Bardak Analizleri

-
Aa
+
a
a
a

Bardağın yarısı doluysa, ne tarafa bakıp yorum yapılacağı tamamen kişisel bakış açısına bağlı olsa da, bardak içinde var olan suyu hiç kaale almadan, bir vakte kadar nasılsa bardak devrilir, bu nedenle içindeki su da zaten yok sayılmalıdır’a dayalı boş bardak analizleri yapmak bence negatif popülizmdir, eğer gerçekten bardağın nasılsa devrilmeye mahkum olduğuna dair bir fikri saplantı ile yorum yapılmıyorsa. Son günlerde enflasyon düştü de ne oldu, düşecek de ne olacak, halk için fark eden bir şey mi var ki, fiyatlar mı düştü sanki veya gelirler mi arttı yoksa işsizlik mi azaldı (ki olumlu gelişmeler var) deyip işte bakın pembe tablonun ardındaki gerçekler çok başka diyen mülakatlar, yazılar, köşe yazıları bolca görülür oldu.

 

Enflasyon artışının azalmasının anlamının, fiyatların düşmesi demek olmadığını bilerek (vahimi belki bilmeyerek) “bakın fiyatlarda değişen bir şey mi var, halkın hayatında ne değişti sanki” demek pembe tablo arkası analizleri yapmak değil, negatif popülizm yapmaktır. Enflasyon tek haneye düşmeden, reel faizler tek haneye düşmeden, ne gelir dağılımının düzelmeye başlamayacağını, ne alım gücünde artışın mümkün olamayacağını, ne ekonomik büyümenin istikrar kazanamayacağını yıllardır süren enflasyon ortamında bizlerin artık öğrenmiş olması gerekirken, bu tarihi enflasyon ve reel faiz oranlara dudak bükmenin nedenini anlamak mümkün değildir.

 

Sanayimizde verimlilik artışı olduğu kesin bir realite olarak ortada dururken, daha birkaç yıl önce atıl kapasitelerimizden şikayet ederken şimdi azami kapasite oranlarını zorlayarak üretim yapmaya başlamışken, bu gelişmelere dudak büküp, “amaaa nerede o sabit yatırım artışı..” diye yorum yapmanın nedenini de anlamak mümkün değildir. Sanayici, tabii ki ilk önce elindeki yatırımını en verimli kullanmaya kendini zorlamıştır. Mevcut kapasitesinde azami üretim yapmaya başlamıştır.

 

Amerika devlet tahvillerinin sadece 3 puan üstünde

 

Bunlar çok olumlu gelişmelerdir. İstikrar ortamı sürdükçe, aynen 30 yıl vadeli bonolara gelen talep gibi sabit yatırım talepleri de artacaktır. Artmaktadır. Bugün leasing şirketleri artık ciddi boyutlarda iş yapmaya başlamıştır. Yatırım teşvik başvurularında azalma değil artış vardır. Türkiye’de bugün birçok Avrupa bankası temsilcilik açmıştır. Bunlar artık sanayicilerimize “bilançolarınız, projeleriniz iyi ise size Türk bankalarından daha iyi koşularda, uzun vadeli ve hatta teminatsız yatırım kredisi açmaya hazırız” diye kapı kapı dolaşmaktadırlar. Bu dolaşmalar daha da artacaktır.

 

Türkiye dün (7 Ocak) tarihî bir Eurobond ihracı yapıyor. Gelen talep 6 milyar doları buluyor. Bu talebin ise en az 2,5 milyar dolara yakın kısmının alım yapma amaçlı gerçek talep olduğu gerçeği de bu tarihi bono ihracının ne kadar tarihi olduğunu göstermeye yeter. 2000 yılındaki sembolik küçük ihracın (ki tamamen prestij amaçlı ve el verin de şu ihracı da yaptık diyelim tarzında bir ihraçtı) haricinde tarihinde ilk kez gerçek anlamda 30 yıl vadeli olarak ve benzer vadedeki Amerika devlet tahvillerinin sadece 3 puan üstünde, % 8’lerde 1,5 milyar dolar gibi çok ciddi miktarda dış borçlanma yapıyoruz, sonra dudak kıvrılıyor, “bu faiz de düşük mü, şimdi torunlarımızın geleceğine de borçlanmaya başladık, hayırlı olsun” deniyor... Uluslararası piyasalarda bu vadede, bu taleple, bu miktarda ve bu faizle borçlanma yapabilmenin ne anlama geldiğini düşünmeden.

 

Türkiye ekonomik açıdan yıllardır süren kriz ortamından çıkmak üzere ciddi mesafe almışken, artık Türkiye'nin hakkını Türkiye'ye vermek gerekir, diye düşünüyorum. Bu iyileşme şunun döneminde başladığı için iyidir, şunun döneminde artarak sürdüğü için ne kadar iyidir kaygısıyla yapılan argümanları da anlamak mümkün değildir. Çünkü Türkiye'nin bugün geldiği olumlu nokta için tüm Türkiye yüksek bedeller ödemek durumda kalmıştır. Ödenmesi mümkün olmayan bedellerle karşılaşılma noktasında, Türkiye bugünkü olumlu noktaya doğru hareketlenirken sağda ve solda değişik görüşte olan birçok kitle partisinin de aktif desteğini almıştır. Gelinen bugünkü noktada her kesimin, herkesin ciddi katkısı ve ödediği bedeli olmuştur.

 

Bugün gelinen nokta tüm sorunların çözüldüğü nokta değildir tabii ki, ama bize ve dünyaya çözülemeyecek hiçbir ekonomik sorunumuzun olmadığını gösteren ve Türkiye'nin pırıltılı geleceğine daha güçlü bir inançla bakmamızı sağlayan önemli ve kritik bir noktadır.

 

Artık testiyi hiçbir hükümet kıramamalı

 

Biz, Türkiye olarak bu noktaya gelmek için maddi ve manevi çok büyük bedeller ödedik. Bu noktada negatif veya istikrarı bozacak bir pozitif popülizmin ne kadar çok zarar verme potansiyeli varsa, yapıcı eleştirilerin de o kadar ciddi faydası olacaktır. Her daim bu yapıcı eleştiriler yapılmalıdır, testinin kırılmasına kesinlikle imkân verilmemelidir. Ama bu noktadan sonra da Türkiye'nin yeni istikrarsızlık dönemleri yaşamasına hiçbir şeklide kesinlikle izin vermemeliyiz. Artık testiyi hiçbir hükümet kıramamalıdır.  Bugünkü istikrar ortamını korumak ve daha iyi noktalara getirmek en başta hükümetin sorumluluğundadır ama, istikrar programından sapma var mı, pozitif popülizme kayma var mı, ödediğimiz tüm bu bedelleri heba edecek yollara sapma niyeti var mı gibi konuların takibi de esas olarak muhalefetin ve sivil toplumun sorumluluğudur. Bu sorumluluktan kaçılmamalıdır.

 

Örneğin ben hâlâ, Türkiye’de sembolik temsillerin haricinde bünyesinde sadece tek muhalefet partisinin olduğu TBMM’deki ana muhalefet partisinin niçin bir gölge kabine veya en azından istikrar programını izleme komitesi kurmadığı ciddi ciddi merak ediyorum. Sivil toplumun birkaç girişimi dışında da bu konuya gereken önemin verilmediğini de düşünüyorum.

 

Bedeli ödeyenler, yani bizler ancak bu istikrar sürdürülebilirse ve ön şart olarak enflasyon ve reel faizler tek haneli seviyelere, inip orada kalırsa, gelecekte daha iyi bir Türkiye'de ve çok daha yüksek bir refah ortamında yaşayabiliriz. Çocuklarımızı daha iyi eğitebilir, insanlarımız daha iyi şartlarda yaşatabiliriz.  Türkiye'nin bir numaralı konusudur, ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve kalıcı hale getirilmesi. Bu ülkede yaşayan herkesin bu konuyu en öncelikli konu olarak takip etmesinde, sahiplenmesinde geleceğimiz için büyük fayda vardır. Ekonomik istikrarın kalıcı hale getirilmesi ve sürdürülmesi, hatta AB ile 2004 randevusundan da önemlidir; Kıbrıs konusundan da, veya gündemi işgal eden tüm diğer başka konulardan da.

 

(8 Ocak 2004)