Açık Radyo Konuşuyor: İlk Yirmi Yıl

-
Aa
+
a
a
a

Encore Yayınları / Açık Radyo Kitaplığı

Kolektif

Çizimler: Turgut Yüksel

"Açık Radyo Konuşuyor: İlk Yirmi Yıl" kitap kapağı

Açık Radyo'nun 20. yılı vesilesiyle girişilen “Açık Radyo Kitaplığı”nın üçüncüsü Açık Radyo Konuşuyor: İlk Yirmi Yıl çıktı. Encore Yayınları tarafından yayımlanan kitap, dinleyici ve programcıları ile sürekli devinen radyonun macerasını yıl yıl ortaya koyuyor.

Bu kitapta, olağan insanların elbirliği ile yarattığı ‘müşterek’in olağanüstü ve biraz da masalsı hikâyesinin küçük bir dökümü var.

“Açık Radyo’ya Göre Dünya”
Kitabın radyonun ilk günkü açılış yayınından başlayarak her yılın “Radyo’ya göre” öne çıkan özelliklerini yansıtan yayınlarına, yazılara, etkinliklere yer veren farklı bir döküm çabası olduğunu söyleyebilir, hatta; “Açık Radyo’ya Göre Dünya” da diyebiliriz. 

Stüdyodan parklara...

Stüdyoların içinden ve dışından, parklardan ve sokaklardan, yerin altından ve uzayın derinliklerinden gelen, geçmişten geleceğe eklemlenen binbir ses, söz, müzik, çizim, filim – artık ne ararsanız! 

Film ve kartpostal sürprizi

Çizimlerini Turgut Yüksel’in hazırladığı kitapta, Açık Radyo Kitaplığı’nın tümünde olan QR Kod uygulamasıyla müziklere ve yirminci yıl kitabına özel olarak eklenmiş “On Translation: Açık Radyo” film linkine rastlayacaksınız. Minik bir kartpostal sürprizi de var. 

Açık Radyo ikinci yirmi yıla hazır

Hesap verilebilirlik ve tutarlılık açısından bir köprü üzerinden yürüdüğünü ‘kabul eden’ Açık Radyo, ikinci yirmi yıla hazır olduğunu da duyuruyor. 

İçindekiler:

Girizgâh, İlk Açık Gazete, Bosna Günlükleri, Üç Anahtar Kelime (Müzik Şenliği), Dokunmatik (Müzik Şenliği II), Deprem, Dinleyici Mektupları, Arif Mardin, Açık Site Manifestosu, Noam Chomsky, Hasan Cemal, Nereye Gidiyoruz, Azimetimiz Neresi? - Ömer Madra, Uri Avnery, Açık Radyo Dinleyicisini Arıyor, Arundhati Roy, Ali Nesin, Richard Falk, George Monbiot, Mariam Said, Elias Khoury, Paul Cooper (Adbusters), 40. Yılında '68, Amira Hass, Bill McKibben, Antoni Muntadas, Amy Goodman, Mihail Vasiliadis, Giovanni Scognamillo, Joseph Kosuth, James Hansen, Hayko Bağdat, Susan Buck-Morss, Foti Benlisoy, Can Dündar, Daniel Smith, Franco "Bifo" Berardi, Michael Hardt, Harvey Weiss, Chris Hedges, Angela Davis, Naomi Klein, Slavoj Zizek, Gülten Akın, İcmâl

Açık Radyo Konuşuyor: İlk Yirmi Yıl’dan seçtiğimiz tadımlık bölümler aşağıda:

1999 Depremi Açık Radyo yayın ilkeleri

- Olumsuzlukları, olmazları, umutsuzlukları değil; gayreti, dayanışmayı ön plana çıkartacağız. 

- Gün hesap sorma günü değildir. 

- Acı ve üzüntümüzü kuvvete dönüştürme çabası içinde olacağız.

- Morali ve katılımı arttırmayı hedefleyeceğiz.

- Bireysel davranış yerine, birleşmeleri, kolektif hareketleri teşvik edeceğiz.

- Doğru bilgiye ulaşmak ve doğru bilgilendirmeyi sağlamak amacıyla bilginin kaynağına ineceğiz. 

- Doğrulatmadığımız bilgilere inanmayacağız ve yaymayacağız. 

- Paniği önlemek için bilgiyi gizlemek yerine, sorunları çözümleriyle birlikte ifade edeceğiz.

Noam Chomsky: 2002 

Çok kısa bir zaman öncesine kadar, yani son on bin yıl içinde –ki, hiç denecek kadar kısa bir zamandır bu– dünya üzerinde oraya buraya dağılmış olarak yaşayan çok az sayıda insan vardı. Birkaç on bin insandan ibaretti hepsi. Oysa, hamam böcekleri ve bakteriler her yerdeydi. Dolayısıyla, biyolog Ernst Mayr’dan bir alıntı yapacak olursak, Mayr’ın görüşüne göre, başarılı olan türler, bir anlamda “aptal”dılar. Tabii, bu bir şaka olarak söyleniyor. Yani, spesifik bir ekolojik “niş”e adapte olmuş, kendilerini ona uyarlamışlardı, hamam böcekleri gibi. Ya da çok hızlı bir mutasyonu gerçekleştirme yetisine sahiptiler, bakteriler gibi... Sonunda, yalnız insanların değil, büyük memelilerin de bir biyolojik hata olduğu ortaya çıkabilir aslında.

Hasan Cemal: 2003 

Geçen hafta Diyarbakır’da kitap imzasına gittim ve bu sırada bir genç çıktı dedi ki “Sizin kitabınızda iki kültürlülükle ilgili bir bölüm vardı –bunu tam böyle ifade etmedi tabii– bir yerde ‘ben hem Kürt’üm, hem Türk’üm’ diye bir şey geçiyor, bu çok ilginçti. Diyarbakır’da birçok yerde bunu kendi aramızda çok tartıştık; ‘ben hem Kürt’üm, hem Türk’üm’ü. Bu olabilir mi, olamaz mı sorusunu tartışmaya başladık.” Oysa bunun olabileceğini insanlar görmeye başladılar, bu zaten böyleydi, ne yaparsan yap kökler kaybolmuyor. Bunu nasıl sorun olmaktan çıkaracaksın, mesele bu. Yoksa sadece askerî bir üstünlük sağlayarak bir yere gitmek mümkün değil.

Uri Avnery: 2004

80 yaşındayım, 14 yaşından beri siyasette faal olarak çalışıyorum, 14 yaşındayken Filistin’de İngilizlerin sömürgeci yönetimine karşı bir yeraltı örgütüne katıldım. Bu katıldığım örgüte İngiliz hükümeti terörist bir örgüt diyordu, o günden beri de benim "terörist, özgürlük savaşçısı nedir" bu konularda bir tanımım var. Bence bilimsel bir tanım bu. Şöyle: Karşı taraftaysa teröristtir, benim tarafımdaysa özgürlük savaşçısıdır.

Arundhati Roy: 2005

(Dünya) Acaba tek yönde mi gidiyor? Bence değil, sorun da zaten oraya buraya çekiştirilip farklı yönlere gitmesinden kaynaklanıyor. İlle de tek bir noktaya parmak basmam gerekirse basit bir şekilde şöyle diyebiliriz, insan uygarlıkları çok imparatorluklar görmüştür, imparatorluklar gelmiş geçmiştir, imparatorluklar da adeta bir fizik kanunu gereği çok yayıldıkları zaman artık kendi içlerinden patlamayla yok olmaya gitmişlerdir. 

