Haziran 2011

-
Aa
+
a
a
a

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 15,6 Mb.

 

Fukuşima nükleer santralinden sanılandan fazla radyasyon sızdığı anlaşıldı. Ancak, TEPCO hissedarları felaketin boyutuna ve halkın protestolarına rağmen, şirketin faaliyetlerine son verme önerisini reddetti. TEPCO, 1 numaralı reaktörün üstünü dev bir polyester binayla kaplayacağını açıkladıysa da, bu anıtsal davranışa neden kalkıştığını açıklamadı.

 

 

Tokyo, Haziran 2011

 

Bu arada, Almanya'nın 2022'ye kadar tüm nükleer santrallerini kapatmasını öngören tasarı parlamentodan geçiyor, İsviçre parlamentosu da ülkedeki 5 nükleer santrali kapatmayı onaylıyor, nükleersiz Avrupa ülkesi İtalya’da halk, referandumda yüzde 95 oy oranıyla nükleer enerjiye hayır diyordu. Aynı tarihlerde Greenpeace üyeleri, Türkiye'de yapılması planlanan nükleer santralleri protesto amacıyla Taksim Meydanı'nda kamp kurup, Başbakan’ı er meydanına davet ederek, nükleer santral planlarını iptal etmesini istiyordu. Başbakan bu çağrıyı kaale almadı.

 

Yaz başında Türkiye’de seçim vardı. 12 Haziran genel seçimlerini, AKP, art arda üçüncü kez, hem de oylarını artırarak kazanıyor, oy oranı yüzde 50’ye dayanıyordu. Ne de olsa Türkiye ekonomisi 2011 ilk çeyreğinde yüzde 11 büyüyerek, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştu. CHP, yüzde 26 oyla ana muhalefet konumunu devam ettiriyor, CHP’den sonra kaset skandalları yaşayan 2. parti olan MHP, beklenmedik şekilde yüzde 13 oyla parlamentoya giriyordu. Sonradan BDP grubunu oluşturacak 36 bağımsız vekil de parlamentoya girmeye hak kazanıyordu.

 

AKP iktidarının 3’üncü dönemi başlamış, Başbakan Erdoğan “balkon konuşmaları”ndan birini daha yapmış; barış, demokrasi, adalet ve yeni anayasada uzlaşma sözü vermişti.

 

 

 

Karşılıklı mesajlar o an için olumluydu. Seçim gerilimini atlatıp rahatladığı anlaşılan Başbakan Erdoğan, seçim sürecinde siyasetçi ve gazetecilere açtığı tüm davaları da geri çekiyordu, bonus olarak.

 

Yeni dönemde Meclis, ilginç özellikler taşıyordu. KCK, Ergenekon ve Balyoz davalarının bazı sanıkları artık milletvekili olacaktı. BDP destekli Mardin'den seçilen Erol Dora, Meclis’e giren ilk Süryani vekil oluyor, 1994 yılında Kürtçe yemin yüzünden parlamentodan neredeyse sille tokat kovulan ve 10 yıl hapis yatan Leyla Zana, 17 yıl aradan sonra tekrar Meclis’e girmeye hak kazanıyordu. Meclis’te kadın milletvekili sayısı 50'den 78'e çıkmıştı. Ortalığa bir bahar havası hakimdi.

 

Ne olduysa, Yüksek Seçim Kurulu’nun, BDP destekli bağımsız aday Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşürmesiyle oldu. Dicle’nin yerine, fırsat bu fırsat, AKP milletvekili adayı Oya Eronat hızla mazbatasını aldı. BDP ve Demokratik Toplum Kongresi tepkili, İstanbul, Diyarbakır dahil, hemen yerde gösteriler, polis müdahalesi, biber gazı vardı. BDP’li vekiller, tepki olarak Meclis’i boykot etme ve grup toplantılarını her hafta Diyarbakır'da yapma kararı alıyorlardı.

 

CHP’den vekil seçilen Ergenekon sanıkları Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın tahliye talepleri, mahkemece birkaç kez reddedilince CHP de Meclis’e girme, ancak yemin etmeme kararı alıyordu. Gidişattan memnun olmayan eski genel başkan Deniz Baykal, CHP'nin doğrultusunda sapma olduğunu söyleyip, olağanüstü kurultay istiyor; ancak, talebine karşılık bulamıyordu.

 

Ay içinde 12 Eylül Darbesi’yle ilgili soruşturmada tarihî günler yaşandı. Dönemin Genelkurmay ve cunta başkanı Kenan Evren, Ankara Merkez Orduevindeki lojmanında savcıya ifade verdi. Evren, ifadeye çağrıldığı için üzgündü, neyle suçlandığını anlamamıştı. Avukatına göre, zaman aşımı da artık dolmuştu. Evren’in ardından, cuntanın bir dier üyesi Tahsin Şahinkaya’nın ifadesi alındı. Savcı, Şahinkaya’ya tedavi gördüğü Haydarpaşa GATA’da darbeyle ilgili sorular yöneltti. Şahinkaya darbeden pişman olmadığını, komünistler yüzünden memleket  yine elden gidiyor olsa yine darbe yapacağını ifade ediyordu.

