Başka Yollar

-
Aa
+
a
a
a

www.baskayollar.blogspot.com 

 

İstanbul’a son gidişimizde aldığımız kitaplardan biri, Murat Belge'nin son kitabı “Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür” (İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları) idi. Yaklasik 500 sayfalık bu kitap, kendi içinde 3 bölümden oluşuyor.Birinci kitap Kronoloji'de, Osmanlı’nın kuruluşundan başlayarak 19.yüzyılın başına kadar gelişen olaylar anlatılıyor.

İkinci kitap Kurumlar'da , Hanedan , Divan-i Hümayun , Seyfiye, Bahriye , İlmiye, Kalemiye , Toplum ve Ekonomi ele alınıyor.

Üçüncü kitap Kültür'de ise Osmanlı döneminde Bilim ve Felsefe , Mimarlık ve Kentleşme , Edebiyat , Musiki ve Süsleme Sanatlarına yer veriyor.Aslında bu bir ders kitabı. Bilgi Üniversitesi’nin yeni kurulduğu dönemde , üniversitede henüz bir Tarih bolumu yokken öğretim üyeleri, öğrencilerin tarih bilgisini zayıf buldukları için ek bir tarih dersi konmasını kararlaştırırlar. Murat Belge de bu işe talip olur ve bir kaç yıl üst üste Osmanlı Tarihi dersi verir. İste kitap, o ders notlarının deşifre edilmesiyle oluşmuş. Ancak bildiğimiz "ders kitap"larından çok farklı elbette.Murat Belge, kitabın önsözünde de belirttiği gibi alışageldiğimiz "müfredat"tan ve "resmi Osmanlı tarihi" nden çok farklı bir anlayışla yaklaşıyor konuya. Daha ilk sayfalardan itibaren bazı kavramların , yıllarca beynimize nasıl yalan yanlış bir şekilde kazındığını fark ediyoruz. Sorgulayıcılıktan uzak bir eğitim anlayışı içinde , hangi savaşın hangi yılda olduğu , savaşın sonundaki anlaşma maddelerinin neler olduğu ezberletilir de , örneğin 600 yıllık bu imparatorluğun, hanedanın sürekliliğini nasıl sağlayabildiği , Osmanlı toplumunun nasıl bir toplum yapısına sahip olduğu söz konusu bile olmaz bizde."Bu kitabın bir merak uyandırarak , okuru konunun daha yetkin eserlerine yönlendirmesini istedim." diyor Murat Belge önsözde. Nitekim her bolumun sonunda, ileri okumalar için bir kaynakça listesine yer vermiş.Kitabın akıcı bir şekilde okunmasının ardında yatan en önemli unsur , Murat Belge'nin kendine özgü üslubu. Bir konuyu, üstelik Osmanlı tarihi gibi girift bir konuyu sarih bir şekilde anlatabilmek ayrı bir ustalık.  Ufuk açıcı , etkileyici bir tarih kitabı.

 

 

Kitapta kırmızı çinilerin anlatıldığı bölüm ilgi çekiciydi.

 "Kanuni saltanatının ilk bir kaç yılına rastlayan en önemli olay kırmızı rengi uygulama yönteminin bulunmasıdır. "Mercan" ya da "domates" kırmızısı dediğimiz bu renk Batı'da "Armenian" veya "Doğu" hatta "Antwerp" kırmızı olarak da bilinir. "Ermeni" denmesi, İznik’te bulusu yapan ustaların Ermeni olmasından ileri geliyor olabilir. Kırmızı çok temel bir renk, hele bu gibi süsleme işlerinde çarpıcılığı nedeniyle çok önemli olduğu için, eksikliği de herhalde çok hissediliyordu. Ama bu sanatta bu rengi üretmenin büyük teknik zorlukları vardı. Nitekim söyle altmış, yetmiş yıl sonra kırmızı ciniler kaybolup gitti ve bir daha bu nitelikte kırmızı üretmek mümkün olmadı.
Bunun en akla yakın açıklaması, tekniği bulan ustanın sırrını kıskançlıkla saklaması ve onunla birlikte ölüp gitmiş olmasıdır.

 

İyi bir rastlantı sonucu Kanuni Süleyman’ın görkemli saltanatı, İznik atölyelerinde kırmızı rengin bulunması ve Mimar Sinan’ın uzun hayatı buluştular. Böylece Osmanlı mimarlık tarihinin en güzel binalarını, çinicilik tarihinin en parlak örnekleriyle süslemek mümkün oldu. Şehzade türbeleri , Rüstempaşa ve Sokollu camileri , Süleymaniye ve Ayasofya türbeleri , Piyalepaşa, Atik Valide ve Kılıçalipaşa camileri gibi birçok binada, biraz daha kıyıda kösede kalan Takkeci Ibrahim Ağa Camii'nde, böyle çinilere sahip olacağını hiç beklemeyeceğiniz Ramazan Efendi Mescidi'nde, Topkapı Sarayı’nın 3.Murad Has Odası’nda ve tabii Edirne'deki Selimiye'de bu tarihin en güzel örneklerini görmek mümkündür."