Ali Nesin: 2005 

Aziz Nesin hayatı boyunca kendisini halkına borçlu hissetmiştir ve Nesin Vakfı da bu borcu ödemenin bir parçasıdır, onun bir ürünüdür. Babam bu borcun hiçbir zaman ödenmeyeceğini söylerdi, şöyle bir örnek verirdi, diyelim ki dağda eşkıyalar yolunuzu kesiyor, beş lira vermezseniz öldürecekler. Yanınızda beş lira yok ve birisi çıkıyor beş lira veriyor size, hayatınızı kurtarıyor. Daha sonra siz ona o beş lirayı ödeyemezsiniz ki... beş lira değildi ki orada verilen, çok daha önemli bir şeydi, tam zamanında, yerinde verilmiş. Sekiz yaşında alınan beş lira ile kırk yaşında alınan beş lira arasında çok büyük fark var tabii ki, dolayısıyla “bu borç hiçbir zaman ödenmez” derdi. Ama ödenmeyeceğini düşündüğü bu borcu ödemeye çalışırdı. Ben de bugün Aziz Nesin’e olan borcumu ödüyorum, aynı şekilde babam gibi halkıma olan borcumu da ödüyorum. 

Richard Falk: 2006 

Korkarım ki küresel ısınma ve petrol sonrası uygarlığa geçiş için bir yol bulmak için harcanması gereken zaman, ortadaki sorunlarla çok meşgul olduğumuzdan, boşa geçiyor. Durum, insanlığın geleceği ve dünya üzerinde rahat yaşayabilmek için gerekli olan koşulları ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Eğer yakın zamanda bu sorunları çözmek için bir yol aramazsak insan toplumlarının örgütlenme sebep ve biçimlerini kökten değiştirecek bir yolda ilerliyoruz demektir. 

Elias Khoury: 2007

Hem hatırlamak istemiyorum hem de hatırlamak istiyorum. Hatırlamak istemiyorum çünkü insan ülkesinden kovulduğu zaman büyük bir acı yaşıyor. Hatırlamak istiyorum çünkü oraya gittiğim zaman zulüm ve acı çektirmenin ne demek olduğunu öğrendim. Orada bir şey öğrendim, herkes orada Filistin kimliğinin var olacağına yemin ediyordu. Tabii ki bunun büyük bir rolü var benim hayatımda, hem siyasi hem insani anlamda; benim aklımı genişletti, adalet ve insan hakkını savunmayı orada öğrendim.

Adbusters 

Paul Cooper: 2007 

“Hiçbir Şey Satın Almama Günü” temel olarak, 24 saat boyunca, yaptığımız harcamalara bir mola vermek niteliğinde. Psikolojik bir yanı da var belirtmek gereken; bugün biraz kafa dinginliğini, o şükran gününün ardından Kara Cuma’da gerçekleşen telaşlı alışveriş çılgınlığına tercih edenlere yönelik bir gün. Ayrıca bir de ekolojik yönü var, dünya rezervlerinin %80’inin dünya nüfusunun %20’sini oluşturan Birinci Dünya Ülkeleri tarafından tüketildiğini göz önünde bulundurursak, bu tüketim orantısızlığına, BM’nin yayımladığı raporlar ve IPCC’nin daha geçen hafta yayımladığı rapor ışığında, çözüm üretmek konusunda liderlik etme görevi bize düşüyor, küresel ısınma ve iklim değişikliğinden kaynaklı tehlikenin daha önce hiç olmadığı kadar ortada olduğu bugünlerde bu ayrıca önemli.

40. Yılında 68: 2008

68'in 40. yılında 6 dakika 8 saniyelik programlarla dönemin tanıklıklarına yer verilmiştir

“68’in en büyük özelliği hiçbir şeyi her şey haline getirmesi. Zaten bir devrimden de sadece bu beklenir.”

Ertuğrul Kürkçü, 68’de ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisi, bugün Bianet Koordinatörü 

Amira Haas: 2009 

Tabii ki adaletsizliğe karşı bir öfke var ve bu devam ediyor. Bazen insanlar bana soruyorlar; “Nasıl buluyorsun bu enerjiyi?” diye. Ben de diyorum ki, “Benim enerjim öfkemden kaynaklanıyor.” Ben bu öfkeden beslenerek yazıyorum. Aslında şunu da söylemek lazım, bu öfke bana annemden, babamdan gelen bir şey ve öfkeli olmak bana Yahudi mirasımın bir parçası gibi geliyor; iktidara öfke duymak, denetim altında tutanlara, zulüm yapanlara karşı öfke duymak. Bu benim mirasımın parçası.

Bill McKibben: 2009

Kuzey Kutbu’ndaki yaz buzulları 2007 yılının yaz ayında erimeye başlayınca fark ettik ki –bilim insanları da bunları söylediler– atmosferde 350 ppm üzerindeki karbondioksit miktarı kabul edilemez bir şey. Oysa şu anda atmosferdeki karbondioksit miktarı 390 ppm. Bizim geri dönmemiz gereken rakam ise 350.

Antoni Muntadas: 2010 

Açıkçası bu röportajda konuştuklarımız bana önemli geldi çünkü radyo dinleyiciyle şehir arasında bir filtre görevi görüyordu ve çalışmamda da bir filtreye ihtiyacım vardı, şehri tanımayan biri olarak şehirle yüzleşebilmemin tek yolu buydu. Böylece Açık Radyo’nun şehrin hem filtresi hem de konusu olmasını istedim çünkü politik ve etik duruşu, alternatif olması bende büyük saygı uyandırdı.

Amy Goodman: 2011 

Bağımsız bir medya, kesinlikle kritik ve vazgeçilmezdir. Eğer iklim değişikliğinden veya küresel ısınmadan bahsedeceksek yayınların nükleer şirketler, kömür şirketleri veya petrol ve kömür başta olmak üzere bu alanda faaliyet gösteren, bundan çıkar sağlayan diğer şirketler tarafından finanse edilmemesi gerekiyor. Ya da, örneğin kamu sağlığı konularından bahsederken sigorta şirketlerinin finanse ettiği bir program yapmak olamaz. Yine, savaş ve barış meselelerinden bahsediyorsak mesela, o zaman da silah yapımcılarının yayına sponsor olması düşünülemez. Dolayısıyla, dinleyici tarafından doğrudan finanse edilen programlar çok daha iyidir. Hatta vazgeçilmez, can alıcı bir meseledir. Aynı zamanda, ben medyayı küresel bir şölen sofrası gibi düşünüyorum, dev bir mutfak masası gibi...

Mihail Vasiliadis: 2011 

1964’ten sonra bu erozyon devam ederken artık Rum gazeteleri de birbiri ardına kapanmaya başladı. Apoyevmatini biraz daha kendisini kurtarabildi, bu da bir tesadüf neticesi. Biliyorsunuz bizim Apoyevmatini’nin yazıhanesi tam Rus Konsolosluğu’nun karşısında Suriye Pasajı’nda, 6 Eylül’de zarar görmeyen tek Rum müessesesi oldu, her taraf kırıldı, yıkıldı ama güvenlik güçleri bir tek o dar yeri, Rus Konsolosluğu’nun bulunduğu yeri koruma altına aldılar. 

Giovanni Scognamilla: 2012 

Berlin Festivali’nde Susuz Yaz filmi için aldığı ödül onun tek başarısı değil pek tabii. Metin Erksan çekmek zorunda olduğu kimi piyasa filmlerinde bile kendi dünyasının izlerini, işaretlerini her zaman belirtmeyi gözetti.

Joeph Kosuth: 2012 

Gençken felsefeyle çok ilgilendim ve bir bakıma bu beni kurtardı çünkü bir an sanat endüstrisine ve içinde yetiştiğim sanat anlayışına baktım ve gördüm ki resme inanmamaya başlıyorum ki bu modernizme inanmamak demekti. Ama sanata inanıyordum. Devam etmek için yeni pratikler bulmam lazımdı. Felsefeye ilgim, özellikle Wittgenstein ve dil felsefesine olan ilgim bir sanat eserinin ne olabileceğine dair fikrimi değiştirmeye yaradı.

