlığın ve beslenme zorluklarının önüne geçemeyecek. Bu korkunç koşullarda, İsrail'in 7 Ocak'ta savaş koşullarını üç saatliğine durdurması pek bir şey ifade etmiyor. Mevcut krizin temelinde yatan asıl sorunları görmek gerek: nüfusun %75'inin içme suyuna ve elektriğe erişimi yok. Tüm Gazzelilerin fiziksel ve ruh sağlığını, beslenme durumunu kötüleştiren ve çocukların %45'inin anemi olmasına sebep olan, uzun süredir devam etmekte olan kuşatmaya bir de bu koşullar ekleniyor. Tıbbi malzeme ve sağlık gereçleri yardımlarına yapılan müdahaleler ve sınırların kapatılması pek çok Gazzelinin yaşamını tehdit eden koşullarda tedavi görmesini veya tedavilerine devam etmesini imkânsız kılıyor. Güvenilir kaynakların açıkladığı verilere göre, Gazze'nin %80'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor, işsizlik oranı %75'i bulmuş durumda ve sağlık sistemi kuşatmanın etkisiyle çökmek üzere. Tarafsız uluslararası gözlemciler ve memurlar Gazze nüfusunun 27 Aralık öncesinde de büyük bir insanlık krizini yaşamakta olduğu sonucuna varmıştır.
5. İşgalci bir gücün, güvenlik gerekçesiyle işgal altındaki bir nüfusa karşı güç kullanımına uluslararası hukukla belirlenen yasaların sınırları içinde müsade edilebilir. İsrail, Hamas'a atfedilen Güney İsrail kasabaları Siderot ve Ashdod'ta yaşayan sivil halka yönelik roket saldırılarının yoğunluğu ve şiddeti düşünüldüğünde, mevcut askeri eylemlerinin makul olduğunu iddia ediyor. Bu iddiayı değerlendirirken, diplomatik arenada ve medyada yeterince tartışılmayan belli konuları incelemek gerekiyor.
6. Tartışmasız, hiçbir hukuki (ve ya ahlaki) gerekçe sivillere yönelik roket saldırılarını meşru göremez, ve bu tür bir davranış, yaşama hakkına yönelik bir Uluslararası İnsan Hakları ihlalidir ve savaş suçu teşkil eder. Aynı zamanda, saldırının niteliği, ortaya çıkışı bağlamında, Haziran 2008'den 4 Kasım 2008'e kadar süren geçici ateşkesin İsrail'in Gazze'deki Filistin militanlarına yönelik ölümcül saldırısı ile kesilmiş oluşu da göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. 27 Aralık öncesindeki yıl boyunca, Gazze'den yapılan roket saldırılarına bağlı olarak tek bir İsrailli dahi ölmemiştir. Dahası, 2008 Haziran'ından itibaren, iki taraflı bir ateşkes yapılmış ve bir takım ihlallere rağmen tarafların ateşkesi sürdürme kararlılığını etkilememiştir. Bu süre zarfında, İsrail'in, gıda, tıbbi malzeme ve yakıt kısıtlamalarıyla tüm Gazze halkını çok zor koşullara maruz bırakan kuşatmayı kaldırması ya da en azından hafifletmesi beklenmiştir, ancak bunu yapmamıştır. Gazze halkına verilen ciddi zararlar, Gazzelilerin insani ihtiyaçlarını karşılamak gibi zor bir görevi olan UNRWA (Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü) Komisyon Başkanı da dahil olmak üzere, bölgedeki Birleşmiş Milletler yetkililerince defalarca dile getirilmiştir.
