Bisiklet

-
Aa
+
a
a
a

 

Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını boyunca, bu yıl bahar aylarında basılacak olan Açık Radyo ansiklopedik kitabı Açık Kitap’tan seçtiğimiz tadımlık bölümleri, yazarlarının sesinden dinleyebilirsiniz. Bu maddelerin bazılarını da, özel yayın boyunca sitemizde bu bölümde yayınlıyor olacağız.

 

Bisiklet:

 

Bisiklet, insan aklının yarattığı, en uçuk icatlardan biridir. Tekerleğin bulunması ne kadar büyük bir buluş ise, önlü-arkalı iki tekerleğin dengede kalacağı fikri de o kadar büyük bir buluştur. O yüzdendir  ki: “Bisiklet hayaldir. Zira bisikletçinin ayakları hep havadadır” derler. Yakın zamanlarda Türkçe kaleme alınmış ‘Bisiklet Manifestosu’nda bisikletin  “hem yelken, hem dümen, hem balık, hem de su” olduğu iddia edilmiştir ki, yabana atılacak türden bir iddia değildir bu.

 

Bisikletin ilk-el modellerinin Çin’de görüldüğü söylenegelmiştir. Yine Afrika’da kökü çok eskilere dayanan tahta bisikletlerin kullanıldığı bilinmektedir. Ama modern dünyaya bisiklet fikrini armağan eden kişi,  şanına yakışacağı gibi Leonardo da Vinci’dir. Leonardo’nun kâğıt üstündeki tahta bisiklet çizimi bugün kullanılan bisikletin temel mantığını aynen taşır. Kaynaklar ilk pedallı bisikletin 1840’larda o çizimden ilham alınarak yapıldığını söylemektedir.

 

Rivayet edilir ki, Bernard Shaw, bu yeni icat ile meşk edenlere üzülerek bakmış ve: “bisikletçiler dünyanın en saf adamlarıdır, zira bisikletin onları taşıdığını zannederler” demiştir. Yukarıda adını andığımız manifestoda ise bu durum bisikletin eşitlikçiliğine yorulmuş “bazen o sizi taşır, bazen de siz onu taşırsınız” diye konu bağlanmıştır.

 

“İnsan ile bu kadar dost başka bir bir ulaşım aracı var mıdır?” sorusuna verilecek cevapların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Mahzun yüzlü şövalye Don Quijote’nin sevgili atı Rosinante’ye , Nasreddin Hoca’nın eşeğini ekleyip, bunların yanına belki Nazım’ın Süleymaniyeli Ahmet’inin 3 numerolu kamyonetini koyarsanız tablo tamamlanır.

 

Türkiye’nin bisikletle tanışması bir asrı çoktan geçmiştir. “Batının ilmini alalım ama, kültürümüzü koruyalım” düsturu bisiklet için geçerli olmamıştır. Zira başka bir batı icadı olan otomobil geniş bir hüsnü kabul ile benimsenirken, bisiklet –ilk başlarda benimsense de– zamanla ötelenmiş, horlanmış, hak ettiği biçimde hayata dahil edilmemiştir. Bu tercihin altında yatan sebep, motorize kültüre olan hayranlık kadar, dilimizde talihli olmak manasında kullanılan ‘dört ayağının üstüne düşmek’ deyimiyle ilgilidir. Bisiklet gibi ancak hareket ettiğinde dengede durabilen bir nesne akıl fikir ötesidir. Bu tuhaflık işin içine ancak Şeytan’ı katarak açıklanabilir. Şeytan’dan yola çıkılarak katedilen yol, Müslüman mahallesindeki  salyangoza ulaşır.  Bisiklet Müslüman mahallesindeki salyangozdur.

 

Bisikletin en büyük düşmanı motorize kültür ve onun öncü kuvveti olan otomobildir. Otomobil ile bisiklet arasındaki uzlaşmaz çelişki, şimdilik otomobil lehine gibi görünse de, ilerde bu tablonun değişeceği bellidir. Bir kent teroristi olarak otomobil, benzin gibi ‘yabancı’ destek almadığı sürece bir hiçtir. Oysa bisiklet insan organizmasının doğal uzantısıdır. Bisiklet, insanı kendi özüne çağırırken, otomobil yabancılaştırma efektlerinin en afilisidir. Kapadokya vadilerinde hayranlıkla seyrettiği yabani kuşları, akşam heyecanla otel görevlisine anlatan turistin aldığı cevap buna kanıttır:

 

-Burada ne kadar çok kartal, şahin, doğan var.

 

-Yooo! Aslında Reno daha fazladır.

 

İlk olarak ABD’de başlayan, daha sonra Avrupa’ya yayılan ‘Critical Mass’ hareketi ülkemize henüz intikal etmemiştir. Trafikte otomobillerin kapladığı alanları bisikletleriyle işgal eden ve topluca davranarak bir kütle oluşturan Mass’çılar, ‘trafiği engelliyorsunuz’ diyenlere ‘trafik zaten biziz’ diye kafa tutarlar. Ülkemizde bu çeşit bir meydan okumadan söz edilemez. Bisiklete ilişkin talepler mahçup bir ses tonuyla ‘bize de biraz yer lütfen’ diye dile getirilir.

 

Bisikletin Müslüman mahallesindeki salyangozluğu, yalnızca doku uyumsuzluğuna gönderme yapan bir metafor değildir. Bisiklet bizzat yavaşlığı ile de salyangozun ta kendisidir. Her şeyin hıza endekslendiği kaotik bir dünyada o, huzuru, sükûnette bulacağımızın idrakidir.

Yazan ve Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını için seslendiren: Aydan Çelik