Çocukların durumunun farkında mısınız?

-
Aa
+
a
a
a

Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi'yle afet sonrası yapılan bütün müdahalelerde çocuk haklarının, çocukların iyi olma halinin ve çocukların üstün yararının nasıl korunacağı, nasıl gözetileceğini konuştuk. 

“Depremlerin birinci ayında çocukların durumunun farkında mısınız?''
 

“Depremlerin birinci ayında çocukların durumunun farkında mısınız?''

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Gürhan Ertür: Bugün konuklarımız Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi'nden arkadaşlarımız. Depremlerin birinci ayında ‘Çocukların durumunun farkında mısınız?’ başlıklı bir rapor, bir metin hazırladılar, yayınladılar ve bugün o raporlarını konuşacağız. Sinem Sefa Akay, Sevin Seda Güney, Müge Bakioğlu ve Hatice Göz arkadaşlarımız bizimle birlikte. Hoşgeldiniz arkadaşlar, merhaba. Sağolun programımıza katıldığınız için. Nuray Hocam, Elvan Cantekin, Argun Yum sizler de hoşgeldiniz programa. Evet, şimdi öncelikle Sinem arkadaşımızdan başlamak istiyorum, Sinem Sefa Akay'dan. Koordinasyon Ekibi'nin iletişimini yürüten ve aynı zamanda biraz önce belirtmiş olduğum depremlerin birinci ayında ‘Çocukların durumunun farkında mısınız?’ başlıklı metni hazırlayan ekipten. Bize bu metin hakkında ve Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi hakkında biraz bilgi verir misiniz Sinem Hanım? Özellikle de bu koordinasyona hangi kuruluşlar, hangi oluşumlar dahildir? Bir kısa bilgi rica ediyoruz lütfen, buyurun. 

Sinem Sefa Akay: Teşekkür ediyoruz öncelikle davetiniz için. Biz 6 Şubat'ta tam depremin olduğu saatlerden 12 saat sonra Fikir Sanat Atölyesi - FİSA’nın çağrısıyla bir araya gelmiş çocuk hakları alanında çalışan aktivistler ve uzmanlarız. 100’e kadar 200’e yakın kişiden oluşuyoruz. Şu anda listeye baktım, 128, 129 kişi gibiyiz. Bir araya gelme nedenimiz de aslında afet sonrası yapılan bütün müdahalelerde çocuk haklarının, çocukların iyi olma halinin ve çocukların üstün yararının nasıl korunacağı, nasıl gözetileceği içindi. Hızlıca bir araya geldik. Hemen o akşam bir metin yayınladık. Çünkü dolaşıma girmişti çocukların yüzleri, sesleri, hikayeleri... Hemen bunun ‘çocuk haklarının istismarına açık hale getirdiği bir durum’ olduğunu paylaştık. Çocukları nesneleştiren, güçsüz gösteren fotoğrafların yayılmaması için aslında hem kamuoyunun hem yetkililerin hem de sahada bulunan, haber yapan, bilgi ulaştıran herkesin duymasını istedik. Bizim amacımız aslında en acil sözleri söylemek, duyurmak ve yaygınlaştırmak. Zor bir zamandayız. Çocuk hakları alanında çalışanlar bir aradayız. Sözü söylemeye ve sözü büyütmeye aslında kendimizden başlıyoruz. Fakat bütün kamuoyunu ve yükümlü olan, sorumlu olan tüm kuruluşları, kurumları buna davet ediyoruz. Bizler bu sivil örgütlenmede görev dağılımımızı hızlıca yaparak çalışma gruplarına ayrıldık. Ve çalışma grupları içinde bulunan aktivistler ve uzmanlar yetkinlikleri, deneyimleri, bilgileri ve birikimleri sayesinde üretimlere başladılar. Söylediğim gibi esnek, hızlı, dikkatli ve en önemlisi gönülden çalışan bir ekibiz. Böyle bir giriş yapabilirim. Burada da ekipten arkadaşlarımız bulunuyor. Yayınladığınız metin ise aslında depremin üstünden bir ay geçmesine rağmen halen çocukların takipçisi olması gerekenlere söylediğimiz sözler. Çocuk hakları bağlamında ihtiyaç çok. Çocukların iyi olma hali bağlamında çok fazla ihtiyaç var. Biz çalıştığımız alanlar dahilinde bunu yaptık. Şüphesiz tabii ki daha fazla hak alanı da söz konusu ama barınmaya dair, sağlığa dair, eğitime dair bazı taleplerimiz oldu. Refakatsiz ve kayıp çocukların durumlarına ilişkin tekrar taleplerimizi yineledik. Mahpus çocuklar var. Hem cezaevlerinde, tutukevlerinde hem de 0-6 yaş anneleriyle beraber kapalı kurumlarda olan çocuklar, onlara değindik. Görünmeyenler arasında, geçici koruma altında mülteci çocuklar var. Yine taleplerimizi ilettik. Birazdan Müge ‘eğitim özeli’nde bahsedecek. Yine anlattık. Ve Seda'ın bahsedeceği ‘psikososyal destek çalışmaları kapsamında nelere dikkat edilmesi gerek.’ Hatice de birazdan zaten ‘refakatsiz çocuklara’ değinecek. Ayrıyeten ‘hukuki destek bağlamında da nelere ihtiyaç var’ diye anlattık. Bu metinlerin hepsi aslında bizler için hem yapılması gereken hem de sorulması gereken, tekrar tekrar sorulması gereken konulara işaret ediyor. Biz önümüzde bunları bir savunma belgesi olarak da tutuyoruz. Bir sivil izleme belgesi olarak da tutuyoruz. Bu sürecin sonunda aslında ‘sadece deprem bölgesinde depremden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen çocukların değil Türkiye'nin bütün coğrafyasındaki çocukların haklarına ilişkin neler yapılması gerektiğine dair bir kılavuz’ oluştu böylelikle diye özetleyebilirim size raporu. 

G.E.: Evet. Elvan'ın hemen bir sorusu var.

Elvan Cantekin: Ben bu arada hemen başka konuya geçmeden sormak istiyorum. Bütün bu talepleriniz ve ön plana çıkardığınız konular, başlıklar için sizin muhatabınız kimler, hangi kurumlar? Bunlara ulaşma konusunda sorun yaşıyor musunuz? 

S.S.A.: Yani hepimiz biliyoruz ama belki hatırlatmada fayda var. Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayan, taraf olan devletlerden ve çocukların insan haklarının yaşama geçmesinde yükümlü olan devletlerden. Taahhütleri bulunuyor. Bu nedenle tabii ki kamu kurumları; yani bakanlıklar, hem merkezi düzeyde hem il, ilçe teşkilatlanmaları ve yerel yönetimler dahil aslında, bütün kamu kurumları muhatabımız. Çünkü demin söylediğim alanlar aslında hepsini içeriyor. Ama bu muhataplar arasında hepimiz de varız. Birey olarak, vatandaş olarak, belki meslek elemanı olarak... Hepimizin aslında hem bu sorumlulukları hatırlatma, talep etme hem de yerine getirilmesi için takip etme görevimiz var. Biz nasıl ulaşıyoruz? Biz aslında zaten bu alanda uzun süredir çalışan, gönlünü veren, çeşitli sivil toplum örgütlerinde ya da kamu kurumlarında olabilir, kişiler olduğumuz için zaten irtibatlı haldeyiz. Birebir de iletiyoruz, görüşmeler de yapıyoruz. Mesela uluslararası kuruluşlarla şu an görüşmelerimiz devam ediyor, özellikle Birleşmiş Milletler kuruluşları ve Avrupa Birliğinin Türkiye'deki kuruluşlarıyla. Onlara da bu talepleri iletiyoruz. Sivil toplumun burada olduğunu, hazır olduğunu, hızlıca örgütlendiğini, esnek bir şekilde sahada da çalışacağını, sahadan da bilgiyi alabildiğinin mesajını veriyoruz ve bu mesajın da kendi ortakları olan kamu kurumlarıyla paylaşılmasını istiyoruz. Zorluklar yaşıyoruz tabii ki ama bu zorluklar bizi yıldırmıyor. Umudumuzu devam ettiriyoruz. Sormaya da devam edeceğiz. Tekrar hatırlatayım, hashtagimiz #çocuklarıntakipçisiyiz. Bu çocuk hakları alanında zaten uzun süredir takip ettiğimiz bir konu olduğu için, biraz sözü büyütmek için kullandığımız bir hashtag oldu. 

G.E.: Evet. Bu taleplerden en önemli gördüğüm, aslında tabii çok da akut bir durum şu anda. Hatice Göz arkadaşımıza söz vermek istiyorum. Çünkü kendisi aranan kayıp ve refakatsiz çocukların takibi ekibinden. Bu konuda durum nedir ve talepler nelerdir? Hatice Göz bize bunu aktarabilirse çok seviniriz. 