7. 18 aydır sürmekte olan bu kuşatma hukuk dışıdır, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 33. maddesinin ihlali olan korkunç bir toplu cezalandırma örneğidir, ve ayrıca "işgalci güç sivil halka yeterli gıda sağlanmasını ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamasını garantilemelidir" diyen 55. maddesinin ihlalidir. Böylesi bir kuşatma, roket saldırılarının meşru olmayışını değiştirmez, ancak hukuki açıdan iki önemli sonucu vardır: birincisi, İsrail'in hukuk dışı uygulamalarının sivil hayata verdiği zararın Filistin'in hukuk dışı uygulamalarından çok daha ciddi olduğu; ikincisi, sürdürülebilir bir ateşkese yönelik çabalar, İsrail ve Hamas'ın Uluslararası İnsan Hakları'na uymasını, normal sivil hayatın sürmesi için gereken malzemelere erişimi engelleyen müdahalelere son vermesin, ve misilleme amaçlı herhangi bir roket saldırısında bulunulmayacağını temin etmeleri gerekir. Aynı şekilde, eğer İsrail'in gelecekte bu tür kısıtlamaları kabul ettirmesi halinde, roket saldırıları veya Filistin tarafından İsrailli sivillere yönelik şiddet herhangi bir yasal dayanak oluşturamaz. Tüm roket saldırılarını Hamas'a mal etmek zor. Gazze'de diğer bağımsız milis güçler var, hatta Hamas öncesinde dahi yönetici güçler tüm çabalarına rağmen roket saldırılarını önlemeyi başaramıyordu.
8. İsrail'İn askeri eylemleri, İsrailli liderler tarafından, roket saldırıları karşısında, 'kaçınılmaz' ve 'zorunlu' oldukları gerekçesiyle meşrulaştırılıyor. Bu noktada yine İsrail'in gerekçelerinin gerçek durumunu incelemek gerekiyor, bu da bizi eylemin ve savunma sorununun ne derece kabul edilebilir olduğuna getiriyor. Geçici ateşkesedair ifadelerin çoğu, ateşkesi fiili olarak sona erdirip, Gazze'den yapılan roket saldırılarını artıranın İsrail'in 4 Kasım 2008'deki ölümcül güç kullanımı olduğunu gösteriyor. Hamas'ın, İsrail'in kuşatmayı kaldırması koşuluyla ateşkesi uzatmayı, hatta on yıla çıkarmayı pek çok kez önermiş olması önemlidir. Değerlendirilebildiği kadarıyla, bu diplomatik olasılıklar İsrail tarafından araştırılmamıştır, diğer taraftan,Hamas'ın Gazze halkının fiili temsilcisi olarak yasal statüsünün tartışmalı olması da durumu karmaşıklaştırmıştır. Hukukiolarak, BM Sözleşmesi'nin ana prensibine göre, kuvvet uygulamak son çare olmalıdır, bu İsrail'i roket saldırılarını durdurmak için şiddet içermeyen yollara başvurmaya zorunlu kılar.
9. Uluslararası hukuka göre, kendini koruma amaçlı ve güvenlik adına güç kullanımının oranı ve bunun ne kadar gerekli olduğunu belirlemek önemlidir. Burada da, İsrail'in iddiaları ikna edici değildir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, roket saldırıları yasadışı ve tehlikeli olmalarına rağmen, çok az zarara yol açmıştır ve hayat kaybına sebep olmamıştır. Kuşatma sebebiyle iyice zayıflamış olan, tamamen savunmasız bir topluma karşı, büyük bir askeri eylem başlatmak, askeri üstünlüğün tek taraflı olduğu bir savaş durumunda modern silahlara başvurmadaki orantısızlığı da vurgulamaktadır. Filistin'de yetkili gözlemciler tarafından sivillerin %25'inin kurban durumunda olduğu, 640 ölü, çoğunun hayati tehlikesi olan 2800 civarında yaralının oluşu önemlidir. Buna karşılık, son raporlara göre, İsrail ateş gücünün yanlış hedef alması sonucu sonucu dört İsrail askeri ölmüştür. Ölü ve yaralı sayılarının tek taraflı oluşu bir orantısızlık göstergesidir. Diğeri ise, saldırıların büyüklüğü ve yol açtığıyıkımdır. İsrail'in iddiaları itibar görse de, kalabalık kentlerdeki güvenlik güçlerinin ve kamu binalarının yok edilmesi, aşırı güç kullanıldığını ifade eder. Orantısız güç kullanımında olduğu kadar, Gazze roketlerinin yarattığı sözde tehdit ve İsrail saldırılarının hedeflerinin kıyaslanamaz oluşu İsrail'e güveni zedeliyor, İsrail'in güç kullanımının uluslararası hukukla yasaklanmış olan bir 'saldırı' olduğu, 'oran' ve 'gereklilik' kriterleri düşünüldüğünde aşırı olduğu düşüncesini kanıtlıyor.