James Hansen: 2012 

10 bin yıl içerisinde holosen çağında geliştikçe iklim de esas olarak istikrarlı kaldı ve Antarktik’teki, kutuplardaki, Grönland’daki buz tabakaları da istikrarlı kaldı. Ancak fosil yakıtları bu şekilde yakmaya devam edersek onun atmosfer üzerinde ne etkisi olacağını çok iyi görüyoruz. Öyle bir şeyi harekete geçireceğiz ki hem çocuklarımızın, hem torunlarımızın, hem daha sonraki kuşakların üzerinde kahredici etkileri olacak.

Gezi Parkı: 2013 

Hayko Bağdat: Polis barikatı yıkıldı. Açtılar geziyi, açmak zorunda kaldılar. Sloganlarla, aslında Hükümet aleyhinde, dalga geçen sloganlarla insanlar eğleniyorlar şu anda. Bir ara meydan açılırken polis gaz attı ama coşku çok büyük. (anlaşılmıyor) … Ağır müdahale başladı Taksim meydanına. Gezi’nin üstündeyiz biz, Taksim Meydanı’na çok ağır gaz müdahalesi oldu. Arkalara doğru kaçıyoruz.

Foti Benlisoy: Bu dönüşümün yani kendi kapasitelerimize olan inancımızın, örgütlenme, eyleme, değiştirebilme kapasitelerimize olan kolektif inancımızda, özgüvenimizde yaşanan olumlu anlamda değişimin geleceğe en önemli miras olduğunu düşünüyorum. Biraz kişisel olarak kıskanıyordum mesela bu hisse kapılmış halkları, bizde de bu sirayet etmiş oldu, hayırlı oldu!

Can Dündar: Böyle bir şey karşısında vicdanı olan bir devlet yetkilisi, devlet yetkilisini bırakın, insan olarak bundan rahatsızsa istifa etmesi gerekir. Hiç olmazsa devlet içinde bir tane vicdan sahibi insan yok mudur bu emre itaat etmeyecek? Böyle göz göre göre kadınların, çocukların üzerine gaz sıkmaları? Bu emre itaat etmek zorunda mıdır herkes? Bu kadar mı vicdansızlaştı insanlar? İnanamıyorum yani...

Daniel Smith: 2013

Hükümet insanların hayatlarını küçük küçük ama somut yollarla kısıtlıyor. Ve insanlar bunu sevmiyor. Parklara çıkıp, gösteri yapıyorlar ve bu gösteri, sayılamayan çoğunluktur. Hükümet ilk önce müdahale etmiyor ama sonsuza kadar sürmesine de izin veremeyecek bunun. İki seçeneği var: Onları geri sisteme çekmek, sürekli “Ne istiyorsunuz” diye sormalarının sebebi buydu, “Örgütlenin, taleplerinizi söyleyin, ne yapabileceğimize bakalım” ya da azınlık konumda kalın diyecekler o zaman da sizi ezerler, yok etmeye çalışırlar.

Franco “Bifo” Berardi: 2014 

“Özgürlük” dediğiniz zaman bir çeşit retorik söyleme girme riskiniz var ama “sesi olmayanların” özgürlüğü alanına girdiğiniz zaman özgürlük çok güçlü bir içerik kazanıyor.

Michael Hardt: 2014 

Yerküreyle yeni bir ilişki düzenlemek üzere demokratik karar mekanizmalarının hızla talep edilmesi ve hayata geçirilmesi gerekiyor. Düşündüğüm şey, yerküreyi müşterek olarak kabul etmek ve yeryüzünü sadece paylaşmakla kalmayıp, ayrıca beraber idare ettiğimiz bir siyaset şekli oluşturmak. İşte bu yeterli hızda olmuyor. Uzun vadede kazanacağımızı fark ederek, bu süreci hızlandırmamız gerekiyor.

Chris Hedges: 2014

Direnişin tayin edici unsuru her zaman yönetici elitler olmuştur. Eğer işlerliği olan bir liberal sınıfınız varsa ve bu sınıf sisteme ayar vererek ve reform yaparak bir emniyet supabı vazifesi görüyorsa, o zaman birtakım mağduriyetlerle ve haksızlıklarla baş edebilirsiniz. Başından bir dizi askerî diktatörlük geçmiş olan Türkiye de bunu gayet iyi bilir.

Harvey Weiss: 2015

Çünkü şimdiki durumla ve iklimin Batı Asya’da, yakın doğuda nasıl değişeceği, değiştiği ile geçmişte nasıl değiştiği arasında çok kayda değer bir fark var. Aradaki en temel fark şu: Öncelikle şimdiki zamanda oluşan değişim antropojenik, yani ortaya çıkışlarının nedenleriyle, doğaları gereği bu değişimlerin hepsi insanların yeryüzündeki faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Bunlar insan kökenli. Oysa geçmişte, iklimdeki büyük değişiklikler, ani ve beklenmedik dalgalanmalar tamamen doğal güçlerin etkisiyle meydana gelmişti. Ki bu da beni ikinci ve belki de en önemli noktaya getiriyor. O da şu: Geçmişte kimse ne olduğunu bilmiyordu. Şu an hepimiz ne olduğunu biliyoruz artık

Angela Davis: 2015

Fransa’daki olaydan çıkartacağımız ders de şu: Bir kez teröre karşı savaş ilan edildi mi, işler gerçekten çağrından çıkar. ABD’de İslam düşmanlığının ABD’deki tarihsel ırkçılıktan, yerlilere, siyahlara yönelmiş ırkçılıktan beslendiği görülebilir... Ama bence şunu görmemiz çok önemli: Teröre karşı yürütüldüğü söylenen bu cezalandırıcı savaş, önlemeyi umduğu yıkımdan çok daha fazlasına yol açtı. Umarım Fransa’daki insanlar da buna dikkat ediyorlardır. 

Naomi Klein: 2015

Ekonomimizin çalışma tarzını değiştirebiliriz elbette, ama matris içine hapsolmuşluğumuz o kadar tam ki, ekonomik kurallardansa, doğanın kurallarını, fizik kurallarını değiştirmek bize daha kolay görünüyor. Sanki gezegen ölçeğinde devasa bir teknolojik mühendislik girişimiyle bu iş halledilebilirmiş gibi bir algı var. Radikal düşünce olarak ileri sürülen bu anlayış gittikçe daha çok ciddiye alınıyor üstelik.

Slavoj Zizek: 2015

Hegel için tarihin ucu tamamen açıktır. Ne olacağını söyleyemeyiz. Neden önemli bu? Bence 20. yüzyılın en temel olgusu, tüm bu özgürleşme teşebbüslerinin yanlış yollara girmiş olması. Komünist proje, bu soylu özgürleşme fikri, Stalinci terörle sonuçlandı. Şu an var olan yegane komünistler (Kuzey Kore’yi ciddiye almayalım) Çinliler, onlar da en şiddetli kapitalizmin en iyi yöneticileri konumunda, paradoksal bir şey bu; hem de Hegel’in çok seveceği bir paradoks. Belli ki bir şeyler gerçekten de çok ters gitti.

Gülten Akın 2015:

İktidarın çok renklendiği, iktidarın çok göz önünde olduğu bir çağ bu çağ. İktidar denilen şey demokrasiyi de bitiriyor, her şeyi bitiriyor. Yok bir şey yani… İktidar sadece kendisi için var, onu kim kullanıyorsa, belki de bir tek kişi için, belki çok küçük, dar bir çevre için, iktidar denilen şey bu. Çok çeşitli iktidarlar var.