Temmuz 2011

-
Aa
+
a
a
a

 

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 23,5 Mb.

 

Temmuz’da insanlık öldü. Tam da insanlığın “doğduğu” yerde, Doğu Afrika’da. Somali son 60 yılın en ağır kuraklığına maruz kalmıştı, kıtlık ve olağanüstü hal ilan edildi.

 

 

Somali, Temmuz 2011

 

BM 21. yüzyılda ilk defa Doğu Afrika’da faaliyet gösteriyordu. Binlerce aç Somalili, yiyecek bulmak için başkent Mogadişu’ya gitmeye çalışırken yollarda ölüyor, hatta çocuklarını yollarda tek tek ölüme terk etmek zorunda kalıyordu. Hergün ortalama 50 çocuğun açlıktan öldüğü Somali’de, UNICEF, yollarda terk edilmiş 300'den fazla çocuk bulunduğunu açıklıyor; ancak gerçek rakamın çok daha yüksek olmasından endişe ediliyordu. Kenya, Etiyopya, Somali üçgeninde kuraklık nedeniyle 11 milyon insan açlıktan ölme tehlikesindeydi. BM’nin, havadan yaptığı gıda yardımları yeterli olmuyor, kökten dinci Eş-Şebab örgütü, çalışmaları engelliyordu. Tüm bu trajediler silsilesinden daha kahredici olan ise, tümünün ilgili BM kuruluşları ve bölgede çalışan STK’lar tarafından daha iki sene öncesinden söylenmiş olmasıydı.

 

Avrupa’nın sakin refah toplumu Norveç, Temmuz’da bir katliama sahne oldu. Başkent Oslo’da hükümet binasını hedef alan bir bomba patlıyor, olayın şoku atlatılamadan bu kez, Utöya adasındaki bir gençlik kampından katliam haberleri geliyordu. Polis kılığına girmiş aşırı sağcı Anders Behring Breivik, otomatik silahla onlarca genci kurşuna diziyordu. Her iki saldırının bilançosu 76 ölü...

 Oslo, Temmuz 2011

 

Yakalanan Breivik, mahkemede suçunu itiraf etti, ancak suçlu olduğunu kabul etmedi. Breivik, Norveç’i “kültürel marksizm” ve “İslam istilası”na karşı korumayı amaçladığını söyledi. 

 

Japonya'da nükleer santrale 60 kilometre mesafedeki Fukuşima kentinde yapılan ölçümler sonucunda, radyasyon oranının yasal sınırın dört katına kadar yükseldiği belirtildiğinde ve çocukların tahliye edilmesi çağrısında bulunulduğunda felaketin üzerinden dört ay geçmişti. Başbakan Naoto Kan nükleer santrallerin azaltılarak 2050'ye kadar tamamen devredışı bırakılmasını, rüzgâr ve güneş gibi temiz enerji kaynaklarının kullanımına geçilmesini içeren planı açıklıyordu.

 

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi Gazze’ye yardım için yola çıkan, ancak çeşitli sabotajlarla karşılaşan uluslararası yardım filosu, bu kez Yunanistan engeline takıldı. Yunanistan, limanlarında demirlemiş filoya ait gemilerin çıkışına yasak getirdi. Limandan izinsiz çıkan Kanada teknesi “Tahrir”e, Yunan SAT komandoları müdahale ederek, tekrar Girit’teki limana çekti, 11 gazeteci ve 36 aktivist gemide mahsur kaldı. Geminin kaptanı kanuna aykırı olarak hapse atılırken, oturma eylemiyle destek veren Yunanlılar da limandan atıldı. Egemen devlet tanımını bir süreliğine askıya alan Yunanistan’ın bu tavrında IMF’ye göbekten bağlı olmasının ve ABD’nin “telkinlerinin” rolü tam kestirilemese de İsrail, olayı diplomatik bir zafer olarak tanımlayacaktı. Filoda yer alan bir Fransız teknesi, Yunan karasularından kaçmayı başararak Gazze'ye doğru yola koyuldu. Ancak Fransız bandıralı "Onur-El Karame", Gazze yolunda İsrail gemileri tarafından kuşatılarak yolculuğuna son vermek zorunda kaldı.