10. İsrail'deki yetkili gözlemcileri de, yasal olarak kabul edilemeyen hedeflere yönelik ve Uluslararası Örf ve Adet Hukuku'nun 'gereksiz acı' ya yol açan ve 'acımasız' taktikleri ve silahları yasaklayan maddesini ihlal eden şüpheli silahlar kullandığını ifade etmişlerdir. Uluslararası İnsani Hukuk kapsamında yasal olarak kabul edilemeyen hedefler arasında: İslami Üniversite, okullar, camiler, tıbbi merkezler ve personeli (ambulanslar da dahil) vardır. Uluslararası İnsani Hukuk kapsamında yasal olarak şüpheli kabul edilen silahlar arasında: eti kemiğe yapıştıran fosforlu mermi ya da roket; kurbanı parçalayan yoğun metal içeren patlayıcılar (DIME), ve kanser riskini artırma; Gazze tünellerinde kullanılan ve uranyumdan yapılan 'sığınak terbiyecisi' adı verilen ve birkaç yüzyıl boyunca insanların radyasyon hastalığına yakalanmasına yol açan bombalar vardır.
11.Bu 'gereksiz acı' boyutu İsrail'in eylemleriyle birlikte düşünüldüğünde, çok da üzerinde durulmamış bir konu. Günümüzde pek çok savaş olayında, çok sayıda sivil zarar görmemek için tehlikeden kaçar ve 'kendi ülkesinde yerinden edilmiş' veya 'mülteci' konumunda olur. Ancak İsrail'in doğrudan ya da dolaylı olarak yaptığı sıkı çıkış kontrolleriyle, Gazze'deki sivil halkın 'mülteci' olma şansından mahrum bırakmaktadır, bu da bölgedeki durumun ne derece umutsuz olduğunu gösterir. Bu mahrum bırakma, Gazze halkının İsrail işgal politikalarıyla hapsedilmiş olduğunu gösterir. Uluslararası İnsani Hukuk açısından, mülteci olma hakkının alınması, sivil halkın maruz kaldığı tehlikeyi daha da kötüleştirmedir ve 27 Aralık'tan bu yana Gazze'de yaşanan insanlık krizinin altını çizer. Askeri saldırıdan bu yana, bu durum daha da kötüleşmiştir. Gazze'deki bir Kızıl Haç sözcüsü genel bakışı ifade ederek söyle demiştir: "Operasyonların büyüklüğü ve yol açtığı acı karşı konulamaz boyutta…"
12. İşgal Altındaki Filistin Toprakları (OPT) Temsilcisi'nin görüşüne göre, bu özel toplantı için aşağıdaki önerileri dikkate almak faydalı olacaktır:
BM'in gözlemci rolünü üstlenen Özel Raportör'ün işgal altında Filistin'e erişimini sağlamak;
Savaş suçları iddialarını araştıraca Senato üyeleri bulmak;
Gazze'den yapılacak roket saldırılarını durdurmaya ve işgali koşulsuz sonlandırmaya dayanan uzun süreli bir ateşkes önermek;
Uluslararası Adalet Mahkemesi'nden İsrail'in 2005'te 'savaşı kesmesinin' ardından Gazze'yi denetimi altına almasının hukuki durumunu değerlendirmek üzere bir hukuki rapor talep etmek.
Türkçe'ye çeviren: Habibe Şentürk