Anayasa Mahkemesi'nin Parti Ka

-
Aa
+
a
a
a

21 Kasım 2007Bağımsız İletişim Ağı

Yetkileri arasında siyasal partileri kapatma da bulunan Anayasa Mahkemesi, Türkiye'de azınlıklarla ilgili mevzuatın ana eğilimini oluşturan "milletin bölünmez bütünlüğü" anlayışına dayanarak siyasi partileri kapatmaktadır. Bu yöndeki ilk uygulama, Türkiye İşçi Partisinin (TİP) Temmuz 1971'de Anayasa'nın 57. maddesinde ifadesini bulan temel ilkesine ("Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği") ve Siyasi Partiler Kanunu'nun 81. maddesindeki "azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler, azınlık yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler" kuralına aykırı görüş ve tutumları nedeniyle kapatılmasıdır.

Anayasa Mahkemesi Türkiye Emekçi Partisini (TEP) Mayıs 1980'de kapatırken "(...) bir kesim vatandaşta, kendilerinin azınlık oldukları düşüncesini yaratmaya çalışmak (...) devletin ülkesi ve ulusuyla bütünlüğü temel ilkesine kesinlikle aykırı" düşer demiştir. Mahkeme aynı kararda Anayasa Md.3'ün "Resmî dil Türkçe'dir" hükmünü de tartışmış ve bunu "resmî yazışmalar yanında, öğretimin ve ulusal kültürün yalnızca Türkçe'ye dayanacağı, başka bir deyişle ülkedeki tek ulusal kültürün Türk kültürü olduğu" biçiminde yorumlamıştır. Yine aynı kararda "[ulus bütünlüğünün] Türk milliyetçiliğine aykırı biçimde din, dil ya da ırk gibi öğelere dayanarak bölünmesine yönelik davranışlara da [Anayasa] açık değildir" denmektedir.

Anayasa Mahkemesi, Temmuz 1991'de Türkiye Birleşik Komünist Partisi'ni (TBKP) "Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak"tan kapatmıştır. Bu karar, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından Ocak 1998'de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) 11. maddesine aykırı bulunmuştur.

Sosyalist Parti (SP) Temmuz 1992'de "Ülkenin ve ulusun bölünmez bütünlüğünü bozacak eylemlerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası'na aykırılık"tan kapatılmıştır. Mahkeme bu davada "Ülkenin her yerinde her kökenden gelen değişik oranda yurttaş yaşamaktadır. Bilimsel yönden azınlık sayılmaya yeterli özellik ve öğe yoktur" demiştir. Karar, Mayıs 1998'de İHAM tarafından İHAS'ın 11. maddesine aykırı bulunmuştur.

Halkın Emek Partisi (HEP) 14 Temmuz 1993'te aynı şekilde kapatılmıştır. İHAM, bu kararı 09 Nisan 2002'de İHAS'ın 11. maddesine aykırı bulmuştur.

Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) Kasım 1993'te yine aynı gerekçeyle kapatılmış, Mahkeme "[partinin programı] Türk ulusunun bütünlüğünü (...) Türk ve Kürt olarak ikiye ayırmayı öngörmektedir. Bu tür program hükümlerinin ülke ve millet bütünlüğünü yıkmayı amaçladığı açıktır" hükmüne varmıştır. İHAM, bu kararı Aralık 1999'da İHAS'ın 11. maddesine aykırı bulmuştur.

Sosyalist Türkiye Partisi (STP) yine Kasım 1993'te programındaki kimi bölümler nedeniyle, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasının 78/a ve 81/a,b maddelerine göre, yine "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozucu" davranışları yüzünden kapatılmıştır. İHAM, bu kararı 12 Kasım 2003'te İHAS'ın 11. maddesine aykırı bulmuştur.

Demokrasi Partisi (DEP) Haziran 1994'te kapatılırken, Mahkeme aynı yorum ve tutumunu sürdürmüş ve "...ırk ve dil farklılıklarına göre azınlık statüsü tanımak ülke ve millet bütünlüğü kavramıyla bağdaşmaz" demiştir. Mahkemeye göre "Devlet tek, ülke tüm, ulus bir"dir; Lozan yalnızca gayrimüslimleri azınlık olarak kabul etmektedir. İHAM, bu kararı 10 Aralık 2002'de İHAS'ın 11. maddesine aykırı bulmuştur.

Bütün parti kapatma iddianamelerinde aynen geçen şu sözler de, negatif/pozitif hak ayrımının Mahkeme tarafından bilinmediği/dikkate alınmadığı izlenimini bırakır niteliktedir:

"...Böylesine ayrıcalıksız konumdaki bir kısım yurttaşlar arasında, bir azınlığa mensup olduğu duygu ve düşüncesini yaratmak ve onların sınırlı haklar rejimine tabi kılınmasını, ulusun bizzat kendisi iken azınlık haline gelmesini istemek ulus bütünlüğünü bozmaktan başka biçimde yorumlanamaz."

Burada, negatif/pozitif hak ayrımının bilinmemesi veya bilmezden gelinmesinin ötesinde, daha da vahim bir durum vardır: Anayasa Mahkemesinin bu yaklaşımı, satır arasında, çoğunluğa mensup vatandaşları birinci sınıf ve azınlığa mensup vatandaşları da ikinci sınıf saymaktadır. İster bilinçli ister bilinçsiz söylenmiş olsun (ki, bunun bilinçsiz olduğunu kabul etmek daha az üzücü olacaktır), "Ulusun kendisi olmayı, azınlık olmaya dönüştürmek" gibi bir ifadenin başka bir biçimde yorumlanması zordur.

Emek Partisi (EP) Şubat 1997'de "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü"ne aykırılıktan kapatılmıştır. Burada Mahkeme azınlık bulunduğunun belirtilmesi sonucu ulus bütünlüğünün ortadan kaldırıldığı yorumunu şu hükmüyle tekrarlamıştır: "Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dinî kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunun söylendiği, Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla azınlıklar yaratarak ulus bütünlüğünün bozulması amacının güdüldüğü anlaşılmaktadır."

Şerafettin Elçi'nin genel başkanlığını yaptığı Demokratik Kitle Partisi (DKP) Şubat 1999'da Anayasa Mahkemesi tarafından "parti programında ülke üzerinde kültür, ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunun ileri sürüldüğü ve milletin bütünlüğünün bozulması amacının güdüldüğü" çerçevesinde "bölücülük" yaptığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Aldığı kararda Mahkeme, DKP'nin programında yer alan amaçların Siyasal Partiler Yasası'nın 78. maddesindeki "partilerin bölge ve ırk esasına dayanma" yasaklarına uymadığına işaret etmiştir.

Bu durum, Türkiye'de azınlıklarla ilgili mevzuatın, bu mevzuatın yorumlanmasının ve uygulanmasının temel eksenini oluşturan bir korkunun, bütün içtihadın da temel eksenini oluşturduğunu gösteriyor: Farklı kimliklerin tanınmasının devletin parçalanmasına yol açacağı korkusu. Yani, "İnsan Hakları Devleti"nin "Milli Güvenlik Devleti"ni yıkacağı kanısı. Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin, Türkiye'de farklı etnik kökende kişilerin varlığını tanıması ile tanımaması arasında fazla bir fark olmamaktadır.

Sonuç olarak TC Anayasa Mahkemesi, bu korkunun etkisiyle; azınlık haklarını evrensel insan hakları bağlamında değil, iç hukuk ve Türkiye'nin yaptığı uluslararası sözleşmeler (Lozan) bağlamında ele almakta, azınlık kavramını "ülkenin bölünmez bütünlüğü ve üniter devlet" ilkeleriyle çatışan bir kategori olarak görmektedir. Anayasa'dan ve Siyasi Partiler Kanunu'ndan kaynaklanan bu bakış açısı, doğal olarak, devletin bu konudaki tüm tutumunu etkilemektedir. (BO/TK)

Bu metni, Prof. Dr. Baskın Oran'ın "Türkiye'de Azınlıklar: Kavramlar, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama" kitabından derledik.