Bağımsız Filmler Festivali, Nihayet

-
Aa
+
a
a
a

Eşber Güvenç: Kısası, uzunu, belgeseli derken, özellikle son yıllarda ve İstanbul merkez olmak üzere, İstanbul Festivali ya da Tursak’ın düzenlediği Ifsak’ın da içinde bulunduğu böyle birçok festival düzenleniyor. Bütün bu festivallerden farkınız ne?

Köken Ergün: Bizimkisi bağımsız sinema yönetmenlerininki... Böyle bir endüstri var artık, Kuzey Amerika’da çıktı, Avrupa’da da özellikle Fransa’da belirginleşmeye başladı. Sadece ona bakan bir festival yoktu. Türsak tarih-sinema buluşması -onun da çok başarılı bir konsepti var-, İstanbul Film Festivali çok geniş bir festival ve önemli bir misyonu var; yani en büyük festival. Biz de daha az sayıda film seçmeye çalıştık. 35 dedik bu sayıya ve dedik ki bağımsız sinemanın örneklerinden sunalım. Ve sinemanın diğer sanatlarla ilişkisine de bakmak istedik. Bu festivalde müzikle sinemanın ilişkisine baktık. Bizi ayrı kılan şeylerin başında bu geliyor: Özel bir seçiciliğimiz var, bağımsız sinema ve konseptlere ağırlık verdik.

EG: Sizin belirlediğiniz belirli bölümler var. Bu bölümlerden söz etmek ister misiniz?

KE: İlk olarak, Türkiye’de ilk defa bağımsız filmler festivali yapıldığı için, bu konunun tanınmadığını varsayarak, bağımsız film denince akla gelen en büyük yönetmenlerin -bize de konuk olacak Derren Aronofsky, Hal Hartley gibi- hepimizin bildiği ve film endüstrisine girmeye başlayan yönetmenlerin hit filmlerini sunduk. Böylece seyirciyi soğutmamış olduk, çünkü çok avangard, çok deneysel örnekler var. Deneysel örnekleri bir bölüm altında topladık. “Müzik ve Film” dedik bu bölüme ve orada müzik bestecileri ile film yönetmeni arasındaki bu birebir işbirliğine baktık. Daha deneysel örnekler için, Hit filmlere kontrast oluşturacak “İlk Filmler” bölümü var. Burada da yönetmenlerin ilk uzun metrajlı filmlerini gösterdik.

Onun dışında, Türkiye’de yine ilk defa bölüm olarak yer alan gay ve lezbiyen temalı filmler var (“Gökkuşağı Filmleri”). Bir de testlerden esinlenerek koyduğumuz bir başlık, “E Şıkkı.” Bütün bu bölümlerin hiçbirine uymayan, ama daha değişik, yani garip, çarpık, değişik konulardan yola çıkan filmler var. “Nöbetçi sinema” dediğimiz geceyarısı sinemaları var ki, burada seks ya da şiddet, korku dozu arttırılmış, normalde vizyona girme şansı olmayan ama çok söz ettiren filmleri göstereceğiz. İki tane de özel bölümümüz var. Çok genç bir festivaliz, hepimiz çok genciz ve anne ve babalarımıza bir film ithaf etmek istedik: “Cool & Crazy” (Soğuk ve Çılgın), Kuzey’in “Buena Vista Social Club”ı. Üç kez gösteriliyor pazar sabahları, anne ve babalarımız için.

KE: Evet, erken giderler diye. Ve çok özel bir diğer bölümde, Amerikalı performans sanatçısı Matthew Barney’in iki filmini (Cremaster 5 ve 2) art arda gösteriyoruz ki, bu filmler genelde vizyona hiç girmezler ve sanatçının kendi onayı ile belirli festivallere gönderilir. Gönderilmediği festivaller olur. Türkiye’de ilk defa bize, -sanıyorum ilk defa biz istedik- onay verdi. Bizim için gurur verici.

Ah bir vizyona da girebilseler...

EG: Birçoğu ilk, değil mi? Vizyona girme ihtimalleri var mı? Daha önceki festivallerde gösterildiler mi?

Pelin Turgut: Bütün filmlerin Türkiye’deki ilk gösterimleri. AFM’nin de sene boyunca bazı merkezlerdeki bazı sinema salonlarını bu işe adama hedefleri var. O hedef çerçevesinde bu filmlerin bir kısmının daha uzun süreli gösterime girmesi söz konusu olabilir. Ama şu anda tabii kesinleşmiş bir şey yok.

KE: Seyircinin ilgisine bakıyor. Bazı filmler İstanbul Film Festivali’nde de öyle ilgi görüyor ki, alternatif sinemaya önem vermeyen sinemalar da birden, çok beğenildiğini bildikleri için, o filmleri vizyona sokuyorlar. Yani böyle bir şeyi de gerçekleştirebilir. Bir de tabii bizim çok özel başka bir bölümümüz de var: Türkiye’den kısa filmler... Orada da umarız bir gelişme olur ve yeni filmler keşfedilir.

EG: Orada da çok farklı bir seçki var. Ama “Müzik ve Film”e dönelim istersen. Biraz açar mısın?

KE: Müzik ve Film, soundtrack’lere gönderme yapılan bir konsept. Çünkü son zamanlarda endüstrileşmiş filmlerden, endüstrileşmiş poptan, müzikten bahsediyoruz. Bir film yapılırken soundtrack’ı yapılıyor, fakat burada tam bir işbirliği değil, satış amacı sözkonusu. Bizimse göstermek istediğimiz, müzikle filmin gerçekten el ele tutuşup işbirliği yapabildiği. Yani bir yönetmenin bir besteciye gidip, “Gel beraber bir film yapalım ve bu filme ortak isim koyalım” dediği filmleri göstermek istedik. Mesela Philip Glass, hepimizin tanıdığı avangard, minimalist müziğin en büyük isimlerinden biri. Son bir proje yaptı, Peter Greenaway ve Atom Egoyan, Şirin Neşat ve Godfrey Reggio‘a yeni filmler sipariş etti. Beraber kısa filmler yaptılar. Bu filmlerin bazıları çok çok yeni olduklarından henüz senkronize edilememişti. Biz de değişik bir seçki yaparak, eski Philip Glass filmleriyle ve iki tane de yeni filmini birleştirdik. Bunlardan birini İranlı sanatçı Şirin Neşat çekti. Avrupa’da ikinci gösterimini gerçekleştiriyoruz Londra’dan sonra. (...)

Filmini ve müziğini kendisi yapan Amerikalı sanatçı Meredith Monk’un “Günlerin Kitabı”na da yer veriyoruz. Monk aynı zamanda bir performans sanatçısı ve koreograf. Ve bu bölümde, biz sinema ve müzik yanı sıra, bir de MTV kültürünün bir getirisi olarak, video ve müziğin bir araya getirilmesine baktık ve böyle bir bölüm hazırladık. Bu programı son anda ilan edeceğiz. Çok dinamik bir şey çünkü... Daha önce hiç gösterilmemiş yepyeni videolar veya sansürlenerek gösterilmiş videolara yer veriyoruz. Ya da Hal Hartley gibi bizim festivalimize gelip filmini gösterdiğimiz insanların müzik videolarını gösteriyoruz. İlk aklıma gelen örnek de sansürlenmiş olarak son iki üç haftadır seyrettiğimiz Björk’ün yeni videosu “Pagan Poetry”, “Vespertine” albümünden çıkan ikinci single. Björk’ün bu videosunun yapımında Cremaster’ın yönetmeni Matthew Barney’in çok ruhani bir etkisi var. Şu anda zaten birlikte yaşıyorlar. Ve çok belli oluyor onun etkisi.

Cesaret verici

EG: Dikkatimi çeken bir kısa film seçkiniz var. Kısa filmler nereden aklınıza geldi? Onlara, Türkiye’dekilere özellikle, nasıl ulaştınız?

PT: Bizim de çok önemsediğimiz bir bölüm, zira kısa filmler yönetmenlerin attığı ilk adımlar oluyor. Türkiye’deki yönetmenleri de uluslararası bir platforma taşıyabilmek bizim için en başından beri çok çok önemli bir hedefti. Bu kapsamda, yaklaşık üç ay önce duyurmaya başladık, çeşitli gazetelerde, üniversitelerde, internet aracılığıyla böyle bir yarışma ve gösterim imkanı olacağını duyurmaya başladık. Çok ilgi oldu, 75 adet film aldık. Ön eleme sonucu 8 tanesi kaldı geriye. Bunları da festival süresince üç defa ücretsiz olarak AFM 2’de gösterime sunacağız. Bu gösterimler sonunda en sevilen, yani seyirci oylaması sonucunda en sevilen filmin yönetmeni de ödüllendirilecek.

