Depremin ardından KEDV'in çalışmaları

-
Aa
+
a
a
a

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı koordinatörü Gökçen Durutaş'la deprem bölgesinde yürüttükleri çalışmaları konuşuyoruz.

Deprem bölgesinde kadınların ihtiyaçları ve KEDV'in çalışmaları
 

Deprem bölgesinde kadınların ihtiyaçları ve KEDV'in çalışmaları

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

KEDV olarak, zaten kurulu olan kadın kooperatifleri vasıtasıyla acil yardım ve afet sonrası organizasyonlarının kadınların yerelde ve bizzat katılımı ile yürütülmesini sağlamaya çalışıyoruz.

Altın Saatler: Şu anda telefon hattımızda Gökçen Durutaş arkadaşımız var. Hemen sizi tanıtmak istiyorum. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı koordinatörü Gökçen Hanım'dan bölgede yürüttükleri çalışmaları kadınların uzun vadeli ihtiyaçlarını ele almak istiyoruz. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı kısaltılmış adıyla KEDV bölgede ne tür çalışmalar yürütüyor? Ne yapıyorsunuz? Bu konuda bilgi rica ediyoruz sizden.

Gökçen Durutaş: Çok teşekkür ederim. Kısaca bahsedeyim. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı 1986 yılında kurulmuş bir vakıf ve Türkiye genelinde çalışmalar yürütüyoruz. Temel olarak kadınları kendi ihtiyaçları etrafında bir araya getiren örgüt. Kendilerinin tarif ettiği ihtiyaçlar için kendi çözümlerini hayata geçirmelerine destek veriyoruz. Afet de uzun yıllardır çalışma yürüttüğümüz bir alan. İlk olarak 1999 depreminden sonra çalışmaya başlamıştık. Acil yardımdan daha çok yeniden yapılanma süreçlerinde dahil olup birçok çalışma yürüttük. Hatta o süreç bugün artık Türkiye'de bir harekete dönüşen, modelinin ilk örneklerinin kurulduğu dönem. Kadın kooperatifleri 1999 depreminde yürüttüğümüz çalışmalarla ortaya çıktı. Daha sonra da İstanbul'da Kağıthane ilçesinde bir uygulama yaptık. Yine kadınların katılımıyla, teknik uzmanları, yerel yönetimleri buluşturup bütün ilçeleri kapsayacak bir afete hazırlık çalışması yürütüp bir rapor çıkardık. İşte buradan ortaya çıkan çeşitli girişimler oldu o dönemde. 

6 Şubat'ta gerçekleşen depremden sonra çok hızlı bir şekilde neler yapabileceğimiz üzerine çalışmaya başladık. Ekibimizde arama-kurtarma eğitim ve deneyimi olan arkadaşlar vardı. Hemen mobilize olup bölgeye gidip kurtarma çalışmalarına dahil oldular. Bir taraftan da söylediğim gibi kadın kooperatifleri artık bir harekete dönüşmüştü. Bölgede de 78 tane kadın kooperatif bulunuyordu. Deprem bölgesinde hemen bu kooperatiflerle, tüm o kooperatiflerin ulusal yapılanması olan kadın kooperatifleri birliği ile beraber çok hızlıca ihtiyaçları tespit etmeye başladık. Bir taraftan da üyesi olduğumuz bir platform var: Afet Platformu. Oraya dahil olan arkadaşlarımız oldu ve hızlıca bölgeye gidip ihtiyaçları anlamaya çalıştık. On dört kişilik bir ekiple bir ihtiyaç analizi çalışması yürüttük. Depremden etkilenmiş bölgelerde saha çalışmasıyla en acil ihtiyaçları, orta vadeli ihtiyaçları tespit etmeye çalıştık. 

Mahalle mutfakları ve misafir evlerini devreye soktuk

Burada hem kooperatifler kanalıyla hem de sahadaki arkadaşlarımız kanalıyla yaptık bu çalışmayı. Bu arada bir taraftan kooperatiflerle iş birliği içinde çalışırken bir taraftan da dışarıdan vakfa ulaşanlar oldu. Mikro kredi programı yürütüyoruz. Bu anlamda iş birliği yaptığımız kurumlar aracılığıyla mikro girişimcilerden de bilgiler gelmeye başladı. Ne yaptık? Bize akan bilgiyi ilgili kurum ve kuruluşlarla buluşturmaya çalıştık. Yani ihtiyaçlar bize geliyor, biz de depremzedelerin bu ihtiyaçlara ulaşabilecekleri şekilde yardımları yönlendirmeye, eş zamanlı olarak da kadın kooperatiflerinin ihtiyaçlarını tespit ettikten sonra çok hızlıca küçük mutfaklar, ortak mutfaklar, mahalle mutfakları kurmaya başladık. Şu anda Antep'te, Urfa'da, Hatay'da Mardin'de kadınların çocuklarıyla birlikte bir araya gelebilecekleri hem sosyalleşebilecekleri hem de yavaş yavaş bu afetin çok kısa vadeli ihtiyaçlarına yanıt verilecek programlara dahil olacakları, bir taraftan sağlıklı gıdaya ulaşabilecekleri mutfaklar kurulmaya başlandı. Ayrıca iş birliği içinde uzun yıllardır turizm sektöründe de çalışıyoruz. Kadınların gelir elde etmesi için. Bu kapsamda Urfa'da, Antep'te, Mardin'de misafir evleri vardı. Sürdürülebilir turizm alanında hizmet veren bu evleri depremzedelere açtık. Buralarda konaklayanlar oldu. Hâlâ devam ediyoruz. 

Tabii uzun yıllardır gerek özel sektör gerek kamu sektöründen çeşitli kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde çalışıyoruz. Buralardan da bölgeye ulaştırmak için yapılan bağışlar oldu. Örneğin su tankları oldu, mobil tuvaletler oldu. Bunların hepsi doğru yerlerle eşleştirildi. Özellikle kooperatiflerde çalıştığımız kadın gruplarıyla ihtiyaç bölgelerine ulaştırmaya çalıştık. Afet Platformu'nda yer alan arkadaşlarımız var. Hâlâ depolarda yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması çalışmalarına destek veriyoruz. 

Kadın ve çocuk merkezleri kurmak için hazırlanıyoruz

Bundan sonra bir taraftan kısa vadede ve ortada vadede nasıl çalışmalar yürüteceğimizi kadınlarla beraber planlamaya çalışıyoruz. Temel olarak belli stratejiler ortaya çıkmış durumda şu anda bizim için. Bir tanesi kadın ve çocuk merkezleri açmak için hazırlanıyoruz. Bu anlamda bölgede çeşitli kurum ve kuruluşlarla diyalog sürdürüyoruz. İşte nerelerde geçici barınma alanları kurulacak? Bir şehirlerde depremden etkilenmiş bölgelerde nasıl bir yapılanma olacaksa oralarda kadın ve çocuğu ihtiyaçlarına yönelik, çocukların eğitim, bakım hizmetlerine ulaşabilecekleri, kadınların bu deprem sonrası yapılanma sürecinde de aktif bir şekilde rol alabilecekleri kadın ve çocuk merkezleri kurmak için yer arayışındayız şu anda. Tabii şu anda birçok farklı kurum ve kuruluş bölgede geçici barınma alanları yaratmak için çalışmalar yürütüyorlar. Buralarda da kadınların ihtiyaçlarına göre bu tip alanların planlanması ve yönetilmesi için çalışmalar yürütmeye başladık. Bunun için program geliştiriyoruz şu anda. Çok acil olarak harekete geçmek istediğimiz bir diğer konu; birçok iş yeri kapandı, yıkıldı. Faaliyet gösteremez durumdalar. Bunlar arasında kadın kooperatifleri de var, mikro girişimci kadınlar var. Tarımla uğraşan çiftçi kadınlar var. İşte bu grupların, bu işleri çok hızlı ayağa kaldırabilmeleri için gerek ekipman gerek teknik destek gerekse nakit yardım, ham madde başlıklarıyla destek vermek üzere hazırlık yapıyoruz. 

A.S.: Deprem bölgelerinde 78 tane kadın kooperatifi olduğunu belirttiniz. Bunların kaç tanesi hem yapı olarak hem de çalışanlar olarak ayakta? Böyle bilgi var mı elinizde? 

G.D.: Hâlâ ulaşamadıklarımız var, kayıpları olanlar var, tespit edemediklerimiz var bu bir. İkincisi henüz çeşitli nedenlerle fiziksel mekânını kontrol edememiş olanlar var bunların içinde. Biz de bu arada çalışmalarımızı Hatay, Maraş, Antep ve Urfa'ya yoğunlaştırdık. Maraş'ta hâlâ saha çalışmamız devam ediyor. Üç tane kadın kooperatifi vardı. Bir tanesine dolaylı olarak ulaşabildik. İkisinin durumunu şu anda tespit edemedik ama faaliyet gösteremediklerini biliyoruz. Hatay'da hemen her ilçede kooperatif var. Bunların içinden dört tanesinin mekânlarını kaybettiğini biliyoruz. Dört tanesinin mekânları kullanılabilir durumda. Bu arada biz bu kooperatiflerle beraber acil ihtiyaçları, orta vadedeki ihtiyaçları tespit etmeye çalışıyoruz, dayanışma aramalarını yapıyoruz, hem de bir taraftan çeşitli kaynakları ve olanaklarıyla hasar görmediği ve hâlâ ayakta olduğu için diğerlerine destek sağlayabilecek olanların iş birliğini sağlamaya çalışıyoruz. Mesela Hatay'da dört tane kooperatif hemen faaliyete geçecek gibiydi. Hatta üretime başlamış olanlar var. Tabii bu arada bu on bir il ile sınırlamayalım bunu. Mesela Mersin'deki kooperatif ekmek üretip hemen deprem bölgesine göndermeye başladı. Ege'de bir grup kooperatif hemen bir araya geldi ve çok hızlıca yardımları o tarafa ilettiler. Böyle Türkiye'nin birçok tarafından kooperatif burada yaşamı tekrar ayaklandırmak için acayip bir dayanışma göstermiş durumdalar. Ama bölgede çoğunun hasar gördüğünü, çalışmadığını biliyoruz. Bu nedenle mekân konusunda çok kesin bir rakam veremem. Bunu net bir şekilde tespit etmek için halen çalışıyoruz.

A.S.:  Ben sizin sitenize baktığımda orada bir konu dikkatimi çekiyor: Tamamıyla ayrı bir başlık altında afet ve göç programınızın olduğunu görüyorum. Bu afet ve göç programının en azından göç kısmı büyük bir ihtimalle oralarda, o bölgede geçmiş günlerde çok daha aktifti. Peki afet konusunda o bölgede bir çalışma yapmış mıydınız daha önce? Sitede amaçlarınızdan bir tanesini “krizlerin tüm aşamalarında daha aktif bir rol almaları için kadınları güçlendirmek” olarak belirmişsiniz. Bu tür bir faaliyetiniz var mıydı bu deprem bölgesinde? Yoksa bu faaliyet daha çok İstanbul ve civarına mı yönelikti?

Afet dirençliliğini artıracak programlar için yerel yönetimlerle işbirliği önemli

G.D.: Evet çok güzel bir soru sordunuz. Teşekkürler. Bölgede şöyle bir çalışma yürütüyorduk son yıllarda Antep'te. Yerel yönetimler iş birliğiyle, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’yle bir dirençlilik programı çalıştık. Çok uzun yıllara dayanan bir afet deneyimi var. Ama artık afetin kapsamı çok değişti. Bir pandemi yaşadık. Pandeminin hemen arkasından zaten birçok insanı daha da yoksullaştıran, dengeleri bozan bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldık. Bölgede çok ciddi etkileri oldu ve sürüyor. İklim krizi var. Gözle görülür etkileri var. Türkiye'nin her tarafında zaten bu etkileri görüyor, deneyimliyoruz. Buradan yola çıkarak mahallelerde herkes için, özellikle kadınları ve çocukları afetlere dirençli hale getirmeye yönelik bir çalışma yürüttük. Direnç meselesinin kapsamını kadınlarla beraber tanımlayarak ve beraber dirençlilik, afetlere karşı dirençlik için farklı parametreler geliştirerek bir program üzerinde çalıştık. Seçtiğimiz mahallelerde, önce bir pilot uygulama yapıp ardından diğer mahallelerde yaygınlaştırdık. Bu mahallelerde yaşayan kadınlar arasından liderlik üstlenecek kadınlar örgütleyip afetler üzerine çeşitli eğitimler uyguladık. Sonra mahallenin risk ve kaynaklarını fiziksel olarak haritaladı kadınlar uzmanların desteğiyle. Arkasından bu çözüm önerilerini yerel yönetimler ve çeşitli kurumlarla müzakere edip risk olarak tespit edilmiş alanlara, konulara yanıt verebilmek için, yanıt verebilecek önlemleri hayata geçirmek için girişimler başlattılar. Güvenlikten tutun da alt yapının iyileştirilmesine, ısı adalarına karşı yeşil alanların oluşturulmasına kadar giden bir süreçti. Hatta son olarak bu programın bir dijital aplikasyonunu yapıp belediyenin GPS sistemine entegre ederek tamamen dijitalde yürütmeye başladık. Şimdi de Antep'te yürüteceğimiz afete yanıt programı kapsamında tamamen bu programın olanaklarını da geliştirip adapte ederek kullanmak istiyoruz önümüzdeki dönemde.

A.S.:  Şimdi dediğiniz gibi bölgede çadır kentler, konteyner kentler kuruluyor. Özellikle böyle yapılarda kadınlar açısından da ciddi sorunların ortaya çıktığı çok bilinen bir gerçek. Bu sürecin içerisinde siz kadınların da dikkate alınması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin vurgulanması için birtakım faaliyetlerde bulunduğunuzu söylediniz. Bu alanda, esasında bu afetin yönetilmesinde başı çeken AFAD'la bir temasınız oldu mu? 

Kadınların çözüm süreçlerine müdahil olmaları için çalışıyoruz

G.D.: Tabii. Şimdi geçtiğimiz dönem çok yoğun bir dönemdi. Hâlâ dinamikler çok değişebiliyor. Çeşitli ölçeklerde AFAD ve diğer kurumlarla iletişimi sürdürmeye çalıştık. Bunun da kritik olduğunu düşünüyoruz. Çünkü koordinasyon açısından da çok önemli bu. Hem yardımların mükerrer olmaması ve hızla ulaşabilmesi hem de herkesin bu süreçlere dahil olabilmesi için önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda çeşitli kurumlarla diyaloğumuz var, devam ediyor ve bu diyalogları her zaman kadınlarla birlikte kuruyoruz. Bu bir prensip. Vakfımızın bir prensibi. Burada da yapmaya çalıştığımız, bu geçici barınma alanları belirlenirken olabildiğince bilgiye ulaşıp kadınların da bu bilgiye ulaşmasını istiyoruz ki daha planlama aşamasında, gerçekten insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ama aynı zamanda süreç içinde insanların yararlanmaya devam edeceği alanlar oluşturulması için kadınlar da katılım sağlayabilsinler.  Çünkü o barınma alanlarının kurulup sonra da hiç kullanılmama ihtimali var. Bu riskleri de bertaraf etmek için olabildiğince bu bilgiyi tespit etmeye çalışıyoruz. Öğrenmeye çalışıyoruz. Biz de bir parçası olalım istiyoruz. Buraların kadınların ihtiyaçlarına göre planlanması ve hatta buraların yönetiminde de kadınların rol almasına yönelik bir program üzerinde çalışıyoruz şu anda. Bu süreçte hem acil ihtiyaçlara yanıt vermek hem de orta ve uzun vadede anlamlı bir yeniden yapılanma için, çalıştığımız grupların, kooperatiflerin, kadınların tartışılmaz olarak çok kritik bir rolü var. Bu yüzden kooperatifleri ve o kadın gruplarını da bu işin tam ortasına konumlandırmak gerektiğini düşünüyoruz. Mahalle düzeyinde birtakım yardımları ulaştırma, mahallelerin yeniden yapılanması… Çünkü birtakım yerler, siz de biliyorsunuz merkezlere taşınacak, tekrar kurulacak. Bu süreçlerde kadınların yer alması esas. Tabii kırsalda yaşayan gruplara ulaşmak için de ayrı bir strateji belirlemek gerekiyor bizim için. Zaten erişmeye çalıştığımız en önemli gruplar arasında kırsaldaki kadınlar var. Çoğunlukla hayvanlarını bırakamadıkları için oradan ayrılamıyorlar, ama bir taraftan ciddi sıkıntıyla, yıkımla karşı karşıyalar. Bu yüzden kısa vadede buralarda da çalışmayı hedefliyoruz. Yani birçok farklı yerde oradaki diğer çalışan kurumların çalışmalarını da destekleyecek şekilde, kadınların bütün bu süreçlere müdahil olmasını ve en önemlisi orada bulunanların yerelin dinamiklerine göre ihtiyaçların tespiti ve çözümü sürecine katılmasını hedefliyoruz. Farklı stratejilerle bölgede çalışmaya başladık. Böyle devam edeceğiz. 

A.S.: Bahsettiğiniz çok önemli. Yani orada yaşayanların birlikte yerel dinamiklerle çözüm önerisi geliştirmesi. Söyleşinin başında iki projenizden bahsettiniz: Çocuklara bakım hizmeti verecek kreşlerin oluşturulması ve kolektif mutfak projesi. Geçtiğimiz hafta Kırkayak Kültür'den Kemal Vural Tarlan'a bağlanmıştık. Onlar da benzer bir şekilde mutfak projelerini başlatacaklarını duyurmuşlardı. Ben kısa vadede geçici barınma alanlarında bunun gibi bakım hizmetlerini nasıl kurgulamayı düşündüğünüzü sormak istiyorum. Çünkü acil bir şekilde bu bakım yükünün de kadınların üzerinden alınması gerekiyor. Yani kreşler bu anlamda çok önemli. Kolektif mutfaklar çok önemli…

G.D.: Evet çok önemli. Bizim 1999 depremindeki deneyimimiz de bu yönde. Bu geçici barınma alanlarında kentlerde veya konteyner alanlarında daha sonra da prefabriklerde devam ettik bu çalışmalara ve hatta ondan sonra Türkiye'nin başka yerlerine taşınarak kadın çocuk merkezi olarak faaliyet göstermeye devam ettiler. O yüzden biraz da sürdürülebilir yapılar olmasını istedik. Mobil olması da bir avantaj diye düşünüyoruz. Zaten kadın çocuk merkezi genel olarak bizim ana program alanlarımızdan bir tanesi; okul öncesinde eğitim ve bakım. Kadınların yaşamın her alanına katılmasındaki en büyük engellerden bir tanesi zaten bakım yükümlülükleri. Kadınların yaşama katılmasına yönelik bir çözüm olarak stratejik bir alan ‘bakım’. Ama aynı zamanda pedagojik bir tarafı da var bizim için. Bu nedenle çocuğu merkeze alan, çocuk gelişimindeki birçok aktörün o eğitim sürecinde söz ve oy sahibi olabileceği bir modelle işletiliyor bu kadın çocuk merkezleri. Bir taraftan da çocuk gelişimcilerin yanı sıra kadınların deneyimlerini ve uzmanlıklarını da buraya yansıtabileceği bir model olarak düşünün bu merkezleri. Tamamen bu kadınlarla beraber mahalleye yönelik veya nerede kurulacaksa oraya yönelik bir haritalama çalışması yapıp ne şekilde hizmetler vereceğini belirledikten sonra erişecekleri mesafede ve erişebilecekleri koşullarda kurulması gerekiyor bu merkezlerin. Gerek çadır gerek konteyner alanları olsun bu geçici barınma alanlarında da çocukların yaş grubuna göre alternatif programların uygulanacağı kadın çocuk merkezleri oluşturmayı düşünüyoruz. Temel olarak modern bir şekilde işliyor. Bu modeli de aslında bulunduğu, uygulandığı yere göre adapte ederek yapmaya çalışıyoruz.  Bunu başka alanlarda da yaptık; mevsimlik tarım işçileriyle gezici hale getirerek uyguladık mesela. Deprem bölgesinde de tamamen çadır ve konteyner alanları veya belki de mahalle düzeyinde olacak. Oradaki koşullara göre adapte edilerek eğitim programları uygulanacak. 

Yapmaya çalıştığımız yerelde kapasite yaratmak ve yaşam standartlarını iyileştirmek

A.S.: İki sorum olacak. Birincisi kadınların eşleriyle ilişkilerinde size de yansıyan sorunlar var mı ve araya giriyor musunuz? İkincisi de bu insanların bir yerden başka bir yere ulaşımı sırasında sizden istedikleri bir destek veya bir görüş oluyor mu? Bu konularda bir desteğiniz oluyor mu?

G.D.: Öncelikle biz doğrudan ulaştırma desteği vermiyoruz. Fakat zaten çalıştığımız birçok program, hizmet sağlayan kurum ve kuruluş var. Çalıştığımız grupları bu tip hizmet ve kurumlarla buluşturmak zaten yapmaya çalıştığımız bir şey. Bu alanda gelen talepleri ilgili taraf ve kurumlarla buluşturmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla buna böyle cevap verebilirim. 

Birinci sorunuza gelirsek, biz yaklaşım olarak çok uzun yıllardır aynı prensipte çalışıyoruz. Kadınları temsil etmiyoruz. Esas olan bizim için Vakıf. Türkiye genelinde faaliyet gösteriyoruz. Gidip bir yerde şubeleşme gibi bir yaklaşım yok vakfımızın. Bizim yapmaya çalıştığımız gerçekten yerelde mahalle düzeyinde bir kapasite yaratmak ve orada yaşam standartlarını iyileştirmek. Tabii ki çok uzun bir süreç bu güçlenme süreci. Fakat çalışmalarımızda şunu görüyoruz. Okul öncesi eğitimden ekonomik güçlenmeye kadar çalıştığımız dar gelirli mahallerde çok temel bir ihtiyaç. Yani insanların para kazanması gerekiyor. Kadınların para kazanması gerekiyor. Zaten ailenin geçimini sağlamak için
mecburen kayıt dışı işler yapıyorlar. Mecburen ufak tefek mevcut becerilerle para kazanmaya çalışıyorlar. Bunlar da kırılgan oluyor, sürdürülebilir olmuyor. Biz bütün bu çalışmaları bir arada uygulamaya çalışıyoruz aslında. Bakım hizmetleri zaten yoksul mahallelerde ihtiyaç duyulan bir şey ama bir taraftan kadınların evden çıkabilmesi için bir strateji. Ve tabii ki çocuğun yetişkin hayatını değiştiren bir şey. Diğer taraftan para kazanmaları gerekiyor. Dolayısıyla burada kadınların katma değeri olan ürünler üretip sürdürülebilir gelirlere kavuşmaları çok önemli bir şey ve bu da aslında birtakım dengeleri değiştirmeye başlıyor. Kadınlar aslında kendilerinin öncelik olarak belirlediği şeyler etrafında bir araya gelip beraber güçleniyor ve bu süreç aslında aileden başlıyor. Bu kooperatif de başka bir şey sağlıyor; yasal bir tüzel kimlik. İşte aileden başlayarak mahallede ve sonra o tüzel kimlik kanalıyla çok başka paydaşlarla, mesela yerel yönetimlerle eşit şekilde müzakereye oturmalarını sağlayan bir güçlenme sürecinden bahsediyoruz. Bu deneyime bakınca birçok iyi örnek var. Burada bizim kadınlarla çalışmalarımız elbette bir algı değişimi aslında. Hem kurumlarda hem ailede hem mahallede. Ve bir tepki varsa da yavaş yavaş ortaya çıkan hikâyeler ve başarılarla zaten o algıyı da değiştiriyorsunuz. Böyle söyleyebilirim.

A.S.: Sizin aynı zamanda yurt dışı bağlantılarınız da var. Yurt dışındaki sivil kuruluşlarla ilişkidesiniz. Onların bu konuda bir aktif desteği oldu mu?

G.D.: Bizim üyesi olduğumuz çeşitli platformlar, çeşitli uluslararası ağlar var. Bunlar arasında kadın kuruluşlarını bir araya getiren platformlar var. Afet ve dirençlik alanında çalışan kuruluşlar var. Bunlardan bir tanesi Women Learning Partnership (WLP), bir diğeri de OXFAM Konfederasyonu. Deprem bölgesinde yürüttüğümüz çalışmalarda OXFAM Konfederasyonu’yla hareket ediyoruz. 2019 Aralık ayında üyesi olduğumuz, yüzden fazla ülkede faaliyet gösteren, farklı ülkelerden çeşitli kuruluşların üyelikleriyle bir araya gelmiş, kurulmuş bir konfederasyon. İnsani yardım alanında ciddi deneyimleri var. Bu anlamda beraber çalışmalar yürütüyoruz ve evet yurt dışından ve yurt içinden de bu çalışmalar için ortaklaşa kaynak yaratıyoruz.

A.S.: Anladığım kadarıyla siz aynı zamanda vergi muafiyetine sahip bir vakıfsınız. Bazı dernekler bazı vakıflar bu muafiyete sahip değil. Çünkü uzun zamandır bu muafiyet verilmiyor. Öyle bir durum da var. Ben birkaç gözleminizi soracağım. Kadınlar yardıma ulaşabiliyor mu? İnsani yardıma ulaşabiliyorlar mı? Bu konuda kadınların özellikle karşılaştığı, sizin gözlemlediğiniz sorunlar var mı? Sahadaki gözleminiz nasıl? İkinci soru aile içi şiddetin artışı üzerine birtakım haberler almaya başladık. Hatta bununla ilgili gazetelerde filan da birtakım şeyler okumaya başladık. Bu anlamda sizin gözleminiz ne? Üçüncüsü de on beş bin lira bir destek söz konusu. Bu desteğin kadınlara ve çocuklara ulaşımı ve hatta bir şekilde onlarla paylaşımı konusunda herhangi bir sorun gözlemlediniz mi? Bu konuda bir özel çaba göstermeye gerek var mı?

G.D.: Bizim tespitlerimize göre kadınların özel olarak ihtiyaç duyduğu malzemeler, hijyen kitleri var. Dolayısıyla yardımların bunları da içermesi gerekiyor ve hâlâ bununla ilgili bir açık olduğunu gözlemleyebiliyoruz çeşitli yerlerde. Özellikle yardımların kırsala ulaşmasında sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Bir diğer tarafı, tabii bu afetin ardından aslında kadınlar başka yüklerle baş başa kalıyorlar. Çok zor koşullarda konaklamak zorunda kalıyorlar. Kendi evlerinden de uzaklaşmak istemiyorlar. Tespitlerimize göre geçici barınma yerleri her zaman kadınların ihtiyaçlarına göre düzenlenmiyor. Dolayısıyla bu merkezlerin ve ulaştırılan her yardımın mutlaka ve mutlaka kadınların özgün ihtiyaçlarına yanıt verebiliyor olması lazım. Yüzde yüz bunun yapıldığını söyleyemeyiz şu anda. Bir diğer taraftan, söylediğim gibi birtakım riskler tabii ki artıyor bu süreçlerde. Her anlamda. Şiddet riski arttığı gibi, afet sonrası kadınlar için başka riskler de doğuruyor. Kadınlar için mutlaka güvenli alanların yaratılması en kritik noktalardan biri. Kadın ve çocuk merkezlerini bu nedenle çok önemsiyoruz. Bu merkezler kadınların kontrol ettiği, kadınların başka yönetim ve yönetişim süreçlerine dahil olduğu alanlar zaten. Burada bütün bu afete yönelik acil yardım süreçlerine ve hemen ardından afet sonrası rehabilitasyon ve yeniden yapılanma süreçlerine kadınların dahil olması en önemli şey. Aksi halde bu ihtiyaçlara yanıt verilmesi zaten mümkün olmayacaktır. Bu nedenle de bunun bir kere daha altını çizmek istedim. Bu deprem yardımları ulaşıyor mu ulaşmıyor mu? Doğrusu onunla ilgili elimde şu anda size çok somut yanıt verebileceğim bir veri yok. Ama mesela mülteciler için bakabiliriz. Kimliklerini kaybetmiş olanlar vardır. Kimliği elinde olmayan kadınlar olabilir. Böyle bir şey var. Bir taraftan finansal araçları kullanıyor olmak avantajlı bir durum olsa da banka üzerinden yapılıyorsa yardım bu bir risk yaratıyor olabilir. Hayvan sahibi olmaktan tutun da banka hesabı kullanıyor olmaya kadar birçok alanda kadınların zaten bunlara eşit şekilde erişemediği ile ilgili elimizde yeterince veri var. 

Kırsalda kadınlar için başka eşitsizlikler, riskler var

A.S.: Sanıyorum en önemli avantajınız da zaten bölgede örgütlü olmanız. Yani deprem öncesinde de oldukça yüksek sayıda kadın kooperatiflerinin bölgede olması, çevre illerde de keza aynı şekilde olması son derece önemli bir avantaj. Çünkü birçok kuruluş depremden sonra bölgeye intikal etmeye çalıştı. Ama siz zaten bölgede olduğunuz için önemli bir avantaja sahipsiniz. Örneğin Urfa ve Mardin depremden etkilenen bölgeler değil ama orayı da konaklama, insanları, depremzedeleri konuk etme konusunda kullanmanız çok ciddi bir destek tabii ki. Ayrıca verdiğiniz cevaplarda ilgili çekici bir noktanın altını çizmekte yarar var: Aynı zamanda vakıf olarak da toplumsal cinsiyet temelli bilgi erişimindeki adaletsizliğe dair çalışmalar yaptığınızı söylediniz. Bu da oldukça önemli. Neden kadınlar afetlerden daha yakıcı bir biçimde etkileniyorlar? Afet durumunda neden daha fazla ölüyorlar? Neden ekonomik olarak güçlendirilmeleri gerekiyor? Ya da nasıl bir bakım emeği yükümlülüğü hem de artarak kadınların üzerlerinde oluyor? Tüm bunları aslında birlikte çözdüğünüzü söylüyorsunuz. Ben tekrar bunu vurgulamak istiyorum. Aynı zamanda da ekonomik olarak güçlendirme, kırsalda güçlendirme, geçici barınma alanlarında kadınların güçlendirilmesi, güvenli alanlar sağlanması, tüm bunları bir arada ele almak çok çok önemli. Pek çok söyleşide ya da medyada bazen bunları birbirinden bağımsız konularmış gibi görüyoruz, ama değil aslında. Bunu da vurgulamak istedim. Bir de kırsaldaki kadınların yaşadıklarından bahsettiniz ki kooperatiflerdeki pek çok paydaşınız da kırsaldadır diye tahmin ediyorum. Orada durum nedir ya da kısa vadeli ne gibi stratejileriniz var? 

G.D.: Tespitlerimize göre, şimdiye kadar yürüttüğümüz çalışmalara göre zaten kırsalda yaşayan kadınlar için kendine has durumlarda başka başka eşitsizlikler söz konusu. Zaten arazi sahibi olamıyor. Zaten hayvan sahibi olamıyor. Birtakım tarımsal desteklere ulaşmak için bir kayıt sistemi var. Bu sistemde kayıtlı olansa genelde ailenin “erkek reisleri” oluyor. Bir taraftan da işte bu mevcut ekonomik sistemle, zaten bu upuzun tedarik zincirlerinde hayvanlarının yemini veya tarımsal maliyetlerini karşılayamayacak şekilde üretim yapıyorlar. Yani bu zaten anlamlı bir gelire dönüşmüyor. Gençler kente göç ediyor. Bambaşka dinamikler var kırsalda. Şimdi bizim bu depremden hemen sonra gördüğümüz, tespit ettiğimiz durum; bir kere yerlerini bırakamıyorlar. Çünkü hayvanlarını bırakamıyorlar. Bir taraftan tabii kaçarken birçok ürününü hasat edemeden yerinde bırakmış olanlar var. Diğer taraftan çok daha ucuza, piyasa değerlerinin altına, ellerindeki ürün talep gören üreticiler var. Alt yapı çok ciddi sıkıntılı. Hijyen çok büyük sıkıntı. Birçok olanak zaten hiç yok. Böyle bakınca stratejik olarak, diğer yerlerde de oldu gibi, önümüzdeki birkaç ay içinde belli ki çok acil karşılanması gereken ihtiyaçlar var. Çünkü bunlar karşılanmazsa başka başka riskler olabilir, hastalıklar olabilir. Barınma çok acil bir mesele, çünkü çok soğuk ve donma tehlikesiyle karşı karşıya insanlar. Diğer bir büyük sorun, mesela nakit yardımı yapsanız köye nakit yardımı yapmanın anlamı yok. İnsanların yemek yemeye ihtiyacı var. Böyle bakınca çok acil ihtiyaçların çok kısa vadede karşılanıyor olması lazım. Bir taraftan da biz çok hızla onların yaşamını sürdürebilmesini sağlayan geçim kaynaklarını ayağa kaldırmak için elimizden geleni yapmaya başlayacağız. 

A.S.: Teşekkür ederiz Gökçen Durutaş. Size başarılar diliyoruz. Size ve bölgedeki bütün kadın kooperatiflerinin üyelerinin ellerine sağlık. Çok teşekkür ediyoruz hepsine. Önümüzdeki haftalarda mutlaka tekrar görüşmek, son durumu almak isteriz. Sağ olun, var olun. 

G.D.: Çok çok teşekkürler. Daha güzel gelişmeler, iyi haberlerle bir araya gelmek isterim tekrar. Bizim de dileğimiz bu. Biz de çok teşekkür ederiz.