Biraz Sessizlik Lütfen!

-
Aa
+
a
a
a

Gayri-resmi futbol kültürünün keyifli klişelerindendir; “sahada olan sahada kalır”. Bir şekilde top oynamışlar, en azında mahalle maçına akredite olmuşlar bilirler. Bir bilge duyarlılığının, bir Tanrısal affediciliğin göstergesidir. Sahada arkadaşının kaval kemiğine çalışan, gayri-nizami gol münakaşaları ile onun bunun kalbini kıran, ayağına kramponu geçirip rakip forvetin bileklerine dövme çalışmaları yapan, maç biter bitmez, muhatabının yanında bitip, “Abi kusura bakma, maç heyecanı, özür dilerim” deyince, hareket karşısında dinginleşen efendi topçunun sözüdür: “Boş ver!, sahada olan sahada kalır.” Yani, bir maç boyunca oyunla ve oyunun erbaplarıyla kurulan karmaşık ilişki nihayete erdiğinde, muhabbet kaldığı yerden devam eder. Sonuçta bu bir oyun değil midir?

 

Ama devran pek de böyle dönmüyor. Mevzu futbol ve futbolun “kâr” sofrası olunca sahada olan sahada kalmıyor. İş çoktan “oyun”luktan ve dahi zıvanadan çıktığı için, meydan bu sofranın “broker”larına kalıyor. Yerleştikleri ekranın içinde, gazete köşelerinde bağıra çağıra, histerik, içi boş kelamlar edip duruyorlar. Yani, sağlam, “gürültü” yapıp, kafa şişiriyorlar. Elde sopa, tavana da vurup diyemiyoruz ki: “Yahu, ayıptır, biraz sessiz olun, içeride çocuk uyuyor.” Mevzuya bahsi olan televizyon efendilerinin fazla da günahlarını almayalım. Sonuçta bu kakofoniden rahatsız olanların sayısı ne kadar ki.

 

Maçlar şifrelenip, “dekoder”e hapsedildiğinden beri,  futbolla olan ilişkisi “1.Ligden özetler” ve “maç sonrası geyikler” olan kalabalıklar için “futbol muhabbeti” artık saf bir muhabbetin de çok ötesinde.Yine bu kanallar vesilesiyle futbol maçlarını, evde tek başına, sakin sakin izleme ihtimali de kalmadı. Hal böyle olunca, kanlı-canlı kesintisiz bir 90 dakika izlemenin tek şansı da tribün veya tribünümsü kahve/birahane ortamları oluyor. Ve bu kalabalık ortamlarda memleket –futbolsever- efradı futbol “kelamşör”leriyle beraber, bağıra çağıra futbol kültürümüzün ortak algısını ve söylem desibelini de itinayla üretip duruyor.

 

Bu sene vesilesiyle, vuku bulan bilmem kaçıncı “Reyting Muharebeleri”ne, kanallar, geçen seneye kıyasla “akıllı uslu” futbol programlarından çark ederek girdi. Çok da hayırlara vesile olmayacak bu yeni politika vesilesiyle; futbol görüntülerinden nemâlanamayan programlar bu barikatı aşmanın yolunu; ahalinin yoğun ilgisine mahzar olan (sırasıyla) magazinel, reality- show benzeri, siyaset meydanı tadında  futbol programları tasarlayarak buldular. Misal, son olarak Kanal D bu “borsaya” sit-com tarzı bir programla dahil oldu. Katılımcıları sayesinde diğerlerinden oldukça farklı olacağını tahmin ettiğimiz “Söyle senden başka kimim var benim” itiraf edelim yaratıcı bir buluş gibi gözüküyordu. Lakin, diğer  tarz programlarda, katılımcı olmak için ortalama bir memleket vatandaşı olmak yeterliyken, bu sonuncusunda sanki birazcık sahne yeteneğine ihtiyaç var gibi gözüküyor. Mankenden oyuncu olmaz tartışmasından hareketle “futbol alim”lerinden sit-comcu olmaz ukalalığında bulunacak değiliz. Ama “başka türlü futbol muhabbeti yapmak isteyen”leri  mecbur bıraktıkları bu tip programlardan ortaya çıkacak köyü, kasabayı göreceğiz artık. Neyse, fazla uzatmayalım; sonuçta programda tanıdıklar var, ilk program sonrası onların da hayli canı sıkılmış. Bir de biz sıkmayalım.

 

Sözün özü; Curcuna başladı, herkese iyi seyirler. Ama siz yine de, seyir halindeyken, televizyonun sesini biraz kısın, neme lazım çocuk uyanabilir!

 

19 Ağustos 2005 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.

 

(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)