"Yeni dalga aşısızların ve maskesizlerin pandemisi”

-
Aa
+
a
a
a

Konuğumuz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ile çocuklukta COVID-19, aşılar ve okulların açılmasını konuştuk.

Önce Sağlık: 27 Ağustos 2021
 

Önce Sağlık: 27 Ağustos 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(27 Ağustos 2021 tarihinde Açık Radyo’da Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)

 

Selim Badur: İyi günler sevgili Açık Radyo dinleyicileri, ben Selim Badur.

Ayşegül Tözeren: Ben Ayşegül Tözeren.

SB: 27 Ağustos 2021, Ağustos’un da sonuna geldik, yine bir Cuma günü 95.0 Açık Radyo’da Önce Sağlık programında ve konuğumuzu Ayşegül tanıtacak.

AT: Prof. Dr. Haluk Çokuğraş bizimle. Çoğu kişi tanıyor aslında, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümünün ana bilim dalı başkanı. Televizyonlarda da radyolarda da çok sık görmüyoruz ama gördüğümüz zaman da kulak kesildiğimiz bir isim. Çocuklukta COVID-19 konusu çok önemli. Hocamızın yan dalı da çocuk göğüs hastalıkları, yani daha uygun bir isim olamaz. Okullar da açılıyor, ondan dolayı soru çok.

SB: Evet sevgili Haluk hoş geldin! Bizi kırmadın bu yoğun gündemde, yoğun çalışmalarının arasında sağ olasın çok teşekkürler. Ayşegül’ün de belirttiği gibi gerçekten konunun uzmanının uzmanı gibi bir şey oldu çünkü Haluk hem çocuk hastalıkları uzmanı, öğretim üyesi, aynı zamanda onun da içinde alerji ve göğüs hastalıkları uzmanı. 

Haluk Çokuğraş: Enfeksiyon da var.

SB: Enfeksiyon da var, her şey var. Haluk sağ olasın ve üstelik de son zamanlarda bildiğim kadarıyla hani böyle herkes Bilim Kurulu üyesi falan der ama Haluk bu konuyu hiç öne çıkarmasa da Sağlık Bakanlığı’nın -sadece Sağlık Bakanlığı’nın değil- okulların açılaması bağlamında Milli Eğitim Bakanlığı’nda da -danışmanlık demesem bile- bu kurumların bakanlıkların danıştığı, fikrini sorduğu, onları yönlendiren bir kişi. O nedenle bugünkü programımız, hele 6 Eylül’de eğer yanılmıyorsam okulların açılması da gündeme geldiği için bu programın önemli olduğunu, Haluk’un söyleyeceklerinin önemli olduğunu düşünmekteyim. Tekrar teşekkürler Sayın Çokuğraş geldiğiniz için. 

HÇ: Ben çok teşekkür ederim Selimciğim. Gerçekten sizlerle sohbet etmek son derece keyifli, kendimi evimde ya da evinizde sohbet eder gibi hissediyorum. Onun için ben çok teşekkür ederim gerçekten.

SB: Ayşegül şöyle yapalım mı istersen; başlangıçta biraz çocuklardan, pediatri alanında COVID’in özelliklerine ait birkaç bilgi alalım Haluk’tan, daha sonra sanıyorum insanların daha çok merak ettiği, ebeveynlerin kulak kabarttıkları konu okullar konusu olacak. Bu konuda önemli bir takım kararlar alınıyor. Okullar açılacak, hangi koşullarda açılacak, nelere dikkat edilmesi lazım, açık tutulması ne kadar önemli, ne kadar direnilmeli? Bu konuları ele alalım. Önce sözü sana bırakayım, birazcık pediatri, çocuklar ve COVID konusunu ele alalım.

AT: Evet Haluk hocam, aslında bizim sormak istediğimiz, çocuklukta hep şu deniliyor, çocuklar daha az risk altında deniliyor ama delta ile birlikte bu da değişiyor gibi geliyor. Bunları sormak istiyoruz; çocuklukta, yeni doğanda belirtileri nedir? Daha az risk altında deyip rahatlayabilir miyiz? Bence hayır. Bu sorular daha çok.