Hatice Göz: Merhaba tekrar. Ben de tüm dinleyenlere iyi yayınlar diliyorum. Yani hakikaten sizin de belirttiğiniz gibi en başından beri Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi'nde pek çok arkadaşımızla birlikte çocukların takibini, çocuk hakları alanında yürütülen çalışmaların, mücadelenin ve kazanımların da deprem sonrası hayata geçirilmesine çalışıyoruz. Depremin ilk günü itibariyle buradaki en büyük problemlerden bir tanesi kimi çocuklara ulaşılamaması. Kayıp çocukların, hakkında arama ilanı verilen çocukların, refakatsiz çocukların bulunmasıydı. Özellikle ilk günden itibaren sosyal medya üzerinden çok fazla paylaşım yapılıyordu. Hala da yapılıyor. Çocukların ne kadarının kayıp olduğu, ne kadarının arandığı, ne kadarının refakatsiz olduğuna dair aslında bakanlık da veriler yayınlıyor. Burada bizim de listemizde aslında pek çok çocuk var. Üzerinden bir ay geçti depremin. Hala bulunamayan, nerede, nasıl olduğu bilinmeyen ama ailelerinin o hastaneden bu şehre, bu savcılıktan başka bir şehre aradığı, ısrarla aradığı çocuklar var. Bu noktada hem bakanlığın sonradan yürütmeye başladığı çalışma hala yetersizliğini ve işlevsizliğini sürdürüyor. Merkezi bir kayıt takip sistemi yok. Aramalar bakanlığa bağlı. Arama butonları ve numaralar bu noktada ailelere ya da çocuk yakınlarına çok da yardımcı olmuyor esasında. Burada bir işlevsizlik ve zorlanma hali var. Hastanelerde olduğu bilinen pek çok refakatsiz çocuk var. İlk günden beri aslında bunların da takipçisi olduğumuzu her zaman söylüyoruz. Çünkü buna dair belirsizlik hakikaten çok ürkütücü. Bir yerlerde çocuklarını arayan çocukların yakınları var. Bir yerde de ülkenin dört bir yanına dağılmış, Ankara'dan İstanbul'a, İzmir'den Adana'ya kadar deprem bölgesinden çıkarılmış ve hastanelere götürülmüş, şu an yalnız olan, refakatsiz olan çocuklar var. Bu çocukların aileleriyle, ebeveynleriyle ya da hayatta kim kalmışsa onunla buluşturulmaları noktasında neredeyse bir beceriksizlik hali kendini sürdürüyor. Bu çocukların nasıl olduğuna dair kimi açıklamalar yapılıyor ama bunlar ne tam bilgi verebiliyor ne de kamuoyunun içini rahatlatabiliyor. Biz de bu noktada takibi sürdürüyoruz esasında. Çünkü çocuklar, özellikle refakatsiz çocuklar, çok zor işlemlerden dahi tek başına geçmek zorunda kalıyorlar ve bu noktada çocuklarla nasıl ilişkilenildiği, psikososyal destek süreçlerinin işletilip işletilmediğine dair yeterli oranda bilgilere hakim olamıyoruz. Diğer şey kayıp, aranan çocuklarla ilgili durum. Yani ailelerinin kayıp ilanı verdiği çok fazla çocuk var. Özellikle sosyal medyada çok fazla döndürülüyor bu görseller. Bir taraftan bunun da önüne geçmeye çalışıyoruz çünkü aslında çocukların tüm bilgilerinin sosyal medyada paylaşılması ikincil, üçüncül bir risk ortamı yaratıyor. Bunun yerine ilk günden beri söylediğimiz ve bizim de aslında kendi durduğumuz yerden yapmaya çalıştığımız şey, çocukların bilgilerinin bir yerde toplanması, güvenli bir yerde toplanması ve kamu kurumlarıyla da ortak bir biçimde bu çocukların hızlıca bulunmasını sağlamaktı. Bu noktadaki yetersizlik sürüyor. Çünkü hala bugün bile, birkaç gün öncesinde de benzer bir durum yaşanmıştı, hala ilk günden itibaren ailesinin aradığı çocukların aslında çoktan hayatını kaybettiği, ülkenin başka bir yerine götürüldüğü hastanede hayatını kaybettiği ve oradaki kimsesizler mezarlığına defnedildiği gibi bilgiler geliyor. Bu hakikaten çok büyük bir hak ihlali. Aileler artık son aşamada DNA testlerine başvurmaya başlıyorlar. Çünkü bu en azından çocukların varsa ölüsünün bulunması noktasında bir umut içeriyor. Biz ise bütün çocukların hızlıca çok da zamana yaymadan çünkü zaten daha fazla zamana yayılabilecek bir şey de kalmadı, üzerinden bir ay geçti, işlevli, nitelikli, güvenilir, doğru ve hızlı çalışan, eş güdümlü yani Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı eş güdümünde ve bu alanda çalışan aslında bizim gibi Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi'yle de iş birliği yapan bir yerden kayıp ve refakatsiz çocuklara dair çalışacak uzman bir ekibin oluşturulmasını ve bu ekibin akıbeti, nerede, nasıl olduğu bilinmeyen tek bir çocuk bile kalmayana kadar süreci takip etmesi gerekiyor. Burada sayılar çok fazla tartışılabiliyor mu? Bu noktada bu da önemli olmakla birlikte aslında tek bir çocuk da aynı şey 500 çocuk da aynı şey. Hak temelinde sürecin bütün çocuklar için hızlıca yürütülmesi gerekiyor. Diğer noktalar da benzer. Kayıp çocuklarını arayan ailelerle ilgili süreçte ciddi zorluklar var. Pek çok aile ki bu aileler aslında depremden doğrudan etkilenen aileler ya da çocuk yakınları, aslında hiç bilmedikleri şehirlere gitmek, buralarda çocuklarını aramak, bu noktada ulaşım masraflarından konaklama masraflarına, hukuki süreçlerden tutalım da psikososyal destek süreçlerine kadar pek çok noktayı tek başlarına halletmek zorunda kalıyorlar. Buna dair de henüz geliştirilmiş, bunu kolaylaştıracak, buraya dair bir merkezi destek mekanizmasını oluşturacak bir çalışma henüz yok. Bunun yapılabilmesi gerekiyor. Bir de belki şunun altını çizebilirim. Bu süreçte geçici koruma statüsüne sahip, metnimizde de belirtmiştik aslında, kimlik kartı olmayan göçmen çocukların, mülteci çocukların çok daha riskli bir durumda olduğu ki deprem sürecinde bu kendini çok açık şekilde göstermişti. Bu çocuklar daha riskli. Bu noktada refakatsiz kalan göçmen mülteci çocukların ya da aranan, arandığı bilinen göçmen mülteci çocuklarla ilgili de sürecin daha titiz bir biçimde takip edilmesi gerekiyor. Hala duyum biçiminde olsa bile buradaki temel risklerden bir tanesi de insan kaçakçılığının, ticaretinin yapılabiliyor olması. Bu noktada çocuk hakları ihlallerinin önüne şimdiden geçilebilmesi için bu mekanizmanın da işletilmesi gerek. Metinle ilgili genel olarak bunları söyleyebilirim sanırım. 

G.E.: Evet şimdi enteresan bir konuyu belirtmek istiyorum, Hatice hanım. Her başlığınızın altında öyle sorular sıralamışsınız ki yani insan şaşırıyor. Hakikaten bunların hiçbirisine mi bilgi verilmiyor, belirli değil diye düşünüyorlar. Özellikle sizin sıraladığınız kayıp, refakatsiz, aranan çocuklar ve tabii ki mahpus çocuklar ki onlar da birkaç şekilde ortaya çıkıyor anladığım kadarıyla. Hem şu anda tutuklu olan çocuklardan bahsediyorsunuz hem de annesiyle birlikte hapishanelerde olan çocuklardan bahsediyorsunuz ve burada sorduğunuz soruların hemen hemen hiçbirisinin yanıtı yok gibi görünüyor. Hakikaten bu kadar vahim bir durumda mıyız? Çünkü arada sırada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı çıkıyor ve “Hayır o öyle değildir,” diyor. Ama o kadar. Yani “Bütün çocukların koruması bizim üstümüzdedir,” diyor, orada duruyor. Onun dışında başvurulduğu takdirde dahi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan sıraladığınız konularda hiçbir bilgi almak mümkün olmuyor mu? Nedir bu konudaki durum? Veya şunu da soracağım tabii, bu konuda nasıl bir ilişki içindesiniz? 

H.G.: Hakikaten durum bu kadar vahim mi diye sorduğunuzda ben de düşündüm, “Hiç mi bir şey yapılmıyor acaba? Buna dair ne söylenebilir.” diye. Sanırım şöyle başlamak iyi olur. Hakikaten durum bu kadar vahim. Yani elbette bu süreç içerisinde, bir ay içerisinde bulunan çocuklar var, ailelerine teslim edilen çocuklar var. Ama sürecin başından beri bu takip mekanizmasının içinde olan biz, çocuk hakları alanında çalışanlar buradaki vahameti gözleriyle gördü. İlk günden beri görüyor ve maalesef görmeye devam ediyor. Bu noktada yapılan çalışmalara dair ilk günden beri söylediğimiz şey sistem yetersiz, bütünlüklü ve çocuk hakları odaklı değil. Bu böyle olmadığında her şey doğal olarak bu kaosun içerisinde hem hak odaklı olmaktan uzak oluyor, hem hızlı olmuyor, hem de işlevsel olmuyor. Karşımızda olan, yani bu süreci aslında yürütmesi gereken, yükümlülükleri olan kamu kuruluşları, bakanlıklar bu noktada yürüttükleri çalışmalarda hem iş birliğinden kaçınıyor hem de yürütülen çalışmalar gerçekten çok yavaş. Buna dair özellikle haberlerde çıkan kimi belirsizliklerin, çocukların nerelere verildiğine, neden bulunamadığına dair yürütülen soruların tamamı gerçek sorular. Çünkü aileler hakikaten bütün bu sürecin içerisinde çok zor şeylerden geçtiler ve hala da geçiyorlar. Daha bugün öğrendik mesela. Aslında ilk gün hayatta olduğu bilinen, enkazdan kurtarılan bir çocuk Adana'da kimsesizler mezarlığına defnedilmiş. Bir ay boyunca bir aileye, çocukların yakınlarına bunu yapmak, şehir şehir aramalarına sebep olmak diyeceğim müthiş bir hak ihlali. Bunun takibinin yapılması aslında bizim yaptığımız şey, en başından beri buna engel olmaya çalışmaktı. Buradaki yavaşlığı, zamana yaymayı, beceriksizliği ve yetersizliği engellemeye çalışmaktı. Umarız bundan sonra en azından bizim de takip ettiğimiz çocukların güvenli bir biçimde ailesine teslim edilmesini sağlamak ya da çocuk hayatta değilse bile ailenin bunu bilmesini sağlamak, bu sürecin bir ortaklık halinde sürdürülmesini sağlamak olur diye düşünüyorum. Tekrar başa döneyim. Elbette yapılan şeyler var. Biz de başından beri bu şeyin içerisindeyiz. Çocuk hakları alanında üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz. Ama yetersiz.

Yıkım o kadar büyük ki kırılganlıkları, üstü kapatılanları yüzümüze vurdu.

G.E.: Evet, Sinem Sefa Akay. 

S.S.A.: Ben sadece bir kelime eklemek istiyorum. Bugün başka bir toplantıdaydım. Orada sevgili bir arkadaşımız, sivil toplum örgütünden bir arkadaşımız şunu söyledi, çok doğru, “Yıkım o kadar büyük ki kırılganlıkları, üstü kapatılanları yüzümüze vurdu.” Gerçekten aslında durum vahim ama bunlar hep gelen vahimliklerdi. Yüzümüze bu çarpma hali de belki de farkına varmamızı sağladı.

G.E.: Evet, çok teşekkürler. Elvan Cantekin. 

E.C.: Evet, bahsettiğiniz konu çok önemli. Refakatsiz, kaybolan çocuklar hala izleri bulunamayan çocuklar... Şimdi başka bir sorun daha ortaya çıkmaya başladı. Özellikle bu geçici yerleşim bölgelerinde, çadır kentler olsun, konteyner kentleri olsun, orada da çocukların karşı karşıya kaldıkları durumlar. En azından dünyada kabul edilmiş bir takım uygulamaların bölgelerde hayata geçirilip geçirilmediği konusunu, oradaki çocukların güvenliği konusunu siz takip edebiliyor musunuz? Bu konuda elinizde birtakım veriler var mı? Nedir durum?

G.E.: Evet, Sinem Hanım. 

S.S.A.: Arkadaşlarımdan da cevap vermek isteyenler olabilir. Çünkü biz bütün metni çalışma gruplarıyla bir araya getiren bir gruptuk. Alt çalışma grubumuz, çocuk odaklı barınma alanları konusunda çalışıyor.
Tam da söylediğiniz gibi aslında, çocukları odağı alan ve hatta şunu da ekleyeyim, ergenler ve gençleri odağı alan... Çünkü 14-18 yaş şu anda en görünmezler. Onlar biliyorsunuz 0-6 yaş ya da 6-12 yaşın dahil olduğu gruplara da çok fazla dahil olmak istemiyorlar. Ergenliğin verdiği bir durum var. Sınava hazırlanıyorlar. Sınava girecekler. Bu sene girecek olanlar var, ileri senelerde girecek olanlar var ve tabii ki yaşadıkları durumun mental yani ruh sağlığına etkisi var. Onun için biz barınma alanlarında, özellikle toplu barınma alanlarında, geçici barınma alanlarında çocuk güvenliği dediğimiz, genç güvenliği dediğimiz
standartları göremiyoruz. Sahaya da arkadaşlarımız gittiler. Bu alanlar ya da bu alanların içerisinde yaratılan özelleştirilmiş özgün ihtiyaçlara göre alanlar nasıl çocuk odaklı, çocuk merkezli olabilir şeklinde gösterge setleri oluşturdular. Maalesef daha geçici barınma alanlarında insanların sağlığı, belirli şiddet risklerini yaşamadığı; gıdadır, temiz içme suyudur, tuvalettir, duş almadır, mahremiyetlerini yaşadıkları bir alan olmamasından daha sıra çocuklara gelmedi fikrini getiriyor. Tabii bir de burada hem depremden hem de doğrudan etkilenen çocukların ek yaşadıkları süreç var. Birazdan Seda bize psikososyal destek ve bu alandaki ihtiyaçları da söyler. Onlar da göz ardı ediliyor. Alanlar çok farklı. Sadece geçici barınma alanlarını lütfen kamp alanları diye görmeyelim. Yurtlar var, evlere misafir olan çocuklar var. Başka evlerde yaşayanlar var. Köydeki evlere gidenler var. Ve çok dağınık. Çok dağınık olduğu için de ne var ne yok bunu takip etmek, izlemek, deminden beri bahsettiğimiz aslında, çok güç oluyor. Ama maalesef orada da biz size çok olumlu bir tablo çizemiyoruz.

G.E.: Evet. Eğitim izleme ekibinden Müge Bakioğlu'ndan da özellikle öğrenci özelinde eğitim konusundaki talepler ve durum bilgilerini rica ediyoruz. 

Müge Bakioğlu: Tabii. Şimdi aslında birkaç önemli boyut var. Bunlardan bir tanesi erişim meselesi. Çocuklar şu an eğitime erişebiliyorlar mı? Erişebiliyorlar. Hangi mekanlarda ve nasıl nitelikteki mekanlarda erişebiliyorlar? Onun dışında izlemeden bahsettik. Eğitim süreçlerini izlemesi, değerlendirilmesi ve düzenlenmesine ilişkin de bir koordinasyon ve bilgi edinme süreciyle ilgili çeşitli sınırlılıklar var. Şimdi bu erişim meselesini ilk etapta ele alacak olursak aslında şöyle bir durum var. Temel ihtiyaçlar diye başladığımız zaman barınma, gıda ve hijyen ihtiyaçları diyoruz ama çocuklar için eğitim de bir o kadar temel ihtiyaç. Çünkü aslında bunun birkaç önemli noktası var. Bir tanesi çocukların akranlarıyla ve eğitimcilerle bir araya gelmesi, psikososyal destek çemberinin oluşturulması anlamına geliyor. Dolayısıyla ardından süreçte başlayacak ve sistematik olarak uygulanmasını beklediğimiz psikososyal destek programları için de bir alan açıldığını düşünüyoruz. Bunun dışında çocuklar için eğitim öğretim rutininin sağlanması, çocukların normale dönme süreçlerini kolaylaştırıcı bir faktör. Kırılgan gruplar açısından da eğitim öğretim ortamlarına bir an önce erişmelerini söyleyeyim. Daha sonra meydana gelebilecek okul fertlerinin de önüne geçilmesi açısından kritik. Bizim daha önce kriz dönemlerinde gördüğümüz ki pandemi döneminde de fark ettiğimiz şeylerden bir tanesi buydu; kırılgan gruplarda olan çocuklar okul dışına bir kez çıktıklarında geri dönmeleri oldukça zor. Örneğin alternatiflerden düştü bazıları, kız çocuklarının erken evlilik riskiyle karşılaşması, çocuk işçiliğinin artması, çocuk yoksulluğunun devamlı hale gelmesi ve artması ya da derinleşen, zaten ülkemizde bir öğrenme yoksulluğu var, bunun daha da derinleşmesi gibi riskler karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla da şu an MEB'in (Milli Eğitim Bakanlığı) eğitim öğretim hizmetlerinin sürekliliğini sağlama noktasındaki sorumluluğu güçlenerek devam ettirilmesi bizim en önemli taleplerimizden bir tanesi. Şimdi sağdan gelen bilgilere ve gözlemlere baktığımızda da erişimin oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz. Tabii bunda özellikle afet bölgesinde ailelerin ve çocukların birbirinden ayrılmama talebi haklı olarak bir güvenlik kaygısı olmasından da kaynaklanıyor. Bir taraftan da afet bölgesinden ayrılan, nakilleri yapılmış öğrenciler var. Bu gruptakilerin de katılım ve devam durumunda bir sınırlılık görüyoruz. Dolayısıyla erişim meselesinin önündeki engelleri tespit etmek ve erişimi bütün boyutlarıyla ele almak gerekiyor. Bunun için de takibi, destek mekanizmalarını döngüsel bir boyutta ortaya çıkarmamız, koymamız gerekiyor diyebilirim. Mekan bakımından aslında MEB hızlı hareket etti diyebiliriz. Çünkü erişim için öncelikle mekansal düzenlemelerin tamamlanması gerekecek. Bunun bir okullar boyutu var bir de barınma alanlarındaki eğitim öğretim mekanları var. Şu an bakanlık zaten biliyorsunuz okul öncesi eğitim çadırları gibi oyun, etkinlik çadırları, psikososyal destek çadırları, sınıflar da hastaneler de çadırlarda ve hastanelerde sınıflar hemen oluşturdular. Onun dışında bir destekleme ve yetiştirme kursu özellikle sınavlara hazırlanan öğrenciler için yapıldı. Bu mekanların yeterli sayıya ulaştırılması gerekiyor ama aynı zamanda bunların çocuk dostu mekanları olarak oluşturulması çok önemli. Artçı mekanların kullanımında da sadece çocuğun eğitim öğretim ihtiyacının karşılanması değil temel ihtiyaçlarının da karşılanabileceği şekilde bir işlev kazandırılması gerekiyor. Diğer yandan da çeşitli nedenlerle eğitim öğretim ortamlarında oluşabilecek ayrımcılığa karşı da olumlu ve kapsayıcı bir iklimin yaratılması gerekiyor. Bunu söyleyebiliriz. Bunu özellikle nakiller sonrasında diğer illerde ortaya çıkabilecek olan bir risk olarak görüyoruz şu an. Tabii bütün bunların karşılanması noktasında da hem sahada çalışan uzmanların hem de ilgili STK'ların (Sivil Toplum Kuruluşları) işbirliklerine ve desteklerine de kapıları açık tutmak bizim sürecin ve sonucun niteliğini arttırmamız açısından kritik gibi gözüküyor. Bu koordinasyon ve verim meselesi aslında çok kritik konulardan bir tanesi. Bizim de sivil toplum örgütü olarak ve koordinasyon ekibi olarak üzerinde önemle durduğumuz bir konu. Çünkü eğitim özelindeki ihtiyaçların koordinasyonunda farklı ihtiyaç gruplarını ve farklı ihtiyaçları tespit etmek en önemli öncelik. Burada depremden doğrudan etkilenen bir grup var. Geçici barınma alanlarında bulunanlar var. Afet bölgesinde olup eğitime başlayacak okullara devam eden ya da edecek öğrenciler var. Afetten etkilendiği için diğer illere gidenler var ya da biraz daha bireysel özellikler bazında da, normal zamanda da tanımladığımız dezavantajlı gruplar olabilir; kız öğrenciler, ergenler, mülteci olma durumu, LGBTİ+’lar (Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) için engellilik durumu, farklı öğrenen çocuklar ya da can desteği alanlar gibi. Dolayısıyla tüm bu gruplar için, dezavantajlı durumlar için topyekun bir çözüm üretmek ya da tek bir formülle cevap vermek mümkün değil. Bu ihtiyaçları hızlı bir şekilde tespit ederek giderme noktasında hak temelli çalışmaların yapılması gerekiyor. Şu an gene sahaya baktığımız zaman bilgi ve veri akışını bize biraz zaman kaybettirdiğini de görüyoruz. Çünkü kriz durumlarında ve bu kadar geniş kapsamlı bir iç kök durumunda, normal zamanlarda kullandığımız bilgi yönetim sistemleri, veri setlerimiz, parametreler, göstergeler çok fazla yeterli olmuyor. Dolayısıyla da durumu özel veri ve bilgi toplamayı biraz sistematik hale getirmemiz gerekecek ki bu özellikle küresel ısınma sonrasında artan felaket dönemleri, afet durumları gibi güçler karşısında da ekstra izleme yapabileceğimiz bilgi sistemlerine de ihtiyacımız var gibi görünüyor. Dolayısıyla karar alma süreçlerini planlamayı, izlemeyi, değerlendirmeyi ve afet yönetim sürecini daha iyi bir şekilde sürdürebilmek üzere veri setinin ve bilgi toplama sistemin de sistematik hale getirilme sürecinin yapılandırılması gerekecek gibi görünüyor değil. 

G.E.: Müge Bakioğlu, çok teşekkürler. Psikososyal güçlendirme ekibinden Sevin Seda Güney’den özellikle psikososyal destek konusundaki talepler ve durum konusunda bilgi rica ediyoruz.

Sevin Seda Güney: Evet aslında çok büyük bir yıkımdan bahsediyoruz. Çok katmanlı bir yıkım ve onarım süreci de aynı katmanları gerektiriyor. Birçok katmandan yaklaşmayı gerektiriyor. Bunu yaparken de hak temelli bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşım gerekiyor. Bunu talep ediyoruz. Çünkü sadece çocuk ve gençler, onların kendi ihtiyaçları, biraz Müge bahsetti, farklı gelişme olabilir, bedensel ve kültürel özellikler olabilir, aile diline erişim olabilir. Bunları da gözeterek diğer kavramlarla da hem sağlık hem barınma, belki beslenme gibi diğer alanlarla da işbirliği, eş güdüm içerisinde devamını talep ediyoruz. Çocuk korumanın aynı zamanda da çocuk haklarını gözeten, orada çalışan sağlık çalışanlarının da bilinçlendirilmesi, eğitim ve süpervizyon sürecinden, destek sürecinden geçmesini önemsiyoruz. Çünkü her çocuğun ihtiyacı farklı. Sahada yaklaşırken hem öncesinde bilgilendirme, eğitim alma, sahada çalışma esnasında yaşa uygun, bahsettiğim farklı ihtiyaçlara uygun yaklaşıma erişim ve sonrasında da yeniden hem sahayı hem de raporlamayı ya da oradaki ihtiyaçlara tekrardan bakmayı gözetecek bir sistem oluşmasını talep ediyoruz

G.E.: Evet çok teşekkürler. Şimdi hukuki destek ve sağlık konusunda da görüşlerinizi, taleplerinizi ifade etmenizi rica edeceğim. Bilmiyorum kime söz vereyim? Ama kim cevap vermek istiyorsa hemen mikrofonunu açabilir. Evet, Sinem Hanım. 

S.S.A.: Ben biraz çok söz almış olacağım ama arkadaşlarımız da girebilirler. Yine bütün talepleri toparlayan olduğumuz için biraz haberimiz daha çok diyeyim. Şimdi sağlık konusu da evet çokça ihtiyaç olan bir konu ve bizim aslında bir aylık sürede çok fazla söz söyleyemediğimiz, söz bulma zamanı bulamadığımız bir konu. Fakat barınma alanlarında biliyoruz ki salgın hastalıklar başladı; uyuz gibi, ishal gibi, bitlenme gibi. Hijyen eksiklikleri var. Bu hijyen eksiklikleri tabii çocuklar için daha belirleyici olabiliyor. Özellikle ergenler ve kız çocukları için ihtiyaçlar farklılaşıyor. Tabii çocukların gelişimsel ihtiyaçlarıyla uyumlu hatta biraz da toplumsal cinsiyeti gözeten tuvaletler, banyolar ya da mahremiyeti oluşturabilecekleri alanların olmaması söz konusu. Çok kalabalık halde bir yaşam var. Bu kalabalık haldeki yaşam demek, yetişkinlerin ve çocukların bir arada olması demek ve çocuk ihmal, istismar risklerinin artması demek. Engelli veya kronik hastalığı olan çocukların sağlık açısından özel ilaçları, özel gıdaları, bez, tıbbi ekipman gereksinimleri var. Tetkiklerinin ve takiplerinin aksamaması çok hayati oluyor onlar için. Temiz içme ve kullanım suyu, çokça da söyleniyor, “Hatay'da su yok” da deniyor ama diğer deprem bölgesindeki alanlarda da halen su kaynağı hasar tespiti ve onarım çalışmalarının sürdüğünü görüyoruz. Bunların acil tamamlanması gerek ki güvenli şebeke suyunun sağlanması gerekiyor. Bunun dışında yine çocuklar arasında yenidoğanlar var, bebekler var, loğusalar var, hamile olanlar, çok yakında doğum yapacaklar var. Onların da tabii ki takibi ve özel güvenli alanlar çok önemli. Bebek bezi çok acil ihtiyaç ama düzenli de temin edilmesi gereken bir ihtiyaç. Burada bir parantez açayım; bazen mama yardımları oluyor ama temiz içme suyu, kullanma suyunun olmadığı bir alanda başka sorunlara da neden olabiliyor. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve psikososyal destek hizmetlerinin düzenli ve yeterli sunulması gerekiyor. Hem deprem bölgesinde hem de diğer illerde. Bahsettik, göç ile aslında bütün Türkiye'ye yayılmış durumda çocuklar. Eksik aşılı olanların aşılarının tamamlanması ve bu hizmetlerin olması gerekiyor. Tedavisi devam eden çocuklar var. Ama onların dışında bir de ampütasyon işlemi gerçekleşen, uzuvla yaşayan çocuklar var. Onların tabii ki cerrahi bakımı, protez durumları takip edilmeli ve karşılanmalı. Fakat onun dışında da ruhsal rehabilitasyonlarının içerisine hem kendileri hem de varsa kardeşleri, ebeveynleri ve yakınlarının da bu desteği alması gerek. Çok zor bir süreç. Zaten bebek, çocuk, ergen sağlık izlem protokolü vardı. Bunların çok hızlı bir şekilde özellikle deprem bölgesinde gerekirse mobil ekiplerle sağlanması gerekiyor ki yeterli gıda alımı sağlanabiliyor mu? Bu nedenle de aslında başka sağlık riskleri ortaya çıkıyor. Hemen şunun da altını çizeyim, tekrar söyleyeyim; çocukların hijyenik ped, ıslak mendil, iç çamaşır gibi hijyen malzemelerine ihtiyaçları var ve insani yardım paketlerinde çokça unutulan bir şey. Ama sadece yardım paketlerinde değil, onların bunları elde etmeleri, almaları için çekinmeden, güvende hissederek ve güvende kalarak alanların ve yöntemlerin oluşturması da çok önemli. Sağlık salgınları ve salgın risklerini bütün çocuklar için önlemek için koruyucu önleyici tedbirler çok acil ihtiyaç.

G.E.: Evet çok teşekkürler Elvan Cantekin’in sorusu var. 

E.C.: Evet ben gene ilk soruma geri dönüp “muhatabınız var mıydı, muhatabınızı bulabildiniz mi, sorularınızı yönlendirebildiniz mi?” diye sormuştum. Gene şimdi bu saydıklarınızdan sonra esasında bir sürü bakanlığı doğrudan ilgilendiren, Sağlık Bakanlığı'ndan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na, Eğitim Bakanlığı'ndan Çalışma Bakanlığı'na kadar, İçişleri Bakanlığı'na kadar bir sürü bakanlığı ilgilendiren bir konu. Peki sizin bu değerlendirmeniz içerisinde bu kadar kapsamlı bir çalışmayı yürütebilmek açısından kamuoyuyla, bu konudaki yetkili bakanlık ve kuruluşlarla sivil toplum kuruluşlarının nasıl bir işbirliği yapması söz konusu olabilir? Bunun için gerekli ve yeterli ortam var mı? Şu anda yaklaşım olarak siz neyi gözlemliyorsunuz? Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz?

G.E.: Ben buna bağlı olarak bir şey daha sormak istiyorum. Şimdi anlattıklarınızdan anlaşıldığı kadarıyla veya anladığım kadarıyla bölgede çalışan arkadaşlarınız var. Çocuklarla ilgili çalışmalar yürüten sivil kuruluşlar gönüllü olarak bölgede çalışıyorlar. Onlardan bilgi alıyorsunuz. Bir de başka alanlardan da bilgi toplayabiliyor musunuz? Bu alanlar hangileridir? Bilgi kaynaklarınız nelerdir? Herhalde Müge Bakioğlu hem Elvan'ın hem de benim soruma yanıt vermek isteyecektir. 

M.B.: Bilgi konusunda biraz Seda'ya topu atarız ama ben başta kamu kurumlarıyla çalışmalara biraz değineyim. Şimdi ilk deprem anından sonra bir koordinasyon sorununu zaten sahada görmüştük hep birlikte. İlerleyen süreçlerde bir iyileşme olduğunu da fark ediyoruz. Şimdi sivil toplum kuruluşları zaten sahada aktif bir şekilde destek çalışmalarını yürütüyorlar. Fakat bunu uzun vadede yürütebilmek için de çeşitli protokollere şu an ihtiyaç var gibi görünüyor. Çünkü ilgili bakanlıklar, eğitim üzerinden söylersek bir okulda yapacağımız çalışmalar için çeşitli protokollerin imzalanmış olması gerekiyor. Öte yandan bu sürecin ana koordinasyonunun AFAD'da (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) olduğunu biliyoruz. AFAD, bu süreci yönetirken sivil toplum kuruluşlarına biraz esneklik de sağladı. Bunu doğrudan yaptığını söylemek de mümkün değil ama şöyle bir iletişim kanalı üzerinden bilgilendirme yapıldı, “sahada bir çalışma yapmak isterseniz herhangi bir engel bulunmamaktadır.” şeklinde kabaca. Dolayısıyla aslında biraz sivil toplumu öne çıkarmak, desteğinin kıymetli olduğunu da göstermek noktasında bir adım atıldığını söyleyebilirim. 

G.E.: Evet, Seda arkadaşımız.

S.S.G.: Ben de aslında şunu ekleyebilirim. Yani saha çok hızlı değişen bir yer. Temel ihtiyaçlardan sonra hemen hızlıca oraya gidebilen ekipler, bazen bireyler oradaki ihtiyaçları tespit etme ve ekiple sürekli iletişim halinde belirleme ve doğru kaynaklarla buluşturma gibi bir şey de üstlendi. Biz psikososyal destek ekibi olarak oraya kaynak sağlamak, hangi yönde ihtiyaç varsa bunu çalışan kurum ve kişilerle buluşturmak gibi ihtiyaca ve talebe aynı zamanda da sunulabileceklere karşı böyle bir sistem geliştirme niyetindeyiz. Sinem’in de söylediği gibi bunu aslında birazcık daha geniş çerçevede, muhatabımız kim dediğimizde hepimiz muhatabız. Buna bizler de dahiliz. Dolayısıyla bizlerin neler yapabileceği, sahaya kimleri, hangi eğitimlerle, önceliğinde ve sonrasında nasıl koruyarak yönlendirebileceğimizi sürekli değişen ihtiyaçlarla beraber belirliyoruz. Bu talepler hem herkese hem de sürekli değişen ihtiyaçlar arttıkça da dönüşecek şeyler. Umuyoruz ki karşılanacaktır bazıları. Çünkü onarım sürecinde tek bir kişi, birey değil bütün herkesi ilgilendiren bir süreç var. Psikososyal desteğin tarafı da ‘sahada olanları burada neler oluyor ile buluşturmak’ bir nevi. Bu ikisi arasındaki bağları kurarak bu şekilde bir iletişim ağı oluşturduk.

E.C.: Bu özellikle psikososyal destek konusu bütün diğer faaliyetlerin belki de ötesinde uzun sürecek olan bir çalışma. Ben 1999 depreminden hatırlıyorum. Bu konuda İzmit'te, Sakarya'da, Adapazarı'nda açılmış bir takım merkezler zaman içerisinde sönümlenme noktasına gelmişti. Bu sürekliliği sağlamak açısından benim birtakım endişelerim var. O yüzden bu soruyu sordum. Teşekkür ederim. 

G.E.: Evet. Arkadaşlar programı kapatmadan önce belki dinleyicilerimize mesajlarınız olabilir veya son sözleriniz olabilir. Onları almak isteriz. Sinem arkadaşımızdan başlayabiliriz, buyurun.

S.S.A.: Çocukların takipçisi olmaya davet ediyoruz. Afet-Çocuk Sivil Koordinasyonun bir web sayfası var; afetcocukkoordinasyon.org. Oraya bütün üretimleri koyuyoruz. Paylaşıma açıyoruz. Lütfen sözümüzü büyütmeye katkı verin. 

G.E.: Tekrarlayabilir miyiz internet sitesini? 

S.S.A.: İnternet sitemiz, afetcocukkoordinasyon.org

G.E.: Evet. Hatice Göz, bir şey söylemek ister mi? 

H.G.: Sinem'le benzer bir şey söyleyebilirim belki ben de. Yani başından beri takipçisi olduğumuz çocukların takibine herkesi çağırabiliriz. Bir de aslında depremden önce de bütünlüklü, hak temelli çocuk hakları savunusunu yapıyorduk. Depremden sonra da bunu yapmaya devam ettik. En acil ve gerekli ihtiyacımızın bu olduğunu, bu olmadığı için aslında bir taraftan da tüm bunları yaşadığımızı gördük. Bu noktada bunun da altını çizmek gerekiyor. Bu çünkü çocuk politikası ihtiyacı. Bir de aslında olumsuzlukların ve felaketin ortasında bir yandan da olumlu, işe yarar pek çok şey yapılıyor. Bir taraftan da bunların öne çıkarılması, bunların yeniden inşa edilip güçlendirilmesi gereken bir süreçteyiz. Sonuç itibariyle hepimizin bu yıkımın altından kalkabilmesi için bir umuda, inşaya ihtiyacı var. Bunu da söylemiş olayım. 

G.E.: Teşekkürler. 

M.B.: Hatice'nin söylediği üzerinden ben de söyleyeyim. Umudumuzu hiç kaybetmeden ama gündemimizi de değiştirmeden bütün müdahaleleri, desteğimizi uzun vadeli planlayıp sürdürmek üzere çalışmaya devam edeceğiz. Biz de sivil toplum çalışanları olarak izlemeye devam edeceğimizi, taleplerimizi ifade etmekten vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha belirtelim. Sahada olan herkese de teşekkürlerimizi sunalım.

S.S.G.: Tüm çocukların takipçisi olduğumuzu yani bunun içerisinde herhangi bir ihtiyacı olan fark etmeksizin çocuk ve gençlerin, hepsinin bu sürece dahil edilmesi ve haklarının gözetilmesini tekrarlamak isterim.

G.E.: Çok teşekkürler. Evet ben internet sitenizi tekrarlamak istiyorum.  afetcocukkoordinasyon.org adresinden arkadaşlarımızın yani Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi'nin bütün bilgilerine ulaşmamız mümkün. Bunu not edelim lütfen. Ayrıca herhalde taleplerini de o siteden iletiyorlardır diye düşünüyorum. Evet sevgili arkadaşlar, yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Dört kadın arkadaşımız programımıza katıldı. Onların günlerini, kadınlar gününü kutluyoruz. Programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Size kolaylıklar ve başarılar diliyoruz. Bugünkü yayınımızı, Altın Saatler programı yayınını burada sona erdiriyoruz. Hoşçakalın.