 

Hrant Dink cinayeti davasının sanıklarından tetikçi Ogün Samast’ın, “terör örgütüne üyelik” ve “ruhsatsız silah taşımaktan” yargılanmasına devam edildi. Samast, kusurun 21’i bendeyse %79’u başkasında diyor, kandırıldığını söylüyordu.

 

 

 

Trabzon’daki Hrant Dink davasından karar çıktı. Gazeteci Dink'in öldürüleceğine dair bilgi sahibi olmasına rağmen, örtbas etmekle suçlanan dönemin Trabzon Jandarma Komutanı albay Ali Öz, 6 ay hapse mahkum edildi.

 

Susurluk davası hükümlüsü eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın, ülkenin yakın geçmişini kapkara bir bulut halinde örten faili meçhul cinayetler ve kayıplarla ilgili olarak yaptığı açıklamalardan sonra tutuklandı. Çarkın’ın itiraflarında kamuoyunun bilmediği pek az şey vardı. Ancak, açıklamaları önemli kılan, bu itirafların “içerden”, yani derin devletin derinliklerinden geliyor olmasıydı. Tabir caizse, faili meçhul cinayetlerin artık meçhul olmayan failleri konuşuyordu. Çarkın, 1990’larda Ankara’da aralarında oyuncu ve yönetmen Yılmaz Erdoğan’ın amcasının da bulunduğu dört cinayete bizzat katıldığını itiraf etti. Çarkın'ın bazı cinayetlere karışmakla suçladığı özel timci Sait Yıldırım o sırada evinde ölü bulundu. Yıldırım’ın intihar ettiği açıklandı.

 

Bu arada Ergenekon, Balyoz Darbe Planı, Islak İmza davaları devam ediyor, ortaya yeni bilgiler-belgeler çıktıkça, soruşturmalar da genişledikçe genişliyordu. Balyoz davasında Hava Harp Okulu Komutanı İsmail Taş (ve daha önce Bilgin Balanlı) dahil 28 asker tutuklanıyor, iddianamenin kabulüyle, 2’nci Balyoz davası başlıyordu.

 

Abdullah Öcalan ile görüşen avukatlarından, “eylemsizliğin devam etmesinde fayda olduğu” şeklinde bir açıklama geliyor; ancak çatışmalar artıyordu. Sivas'ın İmranlı ilçesi kırsalında üç, Tunceli Ovacık’ta üç,  yine Tunceli’de iki PKK’lı öldürülüyor, Hakkari Çukurca’daki mayın patlamasında bir asker, Van-Saray’da bir asker, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi yakınlarında iki polis hayatını kaybediyordu. 

 

2006'dan bu yana Türkiye'de yayın yapan tek Kürtçe gazete olan Azadiya Welat gazetesi, dokuzuncu kez kapatılıyor, gazetenin basıldığı matbaaya polis “örgüt propagandası” yapıldığı gerekçesiyle baskın düzenliyordu.

 

O esnada başka bir yer: Yunan parlamentosu, kendi halkının ters yönde irade beyanıve hatta fiilen parlamentoyu kuşatmasına rağmen, 5 yılda 28 buçuk milyar avro tasarruf edilmesini öngören yasayı onayladı. IMF ve AB, 12 milyar avroluk kredi dilimi için Papandreu hükümetinden yeni kesintiler içeren paketi parlamentodan geçirmesini istiyordu. Grevler dalga dalga geliyor kamu çalışanları, hükümeti, ekonomik krizi sürekli olarak kendilerine fatura etmekle suçluyordu. Papandreu’nun koltuğu sallanıyor, kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poors, Yunanistan'ın notunu 3 kademe birden düşürüyordu.

 

Ortadoğu’da isyan ve devrimler devam ediyor, İsrail, 1967’deki “6 gün savaşlarını” kaybeden Araplar’ın, savaşın yıldönümünde yaptığı gösteriye ateş ile karşılık veriyordu. İsrail’in, Suriye tarafından Golan Tepeleri'ne yaklaşan bir grup göstericiye ateş açması sonucu 24 kişi öldü. Suriye’yi sorumlu tutan  İsrail, “egemenliğinin ihlal edildiği” gerekçesiyle BM’ye şikayette bulundu.

 

Öte yandan, ABD’nin Irak, Afganistan ve Pakistan’da yürüttüğü savaşın maliyetini hesaplayan Joseph Stiglitz ve Linda Bilmes gibi önde gelen Amerikalı akademisyenler, maliyetin açıklanan rakamların çok üstünde olduğunu ortaya çıkarıyordu. Buna göre, on yılda savaş ABD’ye 8,300’den fazla can kaybına ve 4.4 trilyon dolara mal olmuştu. İşgal ve savaşların Irak, Afganistan ve Pakistan’da tam olarak ne kadar can kaybı ve maddi zarara yol açtığı ise, gayet tabii, bilinmiyor.

 

Yaz ilerlerken, BM, dünya çapında yeni bir gıda krizinin yaklaşmakta olduğu, 2008 yılındaki krizin tekrarlanabileceği uyarısında bulunuyordu.

 

 

 

Gıda ve Tarım Örgütü ile, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın ortak raporu da, gelecek on yılda gıda fiyatlarının yüksek kalmaya devam edeceğini ortaya koyuyor, yoksulların yüreğine kaygı ve korku salıyordu.

 

OcakŞubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık