Açık Yeşil'de Hisar Okulları Öğrencilerinin Gerze İzlenimleri

-
Aa
+
a
a
a

Hisar Okulları Lisesi’nden üç öğrenci, Serhat Arslan, Onur Çelikkol ve Hazal Özdemir, Hisar Okulları toplum hizmetleri koordinatörü Nurcan Sonuç’la beraber Gerze Termik Santrali hakkında daha çok şey öğrenmek için Gerze’ye gittiler. Bu hafta da Açık Yeşil’de Ümit Şahin ve Ömer Madra’nın konuğu oldular ve izlenimlerini anlattılar:

 

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 29.6 Mb.

 

Ümit Şahin: 94.9’da Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor, ben Ümit Şahin.

 

Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.

 

ÜŞ: Ve destekçimiz Yıldız Arıkan’a çok teşekkür ediyoruz programa başlarken. Bugün stüdyomuz bayağı kalabalık, çok özel konuklarımız var. Bu ayın başlarında Gerze Termik Santrali’nin yapılacağı yere bir gezi yapan Hisar Okulları’ndan arkadaşlarımız burada. Hoş geldiniz. Hisar Okulları’nın toplum hizmetleri koordinatörü Nurcan Sonuç ve öğrenci arkadaşlarımız Serhat Arslan, Onur Çelikkol ve Hazal Özdemir’le birlikteyiz. Şimdi onlardan Gerze izlenimlerini öğreneceğiz. Gerze’de şu anda termik santrallere karşı devam eden ciddi bir bir direniş var, bunun son durumunu da öğrenmiş olacağız. Nurcan hanım siz çok kısaca bir özetleyebilir misiniz?

 

Nurcan Sonuç: “Çocuğum haklarım var” proje ekibiyle birlikte gerçekleştirdik biz bu ziyaretimizi. Grubumuz çocuk hakları konusunda yaygınlaştırma ve savunuculuk yapan bir ekipti. Bu yıl Ömer Bey (Ömer Madra) bizim okulumuzu ziyaret etti ve bizimle bir söyleşi yaptı. O gün geldiğinde bize, “Sinop Gerze’de “bir şey yapmayı düşünmez miydiniz?” dediğinde aklımıza hemen bu proje ekibiyle birlikte oraya gitmek geldi. Çünkü orada bir hak mücadelesi yürütülüyor, bu konuyu biz bir hak mücadelesi olarak değerlendiriyoruz ve öğrencilerimizle birlikte gidip oradaki çocuklarla biz bir çalışma yapmak istemiştik. Çocuklar bu süreci nasıl değerlendiriyorlar, hak mücadelesi yürütülen bir toplulukta çocuk olmak nasıl bir şey? Bunun üzerine gittik, ama biz bu yolda yürümeye başladıktan sonra tabii ki biraz daha fazla misyon edindik kendimize, daha fazla hedefler koyduk önümüze. Onu öğrencilerimizin anlatması daha güzel olacak sanıyorum. Onlar belki süreci daha detaylı anlatırlarsa ben ihtiyaç duyduğunuz noktada devreye girerim.

 

ÜŞ: Peki o zaman kimden başlayalım? Hazal sen anlatır mısın biraz neler yaptınız, nasıl başladınız bu projeye?

 

Hazal Özdemir: Tabii. Biz zaten Nurcan Hoca’nın anlattığı gibi çocuk hakları konusunda daha bilgili bir ekiptik, yani başladığımızda termik santral hakkında çok fikrimiz yoktu. O yüzden ilk önce bir eğitim yaptık. Eğitimimize başladığımızda ilk önce Gerze’de termik santral yapacak olan Anadolu Grubu’nun hazırladığı videoyu izledik. Yani bu termik santralı nasıl yapmayı planlıyorlar, nasıl bir teknoloji kullanacaklar? Bunun hakkında bir ön bilgi aldık, ondan sonra Greenpeace’in hazırladığı videoyu izledik. Neden Gerze’de termik santral kurulmamalı üzerine bir videoydu bu, onun bilgisini aldık. Ve ondan sonra Greenpeace’in hazırladığı kömürün gerçek maliyeti raporunu inceledik ki bu gerçekten çok özenle hazırlanmış bir belgeydi. Dünyanın dört bir tarafından, termik santraller açılınca ne oluyor, insanlar ne koşullarda çalışıyorlar ve bunun geri dönüşü insanlara nasıl oluyor ve çevreye nasıl oluyor onları inceledik. Bizim de gerçekten görüşlerimizi değiştiren bir belge oldu bu, çünkü çok şey öğrendik ve gerçekten bunun neden zararlı olduğunu kavradık. Ve Gerze’de bu yapılırsa ne olacağını anlamamıza çok yararlı oldu.

