Bir söyleşinin 'kayıtçözümü'

-
Aa
+
a
a
a

Necla Nilay Us

Bir söyleşi ki, bundan sonra ister istemez okuduğum metinleri en az iki defa okumalıymışım düşüncesine kapıldım. İlk okuduğunuzda "ne iyi yapmış da söyleşmiş" fikrine kapılıyorsunuz ama ikinci okuyuşta "yapmasaydı daha iyi olurdu" diyorsunuz. İster istemez.Söyleşi, "haber kaynaklarıyla" gayet rahat üslupla söyleşiler gerçekleştiren Milliyet gazetesinin muhabiri Ahmet Tulgar'ın imzasını taşıyor (Milliyet gazetesi, Popüler Kültür eki- 16 Ekim). Söyleşi yapılan kişi Cıwan Haco. Cıwan Haco bir Kürt rock sanatçısı. Şarkıları tamamen Kürtçe. Şarkılarında Kürtlerin yaşadığı baskıları kendine dert edinen ve bunu sürekli vurgulamaktan kaçınmayan bir sanatçı. Mesela canlı yayına çıktığı CNN Türk kanalında kendisinden bir parça söylemesi istendiğinde "Diyarbekir"i (ki tamamen "politik" bir şarkı) okuyuveren bir insan.Ahmet Tulgar söyleşisine yaptığı girizgahta sanatçıyı şöyle tanıtıyor: "Ciwan Haco herhangi bir Kürt müzisyeni değil. Diyasporada kıymete binmiş 'memleketten bir ses' ya da 'sürgün ideolojisi' nin ürünü bir politik mitos hiç değil."Cıwan Haco'nun "herhangi bir Kürt müzisyen" olmadığı doğru ama aynı zamanda "herhangi bir Kürt müzisyen" olmadığı da yanlış bir önerme. Burada "herhangi bir Kürt müzisyen"den benim anladığım siyasi içerikli söylemi olanlar. Halbuki Cıwan Haco, tam da onlardan biri. Aynı zamanda kendisi de sürgün ideolojisinin ürünü bir politik mitos.Ahmet Tulgar'ın sözleriyle devam edelim: "Eğer Ciwan politik sloganlara saplanıp ucuz bir müzik yapıyor olsaydı provokatif bir kullanıma, istismara bile yol açardı, Batman'da yüzbinlerle kucaklaşması."Anlıyoruz ki Ahmet Tulgar'a göre "politik sloganlara saplanmak" ucuz müzik yapmak anlamına geliyor ve eğer Cıwan Haco bunu yapsaydı Batman'da yüzbinlerle kucaklaşması provakatif bir kullanıma yol açabilirdi. Mevzu Cıwan Haco, konser verilen yer de Kürtlerin yaşadığı Batman olunca "acaba provakasyon ne olabilirdi ki" sorusu akla geliyor. Biliyoruz ki Kürtlerin dillerini kullanmak istemeleri bile bu topraklarda provakasyon olarak addediliyor. Yoksa yüzbinlerle kucaklaşmak daha fazla ne tür bir provakasyona yol açabilir ki? Bir de; benim bildiğim provakasyon lafını daha çok polisler kullanır, bir gazeteci bunu neden kullansın ki?Provakasyondan ne anladığını belirtmeden "Ama iyi müzik provokasyona yer bırakmaz." diye de yazısını sürdürüyor Ahmet Tulgar.

Cıwan Haco'nun şarkılarındaki sözlerini okuyun, göreceksiniz ki hem çok sayıda politik slogan vardır, hem de sarfettiği bir çok laf da sonradan sloganlaşmıştır.İyisi mi Cıwan Haco'nun politik mi değil mi tartışmasını yine Ahmet Tulgar'ın söyleşisinden alıntılayarak anlamaya çalışalım. Tulgar şu soruyu yöneltiyor:"Tek bir şarkı söyleyecek olsaydınız bir aşk şarkısını mı tercih ederdiniz, politik bir şarkıyı mı?" Şu yanıtı alıyor:"Bu konjonktürde politik bir şarkı söylerdim herhalde. Bu toprakların sanatçılarının da bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bana bu süreç böyle bir işlev yüklemiş."Diyelim ki Tulgar'ın şimdiye kadar alıntıladığım lafları o kadar da olumsuz eleştirileri hak etmiyor. Peki şuna ne dersiniz: "İyi müzik kahramanlığa da izin vermez. Bu yüzden kahramanlar ve mitoslar üretim merkezi Güneydoğu'da ve sol cenahta bile Ciwan daha çok aşık olunabilecek bir erkek etkisi yapıyor hayranları üzerinde."Bana kalırsa bu cümleden Güneydoğulular da, solcular da istedikleri kadar alınabilirler. Çünkü onlar ve oralar sadece "kahramanların ve mitosların üretim merkezi" olan yerler. Sizce de çok iddialı bir "tespit" değil mi? İtiraf edeyim, ben Cıwan Haco'yu "aşık olunabilecek bir erkek" olarak değil, bir kahraman ve mitos haline geldiği için seviyorum.Başta da dedim ya, Ahmet Tulgar'ın ilk okunduğunda gayet sevimli bir söyleşi yaptığını zannediyorsunuz ama gerçekten de öyle değil. Tulgar, söyleşisindeki iddialı "tespitlerine" bir de Cıwan Haco'nun hiç kullanmadığı bir lafı alt başlık olarak yerleştiriyor. Tulgar, Cıwan Haco'nun Kürtlerden aşırı ilgi gördüğünü söylüyor, her gün 2 bin kişinin kendisiyle fotoğraf çektirdiğini belirtiyor. Buna şu ilginç cümleyi ekliyor: "Peşinde geçici, portatif bir aşiret oluşmuş, nereye gitse kendisini takip ediyordu." Demek ki Kürtler biraraya geldiklerinde hemen aşiret oluveriyorlardı. Bu Kürtler de hayli ilginçmiş yani. Tulgar alt başlığa şöyle bir cümle çıkarmış: "Ben de insanım ama bizim Kürtler bunu anlamıyor." Halbuki Cıwan Haco hiç de böyle birşey demiyor, dediği aynen şu: "Tabii ki bu ilgi çok hoşuma gitti. Ama yine de ben de bir insanım. Bizim Kürtler beni perişan ettiler."Basını dikkatli takip edenler görmüştür, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri Newroz için yaptıklarına benzer bir uygulamayı Cıwan Haco'nun ismine de uyguladı. Kendisine Cıvan Haco demeyi uygun gördüler. Ahmet Tulgar bunu yapmamış, ama W sansürü bu defa tekrar Newroz'a denk gelmiş. Hem de Cıwan Haco'nun sözü içinde Newroz kelimesi Nevroz'a dönüştürülmüş. Siz CıWan Haco'nun NeWroz'a NeVroz diyebileceğine inanıyor musunuz?Ahmet Tulgar, söyleşi yaptığı Cıwan Haco'yu politik kimliğinden elinden geldiğince sıyırmaya çalışmış. Belki bunu söyleşisini "bazı kişiler" nezdinde meşrulaştırmak için yapmıştır, bilemeyiz. Ama şurası açık ki Ahmet Tulgar, tam da politik sloganlara saplanıp ucuz bir söylem tutturmuş. Yaptığı politika değil de ne?