32 Yıllık Bir Müzik Serüveni

-
Aa
+
a
a
a

Cebinde bir avuç parasıyla Amerika yollarına düşen Alman kontrbasçının ne yapmak istediği en başta pek anlaşılamamıştı. Bazı düşünceleri vardı, Caz müziğinin o yıllarda fazlasıyla Rock’un gölgesinde kaldığını iddia ediyordu. Miles Davis’in, Bitches Brew ile açtığı yolda yürümek istiyenlere daha fazla olanak tanınmasından yanaydı. Bir devrim gerçekleşmekteydi ve bunu ticari kaygılar taşıyan plak şirketleri belgeleyemiyorlardı. Aslında yapımın her aşamasıyla ilgili ayrıntılı planları vardı ama, henüz uygun bir ortam yeterince oluşmamıştı.

Manfred Eicher 1969 yılında Mal Waldron Üçlüsü’nün Free At Last (Sonunda Özgür) adlı albümünü çıkardığında sonunda özgürlüğüne kavuşan tek kişi kendisi değildi. Tüm dünyada, müzik adına kayda değer bir şeyler üretmeğe çalışan ve sesini duyurma şansına sahip olmayan sanatçılarla, onları duymaktan mahrum olan müzikseverler de özgürlüklerini kazanıyorlardı. 1001 katalog numarasıyla piyasaya sürülen bu albüm, Çağdaş Müzik Yayınları (Edition of Contemporary Music) adının baş harflerinden oluşan ECM plak şirketinin ilk ürünü olma şerefini kazanmıştı.

Manfred Eicher 32 yıldır müzik dünyasını zenginleştirmekle meşgul. 800’e yakın albümden oluşan katalogunda kimler yok ki: Paul Bley, Jan Garbarek, Chick Corea, Dave Holland, Keith Jarrett, Jack DeJohnette, Gary Burton, Ralph Towner, Paul Motian, Johhn Abercrombie, Kenny Wheeler, Pat Metheny, Egberto Gismonti, Gary Peacock, Steve Reich, Miroslav Vitous, Nana Vasconcelos, John Surman, Charlie Haden, Steve Swallow, Shankar, Meredith Monk, Lester Bowie, Dewey Redman, Bill Frisell, Dino Saluzzi, Oregon, Arvo Pärt, John Adams, Gidon Kremer, Kim Kashkashian, Robert Levin, Gavin Bryars, Mark Isham, Zakir Hussain, John McLaughlin, Rabih Abou-Khalil, The Hilliard Ensemble, Charles Lloyd, Eleni Karaindrou, Anouar Brahem, Giya Kancheli, Peter Erskine bunlardan ilk akla gelen isimler…

Ama belki bundan daha da önemlisi, ECM albümlerinin müzikseverlere daha zengin bir dünyanın kapılarını açmış olmasıdır. Işık sızdırmaz kompartımanlar içine hapsolmuş müzik türlerinin birbiriyle tanışıp çoğalması, müziğin sınıflandırılması gereken bir meta olmaktan çıkıp, “kendisi olması", o müziğin bizim içimizdeki müziği ortaya çıkardıkça bizzat yaşamın kendisine dönüşmesi olgusu, yirminci yüzyılın son çeyreğinin müzik açısından en ilginç gelişmelerinden biridir.

ECM kurulduğundan bu yana elbettte çok önemli bir gelişme çizgisi gösterdi, olanakları arttı, teknolojik gelişmeyi yakından izledi. Ama ilkeleri hiç değişmedi. Bir albümün ortaya çıkması esnasındaki tüm aşamalarda Manfred Eicher ön planda görev almakta. Katkısı projenin seçiminde başlıyor, daha sonra repertuvar ve personel belirlenmesinde sanatçıların en yakın danışmanı olan Eicher, kayıt esnasında da stüdyoda. Kayıt kalitesine taviz vermez yaklaşımıyla tanınan Eicher’in kayıtlarının çoğunu ses mühendisi ve gitarist Jan Erik Kongshaug gerçekleştiriyor. Oslo’daki Rainbow stüdyosu bugün konusunda dünya liderleri arasında. Kongshaug, Manfred Eicher’in kaydın teknolojik yönüyle değil, sonucuyla ilgili olduğunu, başta piyano olmak üzere kaydı zor tüm akustik enstrümanların seslerinin diske aktarılmasında son derece müşkülpesent olduğunu söylüyor.

Eicher’in stüdyodaki mevcudiyetinin diğer bir olumlu sonucu, sanatçılarla ilgili. Ralph Towner’ın da aralarında bulunduğu pek çok tanınmış sanatçı, bir albümün kaydının en fazla iki-üç gün içinde tamamlandığını belirtiyorlar. Burada amaç elbette telaş yaratmak değil. Ama kayıt süresi uzadıkça, sanatçıların kayıtta hata olarak gördükleri noktaları düzeltme eğilimini abarttıkları, bunun da çalışmanın doğallığını fena halde riske attığı bir gerçek. Kuzey günışığının esin verici yönünden yararlanmak için Eicher Rainbow stüdyosunun tavanına bir de pencere yaptırmış. Sanatçı(lar) kendilerini tam anlamıyla özgür hissedebiliyorlar. Onlardan istenen, bunu yalın bir şekilde müzikseverlere yansıtmaları

Kayıt bittikten sonra iş Kongshaug’a kalıyor. Miksaj yapılıyor. Bu arada albüm kapağının tasarımıyla da gene Eicher bizzat ilgileniyor. Artık ECM’in alameti farikası olan düz yazı karakterleri, minimalist bir estetik anlayışla seçilmiş fotoğraflara eşlik ediyor. Soğuk renkler ve abartısız şekiller, konsantrasyonumuzu müzik üzerinde yoğunlaştırmamız için sanki. Gerisi kolay: Kapayın gözlerinizi, Eicher sizi yolculuğa çıkarsın. Geri döndüğünüzde eskisi gibi olmayacaksınız…