Doç. Dr. Fırat Tufan: "Radyo hala en güvenilir kitle iletişim araçlarından biri"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Dünya Radyo Günü münasebetiyle konuk ettiğimiz İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Fırat Tufan, dijitalin radyoya önemli bir alan sağladığını belirtti.

Ömer Madra: Açık Radyo’nun Açık Gazetesi ve ta programın başında duyurduğumuz gibi bugün Dünya Radyo Günü münasebetiyle İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Fırat Tufan’la hem bu Dünya Radyo Günü üzerine sohbet edeceğiz hem de kendisinin zaten yayını var, Gece Akademi’den yayınlanmış ‘Demokratik Katılım ve Sosyal Dönüşüm Perspektifinden Alternatif Radyo Yayıncılığı’ kitabı üzerinden de konuşalım. Hoş geldiniz!

Fırat Turan: Hoş buldum.

Özdeş Özbay: Hoş geldiniz!

FT: Hoş buldum. Herkese günaydın!

ÖM: Günaydın. Dünya Radyo Günümüz de hep birlikte kutlu olsun sizinki de bizimki de!

FT: Dünya Radyo Günü, bugün çok önemli bir gün ve ben bu önemli günde Açık Radyo’nun 25. yılına ayrıca kutluyorum. Radyo yayıncılığı alanında çok önemli bir boşluğu dolduruyor Açık Radyo.

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

FT: Derslerimizde de öğrencilerimize bizim verebileceğimiz çok güzel örnekler sunuyorsunuz, o anlamda ben de ayrıca teşekkür ederim.

ÖM: Sağ olun! Siz bize anlatın, ne demek alternatif radyo yayıncılığı?

FT: Alternatif Radyo Yayıncılığı kitabımın aslında oluşum süreci benim yıllar önce Türkiye’de hiç istemesem de öğrenciyken popüler müzik radyolarında çalışmam ve üç senenin sonrasında bu yayıncılık biçiminden oldukça sıkılmamla başladı. Akademik olarak da radyo yayıncılığı alanında çalışmalar üretmeye başladım ve 2017 yılı benim için bir dönüm yılı oldu. TÜBİTAK doktora sonrası bursuyla Avustralya Sydney Teknoloji Üniversitesi’nde postok çalışmamı yürütme şansımı elde ettim, radyo yayıncılığı üzerineydi orada da. Avustralya’daki 6 farklı radyoda 4 farklı şehirde ve bunlar üniversite radyosu bünyesinde topluluk radyoları olan radyolardı, çalışmalarımı yürüttüm. Bir yandan İngiltere’deki bazı birazdan söz edeceğim o alternatif yayıncılık biçimleriyle alakalı araştırmalarımı yaptım ve çeşitli yöntemlerle oradaki yöneticilerle irtibata geçtim. Şunu fark ettim yani Türkiye’de lisanslama nedeniyle ve daha pek çok sebep sayabiliriz, ülkelerin sermaye yapısı, demokratik gelişmişlik düzeyi aslında yayıncılık biçimlerini de doğrudan etkileyen unsurlar. Türkiye’de maalesef ki aslında çok benzer bir durum var fakat alternatife ulaşmak batıda biraz daha kolay olabiliyor, bizde tamamıyla müzik kutusu haline gelmiş durumda radyo yayıncılığı alanı. İstisnalar var ve Açık Radyo işte burada dediğim gibi önemli bir eksikliği dolduruyor bu kapsamda. Ben derslerde öğrencilere örnekler vermek istediğimde hep, mütemadiyen bir Türkiye eleştirisi, mütemadiyen Türkiye’de yeterince örnek olmaması, dünyada bunların çok farklı biçimde ele alınıyor olması gerektiğini düşünerek ve Avustralya’da da başta bir çocuk hastanesinde bir radyoda bulundum, orada gözlemleme şansı elde ettim. İngiltere’den dünyaya yayılan çok önemli alternatif radyo yayıncılık örnekleri olduğunu fark ettim. Aslında eğitim radyosu, radyonun eğitsel işlevine yönelik bir çalışma yapmak üzere oraya gittim, fakat hastane radyolarının, İngiltere’den yayılan hapishane radyolarının aslında sosyal fayda ve sosyal dönüşüm gücünün çok daha farklı bir taraftan ele alınıp yaygınlaştığını fark ettim orada. Yani 200-250’nin üzerinde İngiltere’de hatta birlik haline gelmişler dernekleşmiş hastane radyolarının varlığını keşfettim. BBC’den ayrılan, emekli olan ya da orada çalışan insanların oralara çok gönülden destek verdiğini, bu radyolarda içinde bulunduğum söylediğim gibi hasta çocukların, hastaların -genellikle çok yataklı hastanelerde bulunuyor- hakikaten o radyoyu ne kadar önemsediklerini, bundan dolayı ne kadar mutlu olduklarını ve nasıl güzel bir ortam hazırlayabildiklerini ve radyonun gücünü biraz da aslında o alanlarda da ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Eğitim radyoları aslında 1920’lerin başından beri hep var, gelişmiş ülkelerde bu biraz daha tamamlayıcı eğitim işlevine dönüşmüş durumda ama bazı gelişmemiş Afrika ülkelerinde çeşitli fonlarla hâlâ örgün eğitimin bir parçası olarak da kullanılıyor eğitim radyoları. Bu afet radyoları yine hakeza, yani afet radyoları dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Türkiye’de bunların eksiklikleri çok fazla, biraz da bizim yayına girmeden önce söylediğiniz şey bizde ya ticari radyosunuz ya da kamu yayıncısı TRT’siniz, yani esnek değil. Avustralya’ya gittiğimde bütün bu lisanslamaların ne kadar çeşitli, ne kadar esnek ve farklı olduğunu gördüm. Pek çok neden yani yasaların da, RTÜK yasalarının bu anlamda katı olduğu, bu yayıncılık biçimlerinin de aslında gelişmesi önündeki engellerden bir tanesi.

ÖM: Arjantin’deydi değil mi Radyo Califata?

FT: Evet.

ÖM: Kaçık Radyo diyebileceğimiz bir şey yani akıl hastalarının diye adlandırılan hastaların bulunduğu yerde tamamen onların inisiyatifleriyle başlayan daha sonra da Mano Cao gibi müzisyenlerin desteğiyle gelişen, biz o radyoyu da baştan keşfetmiş ve çok etkilenmiştik doğrusu. Kaçık Radyo resmen, kaçıklar yapıyor yani toplumun kaçık dedikleri! Bizde de başından beri, işte 25. yılın içindeyiz Açık Radyo olarak ve şu anda mesela bugüne kadar 1250’den 1260’a yakın insan yüzlerce başlık ve temada 1142 program yapmışlar. Ben de onu çıkarttım bu Dünya Radyo Günü’nde. Dünyada bu kadar büyük bir çeşitliliğe ulaşmak bugün Dünya Radyo Günü’nde çeşitlilik önerilirken…

FT: Evet bu senenin teması.

ÖM: Bu senenin teması yani kendimizi övelim diye söyledim.

FT: Hak ediyorsunuz bunu hakikaten, özellikle Türkiye’de bu kadar alternatifin çok az olduğu bir ortamda topluluk radyolarının ne olduğunu yerinde görmek de istedim biraz. Aslında literatürde kitaplarda tarif edilir, anlatılır ama bizde Avustralya’daki topluluk radyoları özel değil, mutlaka bir üniversite ile iş birliği içinde yayınlarını sürdürmeli, reklam almaları onların da mümkün değil, ticari olmamaları sebebiyle orada reklam alamazlar, her saat 20 dakika sponsorluk ancak gelirleri olabilir. Fakat onlar frekansları için ya da telif ücretleri ödemezler, bu anlamda devlet tarafından desteklenir, bu onlara önemli bir alan açar tabii ki. Bizde ticari bir çatı altında ama elbette ki aslında Açık Radyo’nun sahiplik yapısı, o gönüllülerin desteği bu anlamda radyo bir kitle iletişim aracı olarak zaten demokrasinin kitle iletişim aracı olarak temsili konusundaki en önemli araçlarından bir tanesi aslında. Çünkü o esnek yapısı, radyoyu var edebilmek daha kolay, onu yaşatabilmek daha kolay ve bu anlamda aslında tesadüf de değil yani UNESCO’nun 2012’den beri radyoyu öne çıkarma çabası ve radyo aracılığıyla söylenebilecek çok önemli sözlerin bir farkındalık yaratma amacıyla gündeme getirilmesi bir tesadüf değil. Radyo bir kültür, var olduğu günden beri bir kültür ve her zaman da değişmeye, gelişmeye devam ediyor.

ÖM: Evet biz de şöyle demişiz mesela “önümüzdeki uzun yıllar boyunca bu ilk 50. yayın dönemi 4 Kasım’da 212 programcı dostumuzla birlikte 145 ayrı program sunarken çeyrek yüzyılı geride bırakıyoruz” diye bir metin üretmiştik. “Önümüzdeki uzun yıllar boyunca temel dayanağımız olan siz dinleyicilerimizle” diyerek onlara direkt hitap ederek “daha çok dirsek teması, dokunma içinde olmayı sürekli bir muhabbet ortamı içinde müşterekleri savunmayı ve sürdürmeyi ve yeryüzündeki bu harikulade hayatın haklarını bir arada savunmayı amaçlıyoruz her zaman söylediğimiz gibi dinleyicisiyle bir bütün olan Açık Radyo” demişiz.

FT: Topluluk radyolarının özü aslında, çalışmamın bir kısmı da dinleyicilerle olan etkileşim ve dinleyicilerin birbirleriyle olan etkileşimiydi ve diğer bildiğimiz manada ana akım popüler radyolarda olmayan şey topluluk radyolarında çok etkili biçimde var. O yapı güçlü kılıyor aslına bakarsanız. Benim deminden beri bir yanlış anlaşılma olmasın, ticari diye vurguladığım şey aslında Türkiye’deki o yayıncılık biçiminin gerektirdiği, o esnek yapıların olmaması. Yoksa amaç ticari değil tabii ki, burası için özellikle konuşuyorum yanlış anlaşılmamak adına! Yapı, bize sunulan o yasal düzenlemelerde sunulan yapıda kamu hizmet yayıncısısınız ve kamu tarafından desteklenirsiniz özerk bir yapıda ya da işte topluluk radyolarının böyle bir yapılan ancak gelişmesi mümkün. Açık Radyo bu eksikliği kapatıyor.

ÖÖ: Türkiye’de alternatif yayıncılık açısından tabii yapısal birtakım sorunlar da var, bu karasal yayın meselesi artık çok ciddi bir sıkıntı oldu devlet müdahalesinden sonra fakat dijital yayıncılık birazcık topluluk alternatif radyoculuğa bazı fırsatlar sundu.

FT: Doğru.

ÖÖ: Türkiye’de de mesela Norzadonk’un Nor radyosu var, Türkiyeli Ermeni aktivistlerin radyosu, Karşı Radyo var hatırladığım kadarıyla hem muhalif olmaları anlamında hem de aslında Kadıköylü oldukları için ‘Karşı Radyo’ ismini bir yandan kullanıyorlar. Dolayısıyla böyle bir takım topluluk radyoları da var Türkiye’de.

ÖM: Bir de Radyo Agos var, duydun mu?

FT: Evet.

ÖÖ: Program.

ÖM: Ama adı Radyo Agos.

ÖÖ: Doğru.

FT: Dijital hakikaten çok önemli bir alan sağladı radyo yayıncılığına. Okuduğum bir kitapta çok sevdiğim bir laf vardı radyo en kolay uyarlanabilen, bu yakınsama uygulamaları için en uygun, en kolay uygulanabilen, adapte edilebilen kitle iletişim aracıdır. Hakikaten hâlâ bugün güvenilirliğini de koruyor. İki sene önce yanlış hatırlamıyorsam Avrupa’da 14 bin dinleyici üzerinde, Avrupa vatandaşı üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmanın sonucu hâlâ Avrupalıların en güvendiği kitle iletişim aracının radyo olduğunu ortaya koydu. Geleneksel bir misyonu vardır, ilk yıllarından beri geçmişte televizyon çok etkili değilken radyo hep en güvenilir kitle iletişim aracıydı, sonrasında 50’lerle birlikte televizyonun gölgesi altında kaldı ama bugün gelişen teknolojiyle birlikte, işte o dijital yayıncılıkla birlikte ve eğer yeterince alternatif, yeterince bağımsız, özgür, demokratik, çeşitliliği sunabilen radyolar da mümkünse işte Avrupa’daki örnekte hâlâ insanların internete rağmen ya da güvendikleri bambaşka kaynaklara rağmen radyonun hâlâ ne kadar etkili bir araç olduğunu gösteriyor.

ÖM: Biz ABD’de tarihçi Prof. Matthew Lasar’la bir söyleşi yapmıştık, sonra kitabını da elde edip okuduk, yani Radyo 2.0 yani bu dijital radyonun geleneksel radyoyu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı gibi çok genel tartışmayı sürdüren bir kitapta asla böyle olmayacağını söylüyor. Çünkü “toplum radyosu bu demek zaten, yani toplum istemediği sürece teknoloji hiçbir şeyi değiştiremez” diyor. Bence de ilginçtir, çok hoş bir muhabbetimiz olmuştu. Alternatif radyo yayıncılığı derken biraz daha açalım mı neyi kastediyoruz, neyin alternatifi?

FT: Aslında ana akım ve sadece popüler içeren, sadece müzik-eğlence-komedi ekseninde popüler içerik üreten radyolara alternatif pek çok alan mevcut. Zaten kitapta da başlık başlık anlatmaya çalıştım bunu. Hastane radyoları, eğitim radyoları, afet radyoları, üniversite radyoları çok önemli misyona sahip radyolar. Bunların aslında ana başlığı topluluk radyosu olabilir ama artık yeni teknolojiyle birlikte topluluk radyolarının da son derece özelleştirilmiş alt birimleri ortaya çıkmış durumda. Hapishane radyoları bunlardan bir tanesi aslında, yani öyle karasal yayında zaten mümkün olamayan bir örnek. Bir proje kapsamında hapishanede kapalı devreyle İngiltere’de ilk örneği çıkmış ve bunun aslında artan intihar oranlarına bir çözüm aranırken radyonun buna çözüm olabileceği, biraz da o hastane radyosu uygulaması, onun insanların psikososyal gelişim süreçleri üzerindeki olumlu etkileri görüldüğünde bunu hapishaneye uyarlama fikri ortaya çıkıyor ve kapalı devre yayıncılıkla hem radyo programı yapabiliyor bu mahkumlar hem de o radyoları dinleyerek ciddi anlamda onların o rehabilitasyon süreçlerinde, sosyal kaynaşma süreçlerinde önemli etkilerinin olduğu ortaya konuyor. Hatta hastane radyosunda şöyle bir örnek var, İngiltere devlet bünyesinde özellikle destekleniyor çünkü yatakta kalış süresini dolaylı yoldan kısalttığı ortaya çıkıyor. Bu çok ciddi bir şey aslında, çok önemli bir görevi, çok önemli bir işleve sahip olduğunu gösteren önemli örnekler. Alternatiften aslında kastım bu. Bu radyo yayıncılık biçimleri yaygın değil, öyle çok geniş kitlelere hitap eden yayıncılık biçimleri değil, afet radyoları olağanüstü hal dönemlerinde bütün ülkelerde muhakkak olması gereken, hatta bütün radyoların herhangi bir afet zamanında nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğine yönelik içeriklerin, eğitimlerin düzenli kılındığı bir yapının olması gerekiyor ki bildiğim kadarıyla Amerika’da bir eyalette, Arjantin’de düzenli bütün radyolara bir araştırma yapılıyor, bu eğitim düzenli veriliyor, çünkü bir sel felaketi sonrası belki yerel radyoların buna hiç hazırlıklı olmadığı ve aslında başka bir senaryoyla karşı karşıya kalınsaydı o radyoların o felaketten etkilenen insanların zararlarını hafifletecek önemli etkilerinin olduğu bulununca buna yönelik eğitimler sıklaştırılmaya başlanıyor. Bu anlamda da eksiklerimiz var tabii ki, dünyada da böyle ama afet radyoculuğu da özellikle bizim gibi afet riski yüksek olan ülkelerde radyoların bu görevi de öne çıkıyor. Yani alternatif radyo yayıncılığı radyoların yaygın, bilinen, daha fazla –Açık Radyo’yu tabii ki bundan ayrı tutuyorum, orası net- alternatif içerik üretebilen, daha fazla söz söyleyebilen ve bunu bağımsız bir biçimde, özgür biçimde söyleyebilen radyolar aynı zamanda işte söylediğim örneklerde sosyal fayda yönü güçlü olan ve toplumun daha farklı kesimlerinin bundan faydalanabilmesini sağlayabilecek yeni iş fikirlerinin de üretilmesi sonucunda çıkmış radyolar. Belki mağaza radyosuna da alternatif diyebiliriz çok yaygın ama Amerika’dan çıkmış ve aslında sadece ticari bir amacı olan bir radyo yayıncılık biçimi olduğu için onu zaten ayrı da tuttum, dahil de etmedim. Şu bir gerçek ki radyo hakikaten en çok uyarlanabilen ve daha da çok farklı türlerde yaşamaya devam edece ve aslında hiçbir zaman ölmeyecek dijital teknolojilerle birlikte, hatta etki alanı giderek genişleyecek

ÖM: Bunu bizzat yaşadık mesela, yani podcast denilen olayla dinlenebilirlik ve izlenebilirlik oranımız çok yükseldiğini fark ettik ve iletişim de çok artmış oldu yani dijital platformlar üzerinden dinleyenlerin

FT: Dinleyici de değişti.

ÖM: Evet değişti. Son Konda’nın bizim için yaptığı araştırmadan da net olarak ortaya çıkıyor ki dünyanın dört bir tarafından yalnız Türkiye’nin değil, yani İstanbul’da bölgesel yayın yapan bir radyo burası ama dünyanın dört bir tarafından, yani hem İzmir’den de Ankara’dan da çok sayıda dinleyicimiz olduğu gibi hatta Diyarbakır’dan, güneydoğudan filan da hem de ABD’den. Geçenlerde bir toplantıda tesadüfen holocost’la ilgili filmi seyrederken Letonya’dan bizi dinlemekte olan genç bir akademisyenin aslında bulunduğunu da keşfettik. Böyle bir şey çok heyecan verici yani 1999’daki depremde de daha önce de sözünü etmiştik, ne yapacağımızı tamamen el yordamıyla bulduğumuz ama müthiş bir etkinliği olabileceğini, bu afet durumlarında ne kadar işlevsel olduğunu açıkça gördük. Bir dinleyici “elimde 12 tane küçük uçak var, size vereyim, ne yapacağım?” dedi depreme müdahale etmek için. Böyle bir soru sorduğu bile vaki oldu yani. Çok ilginç.

FT: Çok ilginçmiş uçak!

ÖM: Mesela işte “pestisit uçaklarını filan yardıma hazır diye verelim” demişlerdi, böyle de bir dönem hatırlıyorum. O zaman tam bir telsiz çevrimine dönüşmüştü radyonun kendisi 2 ay boyunca da zaten. İnsan yaşayarak öğrenebiliyor yani.

FT: O sınırlar kalkıyor, baktığınızda kâğıt üstünde yerel, bölgesel, ulusal diye ayrılırken aslında bugün sözünü ettiğiniz şey radyonun uluslararası bir boyutta dünyanın pek çok yerinden insanların bağlanıp dinleyebildiği bir mecra haline dönüşüyor. Radyo bundan olumlu etkilenen araçlardan bir tanesi, televizyon öyle değil aslında, televizyonu olumsuz etkiliyor ama radyo hakikaten her anlamda bu süreçten olumlu etkilenen ve kendine yeni yaşam alanları çıkartabilen bir mecra.

ÖM: Kendimizle ilgili son bir şey daha eklemek istiyorum izninizle, bu hakikaten rekor sayıdaki dinleyicinin 1250’yi aşmış olan, 1260’a varan programcımızın sayısız farklı başlıklar ve temalar yapıyor, yani bir yandan çizgiler de var Açık Radyo’da, çizgilerin tanıtımı da karikatürler de var. Koku gibi son derece soyut bir kavram üzerinde senelerce program yapılıp büyük bir ilgiyle izlendi. Yani çizgisiyle, ‘bütün titreşimlere açık’ derken kokulara ve şeylere de açık bir durumu var. Bu programcıların %99’unun neredeyse gönüllü olduğunu da söylememiz lazım. Bu da çok ayrı bir olay, yani bir tek sürekli haftanın her günü program yapan birkaç kişi haricinde, tümü, bütün programcılarımız gönüllü. Bu da böyle bir şey yaratıyor, bunu da söylemek istedim.

FT: Çok önemli bir şey bu.

ÖM: Siz bugün ne yapıyorsunuz? Biz maalesef yetişemedik sizin faaliyetlerinize.

FT: Evet çok isterdim aslında, önümüzdeki sene umarım bağlantıyı koparmazsak İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin bir radyosu var, 1993 yılından beri o da yayında ama kısa süre karasaldan yayın yapabildi. İstanbul’da üniversite radyoları için karasaldan yayın yapabilme olanağı maalesef ki yok. İşte bu yasaların hâlâ belirsizliği pek imkân vermiyor buna fakat web radyosu olarak yayın hayatımıza devam ediyoruz. Biz de bir üniversite radyosu olarak aslında alternatif olmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince, öğrenciler yaygın radyolardan, popüler radyolardan o kadar çok etkilenmiş biçimde bize geliyorlar ki bir program önerisi istediğimizde bize hep o bildiğimiz eğlence, sözde eğlence, komedi, içeriğinin ne olduğu belli olmayan önerilerle ağırlıklı olarak geliyorlar. Ben elimden geldiğince onları hep yönlendirmeye çalışıyorum “lütfen meseleniz olsun, bakın Açık Radyo’yu dinleyin, bunların uluslararası örnekleri var, bunları dinleyin, bir konu bulun lütfen ve o konuyu derinlikli araştırın ve bunu bir radyo metni haline getirip radyoda sunun” diyorum. Faydasını da görüyoruz, bazı öğrenci yarışmaları var, oralara gönderiyorlar ve dereceler de alıyoruz.

ÖM: Çok iyi.

FT: Bu sene bir görme engelli bir bireyin bir günlük yaşamını aslında yarı kurgu biçiminde tasarladığı bir programdan derece aldık.

ÖÖ: Güzelmiş aslında.

FT: Evet. Bir öğrencimiz var, o bu arada sizin sıkı takipçiniz Ömer Bey, kitaplarınızı da edinmiş, hatta bana “hocam nasıl ulaşabilirim?” diye gelmişti. Çünkü iklim sorunuyla ilgili bir program yapmak istemişti. Başladı da devam de ediyor ama umarım şöyle bir sorun olabiliyor, üniversite radyosuyuz, dinleyici sayımız kısıtlı kalabiliyor ve öğrenciler bir süreden sonra motivasyonlarını kaybedebiliyorlar ama bu tür örnekler olabiliyor, yani otizmle ilgili farkındalık programları yapmaya çalışıyoruz, çok farklı alanlarda biz de elimizden geldiği kadar bir üniversite radyosu olarak alternatif olmaya çalışıyoruz. Bugün de her 13 Şubat’ta olduğu gibi alternatif içerikler üretmeye çalışıyoruz, pek çok konsept belirleyip o alanda konuklar davet ediyoruz. Bazen daha zengin bazen tabii biraz daha kısıtlı geçebiliyor.

ÖÖ: Bugün yapacağınız etkinlik radyo programı mı?

FT: Radyo programı, yani biz 13 Şubat’ta genel yayın akışımızı durdurup o güne özel bir akış belirliyoruz, bunun da 2 ay öncesinden çalışmalarına başlıyoruz, o güne özel konuklar, o güne konular ve hatta o güne özel şarkılarla böyle kutlamayı tercih ediyoruz.

ÖM: Harika! Gelecek sene mutlaka biz de içinde olalım eğer hâlâ yaşıyorsak.

FT: Çok isteriz, yıllar önce bir mistik müzikler -hakikaten yıllar oldu, özür diliyorum hatırlayamadığım için- sizin bir programcımız aynı zamanda bizim radyomuzda da program yapıyordu eş zamanlı olarak. Büyü müzikleri üzerine bir programdı yanlış hatırlamıyorsam, onun desteğini gördük. Belki çok küçük bir anı, 2007 yılında yüksek lisans temiz radyo dinleme ölçümleri üzerineydi. Açık Radyo da benim örneklemlerimden biriydi ve o zaman rahmetli Jak Kohen’le görüşebilmiştim sizin yönlendirmenizle, önemli katkıları olmuştu benim için. Yani Açık Radyo ile iletişimimiz, iş birliğimiz bizim için de çok önemli.

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

FT: Ben çok teşekkür ederim.

ÖM: Fırat Tufan, Dünya Radyo Günü münasebetiyle bu buluşmamızı çok da genişletebilecek potansiyel olarak da gördüğümüzü söyleyelim.

FT: Ne güzel!

ÖM: Alternatif Radyo Yayıncılığı kitabınızı da cehaletime verin.

FT: Estağfurullah.

ÖM: Henüz yeni görüyorum ama süratle şey yapabiliriz, bizim Açık Radyo’dan da bahsediyordur herhalde eminim?

FT: Evet var.

ÖM: Çok teşekkür ederim.

FT: Topluluk radyosu olup da Açık Radyo’nun Türkiye’den örnek olarak sunulmaması mümkün değil, Nor Radyo, Açık Radyo örnek olarak var.

ÖM: Fırat Tufan çok teşekkür ederiz. Bugün böyle bir özel yayın yapıyorsunuz öyle mi?

FT: Evet evet.

ÖM: Dünya Radyo Günümüz hep birlikte, hepimiz için kutlu olsun diyerek bitirebiliriz.

FT: Çok teşekkür ediyorum ben de Dünya Radyo Günü kutlu olsun herkesin.

ÖÖ: Çok teşekkürler.

ÖM: O zaman bitiriyoruz.