 

Barış yanlısı yüzlerce eylemci yine de vazgeçmedi. Bu defa, gruplar halinde Tel Aviv’deki Ben-Gurion havalimanına gitmek, oradan da Batı Şeria’ya geçmek amacındaki eylemcilerin önemli bir bölümü, uluslararası havayolu şirketlerinin, kendilerine eylemcilerin isimlerini içeren listeleri illegal olarak gönderen İsrail’e biat edip uluslararası anlaşmaları ve kendi ülkelerinin egemenlik hakkını bir süreliğine “askıya alması” yüzünden, uçaklara binmeye dahi imkân bulamadı. Ben Gurion’a ulaşmayı başarabilen 38 eylemci ise, yakalandı ve sınırdışı edildi. 

 

Temmuz’da olumlu bazı gelişmeler de oldu. Hollanda’da bir mahkeme, tarihî bir karar alarak, 1995 yılındaki Srebrenica katliamında üç Boşnağın öldürülmesinden Hollanda devletini de sorumlu tuttu. Bölgede bulunan BM’ye bağlı Hollanda askerleri, Sırp güçlerinin saldırısı sırasında olaylara müdahale etmemekle suçlanıyordu. Savaş suçlusu olarak aranan son Sırp lider Goran Haciç de yakalanarak, Lahey’e gönderildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2003 yılında Irak'ın güneyindeki Basra kentinde altı Iraklı sivilin öldürülmesiyle ilgili davada İngiltere'yi suçlu buldu. Karar, İngiltere'nin, kendi toprakları dışındaki bir insan hakları ihlalinin saptanması açısından önem taşıyordu.

 

İngiltere açısından Temmuz’da asıl gündem belirleyici konu ise patlayan telekulak skandalı oldu. Sansasyonel haberleriyle tanınan haftalık News of the World gazetesi, toplumun yakından izlediği bazı kişilerin cep telefonlarının sesli mesaj kutularına izinsiz ve habersiz olarak girdiğini kabul etti. Bunlar arasında, kaçırıldıktan sonra öldürülen ortaokul öğrencisi Milly Dowler da bulunuyordu. Dowler’ın ailesi, kızlarının mesaj kutusundaki bazı mesajların silinmesini uzun süre kızlarının hayatta olduğuna yormuş ve ciddi travma yaşamışlardı. Skandalın açığa çıkmasının ardından büyük tepki çeken, medya patronu Murdoch’a ait 168 yıllık gazete, yayın hayatına son verdiğini açıkladı. Mevcut Başbakan’dan eski Başbakan’a ülkenin hatırı sayılır önemi haiz kişileri arasında orantısız bir etkisi ve yaptırım gücü olduğu anlaşılan ve dünya yüzündeki yüz küsur gazetesinin tamamında Irak’ın işgalini destekleyen Murdoch imparatorluğunun sevgili kapıkullarından Rebeka Brooks istifasını açıklamak zorunda kaldı. Murdoch’un Britanya’da televizyon kanallarında tekelleşme girişimi de bu skandal üzerine –şimdilik– akim kaldı.

 

ABD, Bin Laden suikastından beri arasındaki gerginliğin tavan yaptığı Pakistan'a 800 milyon dolarlık askeri yardımı askıya aldı. Pakistan Savunma Bakanı, Taliban ve El Kaide’yle savaşan birliklerini geri çekebilecekleri uyarısında bulundu. Bu sırada İnsansız Amerikan uçakları, Pakistan topraklarını hedef almayı sürdürdü. Çeşitli hedeflere bir günde düzenlenen dört ayrı saldırıda 52 kişi öldü. Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin üvey kardeşi Ahmed Veli Karzai de evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü. Karzai'nin, koruması tarafından öldürüldüğü bildirildi ve suikasti Taliban üstlendi.

 

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un katılımıyla Cenevre'de yapılan üçlü Kıbrıs zirvesinden, Ekim ayına kadar yoğunlaştırılmış müzakereler yapılması kararı çıktı. 

Ankara ise, AB’yi uyararak, Rum kesiminin Kıbrıs sorunu çözülmeden dönem başkanı olması durumunda, AB ile ilişkilerin donacağı uyarısında bulundu. AB ile ilişkilerin 2006’dan beri yerinde saydığı artık sır olmaktan çıktığı için, bu çıkış fazla ciddiye alınmadı.