HÇ: Evet çok teşekkür ederim. Gerçekten de bir kâbus içinde yaşıyoruz 1,5 senedir ve bu kâbusun, bu pandeminin önemli özelliklerinden bir tanesinin çocukların erişkinlere göre göreceli daha az COVID’den zarar görmeleri. Böyle bir şey gerçekten var, neyse ki var gerçekten. Çocukların önemli bir kısmı hep bildiğimiz gibi asemptomatik yani hastalığı belirtisiz geçiriyorlar. Bir kısmı da tıpkı erişkinler gibi hastalığı değişik derecelerde yaşıyorlar, yani semptom göstererek, hastalık belirtilerini göstererek yaşıyorlar ama bu grup tabii erişkinlere göre daha küçük. Daha küçük ama yani pasta o kadar büyük ki, o kadar çok insan hasta oluyor ki ya da o kadar çok çocuk etkileniyor ki semptom gösteren yani klinik olarak hastalık belirtilerini gösteren çocuklar az değil. 1,5 yıldır da hakikaten biz bunu yaşayarak görüyoruz. Tabii tekrar ediyorum erişkinlere göre daha iyi durumdayız ama bizim yoğun bakımlarımız ya da enfeksiyon servislerimiz ciddi anlamda bir yük altında kaldılar. Sonra, yazın biraz rahatladık erişkinlerde olduğu gibi. Şimdilik birazcık daha iyiyiz ama tekrardan 1-2 haftadır kıpırdanma başladı. Dediğiniz çok doğru, özellikle bu delta varyantı -ki beta da öyle İngiliz varyantı- çocuklar arasında biraz daha fazla yayılma gösteriyor. Bunun belki de bir nedeni erişkinlerin önemli bir kısmının aşılanmış olması. Özellikle o 65 yaş üstü, hani çok eziyet edilen bir grup var ya, onlar zaten aşılandılar vs. daha geç yaştalar. Bu arada çocukluk yaşlarına kaymaya başladı gibi. Deltayla ilgili tabii özellikle Amerika’dan ürkütücü veriler geliyor, yani oranın çocuk hastalıkları servisleri lebalep dolmuş gibi gözüküyor, çok sayıda çocuk hasta var. Bizde de delta varyantı hâkim varyant oldu ve dolayısıyla bizde de bir artış doğrusu var. Demin sormuştunuz “çocuklarda ne gibi belirtilerle seyrediyor?” diye. Yani dediğim gibi çok önemli bir kısmı hastalık belirtisini göstermiyor ya da basit bir soğuk algınlığı gibi 2-3 günlük öksürük, burun akıntısı, hafif ateş gibi belirtilerle geçiyor ama onun dışında çok ağır zatürre olan çocuklar olduğu gibi böyle bir takım atipik belirtiler gösteren, sanki ensefalit gibi, beyin iltihabı gibiymiş gibi ya da miyokardit gibi, kalp kası iltihabı gibi yahut mide bağırsak enfeksiyonu, akut batın gibi belirtilerle seyreden çocuklar var. Bir de tabii çocuklara özgü bu MIS-C dediğimiz bütün sistemleri tutan çok ciddi ağır bir tablo söz konusu ki biz Cerrahpaşa’da 100 küsur böyle vaka yatırdık. Türkiye’de de baktığımız zaman herhalde, tam yeni rakamı bilmiyorum doğrusu ama bir ara 2000’lerde filan olduğu söyleniyor. Bu çok ağır bir tablo. Bu nedenle kaybedilen çocuklar oldu. Bizde değil ama başka şehirlerde böyle çocuklar olduğunu biliyoruz. Yani çocuklar bu açıdan çok da öyle risk taşımıyor dememek lazım, çocuklara özgü riskleri var. Bir de tabii tıpkı erişkinlerde olduğu gibi bir takım kronik sağlık sorunu olan çocuklar var. Yani onları COVID’e karşı riskli kılan birtakım hastalıklar tıpkı erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da var; diyabet var, hipertansiyon var, obezite var, kronik akciğer hastalıkları var, yani bir sürü böyle hastalık var. Bunlar tabii daha da fazla risk altında. Yeni doğan dediniz ama oraya gireyim mi bilmiyorum. İsterseniz yeni doğan dönemi de -tabii aslında çocukluk çağında, yani çocukluk çağlarında 2 yaş grubu bizim açımızdan daha kötü- göreceli daha kötü seyrediyor gibi. Bir tanesi büyük çocuklar yani 14-15 yaşından büyük genç ergenler diyelim -18 yaşına kadar olanlara çocuk diyoruz ya- işte 15-18 arası ya da 14, 15, 16, 17, 18 yaşlar, bunlar riskli grup. Bir başka riskli grup da hakikaten yeni doğanlar çünkü yeni doğan bebekler her açıdan savunmaları daha zayıf olan bebeklerdir ve üstelik de pek çok hastalık yeni doğanda bu hastalığa özgü klinik belirtilerini göstermeksizin bambaşka bir seyirle seyredebilir. Mesela menenjiti olan yeni doğanlarda klasik menenjit bulgularını görmezsiniz ya da boğmacası olan yeni doğanlarda çok tipik olan o boğmaca öksürüğünü görmezsiniz. Şimdi COVID de öyle. COVID’de de aslında çok geniş bir yelpazede yeni doğanlarda hastalık belirtilerini görüyoruz. Tamamen asemptomatik, hiç belirti göstermeyen yeni doğanlar olmakla birlikte zatürresi olanlar oluyor, mide bağırsak enfeksiyonu olanlar oluyor, ensefaliti olanlar oluyor, yeni doğan dönemi ya da erken süt çocukluğu dönemi de -6 aylık küçük bebeklerden bahsediyorum- bunlar da hastalığın ağır seyrettiği, çocuklarda az olan ölümlerin görülebildiği dönemler. Onun için yeni doğanlara da azami dikkat etmek gerekiyor. 

SB: Haluk çok teşekkürler verdiğin bilgiler için ama bir noktayı daha ilave edelim istersen; yeni doğanların korunmasında gebeler ve gebelerin aşılanması. Batı ülkelerinde gebelerin aşılanması önerilmekte, uygulanmakta. Türkiye’de bu konuda ne aşamadayız? Bu konuda bilgi var mı acaba?

HÇ: Var aslında. Dediğiniz gibi yurtdışındaki deneyimlerden de tabii çok yararlandı insanlar. Türkiye’de de gebelerin aşılanmasını özellikle istiyoruz. Başlarda sanki gebeler çok daha hafif geçiriyor gibi bir algı vardı ama sonradan Türkiye’de de oldu, dünyanın pek çok yerinde de oldu, gebelerde COVID’in ağır seyredebildiğini, hatta ölümcül seyredebildiğini gördük. Onun için gebe olmak hakikaten COVID açısından kişiyi daha riskli hale getiriyor. Aşılanma açısından aslında gebelerin aşılanması genel olarak kabul ediliyor, yani aşılanmalı gebeler. Burada sadece ilk 3 ay için çekinceler var “acaba yapsak mı yapmasak mı? Yaparsak çocuğa zarar mı veririz?” falan gibi ama bunlar, yani böyle bir şey de aslında yok. Hadi gene güvenli tarafta kalıp söylemek gerekirse ilk 3 ayda belki doktorunuzla konuşup ona göre bir yol çizer ama 3 aylıktan sonra gebelerin gönül rahatlığıyla aşılanmasını öneririz. Yani şunu çok iyi bilmiyoruz; aşılandıktan sonra ya da hastalık geçirdikten sonra antikorlar gebeden çocuğa doğuma yakın geçiyor biraz, onu biliyoruz. Ne kadar koruyucu olup olmadığı konusunda çok net veriler yok aslında ama muhtemelen birazcık koruyordur diye umuyoruz. Yani yeni doğan bebeğin korunması açısından da gebelerin aşılanması gerekiyor. Bu arada ben de yakında dede olacağım, benim kızım da bugün ikinci aşısını oldu. Bekliyoruz bakalım…

SB: Bu söylediğin çok önemli; çok teşekkür ederim hem kendi adımıza, Ayşegül’le kendi adıma hem de dinleyiciler adına çünkü özellikle bu aşı karşıtlığı ya da aşı tereddüdü olanlar ile konuşurken kendinden, yakınından, çocuğundan örnek vermek çok etkili, sen de çok iyi biliyorsun. Madem kızının durumundan bahsettin, şimdiden iyi dedelikler dileyim sana! Şimdi müsaade ederseniz, Ayşegül biraz erken diyeceksin belki ama çok kısa bir müzik arası verelim, ondan sonra şu okullar konusuna geçelim eğer Ayşegül senin kendinin ya da sosyal medyadan aldığın çocuklarla ilgili, COVID’le ilgili başka soru yoksa. Kısa bir müzik arası. Bu müzik arası ilginç bir müzik arası çünkü Haluk bu sana bir sürpriz, böyle COVID parçası filan değil; PCR şarkısı dinleteceğim sana. Bir koro söylüyor, çok kalabalık bir müzisyen topluluğu ve PCR testi için bir parça hazırlamışlar. Kısa bir parça. Gelin önce onu dinleyelim. 

HÇ: Hadi bakalım.

“Keşke okullar başlamadan önce olsaydı ama çocuk aşılamaları konusunda çok kötü bir yerde değiliz”

SB: 95.0 Açık Radyo’dayız, Önce Sağlık programında konuğumuz Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ve müzik arasında “PCR Song” isimli, böyle artık duygulardan, aşktan, sevgiden, doğadan değil içinde “nükleotit” kelimelerinin filan geçtiği bir teknik, tanı tekniği şarkısı dinletmiş olduk. Bu da işte 21. yüzyılın herhalde post-modern sanat kapsamı içinde değerlendirilmeli PCR şarkısı! Evet Ayşegül söz sende.

AT: Çok soru gelen bir konu var; çocuklarda COVID-19 aşısı, en basitinden başlamak istiyorum “COVID-19 aşısı yaptıralım mı yaptırmayalım mı?” diyor. Sanıyorum her doktora bununla ilgili mesajlar gelmiştir. “Elbette ki yaptırın” dedik fakat şu anda Sağlık Bakanlığı kaç yaş üstünü açtı COVID-19 aşısında? Aslında kaç yaş üstü çocuklar COVID-19 aşısını güvenlikle olabilir? Kronik hastalıklı çocuklar, bu sosyal medyadan çok geliyor, COVID-19 aşısı yaştan bağımsız olarak olmalı mı?

HÇ: Çok teşekkür ederim bu soru için özellikle. Yaklaşık herhalde bir 10 gün falan oldu, Türkiye’de de 15-18 arası bütün çocuklara COVID-19 aşıları açıldı. Aynı zamanda eş zamanlı olarak 12-15 yaşında olan çocuklara da bunların kronik bir sağlık sorunu, daha doğrusu çocuklarda COVID açısından bir risk yaratabilecek kronik sağlık sorunu olan çocuklar için de açıldı. Gerçi bu süreç içerisinde biraz karışıklık yaşandı, halen de yaşanıyor, işte bazı çocuklarda kronik bir sorun olmasına rağmen açılmayanlar var ya da tam tersi yaşı da daha küçük olup da açılanlar var ama zamanla bunlar oturacaktır diye düşünüyorum. Sonuç olarak bizde gerçekten de… Yani çocuklara 15-18 yaşta açıldı, 12-15 yaş arası riskli çocuklara açıldı. Umuyorum çok kısa zaman içerisinde 12-15 yaş arasındaki bütün çocuklara açılacaktır diye düşünüyorum. Benim kişisel görüşüm, onlara da bir an önce açılmalı zaten. Burada şöyle bir şeyle karşılaştık çocuklara aşı açılmadan önce, yani “çocuklar işte zaten ağır geçirmiyor ki niye aşı yapalım?” diyenler oldu. İkincisi, özellikle Pfizer Biontech aşısıyla bazı büyük çocuklarda kalp kası iltihabı gözüktü, yani normalden daha fazla gözüktü. Bu çocuklarda bu hastalığın aslında çok daha hafif geçtiğini gördük. Yani çok ciddi bir şey olmadı. Yani şunu demek istiyorum; miyokardit kalp kası iltihabı aslında çok da ciddiye alınacak bir şeymiş gibi gözükmedi doğrusu. Dolayısıyla bu iki nedenden ötürü, yani olası miyokardid riski ve çocuklarda göreceli daha hafif geçmesi nedeniyle epey bir tartışmadan sonra bu aşamaya geldik. Çok kısa sürede herhalde 12 yaşın tamamına yapılacak. Aslında çocuk aşılamaları konusunda dünyanın gelişmiş ülkelerinde, Amerika’da, Kanada’da, İsrail’de, işte Avrupa ülkelerinin pek çoğunda aşı yapılıyor. Türkiye burada çok da gecikmiş gibi gözükmüyor. Keşke biraz daha önce, özellikle okullar başlamadan önce olsaydı ama gene de çok kötü bir yerde değiliz. Şimdi burada düşen şey hızla aşılanması. Aileler şunu soruyorlar “bu riskli gruplar nasıl belirlendi, nedir?” diye. Doğrusu bunları bizim birtakım yan dal derneklerimiz var; çocuk hastalıklarının altında çocuk kalp hastalıkları, çocuk göğüs hastalıkları, çocuk romatoloji, vs. bütün bu yan dal derneklere sorduk, “sizin açınızdan riskli olabilecek hastalık hangileridir?” diye. Onlardan aldığımız verilere göre riskli kişiler belirlendi. Örneğin alerjiden size örnek vermem gerekirse, işte alerjik nezle kronik bir hastalıktır, bela bir hastalıktır ama çocukta bir risk yaratmaz ama astım varsa astım COVID açısından bir risk yaratabilir. Dolayısıyla alerjik nezlelere aşı yapmamıza, 12-15 yaş arasındakilere aşı yapmamıza gerek yok ama aslında olması lazım. Şimdi dünyanın pek çok yerinde, Amerika’da çok yakında yeni yapılan çalışmalara göre 9 aylığa kadar bile inmek düşünülüyor, planlanıyor. Yani 12 yaşından 9 yaşa, ondan sonra daha küçük yaşlara inilecek muhtemelen. Keza Çin’de 3 ile 17 yaş arasındaki çocuklara yapıldığını biliyoruz. Tabii Çin’den gelen veriler böyle yani çok net olmadığı için çok da fazla yorum yapamıyoruz, çok gecikmeli geliyor. Oradaki aşılama nasıl gidiyor, sonuçları nedir? Doğrusu çok iyi bilemiyoruz. Aynı şey büyüklerin aşılanması için de geçerli. Yani Çin’deki veriler böyle çok yayınlanmadığı için ya da geç yayınlandığı için bilgimiz hep geç oluyor. Onun için insanlar biraz böyle tereddütle bakıyor ama şunu söyleyebilirim çocuklar için; her iki aşıda, yani gerek Biontech gerek Sinovac, her ikisi de yapılabilir. Belki bir miyokard sorunu olan çocuklarda, kalp kası sorunu olan çocuklarda Biontech herhalde tercih edilmemeli. O küçük de olsa bir risk, kalp kası iltihabı riskli olduğu için onlarda tercih edilmemeli diye söyleyebiliriz. Delta varyantı önemli bir sorun; hangisi daha etkili? Sanki Biontech biraz daha etkili gibi gözüküyor ama yeterli dozda yapıldığında Sinovac’ın da etkili olduğunu biliyoruz. Selim o geçen gün değil mi?

SB: Evet.

HÇ: Geçenlerde Tayland’dan bir şey geldi. Etkisi tabii biraz düşüyor ama bu bile gene de oldukça yeterli. Yani şöyle düşünmemek lazım “biz daha önce bu Sinovac’ları olduk, boşuna mı olduk?” değil, o aşılar da etkili, koruyor gerçekten, başka ne söyleyeyim? Hakikaten hem erişkinlerden hem çocuklar için geliyor. İşte “ben alerjikim, benim işte süt alerjim var, benim işte penisilin alerjim var, benim astımım var”… Böyle bir sürü alerjik sorunu olan insan var. “Acaba ne yapayım, aşı yaptırmayayım mı ya da hangisini yaptırayım?” Şimdi kişinin alerjisinin olması, herhangi bir şeye alerjisinin olması ki bizim toplumumuzda aşağı yukarı %12-13 falan gibi, yani toplumun çok ciddi bir kesimi alerjik. Böyle durumda olmak aşı olmaya engel bir şey değil, bir kere bunu söyleyeyim. Hangi durumlar aşı olmaya engeldir? O aşının içindeki bir maddeye karşı sizin bir alerjiniz varsa ya da o ilk aşıdan sonra bir anaflaksi geçirdiyseniz -yani anaflaksi dediğimiz çok ölümcül de olabilen, kişiyi şoka sokabilen çok ağır ne hekimlerin ne de hastaların başına gelmemesini dilediğim ağır bir tablo- böyle bir şey yaşadıysanız bir daha o şeyle o aşıyı elbette olmayın ama başka bir şeyle anaflaksiniz varsa, mesela sütle anaflaksi yaşadınız ya da sizin penisilin alerjiniz var, penisiline bağlı anaflaksi yaşamışlığınız var ya da başka bir şey, lateks alerjiniz var ona bağla anaflaksi geçirmişsiniz, şimdi bu durum da aşı olmanıza engel değil ama eğer böyle bir durumdaysanız, bir kere, bir, hastanelerde aşı olacaksını. İki, bu durumunuzdan bahsedeceksiniz ki her türlü önlemin önceden alındığı koşullarda aşınız yapılsın. Üç, aşı olduktan sonra biz genellikle işte 15-20 dakika orada bekleyin diyoruz ama böyle kişilerde herhalde 2 saate kadar hastaneden ayrılmamasını söylüyoruz. Yani bu durumda bile aşı olunabilir. Öbür kronik hastalıklarda, şimdi bir sürü insan soruyor “benim tek böbreğim var”, “kronik böbrek hastalığım var”, o var bu var, tam da bunlar aşı olmayı gerektiren durumlar zaten. İşte “benim romatizmal hastalığım var”, şu var, bu var; böyle durumlarda olmak zaten özellikle önerilen bir durum. 

SB: Dediğin gibi alerji, astım, koah gibi hastalıklar üzerine bir de COVID bindiği zaman daha kötü seyredebilir. Onun için bu kişiler, böyle sorun yaşayanlar senin bahsettiğin o ender görülen olumsuzluklar dışında tereddüt etmeyip esas aşılanmaları gereken gruplar. Ayşegül var mı başka soru? Ben okullar konusunu açmak için sabırsızlanıyorum açıkçası. 

AT: Okullar konusuna geçişi aşıyla yapalım mı Selim hocam?

SB: Hadi yapalım, yap. 

"AVM’ler, kafeler, lokantalar, her taraf açıkken okulların kapatılması diye bir şey söz konusu olamaz"

AT: Okullarda eskiden aşılar yapılırdı. COVID-19 aşısında, daha motive etmek için, tabii aileler uygun görürse, o çocuklara okullar açıldıktan sonra acaba okulda mobil olarak da aşılama yapılabilir mi hiç randevu filan almaya gerek duyulmaksanız?

HÇ: Dediğiniz çok doğru. Ben de çocukken aşıdan çok korkan bir adamdım, okulda ispirto kokusu olduğu zaman böyle feleğim şaşardı ama hakikaten de okul aşılaması bu ülkenin bir gerçeği idi işte iki sene öncesine kadar. İki senedir okullarda aşı yapılmıyor, aile hekimlerinde aşı yapılıyor. Halbuki bizim ülkemiz bu tür, dediğiniz şekilde aşılamaya çok alışkın bir ülke idi. Şimdi o kalktı. Şimdi geçen gün bunu kendi aramızda da konuştuk; Bilim Kurulunda sohbet ederken, yani daha toplantıdan önce yani “gene böyle bir şey olsa olur mu acaba?” falan ama genel eğilim bu aşıların gene sağlık merkezlerinde yapılması gibi. Yani olabilecek bir takım yan etkileri daha çabuk telafi etmek açısından ya da daha düzgün kayıt tutabilmek açısından böyle bir durum var ama dediğiniz şey de tekrar gündeme gelebilir diye ben kendi hesabıma düşünüyorum. Belki böyle bir şey de olabilir gerçekten çünkü önümüzde çok az bir zaman kaldı ve çocukları çok hızla aşılamalıyız. Dolayısıyla bu bir zaman sonra gündeme gelebilir belki de.

SB: Evet şimdi okulların açılması, kapatılması, bu konu önemli. Okulların açılmasına karar verildi. Kısa bir süre sonra okullar açılacak. Çeşitli toplantılar yapılıyor. Bu toplantıların başlangıcında bir bölümü eğitimciler kesintiye uğrayan eğitimin ne tür olumsuzluklara neden olduğunu anlatıyorlar. Buna ait bir bilgi aktarmak istiyorum. Sizler muhakkak biliyorsunuzdur; dünyada birçok ülke pandemi nedeniyle okulları kapattı ama bütün ülkeler sıralandığı zaman Türkiye en uzun süre okul kapatan 4. ülke. Kimin arkasındayız; Kostarika, Kolombiya, Slovakya ve dördüncü Türkiye. Okulu en uzun biz kapatmışız ve ilginçtir TTB’nin -sanıyorum 13 Ağustos’taki bir bildirgesi var- burada da yer alan, evet 13 Ağustos çağrısında “okullar amasız, fakatsız açılmalı ve açık tutulmalı” deniyor. Çok katılıyorum. Sözü Haluk’a bırakmadan önce son bir cümle daha söylememe lütfen izin verin çünkü bu konuyu ben okudukça daha fazla duyarlı bir hale geldim. “Okulların kapatılmasını savunmak çocukların sağlığına değer vermekten değil eğitime değer vermemekten kaynaklanan bir yaklaşımdır. Bu bir kaynak sorunu değildir, bu bir imkân sorunu değildir, bu bir tercihtir” deniyor. Bu çok doğru. Şimdi okulların açık kalması pandeminin yayılmasına neden olur mu? Okulları kapatarak pandemi engellenebilir mi? Çocuklar bu yolla ne oranda korunabilir? AVM’ler, bankalar, her yer açıkken, stadyumlar, alışveriş merkezleri, lokantalar, kafeler, okulların kapatılmasının mantığı, rasyoneli nedir? Biraz bu konuları konuşalım istersen Haluk. Sözü sana bırakayım sorular oldukça.

HÇ: Çok teşekkürler, gerçekten bu konuda herkes hemfikir. Okullar en son kapatılması gereken kurumlar. Bunda herkes hemfikir. Gerçekten 1,5 senedir çocuklar ciddi anlamda eğitimden uzak kaldılar çünkü o uzaktan eğitim denen garabet eğitim sistemi maalesef…

SB: Aynen garabet çok doğru!

HÇ: O çok da iyi işlemedi. Neden işlemedi? Bir kere her çocuğun interneti yoktu ya da o evde birden fazla çocuk vardı ama bir tane bilgisayar vardı ya da hiç bilgisayar yoktu. İşte o kesintiler oluyordu ya da çocuk konsantre olamıyor, dikkati dağılıyor. Aynı şey üniversite öğrencileri… Biz de öyle yaptık değil mi? 

SB: Tabii.

HÇ: Tıp fakültesinde öyle yaptık. Sonra ne kadar iyi öğrendiklerini, çocukları test etmek için baştan online sınav yapıyorduk, herkes 95 alıyordu. İlk kez yüz yüze yaptığımızda hepsi çaktı. Demek ki başarılı olmamış. Üniversite öğrencilerini bir tarafa bırakalım. Bunun dışında okullar, özellikle de ilk sınıflar 1-2-3-4, yani orası sadece bir şey öğrenildiği yerler değil; yani orası çocuğun geleceğiyle ilgili, onun kişiliği şekilleniyor. Orada rol model işte o öğretmen ya da ne bileyim işte başka birileri o çocuğu etkiliyor. Yani orada çocuk sadece bir şeyler öğrenmiyor; onun resmen ruhu, kişiliği bir heykeltıraş gibi birileri tarafından yontuluyor. Şimdi bu eksik kalıyor. Bir kere bu her şeyden önce çok önemli. Öte taraftan baktığımızda hakikaten pek çok ülke, işte İngiltere ya da başta İskandinav ülkeleri olmak üzere, bunlar yani kapatmadılar, uzun süre açık kaldı okulları. Zaman zaman olumsuzluklar yaşadılar, zaman zaman yaşamadılar ama hakikaten önceliğimiz, artık bundan sonraki önceliğimiz, mümkün olduğu kadar okulları açık tutmaya çalışmak. Dediğiniz çok doğru yani bir tek okulların kapatılmasıyla zaten olmuyor, etrafta bütün AVM’ler, bütün kafeler, bütün lokantalar, her taraf açıkken okulların kapatılması diye bir şey söz konusu olamaz. Bundan sonra eğer bir şey kapatılacaksa, bir sıralama olacaksa okullar en son bundan nasibini alacaklardır diye düşünüyorum. Tabii okulları açık tuttuğunuz zaman bunun riskleri elbette var. Şimdi okulları açık tutmak için bir sürü önlemler alınıyor. İşte bunların bir kısmına bizler de katkı verdik. Yani kâğıt üzerinde çok güzel duran önlemler, şahane. İşte sırada oturuyorsun, şimdi delta varyantı da var ya, yanındaki senden iki metre uzakta oturuyor. Bahçeye çıktığında çocuklar arasında 1 metre mesafe kalıyor. Bütün teneffüslerde 10 dakika her taraf havalanıyor falan filan. Böyle bir sürü şey var, şimdi bunlar kâğıt üzerinde güzel ama gerçek hayatta ne kadar uygulanabilir? Çok emin değilim. Keza maske işi; şimdi okula giden çocukların maske takmasını istiyoruz, kaç yaşından sonra istiyoruz? DSÖ bunu 5 yaşın üstünde diye bildirdi ama CDC, bu Amerika’nın bu konudaki otoritesi onlar, “iki yaş” dediler. Biz de kendi rehberimizi hazırlarken mümkünse iki yaş, eğer mümkün değilse- çünkü bazı çocuklara bunu 2-3 yaşlarındaki çocuklar bunu, maskeyi doğru düzgün takamayabilirler ya da bir takım algısal, bilişsel sorunları nedeniyle sorun yaşayabilirler- o zaman bunlar, hadi 2-5 yaş arasındaki sorun yaşayacaklar, onlar takmayabilir diye böyle bir yuvarlak bir açık kapı da bıraktılar ama iki yaşında, ne bileyim çişini tutamayan adamın altında bezle maske takabilmesini düşünmek biraz zor. Ya da bu çocukların teneffüste işte “aman evladım koşturmayın, birbirinizden uzak durun!” falan gibi şeylere riayet edebileceklerini ummak çok akıllıca değil. Burada öğretmenlere çok iş düşüyor. Gerçekten, yani öğretmenlere ve okul çalışanlarına çok iş düşüyor. Okulların koşulları değişken. İşte İstanbul’daki bir takım özel okulların koşullarının çok iyi olabileceğini biliyorum, bu bizim önerdiğimiz kuralların ötesine geçip çok daha iyisini bile yapabileceklerini biliyoruz ama Anadolu’nun pek çok yerinde farklı koşullarda olan, okulun fiziksel koşullarının iyi olmadığı çok kalabalık sınıfların olduğu yerler de olabileceğini biliyoruz. Dolayısıyla bunları uygulamak hakikaten çok zor. Birkaç tane uzun uzun önlemler listelendi. Burada en önemlisi öğretmenlerin, bütün okul çalışanlarının, bütün servis çalışanlarının çocuk nakleden ve çocukların evdeki beraber yaşadıkları kişilerin, anne, baba, babaanne, dede, neyse bunların aşılanması öncelikli bir şey. Gene geliyoruz dolaşıyoruz aşıya geliyoruz. Aşılanma çok önemli. Aşılanmayacak olanlar için ise işte bir takım, zorlama birtakım önlemler, işte haftada iki kere PCR testi yaptırmak falan gibi, ne kadar bilmiyorum, birtakım öneriler getirildi oraya. Şöyle, hakikaten sevindirici bir şey, geçen hafta açıklandı galiba, Türkiye’deki öğretmenlerin %80’i tek doz, %70’i iki doz aşılanmıştı. Bu geçen haftanın verisi. Şimdi o sayı daha da artmıştır diye düşünüyorum. Yani sağlık çalışanlarından sonra galiba aşılanma konusunda en önde gelen meslek grupları arasında yer alıyor. Tabii çok sayıda önlem söz konusu. Bunda sınıfların havalandırılması çok önemli olduğunu biliyoruz. Gerçekten mümkünse pencerelerin açık olması, pencereler açık olsun diyoruz, bunu dedikten sonra çocukların pencereden düşmesini engelleyici bir takım, işte araya parmaklık yapılması falan diye altına ekliyorsunuz. Yani hep bunlar maliyet getiren şeyler. Okullarda işte mutlaka yedek maskelerin olması, maskeler ıslandıkça, kirlendikçe değiştirilmesi gibi birtakım şeyler söylüyoruz. Şunun altını bir kere daha çizmek gerekiyor; istediğimiz kadar aşı olalım, ne olursak olalım, bir kere hâlâ maske takmak çok önemli ya da maske takmak ve kalabalıklardan uzak durmak çok önemli. Bunun altını birkaç kere çizmek gerekiyor.  Biliyorsunuz Fauci geçenlerde “bu yeni dalga aşısızların pandemisi olacaktır” diye bir laf söyledi. Ona bir şey daha ekliyorum “aşısızların ve maskesizlerin pandemisi olacak” diye ekleyebilirim çünkü bir kere aşı tabii mutlaka yapılması lazım. 100% koruyucu olmadığını biliyoruz. Aşı olanların doğru sayıda, yeterli aşı olanların ölmediklerini, yoğun bakıma düşmediklerini, hastaneye genellikle yatmak zorunda kalmadıklarını, hastalığa yakalansa bile çok hafif geçirdiklerini biliyoruz ama bir şey daha var, doğru dozda aşılanmış olsak bile, bunu delta virüsü için söylüyorum, bunu bizim taşıyıp etrafa bulaştırma riskimiz var. Onun için -ve de aşı olduktan sonra- belli bir süre geçmesi gerekir ki bağışıklanalım, yani vücudumuzda o koruyucu birtakım maddeler yeterli düzeye geçsin. O zaman biz maske takmak zorundayız. Ben geçen gün sosyal medyada bir şey paylaştım “üç doz aşı oldum ama iki tane de maske takıyorum” diye. Bir sürü şey yazmışlar, hakaret edenleri falan bırakın “sen aptal mısın? Sen maske takacaksan niye aşı oldun?” Aşı olmalıyız ama kendimizi de korumalıyız. Yani ne zaman maskeleri çıkaracağız? Toplumun en az %80’inin doğru düzgün, yeterli dozda aşılandığından emin olduktan sonra maskeleri çıkarabileceğiz. Bunun zararını biliyorsunuz yakında İsrailliler yaşadı. Aslında nüfus olarak küçük bir ülke ve çok, tam oranını şimdi hatırlayamadım birden, ama çok ciddi oranda aşılanmışlardı Biontech ve öbür mRNA aşısıyla Moderna’yla, ama ondan sonra bir açıldılar -belki Ortadoğu’da yaşamanın bir özelliği bu- maskeler atıldı, kalabalık yerler falan, şimdi orada da dördüncü dalga başladı ve üçüncü doz aşılama da başladı.

SB: Evet.

HÇ: Onun için pandemiyle mücadele sadece bir alanda yapılacak bir mücadele değil, sadece okullarda yapılacak bir şey değil. Yani okulda bu kadar çeşitli önlemler aldıktan sonra sokağa çıktığınızda 10 kişiden 9’u maskesiz ya da maskesi işte çenesinde, kolunda geziyorsa, işte kafeler, restoranlar lebalep doluysa, e biz bu işten kurtulamayız kardeşim. Ben böyle düşünüyorum açıkçası. 

"İki şey çok önemli: mümkün olduğu kadar çabuk aşılanmak, şu maskeleri çıkarmamak"

SB: Çok katılıyorum Haluk dediklerine ve çok önemli mesajlar, sağ ol bütün bu aşının öneminin ve aşıyla beraber diğer önlemlerin terk edilmemesi gerektiğini, onların da ne denli önemli olduğunun altını çizdiğin için. Kalan dakikalarda eğer Ayşegül izin verirsen okullarla ilgili bir-iki somut noktaya değinmekte yarar var. Birincisi -Haluk eğer yanlış söylüyorsam lütfen düzelt ama senin teyidine ihtiyacım var- diğer solunum virüsleri ve gripten farklı olarak bu hastalık çocuklar arasında ve çocukların erişkinlere, evlere bulaştırma olasılığı daha az. Burada risk okullarda. Demin senin belirttiğin “muhakkak aşılanmaları gerekiyor” dediğin öğretmenlerin, okul çalışanlarının, servis çalışanlarının aşılanması çünkü çocuklar onlara bulaştırmak ya da çocuklar kendi aralarında hastalığı yaymaktan çok büyüklerden virüsü alıyorlar. Bu bir risk. Diğer gripte olduğu gibi çocuklar kendi aralarında çok yaymıyorlar. İkincisi, bu havalandırma; bütün o bildiğimiz klasik, toplumda alınması gereken önlemler arasında okul ortamında havalandırma ve bunun 20 dakikada bir 5 dakika pencereyi ve kapıyı açarak havalandırmanın çok çok önemli olduğu. Yani bir takım, mesela okullarda görüyorum ben, herhalde sizler de muhakkak biliyorsunuzdur, işte okulların kapılarının tokmaklarından tutun da astronot gibi giyinmiş insanlar tarafından biraz göstermelik bir şekilde dezenfekte ediliyor okullar, velilere göstermelik olarak… Bunun o kadar fazla etkisi filan yok. Siz bütün bunlara para harcayacağınıza daha ciddi bir şekilde havalandırma… Bu arada mesela şey çıkabilir “ama çocuğum pencere ile kapı açıksa cereyanda kalıp hastalanır mı?”, hani biraz önce benim aklıma gelmeyen, senin dediğin “çocuk camdan aşağı düşer mi?” gibi ve bir de bir toplantıda konuşulan, örneğin penceresi olmayan okullar var. Bazı böyle sıkıntılar var ama birincisi, bu havalandırma önemli. İkincisi, personelin ve çocukların belirli yaştan sonra maskeyi düzenli takmaları ama örneğin Amerika’da yavaş yavaş, bu delta nedeniyle, iki metrelik mesafeyi okul ortamında bire indirme eğilimi olanlar da var, biliyorsunuzdur muhakkak. Yani en önemli şey, el yıkamanın, dezenfeksiyonun önüne geçen şey havalandırma ve özellikle maske. Bu iki faktör bulaş olasılığını neredeyse %50’lerin üzerinde azaltıyor. Bilmiyorum katılmıyor musun?

HÇ: Evet katılıyorum. Aslında onu ben atladım, değindiğin için teşekkür ederim; gerçekten çocukların kendi aralarındaki bulaşma çok fazla değil dediğin gibi ama aşağı yukarı 12 yaşından sonra bulaştırıcılık açısından erişkinlere benziyorlar. 

SB: Onun için 12 yaşından sonra muhakkak maske takılsın, o tartışmasız.

HÇ: Evet evet. Mesela geçen hafta bir hastam söyledi, işte Büyükada’da, orada Yahudi vatandaşlar çok yaşıyor biliyorsun, onların ergenliğe geçişte bir ritüelleri oluyor. 

SB: Evet.

HÇ: Şu anda ismini yanlış söyleyebilirim; orada öyle bir toplantı olmuştu, 90 çocuk hepsi birden COVID! Tabii orada maskeler yok, hiçbir şey yok ama dediğin çok doğru. Bu havalandırma işine özellikle çok önem vermek gerekiyor. Sadece dediğin gibi pencereler değil kapıların da açık olması, hatta o koridorlardaki pençelerin açık olması gibi önlemlere çok dikkat etmek lazım. Onun dışında asıl korkulan şey, asıl bulaşma ev içinde oluyor. O ev içindeki bulaşma, çocuklar evden getirip orada başkalarına satıp, başka çocuklar da bunu başka evlere dağıtır mı diye asıl problem var. Onun için ev hanesinin, ev halkının mutlaka aşılı olmasını sağlamak gerekiyor diye düşünüyoruz.

SB: Haluk bu havalandırmanın dışında bir de önemli nokta, öğle aralarında yani yemekte, kantinde ne olacak? İkincisi servisler. Onlar da önemli herhalde.

HÇ: Evet.

SB: Geçen gün, doğru mu bilmiyorum, servislerde güvenlik kameraları ve emniyet kemeri varmış, pandemi önlemleri kapsamında emniyet kemeri takılmaması ve güvenlik kameralarının kullanılmaması söz konusu. Bunun ne alakası var bunu anlamadım ama doğru mu bunun teyit edilmesi lazım. Böyle garip kararlar alınıyor.

HÇ: Ben de bunu dün televizyonda duydum. Çok da anlam veremedik ama yani servisler tabii çok önemli. Orada çocukların oturma düzenini ona göre ayarlamak, kalabalık olmayacak şekilde. Bunu biz söylüyoruz ama uçaklarda ne olacak mesela? Uçaklarda sayıyı azaltmak… 

SB: Bir kısıtlama yok bildiğim kadarıyla uçaklarda.

HÇ: Yok yok ya da tabii bu şey önemli; o dediğin özellikle okullardaki yemek yeme, işte kantinler falan o çok önemli. Onun için de epey bir madde hazırladık. Burada şimdi söylemedim onları ama mümkün olduğu kadar, işte maskenin çıkarılacağı durumlarda, yemek yeneceği yerlerde çocukların sırt sırta dönmesi gibi, yani bunun gibi bir sürü, mümkünse eğer açık havada yenmesi falan gibi, böyle bir sürü önlem var orada. Çok madde var. Şu anda hepsini aklımda tutamıyorum ama şey çok önemli, yani kantinler, yemek yenen yerler, yemekhaneler… Keza bunu daha genişletebilirsiniz; üniversite öğrencilerinin yurtları, pansiyonlar falan buralar çok ciddi sorun. Oralar için de birtakım önlemler geliştiriliyor, biliyorum. Herhalde bugün, yarın falan konuşulacak. YÖK’ün de aldığı birtakım önlemler var. Biraz tabii elimizi çabuk tutmamız lazım, çünkü çok zaman kalmadı. Burada tekrar altını çizmek gerekirse iki şey çok önemli; hakikaten mümkün olduğu kadar çabuk aşılanmak, şu maskeleri çıkarmamak. Bu arada tabii bu aşı karşıtlığının inanılmaz saçma sapan propagandaları herkese çok vakit kaybettiriyor, kafasını bulandırıyor falan. Bunun her fırsatta tekrar tekrar herhalde altını çizmek gerekir ki yani ben işte bu sene 40 yıllık hekim oldum, yani son 10-12 seneye kadar, yıllardır da enfeksiyon servisinde çalışıyorum, yani ben günde 5-6 tane menenjit yakalıyorum. Bizim Cerrahpaşa çocuk kliniğinde kış aylarında günde 2-3 tane kızamıklı çocuk cenazesi çıkardı, difteriden çocuklar ölürdü, çocuk felci iğrenç bir hastalıktır, yani gül gibi çocuklar felçli olarak taburcu edilir giderdi. Biz bunları artık görmüyoruz yani hiç görmüyoruz. Bizim asistanlar bile görmediler, bilmiyorlar. Neden? İşte aşılar sayesinde. Yani bunu hâlâ aşılara bu kadar çamur atmak, işte aşıyı öneren, aşı olunsun diye çalışan insanlara çamur atmak inanılır gibi bir şey değil gerçekten. Bunun bir kısmını da doktorlar yapıyor. Hakikaten çok üzülüyorum, çok üzücü bir şey. Ne diyeyim herkese Allah akıl fikir versin yani. 

SB: Öyle doğru, çok doğru. Ayşegül ben çok konuştum!

AT: Olur mu hocam? Bir pratik soru soracağım; bir veli çocuğunu okula gönderiyor, maske vurgusunu çok yaptık, ondan dolayı soruyorum, nasıl bir maske seçmeli çocuğuna? Şimdi böyle oyuncaklı maskeler de çok var, onları da çocuklar seviyor. Nasıl bir maske seçmeli? Bir de kaç tane yanına maske versin? Çocuk kaç derste bir değiştirmeli maskesini?

HÇ: Çok güzel bir soru. Bir kere bu bez, yıkanır maskeleri istemiyoruz, yani onlar iyi değil, cerrahi maskeleri kullanmak çocuklar için yeterli. Çocuğun yüzüne uygun olan maskelerin olması; tabii küçük çocuklar için bir de böyle bir sorun var. Bir kere okullarda mutlaka yedek maske olması gerekiyor. Yani çocuk yanında taşımasa bile okullarda o maskenin başına bir şey geldiğinde ki gelir mutlaka gelir, onu değiştirebileceği yedek maskeler olması lazım. Bence her bir çocuğun çantasında taktığından başka 1-2 maske olmasında yarar var. Çünkü o maske yere düşebilir, ıslanabilir, başına bir sürü şey gelebilir. Böyle bir kesin sayı yok ama bana sorarsanız ben okula giden çocuğum olsa iki tane de yanına yedek koyarım.

SB: Islanan ve kullanılmış maskelerin atılması…

HÇ: Tabii tabii onlar için okullarda hep işte özel bölümler olması gerekir, vs. 

"Pandemi korkusu nedeniyle çocuğu okula göndermemek de kabul edilebilecek bir şey değil"

SB: Yani bu havalandırma olsun, maske olsun, hijyen olsun, işte kantinde ya da teneffüste yapılacak şeyler, bütün bunlar basit gibi görünüyor ama bunlara uyulduğu zaman, bunlara dikkat edildiği zaman gerçekten okulların kapatılmasına hiç gerek yok. Çocukları bu basit önlemlerle korumak mümkün. Üstelik de eğitim bu pandeminin öne sürülerek okul kapatmayı gerektirmeyecek kadar da önemli bir konu. Başlangıçta bu bizim tıp alanına girmediği için çok vurgu yapmadık ama geçen sene online eğitim denilen şeyin hakikaten, sen de vurguladın, o eğitim filan değildi, biz kendi kendimizi kandırdık toplum olarak, yöneticisinden velisine kadar. Öğretim oldu mu? Ama eğitim hiç olmadı. Bu önemli bir nokta ve bunun böyle devam etmemesi lazım çünkü bu çocukların sağlığı kadar önemli bir şeyi kaybediliyor. Bir de tabii veliler var “ben ne olursa olsun çocuğumu riske atmam ve okula göndermem” maddelerden bir tanesi. Bazı ülkelerde okula devam mecburiyeti koyuyorlar. Yani pandemi koşullarının olmadığı kadar devam mecburiyetinin altı çiziliyor bazı ülkelerde. Sen buna “hakkın yok”, aynı “benim kişisel, bireysel hakkım, ben aşılatmıyorum kendimi” gibi “ben okula çocuğumu göndermiyorum” demek, bu bir hak mı acaba? Bu bireysel hak mı? Bunu tabii daha çok tartışacağız herhalde. Bilmiyorum ne düşünüyorsun?

HÇ: Evet tabii bu da sakıncalı bir durum. Hakikaten çok fobi halinde, kendini çok aşırı koruyan bir insan grubu da var gerçekten, kimseyle temas etmeyen, çocuğunu asla dışarı çıkartmayan falan yani böyle bir insan grubu da var gerçekten. Bu da doğru değil. Yani çocuklarda bir de bu pandemi döneminde, tabii obezite de çok arttı, hareketsizlik çok arttı, bir takım psişik sorunlar arttı. Çok ciddi endişe duyan, hayata başka türlü bakan, sorgulayan çocuklar oldu. Yani psikiyatristlere falan da, çocuk psikiyatristlerine de epey iş düşüyor gibi düşünüyorum. Ama dediğin çok doğru; yani korku nedeniyle, pandemi korkusu nedeniyle çocuğu okula göndermemek de kabul edilebilecek bir şey gerçekten değil.

SB: Son bir nokta unuttuğum, sonra sözü bitirmek için Ayşegül’e bırakacağım, öğrenci ve velilerinden HES kodu takibi istenebilir galiba? Bu da gündeme geldi mi Haluk, bilmiyorum?

HÇ: Geldi, bu da konuşuldu. Bu da, muhtemelen böyle bir şey de olacak. Burada bir de tabii her gün, her gün değil, baştan bir ailelerle sözleşme yapılacak; işte “çocuğumu hangi durumda, şu durumda okula göndermeyeceğimi, hemen bilgi vereceğimi taahhüt ediyorum” falan diye böyle bir sözleşme de olacak. Burada da zor olan şey şu Selim; tabii bunu çok sık yaşayacağız okullar açıldıktan sonra; o sınıfta ya da o okula, o sınıfa gelen çocuğun ailesinde bir takım COVID’ler olacak. Öyle olduğu zaman uygulanabilecek izolasyon kuralları ne olacak? Kimi ne kadar temaslı sayıp onu izole edeceksin? Diyelim ki o okulda işte bir kişi var, bir kişide COVID-19 çıktı, çocuk çıkacak, ne yapacaksınız? İşte onun yakın çevresini izole edeceksiniz. Ne kadar yakın falan böyle bir takım açık şeyler var. Bunlara da herhalde karar vermek lazım.  

SB: Sınıfta bir COVID’li öğrenci çıkarsa sınıf mı kapatılacak, okul mu? Öğretmenler odasında COVID çıkarsa bütün okul mu kapatılacak? Çok ayrıntılar var. 

HÇ: Tabii senaryolar üzerinden çalışılıyor. Hakikaten çok kolay bir şey değil. Yani pandemiyi yönetmek hakikaten çok zor bir iş. Yani işin sağlık boyutu var, ekonomik boyutu var, sosyal boyutu var, bir sürü şeyi var. Hakikaten çok zor bir şey. Yani Allah kolaylık versin.

SB: Ama okulların açılmasına da çok az süre kaldı. Önümüzdeki hafta bütün bunların netleşmesinde yarar var herhalde. Hani milli eğitim bakanı açıklayacak tabii. Geçen gün öğrendim, milli eğitim bakanı mecliste yemin etmediği için aldığı kararlar da geçerli değilmiş falan böyle şeyler de var tabii, böyle karışıklıklar da var. Onlar da hallolur umarım. Önümüzdeki hafta çok önemli yani. Evet Ayşegül.

AT: Evet benim de soracağım soru benzerdi; okulda, sınıfta bir COVID çıktığında öğrencilere ne olacak, öğretmenlere ne olacak? Ama bunu herhalde biraz okullar açıldıktan sonra göreceğiz. 

HÇ: Yok, yine bir şeylerimiz var yani; öyle bir şey olduğu zaman çocuk izole edilecek, il sağlık müdürlüğüne bildirilecek, işte ev halkında tarama yapılacak, o sınıfta tarama yapılacak falan. Bir takım silsile halinde önlemler var ama bazı şeyler de daha sonra ortaya çıkacak herhalde, yaşadıkça…

SB: Evet yaşayıp göreceğiz ama gerçekten belirttiğin gibi çok ayrıntı var. Bu ayrıntıların her birinin üzerinde düşünülerek karara bağlanması ama hepsinden önemlisi bunların uygulanması lazım. Kağıt üzerinde kalmaması lazım. Fiziksel koşullar, ekonomik koşullar elverdiğince. Ama sonuçta ne olursa olsun olabildiğince okulların açık tutulmasında yarar var. Ayşegül?

AT: Son bir şey vardı ama vaktimiz kaldı. Tabii biz hep COVID-19 konuşuyoruz ama okullar açılınca hep bir grip salgını da olur. Acaba bu yıl bunu görecek miyiz? Bir de geçen yıl grip aşılarında çok azdı grip aşısı. Veliler birbirleriyle kavga ettiler, ben birkaçına şahit oldum, grip aşısını kapabilmek için. Acaba bu yıl böyle bir sıkıntı olur mu diye düşündüm. Okullar açılacağı için daha da hassas olacaklar grip aşısını yaptırmak için bazı veliler.

HÇ: Vakit varsa 3-4 cümleyle buna cevap vereyim. 

SB: Tabii.

HÇ: Hakikaten biz geçen sene ya da pandeminin başlangıcından beri diğer solunum yolu hastalıklarını görmedik. 

SB: Çok az gördük.

HÇ: İşte birtakım bronşitler, grip, influenza, başka virüslerle olan enfeksiyonlar hatta astım ataklarını falan görmedik. Niye görmedik? Çünkü insanlar izole yaşadılar, virüs enfeksiyonları yoktu, işte maskeler takıldı, vs. öyle veya böyle görmedik. Şu sıra yaz aylarında başka virüslerle olan enfeksiyonlarda inanılmaz bir artış var.

SB: Çok önemli, çok önemli.

HÇ: Önümüzdeki dönemde, yani aslında sonbaharda bütün bu virüs enfeksiyonlarının, COVID dışı virüs enfeksiyonlarının artmasını bekleriz ama maskeler de doğru düzgün takılırsa eğer, yine bunların sıklığında olmayacağını umuyoruz. Grip aşısı için de yani bilemiyorum umarım yeteri sayıda gelir, geçen sene yaşanan olumsuzluklar bu sene yaşanmaz diye umuyorum. O da önemli çünkü. 

SB: Evet umut fakirin ekmeği gibi konuştuk. Haluk çok teşekkürler katıldığın için. 

HÇ: Ben teşekkür ederim. 

SB: Bizim gençliğimizde her halde Beatles grubu vardı. Böyle efendi aile çocuğu, düzgün insanlardı. Bir de alternatifi vardı Rolling Stones biraz daha aykırı, isyankâr, çılgın bir grup. Bateristi, davulcusu, Charlie Watts bu hafta içinde yaşamına veda etti. Şimdi Rolling Stones’dan bir parça “Paint It Black”le bitirelim programı. Tekrar tekrar teşekkürler bize vakit ayırdığın için Haluk. Farklı televizyon kanallarına bizi tercih ettin, sağ ol! Teşekkürler.

AT: Teşekkür ederiz. 

SB: Kolay gelsin, iyi hafta sonları.

AT: İyi hafta sonları.