Arctic Sunrise Seferde

-
Aa
+
a
a
a

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 17MB

 

Ömer Madra: Merhaba, kolay gelsin. Şu anda neredesiniz?

 

Melanie Duchin: Gemi Norveç’ın Svalbard adasında. Buraya iki gün önce geldik Seferin derlenip toparlanması için son işleri yapıyoruz. 3,5 aydır denizdeydik…

 

ÖM: Bayağı zorlu bir deneyden geçmiş olmalısınız.

 

MD: Aslında çok da iyi bir deneyimdi…

 

ÖM: İlk olarak, çok yeni yayınlanmış bir araştırma raporu hakkında bir soru sormak istiyoruz size. Nature dergisinde yayımlanan bir bilimsel araştırma raporuna göre, Grönland’da ve Güney Kutbu’nda buz örtülerinde, okyanus sınırlarında görülen “dinamik incelme”, daha önceki incelemelerde farkedildiğine göre daha hassas, daha ısrarlı, daha kalıcı ve daha önemli görünüyor. Ürkütücü sonuçlar. Peki siz kendi gezinizde Kuzey Kutbu’nda böyle şeyler gözlediniz mi bilimcilerle birlikte?

 

MD: Bu gerçekten iyi bir soru. Çünkü, bu seferin ortasında, gemide Amerikalı bilim insanları da bulunuyor ve araştırma yapıyorlardı. Maine Üniversitesi’nden, Massachusetts’deki Woods Hole Araştırma Enstitüsü’nden, gelen bu araştırmacılar işte tam da bu meseleye bakıyorlardı. Yani, Grönland’daki buz örtülerinin gerçekte Kuzey Buz Denizi’ne doğru nasıl daha hızlı “aktığına” ve bu kaymanın hızlanıp hızlanmadığına bakıyorlardı. Burada sözkonusu dinamizmin işlemesi şöyle oluyor: Grönland buzulları bir tür “transmisyon kayışı”, “aktarma kayışı” gibi çalışıyor. Buzları, buz örtülerinden ayırıp yokuş aşağı kaydırıyor, sonra da okyanusa boca ediyorlar. Deniz seviyelerinin yükselmesine sebep olan şey de bu zaten. Şimdiye kadar deniz seviyelerinin yükselmesine ilişkin tüm tahminler de değişiyor. Mesela, Birleşmiş Milletler’in kuruluşu olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 21. Yüzyıl’ın sonuna kadar denizlerin 20 ilâ 60 santimetre yükseleceği tahminini ortaya atmıştı. IPCC’nin 2007 tarihli raporuna bakarsanız, orada Grönland’ın buz örtülerine ve buzullarına etki eden bütün dinamik güçleri bu hesaba dahil etmemiş olduklarını görürsünüz. Şimdi bizim bu ekspedisyonda incelediğimiz dinamik noktalardan biri de, bu ısınan okyanus sularının, buzullarla temas halinde olan suların durumu idi. Bu ısınan sular, gerçekte buzların erimesini hızlandırıcı bir etki yapıyor. Oysa, bugüne kadar bilim insanları buzulların yüzey kısımlarındaki erimeye bakmaktaydılar sadece. Dolayısıyla, bu, meseleyi ele almanın iyi bir yolu. Buz örtüleri ve buzullar hakkında bilmediğimiz şeylere çevirmiş oluyoruz gözümüzü. Korkunç kötü bir espri olacak kusura bakmayın, ama bu “kartopu etkisi” gibi bir şey. Buzulları etkileyen bir faktörü görüyorsunuz: Isınan okyanus sularını... Bu, başka birşeyi tetikliyor, o başkası da bir diğerini… Sonunda bir bakıyorsunuz, koskocaman olmuş bir kartopu var karşınızda…

O zaman da Kuzey Kutbu’nda (yani Arktik bölgede) gerçek durum olarak gördüğümüz şey şu: Daha önceki bilimsel tahminlerden ve o tahminlerin gerektirdiğinden çok daha vahim bir durum var ortada. Biraz uzun bir cevap oldu, ama çok iyi bir soruydu…

 

ÖM: Sözünü ettiğiniz bu duruma “pozitif geri besleme döngüsü” diyebilir miyiz?