 

Öte yandan Kıbrıs Rum Kesimi’nde mühimmat yüklü bir gemide meydana gelen büyük patlama, 13 kişinin ölümüne neden oldu. Larnaka kenti yakınlarındaki olay, siyasi krize dönüştü, önce Genelkurmay başkanı istifa etti, ardından hükümet düştü. Mühimmatın infilak edebileceği yönünde yedi ay önce Rum hükümetine rapor verilmesine rağmen, hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıkıyor, göstericiler Devlet başkanı Hristofyas’ın da istifasını istiyordu.

 

Temmuz’da en azından Türkiye gündemine futboldaki şike soruşturması hakimdi.

Yapılan operasyonlarda yüze yakın kişi gözaltına alındı, 31’i tutuklandı. Aralarında kulüp başkanları, yöneticiler, eski ve yeni futbolcular, menajerler bulunuyordu. En yüksek profilli isim ise Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım oldu. Operasyonun, organize suç örgütü kurmak, şike ve teşvik primi suçları kapsamında gerçekleştirildiği öğrenildi. Emniyet Genel Müdürlüğü, Süper Lig ve Bank Asya’da 19 maçta şike ve teşvik primi verildiğinin delillerle tespit edildiğini bildirdi. Yeni seçilen Futbol federasyonunun tepkisi ise evlere şenlikti. İfadesi alınanlardan Fenerbahçe’nin yeni oyuncusu Emenike, tek maçta bile oynayamadan yurtdışına transfer oldu. Aynı tarihlerde Yunanistan futbolunda başlatılan şike soruşturması çerçevesinde Süper Lig takımları Kavala ve Olimpiakos Volu, 2. lige düşürülmüş, takımların başkanları da futbolla ilgili faaliyetten öbür boyu men edilmişti.

 

Ay içinde Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde güvenlik güçleri ve PKK arasında çıkan çatışmada 13 askerin hayatını kaybetmesiyle Türkiye’de atmosfer tamamen değişti. PKK saldırısı büyük infial yaratıyor, daha önce defalarca denenmiş yöntemler ortaya atılıyordu. Sınır ötesi operasyon kimbilir kaçıncı kez tartışılmaya başlanıyordu. Başbakan Erdoğan sert bir açıklama yaparak, “terör örgütü de, siyasi uzantıları da bizden iyi niyet beklemesin” diyor, medyanın “teröre” desteğinden şikayet ediyordu. Terörle mücadelede özel harekât polisinin daha etkin rol almasına karar veriliyor, bu noktada denenmiş ama sonuç vermemiş yöntemlerin daha etkili olduğuna inanmamız bekleniyordu. Aynı günlerde, Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi de müthiş bir zamanlamayla  “demokratik özerklik” ilan ediyordu.

 

Saldırıyla birlikte toplumsal gerilim de artıyor, milliyetçi refleks ve gaz vermelerle doruk noktasına çıkıyordu. İstanbul Zeytinburnu'nda günlerce süren olaylarda, BDP ilçe örgütü ve partililer hedef alınıyor, yüzlerce kişilik gruplar BDP ilçe örgütüne yürüyordu. Eskişehir'in Mihallıççık ilçesinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelen tarım işçileri ile ilçe halkı arasında kiraz toplama meselesinden çıkan tartışma,etnik  kavga ve linç denemesine dönüşüyor, sekiz kişi yaralanıyordu. Sanatçı Aynur Doğan’ın Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği konserde, Kürtçe şarkı  seslendirdiği sırada, bir grup yuhalıyor ve sahneye pet şişe ve minder yağdırıyordu. Linç kültürü belli ki iliklerimize işlemişti.

 

Öte yandan, Samsun’un Havza ilçesinde PKK’lı sanılarak güvenlik güçlerince öldürülen 16 yaşındaki Gökhan Çetintaş toprağa veriliyordu. Olay sırasında güvenlik güçlerinin iki kardeşe 500 mermi sıktığı belirlendi. Olayla ilgili olarak 12 asker ve tim komutanı savcılıkta ifade verdi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, kardeşlerin o bölgeden geçmesini talihsizlik olarak değerlendirdi ve ”jandarma iddia edildiği gibi sorumsuz davransaydı diğer kardeş de ölebilirdi “ dedi. İdris Şahin’in adını bundan sonra daha çok duyacaktık.

