Arjantin Örneği ve Türkiye'nin Durumu

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 103

 

Ömer Madra: Çok büyük bir yıkıma uğrayan Arjantin’de durumlar nasıl gidiyor? Arjantin’in IMF ile ilişkileri ve Türkiye ile yakın paralellikleri olduğunu hep söylediğimiz bir durum.

 

Hasan Ersel: Bir de “mazallah!” demek lazım, paralellik devam ederse.... Arjantin’i, hakikaten Türkiye’deki tartışmalar için ele alalım istedim. Arjantin 88 milyar Dolarlık dış borcunu ödeyemeyeceğini beyan etmiş bir ülke. Düşünebileceğimiz en kötü durum bu, borç ilişkilerinde... Bir ülke “ödeyemeyeceğim” diyor. Tarihte bu tipteki en büyük olay, 88 milyar Dolarlık bir borç ödenmiyor...

 

ÖM: Tarihte bu tarz en büyük ve belki de benzersiz bir durum olma özelliği de var değil mi? Çünkü IMF ile ilişkilerinde bütün istenenleri de yaptığı gibi bir sonuç da çıkıyor ortaya.

 

HE: Arjantin uzunca bir süre IMF’nin iyi çocuğuydu, herkese örnek gösteriliyordu. Ama bu yolda ilerlemekten tatmin olmadı ülke. Oyunun kurallarını kendince değiştirdi ve sonuçta borcunu ödeyemez bir durumda. Şimdi ne olacak? Arjantin “Tamam, biz bu borç meselesini halledelim” diyor. Finansta “saç tıraşı” gibi kibar deyimler var... “Sen borcun şu kadarını unut, ben de kalanını ödeyeyim” demek. “Saç tıraşı” da borcun silinen kısmı. Arjantin’in teklifi şu: “%75’ini unutun, kalanını ödeyeyim”.

 

ÖM: Yani 66 milyar Doları unutun diyor?

 

HE: IMF’ye ve diğer kuruluşlara olan borcunu düşmek gerek. Onlara bunu söyleyemez. Alacaklılar da diyor ki “%65’ini ver üstünü unutalım”. Ortalıkta pek bir anlaşma gözükmüyor. Yalnız bir şeye dikkati çekmek istiyorum: Alacaklılar da finans kuruluşları...Onlar da bir komite kurmuşlar, “Arjantin Tahvillerini Elinde Tutanların Küresel Komitesi” gibi de bir adı var. Bu komite hesap yapmış “%40-45’ini hadi tıraşladınız, geri kalanını biz istiyoruz. Bu komitenin temsil ettiği borç 37 milyar Dolar. Arjantin bunun 27.75 milyar Dolarını tıraşlayalım diyor. Komitenin teklifi ise tıraşlanan miktarı 16.65 milyar Dolara indirmek biçiminde. Arjantin’in büyüme hızının %3.6 olacağını tahmin ediyoruz. Faiz dışı fazla, gayri safi yurt içi hasılanın (GSYIH) 3.3’ü kadar olmalı ve 2030 yılına kadar da böyle devam etmeli.... Arjantin de 2030’u değiştirmiyor, “%3.6 büyüyemeyiz, 3.3 büyürüz, ama GSYIH’da 2030’a kadar %2.3 fazla yaratabiliriz” diyor.

 

Borcunuz bu kadar fazlaysa faiz dışı fazla o kadar kolay indirilir bir şey değil. Bizde neredeyse “faiz dışı fazla oranını keyfimize göre değiştiririz” gibi bir hava var da onun için söyledim.

 

ÖM: Bir başka ilginç nokta da dikkatimi çekti. Alacaklılar da 20 küsur milyar Doları da unutabiliriz diyorlar öyle mi? Bu muazzam bir miktar.

 

HE: Tabii unutabiliriz deniyor ama, “bu gitmiş anlaşılan, kaybettik” anlamına.

 

ÖM: Ama kaybedilmiş olan 20 milyardan bahsediyoruz?

 

HE: Evet. Bu çok ciddi bir konu. Arjantin de pek taviz vermek istemiyor. Başkan Kirschner sonuçta ülkede de birilerine sözler vermiş, bir şeyler yapmak istiyor, ama kaynak yok. Onun için borç ödemek yerine bu amaçlarını gerçekleştirecek biçimde kullandırmak istiyor. O zaman da uluslararası kuralları bozmuş oluyor. Bu ABD’nin de tepkisini çeken bir durum oldu, “acaba yaptırım söz konusu olabilir mi” diye tartışıyorlar. Yaptırımdan kasıt, IMF’nin, Dünya Bankası’nın bu ülkeye destek vermemesi...

 

ÖM: Dövecek halleri de yok ya?

 

HE: Yok ama epeyce gerginlik de var. Onun için bu dış borç meselesinde titiz olmak lazım. Tabii bizim bir avantajımız var. Türkiye’nin böyle tehlikeli dış borcu yok. Bizim tehlikeli olan iç borcumuz. Vadesi kısa, faizi yüksek.

 

Önümüzdeki dönemde bu tartışmaların daha da yoğunlaşacağını sanıyorum. IMF’nin bir de açıklaması var, “bizim de hatamız var, ama hatamız Arjantin’e yardım etmek” diyor.

 

ÖM: Ne zaman yardım etmeyecektik diyor?

 

HE: Arjantin bu borç krizinin içine doğru sürüklendiğinde burada geçici zaman kazanabilmek için IMF’den borç aldı. “Onu yapmamalıydık” diyor. IMF “biz de kabahatliyiz” derken, daha evvelki iktisat politikaları yanlıştı anlamında söylemiyor.

 

ÖM: Yalnız Stiglitz gibi bazı iktisatçılar, onların da yanlış olduğuna işaret ediyorlar.

 

HE: O başka. Geçenlerde IMF bu açıklamayı yaptığında ben de önerdikleri iktisat politikasından söz ettiklerini sanmıştım ama öyle değil. “Bu durumda tavır değiştirmeyecek bir ülkeye yardım ederek kaynaklarımızı boşa harcadık” demeye getiriyor.

 

ÖM: Bu Arjantin konusunu bitirmeden son bir şey sorayım, arada anlaşma olmazsa ne olacak? Dövecekler mi, işgal mi edecekler?

 

HE: Parasını tahsil edemeyenler sonuçta bunu zarar olarak beyan edecekler, davalar açılacak. Örneğin Arjantin’in ABD’deki bütün malvarlığına el konulması isteği de var. Bunu Amerikan hükümeti istemiyor ama alacaklılar diyor ki “bari tedbir alalım, onlara el koyalım”. Yani Arjantin için iş yapmak zorlaşır hale gelecek. Bu önemli bir nokta, çünkü Arjantin güçlü de bir ülke. Ticaret yapabiliyor, kendini toparlayabilme şansı var. Ama bu olursa ticaret yaptığı ülkelerle ilişkileri kopacak. Arjantin’in Mart ayı itibarı ile son 12 aylık cari dengesi 6.1 milyar Dolar fazla veriyor, yani ihracat yapabilen bir ülke.

 

Biraz sıkmak pahasına bazı rakamlar verip sözü Türkiye’ye bağlamak istiyorum: 

 

Çeşitli Ülkelerde Cari Denge  (2004) 

  Ülke  Dönem Milyar USD
  Arjantin  Mart     +6.1
  Tayland  Mayıs     +7.4
  Brezilya  Haziran     +7.9
  Malezya  Mayıs   +13.0
  Güney Kore  Haziran    +24.6
  Rusya  Mayıs   +38.4
  Çin  Haziran   +45.9
  Polonya  Mayıs     -2.8
  Çek Cumhuriyeti  Mart      -6.0
  Meksika  Mart     -9.1
  Türkiye  Mayıs   -11.3

 

Bu liste Economist’den. “Yükselen ekonomiler” arasında cari açığı en fazla olan ülke Türkiye.  

 

Cari açık ne demek? Kazandığımızdan fazla döviz harcıyoruz demek. Bunu nasıl yapıyoruz? Dışarıdan birileri kendi harcamasını kısıyor, tasarruf yapıyor bize veriyor biz de harcıyoruz. Bu dışarıdaki dayımız ise, bu parayı da bize bağışlıyorsa pek fena bir yol değil. Gayet iyi, böyle yaşamağa devam ederiz dayıyı kızdırıncaya kadar. Ama böyle bir dayımız yok bizim. Yaptığımız borç almak. “Biz yeterince tasarruf edemiyoruz, lütfen bize borç verin onunla işlerimizi yürütelim, harcayalım” diyoruz. Dışarıdakiler de buna bir faiz karşısında razı oluyorlar.

 

Bu cari açık sürdürülebilir mi? Bir yandan borç alıyoruz, o borcu da ödeyeceğiz, yani Arjantin gibi olmak istemiyoruz. Borç varsa, ilerideki gelirlerinize giderlerinize bakarsınız, ödeyebilirim, ödeyemem dersiniz. Bunun hesabı biraz karışık, fakat yapılabilir bir hesap. Özü şuna dayanıyor; böyle bir cari açığın sürdürülebilmesi için dış borç stokumuzun artmaması lazım. Yani her defasında cari açık veriyor, borç stoku da artıyorsa o zaman bir noktadan sonra ülke borcunu ödeyemez hale gelir ve işte Arjantin gibi olur. Tabii ekonomi de bu arada büyüyorsa, borç rakamının biraz büyümesinde bir sakınca olmayabilir, ekonomisi büyüyor, borcu da makul bir şekilde artmış. Dolayısıyla borcun milli gelire oranına bakılıyor. Bu oran artarsa ne olur? O zaman bir noktada döviz krizi olur, ya da “dış borcumuzu ödemeyeceğiz” dersiniz, her iki halde de çok olumsuz.

 

Peki bunu neler etkiliyor? Bir etmen cari açık. Cari açığınız yüksekse ve borç alıyorsanız, bu sizin borç yükünüzü arttırır. Ama sizin cari açığınız yüksek ve bunun karşılığında doğrudan yabancı yatırım gelmişse, o zaman bu borç stokunuzu olumsuz etkilemez. Borç aldınız ve ekonominiz çok hızlı büyüyorsa, o da olumludur. Dış borçlanma faizi yükselirse bu da olumsuz etkiler. Dikkatinizi çekeyim, “FED faizi arttırdı, arttıracak” meselesi bununla ilgili, sonuçta bizim borcun maliyetini etkiliyor. Cari açık neyle etkileniyor? Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Sübidey Togan bir çalışma yapıyordu, ben de ona katıldım ve bir hesap yaptık. Bu çalışmada cari açığın iç talepten ve reel kurdan etkilendiğini bulduk.

 

Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ercan Uygur da benzer bir çalışma yapmış. O da bizim gibi, şu anda vermekte olduğumuz tipteki cari açığın sürdürülebilir olmadığını bulmuş. Yani bu cari açık bir yerde Türkiye’nin başını derde sokacak gibi gözüküyor. Cari açığı yaratan iç talep. Bizde ilk üç ayın rakamı var, %18.1 arttı iç talep. İkinci çeyrek rakamını bilmiyorum ama yüksek olduğu anlaşılıyor ve tabii cari açık da artıyor.

 

Hani esnek kur bu işi çözecekti? Çözemedi. Biz 2001’de kuru denetleyerek bir büyük cari açık yarattık, 2004’te serbest bırakarak yine cari açığı yarattık.. Demek ki bu iş kur rejimi ile çözülebilen bir şey değil, kur rejimi de sihirli değnek değil. Tabii kur değişmez demiyorum, Allah korusun yine bir kriz olur, kur bir yerlere gider, ama ona da esnek kur demezler, kriz derler.