 

MD: Tastamam öyle. Pozitif geri besleme mekanizması bu. Burada olan şey şu: Grönland’daki buzullar erimeye başlayınca, daha da yokuş aşağı kayıyorlar, yani daha düşük bir irtifaya iniyorlar, ama o irtifa daha sıcak bir enleme yakın, dolayısıyla buzullar da daha fazla erimeye başlıyorlar. Bir başka geri besleme döngüsü de şu: Buzullar eridikçe, daha çok su ısınıyor, ısınan bu sular buzullara akıyor, kimi zaman kalınlığı 1 kilometreyi bulan bu buzulların kalbine kadar da sıcaklığı taşıyor. Bu sıcak su, buzulun kayaya dayalı tabanına ulaştığında da onu kayganlaştırıyor, yağlamış gibi oluyor, o zaman da buzul tabii denize doğru daha hızlı kayıyor. İşte böyle birçok artı geri besleme döngüsü mevcut.

 

Bilim insanları bunları önceden kestiremedi anlamına gelmiyor tabii bütün bu söylediklerim. Aksine, müthiş etkili çalışmalar yaptılar ve yapıyorlar. Hükemetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) de öyle… Sorun şurada, bilim insanlarının buzların iklim değişikliğine ne kadar tepki verdiği konusunda bilmedikleri o kadar çok şey var ki! Ama yaptıkları tüm yeni bulgular, buzullların, iklim değişikliğine karşı, daha önceden tahmin edilenden çok daha duyarlı olduğunu gösteriyor.

Bütün bu bulgulardan çıkarılacak en önemli bir ders de, Kopenhag’da bir araya gelecek olan politikacıların planlarını en iyi senaryolara göre değil, aksine, en kötü senaryolara göre yapmaları gerektiği. Bu apaçık. Çünkü, bu durumda en kötü senaryo dahi, yeterince kötü bir tablo çıkartmıyor ortaya. Bu geziden çıkaracağımız ders, eve götüreceğimiz mesaj, bu işte.

ÖM: Nature dergisinde yayımlanan araştırma raporuna bir kez daha dönersek, şöyle bir şey söyleniyor orada; Britanya Antarktika Araştırmaları Kurumu (BAS), buzlardaki dinamik incelme sürecinin Grönland’da tüm enlemlere ulaştığını, buz örtülerinin iç kısımlarına çok daha derinlemesine nüfuz ettiğini, ve okyanusların itmesiyle meydana gelen erime dolayısıyla buz raflarının da inceldiğini belirtmiş. Sizin gemideki bilim insanları da bunları doğrular nitelikte gözlemlerde bulunuyorlar mı acaba?

 

MD: Aynen öyle. Gemideki bilim insanları şunu yaptılar: Tam buzulun dibinde suya tek kullanımlık sondalar ve gözlem aletleri bıraktılar. Böylelikle, buzulla temas halinde olan suyun sıcaklığını ölçtüler. Oralarda 3 derece, 1 derece sıcaklık ölçtüler. Bu bize çok soğuk gibi gelebilir ama, erimeyi tetiklemek için yeterli. Yani, şunu söyleyebiliriz; Daha alçak enlemlerden gelen suların Kuzey Kutbu’na gelip orada buzların erimesine yol açtığı fikri o kadar da yeni bir fikir değil belki, ama burada yeni olan şu: Bu sular geliyor, buzullarla temasa geçiyor ve erimeyi şiddetlendiriyorlar. Kuzey Kutbu bölgesinde ısınma da, diğer bölgelere göre daha fazla…

 

ÖM: Bir başka kanıt da şu olabilir belki, National Geographic fotoğrafçılarından James Balog, Extreme Ice Survey (Aşırı Buz Erime Araştırması) adını verdiği bir deneyi sürdürüyor. Bir sürü fotoğraf makinesini kurup aldığı görüntüleri hızlandırılmış çekimlerle yansıttığı zaman, sadece Kuzey Kutbu’nda değil, başka bölgelerde Alp dağlarında, And dağlarında vb. buzullarda da müthiş çarpıcı erime ve çekilmeler olduğunu kanıtlıyor bize… Ne diyorsunuz?

 

MD: Evet. Bu ekspedisyonun daha yeni bitirdiğimiz bir bölümünde de deniz buzlarının durumuna baktık. Yani, yıl boyunca büyük ölçüde mevcut olan, erimeden kalan Kuzey Buz Denizi buzlarına baktık. Kutup ayılarından tutun da, buz foklarına, bu bölgeye özgü balinalara kadar birçok özel tür hayvana baktık; yaşamları bu hayvanlara bağlı olan insanlarla da konuştuk. Bu hayvanlara bağlı bir avcılık, beslenme ve kültürünü binlerce yıldan beri sürdürmüş olan insanlarla… Sorun şurada: Kutupta deniz buzları eridikçe bu hayvanların varlığı da tehlikeye düşüyor. Bunlardan biri, yok olma tehlikesi ciddi bir şekilde ortaya çıkan o sembolik hayvan, kutup ayısı tabii. 2007’de ABD hükümetinin yayımladığı bir araştırma raporu var: Hayli muhafazakâr buz erimesi modellerine yaslanarak verdiği tahmine göre, 2050 yılına gelindiğinde yeryüzündeki kutup ayılarının üçte ikisi ortadan kalkmış olacak. Bu, Alaska’daki kutup ayılarının tamamını kapsıyor! Bunu dile getirmemin sebebi de şu; Ben Alaska’da yaşıyorum ve kutup ayıları benim için çok değerli. Tekrarlama pahasına şunu söyleyeyim ki, bunlar çok muhafazakâr buz kaybı modellerine dayanarak ortaya konan rakamlar. Seferin ilk birkaç haftasından sonra, gemimizde dünyanın önde gelen deniz buz uzmanlarından biri de yer aldı. Grönland ile, Norveç’in Svalbard takımadası arasında kalan Fram Boğazı sularında deniz buzlarının erimesinin ölçümlerini yaptı. Söylediklerinin tümü bize şunu gösteriyor: 1980’lerden bugüne kadar yapılan bütün erime modelleri, şimdi saptanan gerçek durumun çok gerisinde kalıyor. Yani, gerçekteki erime, tahminlerin çok üzerinde. Yani, yeryüzündeki kutup ayılarının üçte ikisi, 2050’den çok daha önce tamamen ortadan kalkarsa, buna hiç şaşırmam doğrusu. İnsanı mutsuz eden, son derece üzücü bir fikir bu. Umudum o ki, dinleyicileriniz bunları duyunca hareketsizliğe düşmek yerine bunları eyleme dönüştürür. Böyle şeylere kulak vermek hiç de kolay birşey değil, biliyorum. Ama önemli olan şu: Hâlâ herşeyi döndürüp geri çevirecek zamanımız var.

 

ÖM: Kopenhag toplantısına da değinir misiniz?

 

MD: Evet, Kopenhag’da iklim üzerine tarihi bir toplantı olacak. Tahminimce bütün ülkelerin devlet başkanları da oraya gidecek. Hepimizin de devlet başkanlarımıza, başbakanlarımıza ulaşmamız, yeterince ileri adımlar atan, radikal, adil ve bağlayıcı bir uluslararası antlaşma yapılmasını talep etmemiz çok önemli. Bizim yapabileceğimiz esas şey bundan ibaret.

 

ÖM: Buna ilaveten, yeni yayımlanmış bir başka makaleye de kısaca değinmek istiyoruz: Britanya’nın önde gelen iklim kuruluşu Tyndall Merkezi’nin Araştırma Bölümü Başkanı Profesör Kevin Anderson, Independent gazetesinde kısa süre önce yayımlanan makalesinde, Kopenhag görüşmelerinin mutlaka başarılı olmak zorunda olduğunu yazdı. Makalenin başlığı da ürkütücü: Geri Dönüşü Olmayan Nokta. Prof. Anderson diyor ki, “Derhal acil önlem alınmazsa, iklim değişikliği kontrolden çıkacak ve geri döndürülemez nitelikte büyük bir felakete gideceğiz. Aralık’ta başlayacak Kopenhag Zirvesi’nin böylesine hayati  olmasının sebebi işte budur.” Ve ekliyor: “Bu tehdide cevap verecek her türlü siyasi araca, teknolojiye sahibiz. Şu anda ihtiyacımız olan en önemli şey, siyasi dürüstlük, bilimsel samimiyet; hem sorunun hem de çözümün bir parçası olduklarını kabul eden bir kamuoyu ile işveren çevreleri… Ve tabii, bir de basın! Sahte tartışma ve polemikler yerine dürüst haberciliğe önem veren medyanın rolünü de asla unutmamak lazım tabii.” Bu fikirlere ne diyorsunuz?

 

MD: Bu makaleyi kim kaleme almışsa, mükemmel bir iş yapmış! Neyle karşı karşıya olduğumuzu net bir biçimde belirtmiş. Yani, iklim değişikliği üzerine bilimin tespitlerini değiştirmeye muktedir değiliz. Gezegene neler olup bittiğini biliyoruz zaten. Belli oranda ısınmanın devam edeceğini, bunun önlenemeyeceğini biliyoruz. Bizim yapmamız gereken, politikayı değiştirmek! Bunu ya şimdi yapacağız, ya da bir daha asla yapamayacağız! Gerçekten. Yani, bu pozitif (artı) geri besleme mekanizmaları giderek artacak, hızlanacak ve öyle bir noktaya ulaştıracak ki bizi, ondan sonra ne yaparsak yapalım, artık geri dönülmez noktayı aşmış olacağız. Greenpeace’in istediği şey de şu; Biz tüm taleplerimizi bilime dayandırıyoruz. ABD ve AB gibi endüstrileşmiş ülkeleri, atmosfere saldıkları kendi sera gazlarını 2020’ye kadar en az yüzde 40 oranında kısmaya çağırıyoruz. Ama bu da yetmez. En az bunun kadar önemli bir nokta daha var: İklim değişikliği sorununa yol açan tarihi sorumluluklarını, bu kirletici sera gazlarını atmosferde biriktirmiş oldukları gerçeğini kabul etmeleri de şart. Bu yüzden de, gelişme yolundaki ülkelere yılda 140 bin Amerikan doları yatırmayı taahhüt etmeleri de şart! Gelişme yolundaki ülkelerin, gelişmişlerden gelecek böyle bir yatırıma ihtiyaçları olacak çünkü! İklim değişikliğinin getireceği büyük zararla baş etmek için, ormanların yakılıp kesilmesini durdurmak için, ve kendi ekonomilerini düşük karbon ekonomisine geçirebilmek için gerekenleri yapabilmeleri için…

 

ÖM: Yapılacak birçok şey var yani.

 

MD: Evet, yapılacak çok şey var ortada. Kolay olacağını zannetmiyorum. Bunun kolay olacağını söyleyen biri varsa, doğru söylemiyor demektir. Ama şurası da apaçık ki, hiçbir şey yapmamaktan çok çok daha kolay! Hele çocuklarımıza ve torunlarımıza nasıl bir dünyayı miras bırakacağımızı düşündüğümüzde!...

 

ÖM: Kopenhag’dan kötü bir sonuç alınacağını düşünüyor musunuz?

 

MD: Siyasiler, devlet başkanları Kopenhag’da köklü ve bağlayıcı bir anlaşma ortaya çıkaramazlarsa neler olacağını düşünmek bile istemiyorum doğrusu! Geçmişte insanlar inanılmaz şeyler yaptılar, gelecekte de yapacaklarını düşünmemek için bir sebep yok. Dolayısıyla, ümitvâr olmayı tercih ediyorum. Kopenhag’dan iyi bir sonuç çıkartabilmek için elimden geleni ardıma koymayacağım, kendi adıma.

 

ÖM: Melanie Duchin, çok teşekkür ederiz. Doğrudan eyleme çok ihtiyaç var, birlikte yapmalıyız!

 

MD: Aynı fikirdeyim! Ben de teşekkür ederim.

            

7 Ekim 2009 tarihinde, Açık Radyo'da Açık Yeşil programında yayınlanmıştır.