 

Bir yandan da Meclis’teki boykot ve yemin krizi sürüyordu. Yeni Meclis başkanı Cemil Çiçek olurken, BDP’li vekiller parlamento boykotunu sürdürdükleri, CHP milletvekilleri de yemin etmedikleri için oy kullanamıyordu. Sorunun çözümü için Cumhurbaşkanı devreye giriyordu. BDP, Hatip Dicle'nin durumu nedeniyle “ya 36 ya hiç” mesajı veriyor, ancak Başbakan Erdoğan “paşa paşa gelecekler”  diyordu.  Erdoğan, tutuklu vekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal nedeniyle yemin etmeyen CHP’li vekillerin de, “tükürdüklerini yalayacakları” görüşünü de dillendiriyordu.

 

Bu arada Meclis içtüzüğü uyarınca, devamsızlığı belli bir düzeyi aşanların milletvekilliğinin düşeceği tartışmaları yapılıyordu.  Sorunun CHP ayağı, AK Parti ve CHP’nin, sorunun çözüm adresinin Meclis olduğunu belirten ortak mutabakat metniyle aşıldı. Ve CHP’liler, İsa Gök dışında, parlamentoya gelerek yemin etti. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin, milletvekilliği düşürülen Hatip Dicle’nin yaptığı başvuruyu “yetkisizlik” gerekçesiyle reddetmesiyle, Dicle için milletvekilliği yolunun kapandığı kesinlik kazanıyor, grup toplantısını Diyarbakır’da yapan BDP’liler, boykotu sürdürme kararı alıyordu.

 

Bu süreçte, Başbakan Erdoğan, 61. Hükümetin Bakanlar Kurulu'nu ve programını açıklıyordu. Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı kaldırılıyor yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruluyordu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurularak yepyeni bir oxymoron oluşturuluyor başına da eski TOKİ müdürü getiriliyordu.

 

Bir önceki ay yapılan seçimlerin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zirvesinde sürpriz istifalar, daha doğrusu emeklililer yaşandı. İlk olarak Genelkurmay başkanı Işık Koşaner’in emeklilik talebini hükümete sunduğu açıklandı, hemen ardından Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarının da emekliliklerini istedikleri öğrenildi. Yüksek Askeri Şura öncesi tutuklu general ve amirallerin terfi ve atamalarına ilişkin ortak bir formül üzerinde anlaşma sağlayamadığı ve bu nedenle gerginlik yaşandığı yönünde iddialar bulunuyordu. Sorun birkaç gün içinde çözüldü. Genelkurmay Başkanlığı’na, istifa etmeyen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel getirildi.

 

Yaklaşık 4 buçuk yıl önce öldürülen gazeteci ve aktivist Hrant Dink ile ilgili davadan ilk karar Temmuz’da çıkıyor, çocuk mahkemesinde yargılanan Ogün Samast, ''tasarlayarak adam öldürmek'' ve ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından, toplam 22 yıl 10 ay hapse mahkum ediliyordu.

 

Ancak, avukatlar, hâlâ aydınlatılmamış onlarca soru olduğuna dikkat çekiyordu. Mahkemenin ısrarına rağmen, TİB, öncelik sıralamasında hayrete düşürüyor ve özel hayatın gizliliği gerekçesiyle telefon kayıtlarını göndermiyordu.

  

Sivas Madımak otelinde 37 kişinin öldürülmesine ilişkin soruşturmanın 1 numaralı sanığı, 18 yıldır aranan Cafer Erçakmak’ın, Sivas’ta, kundaklanan otelin pek yakınında bir evde yaşayıp vefat ettiği ve gizlice defnedildiği ortaya çıktı. Erçakmak’ın mezarı tekrar açıldı, otopsi için örnek alındı. Öte yandan, kamulaştırıldıktan sonra Bilim ve Kültür Merkezi olarak yeniden düzenlenen Sivas Madımak oteli önünde anma törenine bu yıl Valilik izin vermedi. Otel önüne yürümek isteyen gruplara polis gazla müdahale etti.

 

 

İnsanlığı 2011 Temmuz’unda defnediyorduk.

 

OcakŞubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık