Doğanın Sesine İnanan Kadınlar: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İklim Değişimi

-
Aa
+
a
a
a

Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, sosyolog ve akademisyen Doç. Dr. Ayça Gelgeç Bakacak ile toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasındaki ilişki üzerine konuşuyor.

""
Toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasındaki ilişki
 

Toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasındaki ilişki

podcast servisi: iTunes / RSS

Satırbaşları:

-Kadınlar çevreye daha duyarlı çünkü bulundukları toplulukların ihtiyacı, öncelikleri konusunda daha bilgililer ve doğayı korumak onlar için oldukça önemli.

-Kadınlar, bilgi ve deneyimleriyle doğaya daha duyarlı olabilirler ancak karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmedikleri sürece bu duyarlılık etkili bir değişime dönüşmeyebilir.

-Doğa tahribatının artmasıyla birlikte, özellikle iklim krizinin etkileri, kadınları ve kız çocuklarını toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, cinsel istismar ve göç yollarındaki risklere daha fazla maruz bırakmaktadır.

-Kırsal alanda yaşayan, tarımla uğraşan kadınların doğal kaynaklara bağımlı olmaları ve iklim değişiminin bu kaynaklara erişim konusunda kadınları zorda bırakıyor olması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansımasıdır.

Kırsal alanda yaşayan, tarımla uğraşan kadınların doğal kaynaklara bağımlı olmaları ile iklim değişimi kadınları, bu kaynaklara erişim konusunda zorda bırakıyor.

İklim değişikliği günümüzde dünyanın her bölgesinde etkileri ve sonuçlarıyla günlük hayatımızın merkezinde yer alıyor. Bu durumun temelinde doğal iklim değişiminden ziyade, insan faaliyetlerinin etkisi bulunmakta. Bu durumu da küresel ısınmaya bağlı iklim değişimi ya da 'modern iklim değişimi' olarak tanımlayabiliriz. Atmosferdeki doğal değişimlerin ötesinde meydana gelen iklim değişimi, yaşam tarzlarımızı sürdürülebilir ve çevre dostu bir yöne çevirmekle düzeltilebilir. Bu durum, yani günümüzde deneyimlediğimiz iklim değişimi, toplumdaki sosyal grupları da değişik şekillerde etkiliyor ve bu da yaşam tarzlarını dönüştürme sorumluluğunu şüphesiz farklılaştırıyor.

Bu programda toplumsal cinsiyet eşitliği ile küresel ısınmaya bağlı iklim değişimi arasındaki kritik ilişkiyi masaya yatırmaya çalıştım. Ağustos ayındaki kitap odaklı söyleşilerin ardından, bu sefer Antroposen Sohbetler'in bilinen çerçevesine uygun olarak, önemli bir konukla bu konuyu derinlemesine tartışmaktı amacım. Bu bölümde program konuğum, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda uzman, sosyolog ve akademisyen Doç. Dr. Ayça Gelgeç Bakacak oldu. Programın odak noktası, özellikle iklim değişiminin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkileriyle birlikte, bu grupların maruz kaldığı toplumsal cinsiyet temelli zorluklardı. Ayça Gelgeç Bakacak, kırsal alandaki tarım işleri ve doğal kaynak kullanımının kadınları nasıl daha fazla etkilediğini vurgulayarak, iklim krizinin küresel boyuttaki yansımalarına farklı bir perspektiften ışık tuttu. Bu söyleşi, kadınların doğa ile ilişkisi, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi ve iklim krizinin kadınlar üzerindeki özel etkilerine dair farklı bir bakış açısı sunuyor.

 

Utku Perktaş: Merhabalar, iyi akşamlar herkese. Antroposen Sohbetler'e hoş geldiniz, ben Utku Perktaş. Ağustos ayı boyunca kitapları konuşmuştuk, o bahsi kapattık. Çok güzel bir yayın serisi oldu. Bu programla beraber Antroposen Sohbetler'in bildiğimiz çerçevesi içerisine geri döndük ve evet, bugün toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasında ne ilişki var, bunu konuşmaya çalışacağız. Çok kıymet verdiğim bir konuğum var, sebebini birazdan açıklayacağım. Önce kendisine hoş geldin demek istiyorum. Konuğum bir sosyolog ve konu hakkında da çalışmaları olan bir akademisyen; Doç. Dr. Ayça Gelgeç Bakacak. Ayça hoş geldin, nasılsın? Çok teşekkür ederim, davetimi kabul ettin.

Ayça Gelgeç Bakacak: Ben teşekkür ediyorum. Çok sağ ol! Çok mutlu oldum!

U.P.: Şimdi bu kaydı Ağustos sonu yapıyoruz ve burada akşam, Amerika'da öğlen vakitleri... Ayça, Amerika'dan katılıyor. Dolayısıyla dinleyicilerimiz de bunu anlayacaktır. Ayça benim çok eski bir arkadaşım. Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim üyesiydi. Artık Amerika'da ve önemli bir akademisyen bana göre, Amerika'da çalışıyor, Amerika'da yaşıyor ve özellikle de bu konularda da kendisiyle birlikte beraber yaptığımız derslerimize katkıları olmuştu. Dolayısıyla o günleri de anarak ben programa başlayayım. Ayça, gerçekten çok teşekkür ediyorum, vakit ayırdım, geldin. Ne var, ne yok, nasılsın diye başlayayım, böyle samimi bir girişle başlayalım.

A.G.B.:
Evet, çok teşekkür ediyorum Utku öncelikle bu programa beni davet ettiğin için. Uzaklardayım ama yakından takip ediyorum Antroposen Sohbetler'in hemen hemen her bölümünü. Çok onur duydum, çok teşekkür ediyorum. Dediğin gibi Hacettepe'de uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulduk. Birlikte derslerimize olabildiğince katkı sağlamaya çalıştık. İklim değişimi, iklim krizi söz konusu olduğunda umarım bugün de hem dinleyiciler için hem de yeniden kendimiz için ufuk açıcı konulara değinme şansımız olur.

U.P.: Harika! Banu'yu da analım o zaman; Banu Şebnem Önder. Onunla beraber senin dersinde evrim anlattığımızı hatırlıyorum ben. Birbirimizin derslerinde farklı çerçeveleri birbirimize katkı sağlayarak yansıtmıştık. Evet, bugün toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasındaki ilişkiyi konuşacağız dedim. Ben yavaş yavaş konuya gireyim o zaman iznin olursa ve ilk sorumu sorarak başlayayım diyorum.

Bugün yaşadığımız kriz çağında kadınlar iklim değişiminden daha fazla etkileniyor, bunu biliyoruz. Bu ifadeyi doğrulayan haberler basında aralıklarla yer alıyordu. Bunları ben de takip etmiştim. Hatta Türkiye'deyken derste de bunları konuşmuştuk. Peki, geldiğimiz noktada gerçekten bu devam ediyor mu? Bu durumu kırsalda tarımla uğraşan kadınlar üzerinden düşünürsek neler söylersin? Söz sende.

A.G.B.: Tabii ki bu durum ne yazık ki artarak devam ediyor. Daha detaylara girmeden önce altını çizmekte fayda var; özellikle iklim krizinin küresel ısınma, sera gazlarının salınımı, kuraklık, doğal enerji kaynaklarının tükenmesi ile ilişkilerinin yanı sıra, bizim açımızdan en önemli boyutu sosyal ve toplumsal değişimlerle olan ilişkisi ki burada da en temel ilişki noktası toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile birlikte kadınlara yönelik olan olumsuz etkileri. Bu etkiler son dönemde hem Türkiye'de hem de dünyada yaşanan çeşitli afetler, kuraklık, sel felaketleri gibi felaketlerde de dikkatini çektiğimiz haberlerde gördüğümüz gibi azalmak yerine dediğim gibi artarak devam ediyor ve bu artış ne yazık ki özellikle toplumsal cinsiyete dayalı şiddet boyutuyla devam ediyor. Bu konuya gelmeden önce altını çizmek istediğim şey, özellikle tarımda neden kadınlar iklim değişikliklerinden daha olumsuz etkileniyor?

Bir kere kadınlar bildiğiniz gibi, toplumun en önemli kırılgan gruplarından birini oluşturuyorlar; kadınlar ve kız çocukları. Dolayısıyla da tarımla uğraşan kadınlar söz konusu olduğunda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dünyada geniş ölçülerde var oluşu, özellikle kadınların ve kız çocuklarının eğitimden uzak olması -ki belki buna da daha sonra değineceğiz, değinmek gerekecek, bilmiyorum-  özellikle dünya tarımının çok büyük bir kesiminin kadınlar ve kız çocukları aracılığıyla sağlanıyor olmasından kaynaklanıyor. Burada özellikle tarımsal alanlarda, tarımsal alan söz konusu olduğunda toplumsal rollerin kadınlar ve kız çocukları üzerine yükledikleri sorumluluklar bir anlamda devreye giriyor diyebiliriz ve kırsal alanda yaşayan, tarımla uğraşan kadınların özellikle doğal kaynakların birincil kullanıcıları olmaları ve ücretsiz tarım işlerinde çalışıyor olmaları, geleneksel rolleri de üstlenmiş olmaları geliyor. Buradan kastettiğim, özellikle bakım yükümlülüklerinin yoğun olması, doğal kaynaklara gelişimsel açıdan yoğun bir şekilde bağımlı olmaları ve ne yazık ki iklim değişimlerinin bu doğal kaynaklara, geçimlik doğal kaynaklara erişimleri konusunda kadınları zorda bırakıyor olması en önemli unsurlardan bir tanesi.

Şunu demek istiyorum; aslına bakarsanız, birincisi su kaynaklarına erişimin güç olması. İkincisi, gıdaya erişimin güçleşmesi, kuraklığın artmasıyla birlikte tarım yapılabilecek arazilerin dönüşmesi, suya erişim ve geçimlik ürünlerin elde edilmesi sürecinde kadınlar ne yazık ki bütün bunları ailenin bakımı açısından sağlamakla yükümlü bireyler oldukları için, daha uzun mesafede su ihtiyaçlarını karşılamak için hareket etmek zorunda kalıyorlar ya da göç etmek zorunda kalıyorlar. Kuraklık söz konusu olduğunda ve göç yolları üzerinde de daha sonrasında da belki vurgulayacağımız ciddi toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle karşı karşıya kaldıklarını söyleyebiliriz. O yüzden özellikle iklim değişiminin ya da iklim krizinin gelişmekte olan ülkeleri ya da yoksul ülkeleri, tarıma dayalı ekonomiye sahip olan ülkeleri çok daha olumsuz etkilediklerini söylememiz mümkün diye düşünüyorum.

Dediğim gibi kırsal alanda özellikle su, gıda ve toprağa erişim söz konusu olduğunda, suya erişimin olmadığı yerlerde su taşıma yükümlülüğünün sorumluluğunun kadın ve kız çocuklarının olduğu yerlerde, ne yazık ki bunun olumsuz etkileri çok daha büyük olarak karşımıza çıkıyor. Yine erkeklerin toplum içerisinde onlara atfedilen roller karşısında kadınlardan üstün olduğu anlayışına dayalı bir geleneksel anlayışın varlığı, doğal afetler karşısında kadınların ölüm oranlarının erkeklere oranla daha yüksek olmasını beraberinde getiriyor. Bunun nedenleri çok basit aslında ve belki de pek çoğumuzun aklına gelmeyen nedenler. Bunlardan birincisi, özellikle gelişmekte olan ülkeler ya da az gelişmiş ülkeler açısından baktığımızda kadınların bir kısmının yanlarında erkekler olmadan dışarıya çıkamıyor olmaları. Afet zamanlarında, sel gibi yoğun felaket dönemleri zamanlarında, bu geleneksel anlayışa bağlı olduklarında kendilerini kurtarmak için bir erkeği beklemek zorunda olmaları ve onu beklerken ne yazık ki ölümle sonuçlanan durumlar oluyor.

Mevcut cinsiyet eşitsizlikleri iklim değişikliğinin birçok sonucunu ağırlaştırıyor

A.G.B.: Bir diğeri ne yazık ki afet ile ilgili yapılan uyarılar; evden dışarıya çıkmalarına izin verilmediği veya ev dışı ilişkileri daha az olduğu için afetle ilgili olan uyarılardan haberdar olmamaları. Bir diğeri de giyim kuşam. Belki diyeceksin ki giyim kuşamın bununla ne ilgisi var? Birçok ülkede geleneksel kıyafetler ne yazık ki kadınları özellikle sel gibi, kasırgalar gibi suyla ilişkili afetler söz konusu olduğunda kaçmalarını zorlaştıracak şekilde dizayn edilmiş; burkalar ve sariler,  özellikle de Pakistan'da. Evet, bu gerçekten çok ilginç, pek çok kişinin aklına gelen bir şey değil. Çünkü sariler ve hırkalar oldukça uzun, tek parça şeklinde bütün bedeni saran ve geleneksel bir örtünme şekli. Fakat koşmayı, yürümeyi engelleyen özelliklere sahipler. Bu da kadınların ne yazık ki erkeklere oranla daha yüksek ölüm oranı ile karşı karşıya kalmalarına neden oluyor. Bir diğer unsur da yüzme bilmemeleri, özellikle de sel felaketleri söz konusu olduğunda. Çünkü dediğim gibi, geleneksel roller gereği evin dışına çıkma gibi bir durumları söz konusu değil. Bir diğeri ki Türkiye'de de, ülkemizde de ne yazık ki bunun çeşitli örneklerini görebiliyoruz; erkeğin, erkeğe atfedilen değerin, erkek çocuğa atfedilen değerin kız çocuğa atfedilen değerden daha yüksek olması. Yapılan çalışmalara baktığımızda ne yazık ki afet durumlarında kız çocuklarından daha ziyade erkek çocuklarının kurtarılma oranının daha yüksek olduğu gözüküyor. O yüzden, ne yazık ki iklim krizi, iklim krizinin yol açtığı afetler, gördüğümüz gibi kadınların ve kız çocuklarının, erkekler ve erkek çocukları karşısındaki kırılgan ve dezavantajlı durumunu bir kez daha yoğun bir şekilde pekiştiriyor pek çok farklı alanda.

U.P.: Çok güzel bu verdiğin örnekler bence. Ben kıyafetleri mesela hiç düşünmemiştim. Kadınlar erkeklere göre gerçekten küresel ısınmaya bağlı olabilecek tüm bu aşırı hava olaylarından, afetlerden ciddi anlamda maliyet ödüyorlar benim anladığım kadarıyla. 

A.G.B.: Çok yoğun maliyet ödüyorlar. Bunlardan bir kere en önemlisi çok yoğun bir şiddete maruz kalabiliyorlar yani şiddet konusuna hiç değinmedik. Bakın, tamamen toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı dezavantajlı durumlarını işaret ettim; giyimlerinden dolayı, bakım yükümlülüğü vermeleri, ailenin su ihtiyacını ya da tarımsal faaliyet ihtiyaçlarını karşılamaları.  Ama iklim değişikliğinin esas önemli olan boyutlardan bir tanesi,  özellikle kadınlar ve kız çocukları açısından toplumsal cinsiyete dayalı mağduriyetlerini çok büyük bir oranda arttırması. Neden? Belki daha önceki konuşmalarınızda da, daha önceki toplantılarınızda da, radyo programlarında da değindiğinizi gördüm, iklim mültecileri dediğimiz göçmenlik meselesi, kuraklık yani tarım yapamıyor olmak, toprağın verimliliğinin azalmış olması, kadınların ve kız çocuklarının su gibi, yakacak odun gibi kıt kaynaklara yönelik arayışlarında daha uzun mesafeleri kat etmek zorunda kalmaları. Bu da bir ayrı unsur. Çünkü evde yemek pişirilmesinden, çamaşırın yıkanmasından hep kadınlar sorumlu. Dolayısıyla kuraklık nedeniyle yerlerinden edindikleri için yani göç etmek zorunda kaldıkları için cinsiyete dayalı şiddete maruz kalma olasılıkları artıyor ve bilmedikleri, hiç görmedikleri, hiç yaşamadıkları alanlara doğru başlayan seyahatlerinde çok farklı kırılganlıklar ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Örneğin, Asya Pasifik bölgesindeki kasırgalardan sonra seks ticaretinin arttığını gösteren raporlar var. Doğu Afrika'daki ve Latin Avrupa'daki kuraklık ve tropik fırtınalar da özellikle aile içi şiddetin arttığını gösteren Birleşmiş Milletler (BM) raporları var. Yine Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın (UNDP) Uganda'da ki kuraklık, Pakistan'daki sel, Bangladeş'teki kasırga dönemlerinde aile içi şiddetin, cinsel istismarın, tecavüzün ve kadın ticaretinin arttığını gösteren raporları var.

Bunlar toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti arttıran unsurlar, iklim mültecilerinin bir sonucu ya da kuraklık. Dolayısıyla da yerinden edilmenin bir sonucu. Bir diğer sonuç da aslında kadınlar ve kız çocukları için, özellikle de kız çocukları için, - ülkemizde de buna ilişkin çeşitli çalışmaların olduğunu biliyorum- hatta bu çalışmaların içinde bir dönem ben de yer aldım. UNICEF de yoğun bir şekilde çalışıyor; Çocuk yaşta evliliklerin artışı. Belki aklına gelecek, diyeceksin ki iklim değişikliğiyle çocuk yaşta evliliklerin artışının ne ilgisi var? Birbiriyle çok bağlantılı. Bir kere geçim kaynağımız bir tarımsal faaliyete dayanıyorsa ve kuraklık dolayısıyla bu faaliyeti yerine getiremiyorsanız, özellikle kadın ve kız kız çocuklarının toplum içerisindeki konumu da ne yazık ki ataerkil sistem içerisinde erkek çocuklarına oranla daha düşük durumdaysa, geçim kaynağınızı elde edebilmek için kız çocuklarınızı başlık parası adı altında - Türkçe karşılığı olarak bu sadece -  özellikle hayvancılık yapabilmek adına, besin kaynağı elde edebilmek adına erken yaşta evlendiriliyorlar. Özellikle de Hindistan, Filipinler, Endonezya gibi ülkelerde bu tür erken yaşta evliliklerin arttığını, gerekçelerinden geçim kaynağı elde edebilmek adı altında olduğunu görmemiz mümkün. Bu da aslında durumun diğer boyutu. Yani aileler geniş gelir kaynağı olarak kız çocuklarını çocuk yaşta evlendirme yoluna başvurabiliyorlar. Bu da önemli bir boyut, iklim krizinin yol açtığı, neden olduğu boyutlardan bir tanesi.

İklim krizinin çözümü, kadın ve kız çocuklarının soruna çözüm olabilecek her türlü projeye etkin katılımlarıyla mümkün olacaktır. Onların katılımı olmadan sürdürülebilir bir çözüm bulmak mümkün değildir.

U.P.: Burada bir şey geliyor aklıma, araya gireceğim, çok özür dilerim. Şimdi bu tabii belli ölçüde belli toplumları kültürel olarak değerlendirdiğimizde, bu kültürle kriz birleşince de yine kadınlar üzerine, kız çocukları üzerine yük daha da biniyor yani belli ölçüde böyle bir sonuca varabiliriz esasında. Geçtiğimiz haftalarda, epey bir zaman oldu ama dört beş hafta önceydi zannediyorum, Aksu Hoca'yla bir program yapmıştık, orada bir şey sormuştum. Şimdi sen bunları böyle anlatırken aklıma şu geldi, onun da cevabını almıştım. O, farklı bir perspektiften bakmıştı ama senle bunları konuştuğumuzu bildiğim için oraya gelmek istiyorum. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği arttıkça doğa tahribatı da artıyor mu? Kadınlar erkeklere göre doğaya daha mı duyarlı? Neden bunu soruyorum? O zaman Aksu Hoca'ya da böyle sormuştum.

Yakın zamanda Akbelen ile ilgili bir şey yaşadık, sen de takip etmişsinizdir, görmüşsündür. Evet, Akbelen'deki tahribata karşı yine en ön planda olanlar kadınlardı. Ben her yerde bunları böyle görüyorum ve Akbelen de benim çok dikkatimi çekmişti. Ben de gitmiştim ve kadınların inanılmaz bir anaç tarafı var. Ben böyle yorumlamıştım ve buna tamamen bir yanlış yorum yaparsam benim cehaletime ver, rica ederim. Onlar neden böyle sahipleniyorlar? Ama mesela Aksu Hoca ile bunu konuştuğumuz zaman, o, 'her zaman benim toprağım', 'benim ağacım' diye yaklaşıyorlar ve 'ben ne yapacağım burası giderse, buna ben emek verdim' diye yaklaşıyorlar gibi bir yaklaşım yapmıştık. Şimdi kadınlar erkeklere göre doğaya daha mı duyarlı peki? Yani böyle bir içgüdüsel bir durum mu bu? Çünkü erkekleri ön planda görmüyoruz. Gerçekten Akbelen'de ben hep kadınları gördüm.

Kadınlar çevresel değişimlere daha duyarlı ama etkileri yok maalesef

A.G.B.:
Kadınlar erkeklere oranla doğaya daha duyarlılar bu noktadan hareket edersek çünkü konuşmanın başında, sorunun ilk başında sanki toplumsal cinsiyet eşitsizliği ya da eşitsizlik arttıkça doğa sömürüsü de artıyor, doğa tahribatı da artıyor demiştin. Aslında o çok daha farklı bir boyut, bu daha bir farklı boyut. Ben bu noktaya değinmek istiyorum yani kadının daha duyarlı olması meselesine değinmek istiyorum. Evet, daha duyarlılar. Neden? Çünkü toplulukların ihtiyacını yani kadınlar dahil oldukları toplulukların ihtiyaçlarını, önceliklerini konusunda daha bilgililer. Benim içinde yaşadığım topluluğun neye ihtiyacı var ve bu topluluğun öncelikleri neler? Yani ağaçların var olması, yeşilliğin var olması gibi konularda daha duyarlı ve aslında doğayla ilgili daha da bilgililer. Evlerindeki mevcut çevresel faktörleri nasıl kullanabileceklerini ve bunlardan nasıl fayda sağlayabileceklerini çok daha iyi biliyorlar. Çok çok eski çağlar, insanlık tarihinin ilk oluşum aşamalarına geldiğimizde, biz sosyolojiye giriş derslerinde ya da senin de ders verdiğin şekilde insanlık tarihi nasıl değişti, nasıl dönüştü gibi, avcı toplayıcılıkta kadınlar daha fazla bilgiye sahiplerdi bitkiler konusunda gibi... Yani, evet, kadınlar ve kız çocukları bu bilgilere çok daha fazla hakimler. Dolayısıyla doğayı korumak onlar için oldukça önemli çünkü ondan nasıl faydalanacaklar, yani aileleri için ve toplulukları için, onun nasıl gerekli, neden gerekli olduğunun farkındalar. Bu yüzden de Akbelen'de veya dünyanın başka bir ülkesinde herhangi bir eylemde kadınları çok daha önde görebiliyoruz. Çünkü o bilgi var. Fakat temel mesele, temel sıkıntı şurada; ne yazık ki kadınların doğaya ilişkin, iklime ilişkin karar alma mekanizmalarında yerleri yok, görünür değiller. Yani bilmiyorum, ne kadar süremiz kaldı ama BM'nin yapmış olduğu toplantılara baktığınızda, Paris Anlaşması'na baktığınızda ya da iklim adaleti söz konusu olduğunda karar alıcı mekanizmalarda kadınlar çok daha yeni devreye giriyorlar. Yani bu mesele biraz daha uzun boyutta. Evet, kadınlar daha duyarlı ama etkileri yok maalesef.

U.P.: Zaman çok hızlı akıyor. Programın yavaş yavaş sonuna geliyoruz. Çok teşekkür ederim. Bu cevaplar çok bilgilendirici oldu benim adıma. Şimdi benim bir son sorum var; toplumsal cinsiyet rolleri eğitime ayrılan vakti kısıtlıyor mu peki? Yani burada eğitimin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu soracağım sana ve sonra da yavaş yavaş programı kapatacağım. Süre çok hızlı aktı, çok güzel bir sohbet oldu.

A.G.B.: Evet süre çok hızlı aktı. Bu konuda konuşacak o kadar çok şey var ki... Bu konunun çok farklı boyutları var. Eğitim önemli bir konu. Afet zamanları ya da iklim değişiminin yol açtığı felaket dönemleri ne yazık ki kız çocuklarının eğitime erişimini engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesi. Biliyorsunuz ki geçmiş dönemde bir Covid-19 salgını yaşadık. Bu salgında eğitimin uzaktan gerçekleştirilmesi söz konusu oldu, okulların kapanması söz konusu oldu ve bu süreçte pek çok kız çocuğu ne yazık ki eğitime devam etme hakkını kaybetti. Çünkü yine kadının, kadına toplum tarafından yüklenmiş olan bakım yükümlülüğü, kız çocuklarının da bu yükümlülüğü annelerin üzerinden paylaşmalarını beraberinde getirdi ve okullaşma oranı ciddi oranda azaldı. Yine çocuk yaşta evliliklerin söz konusu olması, biraz önce bahsettiğimiz geçim kaynağı olarak kız çocuklarını evlendirme yoluna giden ailelerin varlığı ya da toplumların böyle bir çözüm yolu üretme ihtiyacı yine kız çocuklarının eğitimin dışında kalmasına yol açan bir önemli neden. Yani iklim değişimi, yol açtığı afetler ve krizler dolayısıyla ne yazık ki kadınları ve kız çocuklarını eğitimin dışında bırakacak etkilere yol açıyor ve bu da en önemli olumsuz sonuçlarından bir tanesi iklim krizinin. Yani o kadar çok geniş konulara değindik ki, o kadar geniş sorular sordun ki neyi nasıl toparlayacağımı inan bilemedim.

U.P.: Programın sonuna geldik ama ben hayranlıkla dinledim, çerçeveyi çok güzel çizdin ve bence merak uyandıracak şekilde de cevaplar verdin. Ben çok bilgilendim. Yaptığım en güzel söyleşilerden bir tanesi diyebilirim bu programa, eksik olma, çok teşekkürler. Hem kendim bilgilendim, hem de tabii radyoda sadece sesimizi duyacak dinleyicilere ama biz birbirimizin yüzünü gördük. Seni görmek de çok güzel oldu, çok uzun zaman olmuştu çünkü. Eksik olma diyorum. Evet programın sonuna geldik. Çok teşekkür ederim, ağzına sağlık.

A.G.B.: Ben teşekkür ediyorum. Çok sağol!

U.P.: Evet, Antroposen Sohbetler'in sonuna geldik. Konuğum Doç. Dr. Ayça Gelgeç Bakacak idi. Kendisinin Amerika'dan katıldığı bu programda, toplumsal cinsiyet eşitliği ile iklim değişimi arasındaki ilişkiyi konuştuk. Ben çok teşekkür ediyorum ve sizlere de teşekkür ediyorum. Önümüzdeki haftalarda Antroposen Sohbetler'de buluşmak üzere hoşça kalın, iyi akşamlar diliyorum.