 

Bütün mesele krize götürmeden kendi hareketleri ile cari açıktaki büyümeyi kontrol etmekte. Ama gördük ki bu olmuyor, kolay değil. Biz ne yapıyoruz? Kimileri yalvaran gözlerle, kimileri de nefret dolu sözlerle Merkez Bankası Başkanı’na dönüyor, bir şeyler yapmasını bekliyor ya da emretmeye kalkıyor. Oysa bu Merkez Bankası Başkanı’nın görevi de değil, yapabileceği bir iş de değil; çünkü cari açığın büyümesinin bir nedeni var, ona iyi bakmamız lazım.

 

Ne oluyor? Bizde döviz talebi fazla, kazandığımızdan daha fazla döviz harcıyoruz, dövizin fiyatı düşüyor. Bu nasıl oluyor? Demek ki döviz geliyor, peki nereden geliyor? Sermaye hareketleri yoluyla geliyor. Çünkü iç faizlerimiz dünya faizlerine oranla çok yüksek, girmek sureti ile burada iyi para kazanmak mümkün. Ama biz de o parayı almağa mecburuz, çünkü biz kamu açıklarımızı çok yüksek tutuyoruz, kamu açıklarının finansmanı için de dışarıdan gelen kısa-uzun vadeli, nasıl olursa olsun o paraya muhtacız. Yapılması gereken de bu kamu açıklarını mümkün olduğu kadar düşürmek, özel sektörün de daha fazla borçlanmamasını sağlamak. O da önemli. Siz kamu açığını düşürdünüz ama özel sektör borçlanıyorsa o zaman da iş bozulur. Bu öğütler hoş da, bunları hiç kimse beğenmez. Ama yapılmazsa da, Arjantin örneğini onun için anlattım, iş oraya geliyor.

 

ÖM: Yapılabilecek gibi görünüyor mu peki atmosfer olarak?

 

HE: Tabii bu noktadan başlayıp, yarına “biz borcumuzu acayip indirdik” vs. gibi bir programla çıkmak veya böyle şeyler söylemek gerçekçi değil. Yalnız bu faiz dışı fazlanın popülist bir tavırla tartışmaya açılması insanın aklına “Arjantin’e doğru gidiyor muyuz?” sorusunu getiriyor. Bu yüzde 6.5 faiz dışı fazla hedefi niye var? Niye böyle yüksekçe bir hedef konmuş? Tehlike olmasın diye var, o yüzden kamuoyuna şunun anlatılması lazım, biz tehlikeli olmayacak bir yola sokuyoruz, bunun için ufak tefek emniyet supaplarını da yerleştiriyoruz. Bunun sonucunda çıkan rakam %6.5 değil de diyelim ki % 6.2 olur, ona bir diyeceğim yok. Bu hesap meselesidir ve bu hesabı aklı başında herkes yapar. Ama şunun garanti edilmesi lazım, biz borcumuzun milli gelire oranını arttırmayacağız, borcumuzun 1-2 yıllık anormal yükselişi ve ondan sonra kendini düzeltmesi önemli değil. Şu andaki miktarı da yüksek bir borç, biz bunu düşüreceğiz. Bizim buradaki düşürmede birincil önem taşıyan da iç borcumuz. Dış borcumuz biraz daha istikrarlı, yani Arjantin kadar derdimiz yok. İç borcumuzu düşürmemiz lazım.

 

O zaman dönüyorsunuz ve “Kamu ne yapıyor?” diyorsunuz. Pek bir şey yapmıyor, ya da yapamıyor... Ondan sonra da birileri Merkez Bankası Başkanı’na kızıyor.   

 

(5 Ağustos 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır)