İstilacı bir tür olan su maymunları, Iğdır'da doğaya zarar vermeden yaşıyor

-
Aa
+
a
a
a

İstilacı hayvan türleri arasında adı geçen ve halk arasında "koypu" ve "esrarengiz fare" olarak bilinen su maymunları, yerleştikleri Iğdır'da doğaya zarar vermeden yaşıyor.

Gezegenin Geleceği: 30 Haziran 2020
 

Gezegenin Geleceği: 30 Haziran 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

İstilacı hayvan türleri arasında adı geçen ve halk arasında "koypu" ve "esrarengiz fare" olarak bilinen su maymunları, yerleştikleri Iğdır'da doğaya zarar vermeden yaşıyor. Anavatanı Güney Amerika olan su maymunları, kürk üretimi için getirildikleri bölgede çiftliklerden kaçarak ulaştıkları Karasu ve Bulakbaşı sazlıklarında yaşamını sürdürüyor. Normalde istilacı tür olarak kabul edilen ve hızlı üremesiyle bilinen su maymunları, Iğdır'ın iklim şartlarında, diğer bölgelerin aksine daha yavaş üreyerek varlığını koruyor. Kuzeydoğa Derneği Bilim Koordinatörü Emrah Çoban, yaptığı açıklamada"İlginç bir şekilde, istilacı bir tür olmalarına rağmen Iğdır'daki sulak alanlarda doğaya zarar vermeden üreyip, beslenip, çoğalıyorlar, ancak istilacı tür oldukları için de her zaman izlenmeleri gerekiyor" diye konuştu. 

İkinci nükleer santral için ÇED süreci

Yeşil Gazete’den Pınar Demircan’ın aktardığına göre, ''Türkiye'nin ikinci nükleer santral projesi için nihai ÇED süreci başlatıldı. Sinop'ta santralın yakın çevresi üzerindeki etkisi değerlendirmeye açılan projenin ne geçerli bir anlaşması var, ne de reaktörlerin inşaatı için görevlendirilen bir şirketi! ÇED özünde projelerin çevre üzerindeki etkilerinin tespit edilerek tedbirlerin alınmasını amaçlar. Planlama aşamasından başlayarak inşaat, işletme ve faaliyetin sona erdirilmesi dahil tüm süreçler kapsam dahilinde. Ne var ki son beş yıldır teoride sistematik değişikliklere uğratılan, pratikte politik karar mekanizmalarının kontrolüne giren ÇED raporları artık formalite icabı hazırlanıyor. Yukarıdaki süreçler Akkuyu Nükleer Güç Santralı‘nda (NGS) deneyimlendiği gibi Sinop‘ta kurulmak istenen nükleer santral projesinde de yaşanıyor. Ancak santral alanının yakın çevresi üzerindeki etkisinin değerlendirmeye açıldığı bu projenin ne geçerli bir anlaşması var, ne de reaktörlerin inşaatı için görevlendirilen bir şirketi!  Nihai ÇED raporunun en ilginç tarafı ise ortada teknoloji sahibi yatırımcı şirket yokken projenin çevre üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi için Flamanville 3 tipi reaktörün “referans reaktör” ilan edilmiş olması. Yani ÇED hazırlık dosyası sunulduğu zaman projenin %100 sahibi durumundaki Japonya’nın denenmemiş Atmea 1 tipi reaktörüne niyet edilmişken Fransa‘daki nükleer endüstrinin dünyayı donatmak istediği üçüncü nesil basınçlı su reaktörü alınmış - referans. Sinop NGS için, bu nihai ÇED raporunda yazıldığı gibi 2021’de kazı çalışmalarına başlanarak 2031’de faaliyete geçmesi gerçeklerden uzak. Kaldı ki, tek bir reaktör için bu gecikmeler yaşanırken Sinop’ta dört reaktörün kurulması gecikmelerin maliyet anlamına geldiği gerçeğiyle yurttaşların sırtına yeni bir ekonomik külfet binmesi demek. Şüphesiz bir nükleer santralin kurulmasıyla oluşan ekolojik ve toplumsal zararlar rakamsal olarak hesaplanıp ekonomik maliyetlere eklenebilseydi hiç bir yatırımcı şirket böylesi bir doğa tahribatında bulunmaya cüret edemezdi. Sinop NGS için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yapılan nihai ÇED başvurusunun en can alıcı noktası atıklarla ilgili. Raporda açıkça Nükleer tesisin kurulması amacıyla Enerji Bakanlı’ğına devredilen 10 kilometrekarelik alanın santralin kullanım ömrü tayin edilen 60 yıl boyunca geçici atık depolama alanı olarak kullanılacağından ve bu atıkların Türkiye Hükümeti’nin sorumluluğu altında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından kurulacak olan bertaraf tesisinde nihai olarak bertaraf edileceğinden bahsediliyor. 2004’ten beri Finlandiya’da tek örneği inşa edilmeye devam edilen Onkalo Nihai Atık Deposu‘nun bir benzerini ya da kendi deyimiyle “atık bertaraf merkezini” nükleer santral kurmaktan daha da maliyetli süreçleri üstlenmek suretiyle göze almış. Nihai ÇED raporunda nükleer karşıtlarının on yıllardır savunduğu; siyasi iktidarın inkar etmesine rağmen bir diğer itirafı da projenin “yerli ve milli”liğine ilişkin. Nükleer yakıtın diğer ülkelerden alınacağı ve yabancı teknolojiyle kurulan nükleer santralın Akkuyu için de geçerli olduğu gibi dışa bağımlılığı arttıracağı aşikar. Öte yandan Sinop NGS için yapılan bu nihai ÇED’de deniz yoluyla getirileceği beyan edilen yakıtın İstanbul Boğazı‘ndan geçirilmesi halindeki oluşabilecek risklere nihai raporda yer verilmediğini de not düşelim’’ diyor.

Küçükçekmece Gölü'nde balık ölümleri 

İstanbul Küçükçekmece Gölü‘nde bir kez daha görülen görülen balık ölümleriyle ilgili olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı ve İSKİ ekipleri gölden numune alarak  inceleme başlattı. İBB’den yapılan açıklamada su numuneleri analiz edilmeden ölümlerin atık su veya bir başka nedenden kaynaklı olduğuna dair kesin ifadelerin doğru olmayacağı belirtildi. Numuneler, İSKİ’ye ait laboratuvarlarda analiz edildikten sonra sonuçlar kamuoyu ile paylaşılacak. 

Ağyatan Lagünü erozyondan kurtarıldı

Çukurova’nın önemli doğal zenginliklerinden Ağyatan Lagünü, Orman Genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü ağaçlandırma çalışmalarıyla kumul erozyonundan kurtarıldı. Ceyhan Nehri’nin Akdeniz ile buluştuğu alanda tatlı ve tuzlu suyun bir araya gelmesiyle oluşan lagünün rüzgarla taşınan kum ile yok olma tehlikesine karşı 2015 yılında başlatılan proje tamamlandı. Orman Genel Müdürlüğü’nün 2015’ten bu yana yürüttüğü proje kapsamında 4.450 dekarlık alan yeşillendirildi. Sahaya 21 türde dikilen 610 bin fidanın meyve vermeye başladığı bildirildi.