 

ÜŞ: Kaç gün kaldınız Gerze’de?

 

HÖ: 4 gün kaldık.

 

ÜŞ: Yani genelde köyde miydiniz? Yani Yaykıl köyü, santralin yapılacağı yer değil mi?

 

HÖ: Evet.

 

ÜŞ: Köye gittiniz mi? Nasıl bir programınız oldu? Oradaki okullardaki öğrencilerle mi birlikteydiniz?

 

HÖ: İlk gün Gerze’de termik santralı yapacak olan firmayla görüştük. İlk önce bir karşı görüş alalım, onlar ne düşünüyorlar diye. Orada gittik tekrar videoyu izledik ve orada neden yapılması gerektiğini savundular bize karşı, onu dinledik. Çünkü o görüşün de değerli olduğunu düşünüyoruz. Neden yapılmasını istiyorlar bir görelim istedik. Ondan sonra Belediye Başkanı’yla görüştük Gerze’nin ki onlar da termik santral yapılmamasını destekliyorlar ve onun hakkında çok çalışma yapıyorlar. Halka kesinlikle destek oluyorlar bu konuda. Onlarla görüştükten sonra Yeşil Gerze Platformu’yla da görüştük, YEGEP’le. Onlar yaklaşık 4 senedir müthiş bir çalışma ve direniş yürütüyorlar orada. İlk önce biraz daha kavramsal bilgi almak istedik, termik santralin zararları konusunda bize tekrar bir sunum yaptılar ve Gerze’de yürüttükleri mücadeleden de bahsettiler. Bize mesela 5 Eylül gününü anlattılar; 5 Eylül günü Gerze’ye sondaj yapmaya gelmiş Anadolu Grubu firması ve o gün halk buna engel olmuş, onların girmesini engellemiş, hatta yerlere yatmışlar onlar girmesin diye. Yani yaklaşık 10-11 saatlik bir direniş göstermişler ve polisle de bir çatışma olmuş, biber gazı yemişler hatta, bir sürü engelle karşılaşmışlar ama buna rağmen halk vazgeçmiyor. Beni de orada en çok etkileyen o oldu. Çok fazla engel çıkıyor önlerine, hâlâ bu engeller devam ediyor, ama “biz ölene kadar vazgeçmeyeceğiz” diyorlar. Yani “Bizim direnişimiz termik santral kuruluşuna kadar değil, yıkılana kadar,” diyorlar. Bence bu çok önemli. Mesela bizim yaşımızda lise öğrencileri de vardı orada, o çok güzel. Biz burada biraz daha kapalı bir ortamda yaşadığımız için aslında dünyada neler olduğunu çok anlamlandıramıyoruz, ama oraya gidip görünce gerçekten anladım ki insanlar kendi çevreleri için, kendi hakları için direniyorlar. Çünkü bu bir hak mücadelesi ve daha temiz bir çevrede yaşamak istiyorlar, çocuklarına temiz bir çevre bırakmak istiyorlar ki bence bu çok önemli. Orada biz gerçekten bir hak mücadelesine şahit olduk.

 

ÜŞ: Yani oradaki lise öğrencileriyle de mi görüştünüz?

 

HÖ: Evet, çünkü bizim gittiğimiz gün orada bir endüstri meslek lisesinin üstüne “Gerze termik santrali atölyesi” yazmışlar daha termik santral ortada yokken, bu da öğrencileri çok rahatsız etmiş, hatta derse girmeyi reddetmişler. Yani öyle bir protesto var her yerden gelen.

 

ÜŞ: Onur sen ne düşünüyorsun? Yani gitmeden önce ve geldikten, döndükten sonra termik santrallerle, Gerze’yle ilgili fikirlerin değişti mi?

 

Onur Çelikkol: Tabii ki de değişti oraya gidince, burada işin teknik kısmını öğreniyorsunuz aslında, işte araştırma yaparak kömürün gerçek maliyeti vs. Orada daha çok bu işin insanlık boyutunu görüyorsunuz ve orada insanlar gerçekten direniyor ve bu örnek olacak bir direniş. Sayın Ömer Madra da okulumuza geldiğinde söylemişti: “5 senelik bir vaktimiz var ve çevre çok büyük zarar görüyor, çok büyük tehlike içindeyiz”. O insanlar bunun farkındalar ve haklarını koruyorlar, yaşamak istiyorlar. Lise öğrencileri hakkında bir şey söyleyeceğim. Oradaki lise öğrencileri çok etkilenmişler, bu olaydan etkilenmelerinin sebebi 5 Eylül günü onlar da bu direnişin içindelerdi ve bir kısmının mahkemeleri var gencecik çocukların. Bunlarla uğraşıyorlar sonra bir anda karşılarına direndikleri otorite, güç karşılarına çıkıyor.

 

ÜŞ: Peki neden karşı çıktıklarını sordunuz mu, ne diyorlar?

 

OÇ: Elbette sorduk, zararlı olduğunu zaten bize mantıklı bir şekilde açıklayabiliyorlar, ama her şeyden öte istemiyorlar, yaşadıkları çevrenin aynı şekilde kalmasını istiyorlar. Orada bir kız arkadaşımız vardı lise öğrencisi bir şiir yazmış bu konuda ve “Bu şiirini nasıl yazdın, neden etkilendin?” dedik. Dedi ki “Ben yüzmeyi çok seviyorum ve ileride ailemle, çocuklarımla burada yaşamak istiyorum ve en büyük hayalim çocuğuma burada yüzme öğretmek” dedi.

 

ÖM: Halbuki bu mümkün olamayacak santral yapılırsa öyle mi? Niye yüzmek mümkün olamayacak?

 

OÇ: Şöyle bir durum var, ilk gün biz uçaktan indiğimizde yola çıktık ve bir benzin istasyonunda Mustafa amca bize bu konuda çok detaylı bilgiler verdi sağ olsun. Şunu söyledi mesela su hakkında, termik santral suyu 9 derece alacak ve 35 derecede geri verecek denize. Balıkları zaten öldürecek ve pislik sonuçta bu. Kömür ortada zaten, bu şekilde bir pislik olacak, ayrıca bir iskele yapacaklar, oradaki iskele zaten balıkların sonunu getirecek ve yüzemeyecekler sonuçta.

 

ÜŞ: Yani büyük bir liman yapılacak ki oradan zaten gemilerle kömür gelecek, kömür de Rusya’dan geliyor değil mi?

 

HÖ: Evet.

 

OÇ: Bir çok ülke var evet.

 

ÜŞ: Başka ülkelerden de mi geliyor?

 

Serhat Arslan: Kolombiya’dan bile geliyor.

 

HÖ: Üstelik orası balık yumurtlama sahası.

 

OÇ: Ondan da bahsedelim; Sinop burnundan Kızılırmak’ın döküldüğü yere kadar o bölge balık yumurtlama sahası ve Türkiye’deki balıkçılığın %40’ı o civarlarda, yani çok yüksek bir oranda balığın çıktığı bölge. Yaptıkları bu termik santral tam ortada ve buradaki balıkların sonunu getirecek.

 

ÜŞ: Hem orada ısıl kirlenme olacak, yani sıcak suyun atılması nedeniyle, hem de aslında çok yoğun bir gemi trafiği olacak. Yani orası normal büyük bir limana dönüşecek, doğal sahil ortadan kalkacak. Sahil yolu yapılan bir bölge değil orası değil mi bildiğim kadarıyla? Bu Doğu Karadeniz’de

 

HÖ: Yol yapım çalışması var aslında.

 

OÇ: O ayrı bir problem, sahil yolu da yapıyorlar.

 

ÜŞ: Öyle mi?

 

HÖ: Yani o kadar çok derdi var ki Gerze’nin.

 

ÜŞ: Yani denizi doldurarak mı sahil yolu yapıyorlar?

 

OÇ: Evet.

 

SA: Bazı alanlarda denizi dolduruyorlar.

 

OÇ: Ondan da şikâyetçiler zaten, onun hakkında da direnişleri var.

 

ÜŞ: Teker teker gelmiyorlar yani?

 

OÇ: Hayır.

 

SA: Enteresan bir şey var o konuda; “Peki bu yapılan yol konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye sorduk. “Şu anda derdimiz santral, onu bir bitirelim sonra yola da başlayacağız” dediler.

 

ÖM: Öncelikleri belirlemişler, o da enteresan tabii. Peki bir de bu çevrenin olağanüstü güzellikte olduğunu da -ben hiç gitmedim ama- videolardan, fotoğraflardan görmek mümkün. Onu bozmanın, tarlaları ve diğer bütün suyu etkilemesinin yanısıra, bütün dünyadaki en önemli sorunlardan biri olarak kömür kullanımının iklim değişikliği açısından, küresel ısınma açısından çok büyük bir sorun yarattığı, hatta bir numaralı sorun olduğu, kömürün mutlaka yerin altında bırakılması gerektiği konusunda tam bir bilimsel mutabakat var aslında dünyada. Bu konuşuluyor mu hiç?

 

OÇ: O da konuşuluyor elbette. Zaten onlar kendi araştırmalarını detaylıca yapmışlar bu konuda. Dediler ki, belediye başkanı, oradaki bütün halk da bunu söyledi “Gerze’nin yıllık kömür tüketimi 10 bin ton, bu termik santralin günlük tüketimi 11.400 ton yani Gerze’nin bir yılda tükettiğinden fazlasını bu termik santral bir günde tüketecek ve bunun zararlı olduğunun da gayet farkındalar. Yani hiçbir şekilde var olduğunu düşündükleri o filtrelerin de etkili olmayacağını biliyorlar.

 

ÜŞ: Yani firma filtreden mi bahsediyor?

 

OÇ: Firma filtreden, hatta dünyada, Avrupa’da ilk kullanılacak çeşitli filtrelerden bahsediyor.

 

ÜŞ: Siz pek inanmamış görünüyorsunuz?

 

OÇ: Pek inanmadık.

 

ÖM: Bir de ‘Hakiki Gerze Derneği’ var...

 

HÖ: Gerçek Gerze derneği

 

ÜŞ: Onunla görüştünüz mü?

 

OÇ: Görüşme ihtiyacı duymadık çünkü açıkçası şöyle bir şey oldu, GES’le görüşme yaptıktan sonra düşündük ki herhalde benzer şeyleri söyleyecekler, GES şubesine biz sorularımızı bayağı güzel sorduk.

 

ÖM: GES nedir? ??

 

SA: Gerze Enerji Santrali.

 

ÜŞ: Yani Anadolu Grubu’nun orada kurduğu şirket.

 

NS: Biz gidene kadar GES’in iki tane ofisi var diye biliyorduk. GES’in bir ofisi olarak görülüyor GERÇEK Derneği de orada.

 

ÜŞ: Bunu da açıklayayım; GERÇEK, Gerze Çevre Koruma Derneği’nin baş harfleri aslında, onu Gerçek Gerze Çevre Derneği gibi gösteriyorlar. Aslında Anadolu Grubu’nun desteğiyle kurulan ve termik santrali savunan bir çevre derneği. Bu da maalesef çok tipik. Bir çok yerde benzer şeyler oluyor. Bu arada programa girmeden önce konuştuğumuz bir şey vardı, onu da söyleyelim; Şu anda Gerze Termik Santrali’ne karşı 2 kişi Gerze’den Ankara’ya yürümeye devam ediyor. Siz tanıştınız mı onlarla?

 

HÖ: Evet tanıştık.

 

ÜŞ: Ferhat Hançer emekli öğretmen ve esnaf Mustafa Kınay. Yanlış hesaplamadıysam 7. günleri şu anda.

 

HÖ: Evet. Biz görüşüyoruz onlarla, hallerini, hatırlarını soruyoruz arada. Çok yorulmuşlar, ayakları su toplamış, biraz sağlık açısından iyi durumda olmasalar da benimle telefonda konuşurken yine aynı coşkuyla, Gerze’de rahat rahat çayımızı içip sohbet ederkenki coşkusuyla konuşup “Biz bu termiği yaptırmayacağız, Gerze’de termik santral mümkün değil” dediler. Bütün destekçilerine de selamlarını ilettiler. Biz de buradan bütün proje ekibimizin ve destekleyen herkesin selamlarını iletelim onlara.

 

ÜŞ: 30 Nisan sabahı Ankara’daki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndaki ÇED görüşmelerinde orada olmayı amaçlıyorlar ve anladığım kadarıyla Gerze’den halk ayrıca otobüslerle de Ankara’ya gidecek. Yani 30’unda orada eylem var sanki, bunu da takip etmeye devam edelim.

 

ÖM: Temasınız devam ediyor öyle mi?

 

HÖ: Evet, evet. Orada kendi videolarımız da var, onların da söyledikleri aynı ses tonuyla, aynı dirençle yürüyorlar şu anda.

 

ÖM: Videolarınızı da daha sonra konuşacağız.

 

ÜŞ: Onları konuşmadan bir müzik arası olarak dinletmek istedikleri bir şey vardı Gerzelilerin, istersen Hazal sen anlat, ondan sonra onu dinlemeye başlayalım.

 

HÖ: Evet Gerzeliler orada bir Gerze halk korosu oluşturmuşlar, sözlerini de kendi yazdıkları bir şarkı var, şarkının adı “Git Git Anadolu Grubu’” Sözleri zaten gayet güzel anlatıyor nasıl karşı olduklarını.

 

ÜŞ: Yani Gerzelilerden dinliyoruz.

 

HÜ: Evet. Kendi aralarında.

 

ÜŞ: “Git git Anadolu Grubu, Bize Gerzeli derler biz yeşili severiz.” Gerze halk korosundan dinliyoruz. Bu direnişin her ayağının olduğunu gösteriyor yani müzik, video, eylem, miting, bir de işin teknik kısımlarıyla ilgili de kısaca konuşalım.

 

ÖM: Ona geçmeden bir tek ufak sorum var. Direniş’i gördünüz mü kediyi?

 

HÖ: Evet. Çok güzel bir kedi.

 

ÖM: Adı ‘Direniş’.

 

ÜŞ: O Yaykıl’ın kedisi değil mi?

 

HÖ: Evet. Orada bir çadır var, 5 Eylül direnişinin gerçekleştiği yerde bir çadır var. Gerzeliler orada toplanıyorlar, geceleri eğlenceler yapıyorlarmış, bir nöbet çadırı ve hergün biri gidip nöbet tutuyor orada, bir şey olmasın, kimse gitmesin diye. Orası direnişin sembolü olmuş. Biz de gidip orada çadırda konuştuk çocuklarla, teknik kısımdan bahsettikten sonra oraya geliriz.

 

ÜŞ: Serhat senden biraz dinleyelim, neymiş bu termik santral?

 

SA: Termik santral kömürü yakarak ürettiği buharı türbinlerde döndürerek elektrik enerjisine döndüren bir santral. Gerze’de bunu nasıl çalıştırmayı planlıyorlar? İthal kömür getirecekler, ithal kömürü gemilerle getirecekler ve kıyıya inşa edecekleri yaklaşık 3 kilometre uzunluğundaki iskelede kömürü kabul edip santrale getirecekler, orada yakacaklar, türbinlerde döndürecekler. Daha sonra ısınan türbinleri soğutmak için deniz suyunu alacaklar, bu deniz suyu ile bu türbinleri soğutup ısınan suyu tekrar denize verecekler. Bunun yanısıra yaktıkları kömürden çıkan emisyonları bacaları aracılığıyla havaya verecekler. Dolayısıyla etrafta müthiş bir gaz emisyonu olacak, ısınan su, pislenen çevre olacak. Ek olarak bir de şöyle bir uygulamaları var, çıkan külleri, yani yanan kömürden çıkan külleri kül gölü dedikleri bir göle aktaracaklar, orada suyla birleştirip onun havaya gaz olarak karışmasını...

 

ÜŞ: Doğal bir göl mü bu?

 

SA: Yok kendileri yapacaklar bunu, bir çukur açıp onu suyla doldurup sonra kömürün küllerini oraya boşaltacaklar. Bu da tabii haliyle müthiş bir pislik ve kirlilik yaratacak etrafta. Şu anda o gölü yapmayı planladıkları yer tarım arazileri ve köyün bir kısmından oluşuyor, oradaki Yaykıl köyünün bir kısmından oluşuyor. Anadolu Grubu bu arsaları satın almaya çalışıyor şu anda. Tabii halk buna karşı olduğu için satmıyor, birkaç kişi satmış hatta, onlara karşı tepkililer. O kişiler Yaykıl köyüne ya da Gerze’ye gelemiyorlar. O kişiler hakkında da çok iyi konuşulmuyor köyde. Böyle bir oluşum var. ÇED raporu denilen bir rapor var: Çevresel Etki Değerlendirme raporu. Normalde Anadolu Grubu’nun bu santralin çevreye bu kadar zarar vermediğini belirten bir rapor oluşturması gerekiyor ve devlete bunu sunması gerekiyor. Ancak orada yani Yaykıl köyünde söylenenlere göre bu rapor çok gerçekçi verilere dayanmadan hazırlanıp devlete sunuluyor. 30 Nisan günü de işte bunun son kararı çıkacak Ankara’da. Onun için büyük bir heyecan var Yaykıl köyünde.

 

ÜŞ: Peki bu şirket yetkilileriyle görüştüğünüzde onlar size külün ve bacadan çıkan gazın hiçbir sorun olmayacağını mı söylüyorlar?

 

SA: Evet.

 

ÜŞ: Yoksa, “Olacak, ama çok önemli değil,” mi diyorlar? Nedir tavırları?

 

SA: Söyledikleri şu; Avrupa’da dahi daha önce hiç kullanılmamış filtrelerden bahsediyorlar. Ancak bu filtreleri ne gören ne duyan var ve dediğimiz gibi oradaki belediye başkanı ve YEGEP gibi platformlarla konuştuğumuzda bu filtrelerin çok gerçekçi olmadığını söylüyorlar. Ek olarak

 

ÜŞ: Maliyetlerinden bahsettiler mi?

 

SA: Filtreler mi? Yok. Filtrelerin özel fiyatlandırılması konusunu konuşmadık.

 

ÜŞ: Çünkü o filtrelerin maliyetleri genellikle neredeyse termik santralin maliyeti kadar oluyor, o yüzden de zaten kursalar da çalıştırmaktan pek hoşlanmıyorlar bildiğim kadarıyla.

 

ÖM: Bir de ben de burada ufak bir ilavede bulunmak istiyorum müsaadenizle. Filtre esas itibariyle bu partikülleri, parçacıkları filan gideriyor, ama emisyon olarak salım olarak karbondioksit ve diğer sera gazı dediğimiz şeyleri engellemekte herhangi bir rolü yok. Bunu yapacak bir filtre bulunmamış zaten dünyada.

 

ÜŞ: Ama kömür de “temiz kömür”dür herhalde.

 

ÖM: “Temiz kömür”ü sordunuz mu bilmiyorum?

 

SA: Zaten GES videolarında filtreden bahsederken “bacadan çıkacak olan emisyonlardaki partikülleri, toz partiküllerini alacak” şeklinde bir ifade var. Oradan da anlaşılıyor gaz emisyonlarında yapacak bir şey olmadığı. Nitekim sülfür, karbon, azot, bunların oksitli bileşikleri ve türevleri emisyon olarak doğaya verilecek ve daha da ilginç bir bilgi var; yapılması planlanan baca 180 metre, ama biliyorsunuz öğretirler her zaman Karadeniz’de dağlar denize paraleldir, dolayısıyla o bacadan çıkacak dumanlar kıyı şeridinde kalacaklar, başka yere gidemeyecekler. Dolayısıyla çıkan bütün duman olduğu gibi Gerze ve Yaykıl köyünün üstüne çökecek. Tabii bu zamanla büyüyecek, büyüyecek önce Sinop’a sonra çevre illere de yayılmaya başlayacak.

 

ÜŞ: Rüzgâr yönüne göre belki değişmek üzere.

 

SA: Kesinlikle.

 

NS: Bu arada teknik donanımları konusunda “referans noktalarımız var,” diyorlar, biraz daha işte bu salınımlarla ilgili konuştuğunuz zaman da “Böyle bir teknoloji vardı da biz mi kullanmadık?” diyorlar. Yani böyle bir teknoloji olmadığını aslında son noktada kabul ediyorlar.

 

ÜŞ: Karbondioksiti tutacak bir teknoloji olmadığını kabul ediyorlar.

 

OÇ: Bu bahsedilen, 30 Nisan’da çıkacak raporun zaten ilk maddesi der ki “Halkın rızasını almak zorundasınız.” Halkın açıkça burada rızası yok, halkın rızası alınmış gibi yansıtılıp bu rapor alınmaya çalışılıyor.

 

ÜŞ: Aslında tam olarak sordukları da şüpheli değil mi halka?

 

NS: Evet anketten bahsediyorlar ama...

 

HÖ: Hatta bize Gerze’nin %65’in desteklediğini söylediler, ama biz gittik gördük ki gerçekten öyle bir şey yok, öyle %65’lik bir kitle göremedik biz.

 

OÇ: İlk yapılması planlandığında bu proje, halkın rızasını almak adına bir konferans gibi bir şey düzenlemişler spor salonunda, kalabalık bir gruba ve bu grup karşı çıktıklarını belirtmiş ve böylece konferansı tamamlayamadan bitirmek zorunda kalmışlar. Aslında bu kadar karşı insanlar. Ancak o konferans sağlıklı bir şekilde yapılmış gibi kayıt altına alınmış ve ÇED raporuna bu şekilde geçilmiş. Böyle de bir mağduriyetleri var.

 

ÜŞ: Evet Akkuyu’daki nükleer santralin ÇED toplantısında da aynı şey oldu, yapamadılar toplantıyı yani halk yaptırmadı, ama yapılmış gibi tutanak tuttular. Bu çok sık olan her yerde yaptıkları bir şey açıkcası.

 

NS: Sondaj da yapılamadı aslında orada.

 

ÜŞ: Tabii içeri makineyi sokmadılar.

 

NS: Ama yine öyle göstermişler yani sondaj yapıldı olarak.

 

ÜŞ: Sondaj yapılmadan ÇED raporunu hazırlayamamış olmaları gerekir.

 

OS: Onu tam açıklayayım. Zaten en az bir 70 metre kazmaları gerekiyormuş. O mücadelenin sonunda bir sondaj makinesi girmiş oraya, zar zor girmiş ve işte kazmış, çıkmış gitmiş. Daha sonra yerli halk, köylü ölçüm yapmış, kendileri bildiğiniz sopalarla bile ölçmüşler, 2 metre kazılmış ve bu sondaj yapıldı diye geçirilmiş kayıtlara.

 

NS: Ama onların da resmi raporları var tabii kendileri sadece elle yaptıkları bir şey olmaktan ziyade bunu raporlamışlar ve raporlarına koymuşlar.

 

OS: Yetkili kişilerle raporlanmış.

 

ÖM: Peki “Başta giderken farklı bir fikre sahiptik, gördükten sonra tamamen fikrimiz değişti,” dediniz. Bunu da büyük bir netlikle de ortaya koydunuz. Anadolu Grubu’yla da bir görüşme istiyorsunuz galiba değil mi?

 

SA: Şu anda Anadolu Grubu’nun başkanı Tuncay Özilhan’la randevu alma işlemlerimizi yürütüyoruz. Kendisi şu anda Türkiye’de değilmiş, döndüğünde bir randevu alıp onunla da konuşmak, onu da dinleyip biz de kendi derdimizi ona karşı savunmak istiyoruz.

 

ÖM: “Bakalım fikrini değiştirir mi diye,” dediniz ama bu bir fikir meselesinden çok bir kâr beklentisi gibi geliyor bana.

 

ÜŞ: Belki Tuncay Özilhan’ı da Gerze’ye götürüp o köylülerle konuşturmak gerekebilir.

 

NS: Bu çok önemli evet, biz orada sorduk köylülere, “Tuncay Özilhan’la karşılaştınız mı daha önce?” diye, “Karşılaşmadık” dediler. “Peki karşılaşsaydınız ne söylerdiniz?” dedik ve çok güzel cevaplar aldık. Birincisi şu, “Bir kere bu termiği buraya yaptıramayacaksınız Tuncay bey, bunu bilin!” diyorlar. Daha sonra “Biz sizi buraya sokmayacağız, aman yanlış anlamayın termikle sokmayacağız, yoksa çok güzel burası, gelin buyurun misafirimiz olun,” diyorlar. “Bizim de aslında burada iş problemimiz de var zaten, ama biz biliyoruz ki termik santral sizin vaad ettiğiniz kadar büyük sayıda işçiler çalıştırmayacak, çalıştırsa bile bu doğamızdan vazgeçmek istemiyoruz. Gelin burada doğru düzgün bir fabrika açın, biz size destek olalım. Yani doğaya zararı olmayan daha iyi bir iş yapın biz size destek olalım,” diyorlar.

 

ÖM: Solar enerji mesela, güneş enerjisi panelleri filan yatırım yapamazlar mı mesela?

 

HÖ: Biz de onu söyledik, çünkü kömür gerçekten eski bir teknoloji ve bütün dünyada 2030’da sanırım termik santraller kapatılacak.

 

ÜŞ: Oh ne güzel bir tahmin oldu, inşallah!

 

HÖ: Biz de öyle umuyoruz ve biz de “alternatif enerjilere yönelemez misiniz?” diye bir soru sorduk, ama “2050’den sonra olabilir ancak, şu anda öyle bir sistemimiz yok,” diye bir cevap aldık ve kömürün tek çare olduğunu düşünüyorlar.

 

ÖM: Kimden aldınız bu cevabı?

 

HÖ: GES bürosundan. Biz de rüzgâr enerjisinden ve güneş enerjisinden bahsettik. Hatta gerçekten kâr amaçlı bir şeyse bunlar çok daha fazla kâr getirebilecek durumda, ama yine de o açıdan da doyurucu bir cevap alamadık.

 

ÜŞ: Bir de siz bir video yaptınız galiba, ondan da biraz bahsedin isterseniz. Yani biz izleyebiliyor muyuz şu anda?

 

SA: Orada gördüğümüz herkesle röportaj yapmaya çalıştık. O videoları henüz tam sonlandırmamış durumdayız.

 

NS: Küçük kesitler halinde ama sosyal medyada paylaşmaya başladık.

 

SA: Neredeyse önümüze gelen herkesle röportaj yapmaya çalıştık, yani balıkçılarla, öğrencilerle, yaşlılarla, gençlerle, kadınlarla, herkesle konuşmaya çalıştık.

 

OÇ: İkinci gün sadece 235 video çekmişiz. Yani halkın söyleyeceği çok şey var.

 

ÖM: Evet öyle anlaşılıyor.

 

ÜŞ: Montajlamak biraz zamanınızı alacak.

 

SA: Öyle görünüyor.

 

OÇ: Biraz zorluyor.

 

SA: Dolayısıyla bir çok fikre sahibiz, yani videolarda bir çok laf ediliyor, her biri farklı açıdan söylüyor. Bir tanesi hatta şunu demişti; “Benim çocuklarım var, iki tane oğlum var, kamyon şoförü, onların sefere gitmesinden hiç hoşlanmıyorum, hiç içim rahat etmiyor. Onlara çok isterim ki burada bir istihdam yaratılsın ve onlar burada çalışsın, ama termik santral buna uygun değil.” Böyle değişik açılardan bakan insanlar da var. Bunları birleştirmemiz biraz zaman alacak dediğiniz gibi, ama çalışıyoruz.

 

ÜŞ: Ama şu anda Youtube’da falan küçük kesitler görebiliyoruz.

 

NS: Evet. Aslında en son bir şey daha söylemek istiyorum; Beni çok etkileyen, arkadaşlarımı da çok etkileyen bir cümleydi “Tuncay Özilhan’a ne demek istersiniz?” dediğimizde köylü kadınlarımızdan birisi, “Eğer netse burada bu işi yapmaya, öncelikle bilsin ki gelip burada büyük bir kuyu kazması gerekecek ve bu kuyuyu şunun için kazacak, bizi artık ölü ya da diri oraya gömecek ve bizim üzerimizden geçirecek o makineleri. Başka şansınız yok!” dedi. Yani termik santrale izin vermiyorlar, zaten “ya yapılırsa?” sorusuna cevap vermiyorlar. Böyle bir şeyi ihtimal olarak görmüyorlar, yani halkın rızası hiçbir şekilde yok orada, çok net. Bunun için ölümü göze almış durumdalar “Bizi öldürsün buraya termik santral yapacaksa” diyorlar. Çok net.

 

HÖ: Orada 4 senedir çok büyük bir direniş sürmesine rağmen halk sesini duyuramamaktan şikâyetçi. Yani orada çok fazla şey oluyor, ama çok büyük bir firmaya karşı savaştıkları için ne basında ne de başka bir yerde mücadeleleri duyulmuyor. Bizim de amacımız oydu biraz, gidip oradaki mücadeleyi yansıtmak. Buna çok ihtiyaçları var çünkü.

 

ÖM: Medyanın yapmadığı işi siz yapmaya çalışıyorsunuz.

 

OÇ: Evet. Ayrıca Youtube’da da “5 Eylül” diye ararsanız ilk çıkan videoda -“Ölümü göze aldılar,” dedi ya Nurcan Hocamız,- orada bir vatandaş askerin önünde “Beni vurun, beni vurun!” diye yalvarıyor. Bunlar da var yani, çok rahatlıkla bulunabilir.

 

ÜŞ: Peki çok teşekkür ediyoruz.

 

ÖM: Çok teşekkürler çocuklar.

 

ÜŞ: Konuşacak daha çok şey var, ama bitmez. Açık Yeşil’de bugün Hisar Okulları’ndan arkadaşlarımızı konuk ettik; Serhat Arslan, Onur Çelikkol, Hazal Özdemir ve toplum hizmetleri koordinatörü Nurcan Sonuç. Çok teşekkürler katıldığınız için ve Gerze halkının sesini yansıttığınız için de.

 

NS: Biz teşekkür ederiz.

 

ÜŞ: Açık Yeşil burada bitiyor, gelecek hafta görüşmek üzere

 

ÖM: Hoşçakalın.