PT: Bizim de çok önemsediğimiz bir bölüm, zira kısa filmler yönetmenlerin attığı ilk adımlar oluyor. Türkiye’deki yönetmenleri de uluslararası bir platforma taşıyabilmek bizim için en başından beri çok çok önemli bir hedefti. Bu kapsamda, yaklaşık üç ay önce duyurmaya başladık, çeşitli gazetelerde, üniversitelerde, internet aracılığıyla böyle bir yarışma ve gösterim imkanı olacağını duyurmaya başladık. Çok ilgi oldu, 75 adet film aldık. Ön eleme sonucu 8 tanesi kaldı geriye. Bunları da festival süresince üç defa ücretsiz olarak AFM 2’de gösterime sunacağız. Bu gösterimler sonunda en sevilen, yani seyirci oylaması sonucunda en sevilen filmin yönetmeni de ödüllendirilecek.

KE: Kapanış etkinliğimiz bu olacak. Yani tekrar gösterilecek, ve jüri ödülü açıklanacak... Böylece bir de ödül vermiş olacağız, ufak bir şey, kendimize göre.

EG: Peki kimler bu “kısa metrajcılar?”

KE: O isimlerin içinden kimisi kısa film alanında gerçekten isim yapmış şahıslar. Örneğin Belmin Söylemez’in “Dalgalar” isimli bir kısa filmi var. En yeni çalışmalarından ama, Belmin Söylemez bilinen bir isim. Birisi de mesela Pınar Beşikçi adında genç bir filmcimiz. Ondan bir kısa film aldık, film 8 mm formatındaydı. Biz aslında 8 mm kabul etmiyorduk. Fakat daha sonra öğrendik ki Pınar 1982 doğumlu ve Saint Joseph’te, lisede yani, ve o kadar bayıldık ki filme, onu bir şekilde desteklemek istedik. Ona da bir gösterim imkanı verdik, ama tabii yarışma dışında; format sorunu olduğu için...

EG: Sizinki gibi farklı festivallerin olması, ilgi duyan hemen herkese bir kanal, bir yol açıyor; hem kendini geliştirmek hem de çalışmalarını ortaya koymak, göstermek açısından.

PT: Bu kapsamda sanırım şunu da hatırlatmak lazım: İşin bir pratik bir de teorik tarafı var, ikisi de birlikte yürütülsün istedik. Bir panele örneğin Urimaj’ın Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay sadece bu konuşma için gelecek. Ömer Vargı gibi şahısların katılacağı bir panel. Panelin konusu, “Türkiye’de bu iş nasıl yapılır?” Yani finansman nereden bulunur, adım adım bu süreç nasıl katedilir gibi...

KE: Karamsarlık havasını kesinlikle kırmak için istiyoruz. Bizim ekibimiz çok güleryüzlü, çok rahat çalışan bir ekip, ama Türkiye’de genelde genç sinemacılarda bir “Acaba olmayacak mı, yapamayacak mıyız?” endişesi var. Oysa çok kolay bir iş, yeterince paraya bakmıyor... Yani bir şey varsa mutlaka çıkacaktır ortaya. Cesaret vereceğiz insanlara. “Para nasıl bulunur?” kara kara düşünülecek bir şey değil aslında. Kolay bir şey.

Parti var!

EG: İsterseniz son olarak da festivalin partilerinden söz edelim...

KE: Evet, aslında doğaçlama gidiyoruz. Herşeyi önceden belirtmek istemiyoruz, dolayısıyla çok iyi hazırlanmış bir web sitemiz var. Buradan sürekli etkinlikleri takip etmek mümkün. Biz seyirciye film bittikten sonra da devam eden bir festival ortamı yaratmak istiyoruz. Örneğin AFM sinemalarının üst katında North Shields adlı bir pub var ve orası bizim festival pubımız. 35 mm kafesi var... AFM kompleksi çok iyi bir kompleks, festival merkezi olabilecek bir yer. Bunun dışında değişik zamanlarda değişik partiler yapacağız. Bunlardan en önemlisi zaten şu anda ilan ettiğimiz, Ortaköy’deki Club Beyond’ta gerçekleştirilecek olan büyük açılış partisi. (...) Gökkuşağı filmleri içinse, Türkiye’deki gay ve lezbiyen örgütleri, Lambda İstanbul ve Kaos GL ile beraber 26 Ocak’ta eski Twenty yeni 2C’de bir bölüm partisi yapacağız. Yapılacak diğer partiler hakkında, web sitemizden haberdar olabilirsiniz.

Diğer partiler, filmler, “Kim korkar animasyondan?” workshop’u ya da bilet satışı hakkında daha ayrıntılı bilgi, www.ifistanbul.com adresinde.