Ailemizin Fotoğrafı

-
Aa
+
a
a
a

Yaklaşık bir haftadır, genelde gazetelerin ilk sayfalarında ikamet eden, yakın tarihin karanlık ve politik bir figürü, yanına spor dünyasından kuzenini de alıp ''gıyabında'' pozlar verdiler. Yine ilk sayfada. Ve o pozun hikâyesi pasaport dairesinden memleketi terke uzanan bir yolculuğun arifesi idi.

Sinan Engin'in Türkiye futbol sahnesinde, neyi temsil ettiği ve nasıl temsil ettiği, Engin'in menajerliği döneminde hep tartışıldı. Kendisi, bu toprakların duyuları en hassas, vicdan ve hayâ sahibi ahalinin tahammülünü sınayan, performansı ve arzı endamı vesilesiyle, son dönem maço kültürünün iyi örneklerinden biriydi. Belki de, ilk devrenin olaylı Beşiktaş- Galatasaray maçından sonra verdiği ''Burası İnönü, buradan öyle kolay kolay çıkamazlar'' demeci, bu tarz vaziyetlenmenin kimden rol çaldığı ve neyi referans aldığının iyi bir göstergesi olsa gerek.

Dönelim fotoğrafa; bir pasaport metnine imza vesilesiyle ortaya çıkan resimde, -iki kişi ''as'' eleman olmak kaydıyla-, simalar sürekli değişiyor. En sonunda ekibe Sergen de girmiş. Belki ileride toplu giriş çıkışlar da olabilir ki, bu dünyayı bilen için hiç de şaşırtıcı olmayan o resimde -teorik olarak- yer alması gerekenlerin eksiklikleri düşündürücüdür ki, olası ''kimya bozulmalarına'' hep bu tip durumlarda “aile fotoğrafları”ndan tüymek neden olur. Halbuki şimdi orayı “Pop-Star” jürisine çevirmeyi engelleyen ne var ki? “Sanat” dünyasından, medyadan, siyasetten birileri de girse fena mı olurdu? Zaten görülmesi istenen, bu tip fotoğrafların bir düğün ortamı gibi, daha bir kalabalık, daha bir renkli olması değil midir?

Sinan Engin ''Akrabamdır, neden konuşmayayım?'' demiş. Hemşehrimiz olurlar, biz de biliriz, bölgemizde akrabalık ilişkileri mühimdir. Haklıdır, onun tarafından bir sorun yoktur. Öte yandan asıl can sıkıcı olan, Türkiye'de kamusal alanın böylesi ilişkileri ne kadar rahat sindirebilip, toplumsal algısında ne kadar kolay meşrulaştırdığı olmuştur. Hakikaten neden konuşmasın ki? Sadece akraba olduğu için mi? Konuşursa kazanacakları, kaybedeceklerinden az mıdır ki? E peki, memleket futbolunun son dönem perde arkası faaliyetlerine baktığınız zaman, taraftar camiasının içi mi sızlıyor acaba böylesi fotoğrafları görünce?

Kabul edelim, futbol sahnesi -içi ve dışı ile- adli vakaların, herkesin gözü önünde cayır cayır cereyan ettiği, ve başka yerde olsa yasaların suç sayacağı ve cezalandıracağı eylemlerin doğru düzgün kovuşturmaya bile uğramadığı bir alan.

Doğal olarak, hukuksuzluk ve her türlü toplumsal şiddet hali kendini en rahat bu alan üzerinden üretiyor ve meşrulaştırıyor. Polise en rahat burada mukavemet ediliyor, kamu malına en rahat burada zarar veriliyor, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası en rahat bu alanda ihlal ediliyor, kişilere en rahat burada darp ediliyor, toplumun ar ve hayâ duyguları en rahat burada incitiliyor. Peki sonunda ne oluyor? ''Yönetim uyumuyor taraftara sahip çıkıyor!''

Peki, toplumsal vicdan ne halde? O zaten yirmi senedir kendinden bezmiş, istenilen her fotoğrafa arka plan oluyor.

(21 Mayıs 2004 tarihinde Birgün gazetesinde yayınlanmıştır.)