Adalet İçin Beklerken

-
Aa
+
a
a
a

mahkeme…

 

öğleden sonra…

 

küçücük mahkeme salonu hıncahınç dolu…

 

ogün samast’ın hrant’ı katlettiği günden bir gün önce, birlikte vakit geçirdiği kişiler tanık olarak dinlendi… genç çocuklar…

 

dediklerine göre samast’la adapark diye bir alışveriş merkezinin önünde buluşmuşlar. arabayla eyüp civarında gezmişler. samast onlara silahını ve hrant’ın fotoğrafını göstermiş ve ‘‘bu adamı öldüreceğini’’ söylemiş… cinayetten bir gün önce oluyor bunlar.

 

çocuklar samast’ı inandırıcı bulmadıklarını ifade ediyorlar… ogün samast’ın ağır bir laz şivesi ile konuştuğunu, o yüzden dediklerinin çoğunu anlamadıklarını, bu şiveli konuşmaya gülüp dalga geçtiklerini ve samast’ı ciddiye almadıklarını söylüyorlar.

 

ilerleyen saatlerde samast birçok kereler söz alıp konuştu mahkemede...benim duyduğum ses hiç de öyle ağır bir şive taşımıyordu. bu şive, hapiste olduğu 3 yıl içinde mi düzeldi merak ediyorum. samast’ın tek kişilik bir hücrede kaldığı söyleniyor, f tipi cezaevinde… yani öyle pek sosyalleşip, olduğu söylenen ağır şivesini düzeltebileceği bir ortam yok...

 

 

tanıkların, mahkeme heyeti yerini almadan önce sanıkların yanına oturup onlarla sohbet ettikleri çıktı ortaya. skandal üstüne skandal… tanık ifadelerinin sanıklarca yönlendirilmediğini söylemek ne derece doğru olabilecek acaba bu durumda… mahkeme başkanı, sorumlu jandarma astsubayını fırçalayarak geçiştirdi durumu… laçkalaşmış bir mahkeme düzeni olduğunu sırf bu durum bile gösteriyor aslında…

 

bir kenarda rakel ile delal öylece sessiz sessiz oturuyor…

 

 

cinayeti işledikten sonra samast bu çocuklardan orhan’ı telefonla aramış ve ‘‘adamı öldürdüm, şimdi trabzon’a döneceğim’’ demiş. orhan ve arkadaşları korktuklarını ve bundan kimseye bahsetmediklerini, polise gitmediklerini söylediler. orhan’ın babası da zaten ona ‘‘sen karışma, uzak dur bu işten’’ demiş… devletin makbul vatandaşı…

 

 

gizli tanığın dinlenmesini istedi yargıç. oysa gizli tanık getirilmemişti… evinde polislerin gelip kendisini almasını bekliyormuş… savcı topu polise, polis savcıya attı. top çevirmeye devam edilmekte…

 

 

erhan tuncel, mahkeme başkanının yazdığı bir kitaptan da yararlanarak hazırladığını söylediği savunmasını elindeki kağıtlardan okudu uzun uzun… kendisinin polis muhbiri olduğunu, herşeyi önceden polise bildirdiğini, yasin hayal ve grubunu deşifre ettiğini anlattı. kendisinin hapiste olmasına bir anlam veremediğini ve bütün o polislerle yüzleşmek istediğini, mahkemeye gelip ifade vermelerinin gerektiğini söyledi.

 

solunda ogün samast, sağında yasin hayal oturuyordu. erhan tuncel ayakta savunmasını okurken, ogün samast onun, savunmaya başlamadan önce oturduğu sıraya bıraktığı kalemi aldı, tuncel’in ‘‘ben önceden polisi bilgilendirdim…’’ ifadeleri üzerine dilinin ucunu dışarı çıkarıp ısırarak elindeki kalemi tuncel’in kıçına saplar gibi bir hareket yaparak yasin hayal’e baktı, sonra da güldü…

 

rakel’e baktım…

 

 

ogün samast sürekli diğer sanıklarla diyalog kurmaya, konuşmaya, espri yapıp güldürmeye çalışıyor. zaten kendisi de ikide bir gülüyor… fakat bu genelde mesafeli bir şekilde karşılanıyor diğer sanıklar tarafından…

 

mahkeme başkanı babacan tavırlı sanıklara. özellikle de samast’a… ‘‘oğlum konuşma’’ diyor arada. ogün samast dinliyor onu. bir süre için sesliğe bürünüyor. sonra sıkılıyor tabii… devam ediyor…

 

sağ elinde, tombul parmağında bir yüzük var. ışıl ışıl… küçük küçük taşlarla bezeli bir yüzük. yeni evlendiği eşiyle yüzükleri mi karıştırdılar acaba nikah günü diye düşündürüyor insanı… süslü bir yüzük…

 

 

yasin hayal’in arkasında, hafif çaprazında eniştesi çoşkun iğci oturuyor. hani şu jandarma muhbiri… cinayetten önce jandarma görevlilerini bilgilendirdiğini söyleyen, yasin hayal’i ihbar eden enişte…

 

yasin hayal arkasına dönüp dönüp çoşkun iğci ile konuşup, gülüşüyor. kendini ihbar eden birine karşı nasıl da bağışlayıcı olabiliyorlarmış meğer bu adamlar… duysam inanmazdım, ama gördüm…

 

hrant’ı bağışlamadılar oysa… belki de hrant bağışlanacak bir şey yapmadığı için…

 

 

fethiye çetin söz aldı müdahil avukat olarak, anlatıyor mahkemeye… yasin hayal’in askerdeyken izne gelip erhan tuncel’le tanıştığını ve bu dönemde trabzon’daki bir kilisenin rahibini komalık hale gelip günlerce yatakta tedavi görecek şekilde dövdüğünü söylerken yine aynı şey oluyor… yasin hayal arkasına, kendisini jandarmaya ihbar eden eniştesine bakarak pişkin pişkin gülümsüyor. çok eğleniyorlar…

 

fethiye çetin anlatmaya devam ediyor, yasin hayal’in askerden döndükten sonra trabzon’daki  McDonalds’a bomba koymasını ve sonrasında olanları… bir asker giriyor araya, yasin hayal bakış açımdan çıkıyor. içlerinde en kendine güvenen ve bunu tavırlarıyla hissettiren o. boşuna ekip başı yapılmamış… yine döndü mü acaba eniştesine, güldü mü yine… göremiyorum…

 

 

ogün samast’ın avukatı savunma yapıyor ve hrant’ın samast tarafından vurulmadığını iddia ediyor. oysa ogün samast bunun gururunu yaşamakta… avukat o vurmadı diyor… mahkeme başkanı, samast’a soruyor bu sefer, ‘‘bak avukatın ne diyor’’ diye… ‘‘eeeee, şeyyyy…’’ diye biraz debelendikten sonra avukatına katıldığını söylüyor samast… mahkeme başkanı için yeterli cevap… başka soru sormuyor…

 

bu arada neden bilmiyorum, samast’ın avukatı levent (soyadını duyamadım, hakim öyle sesleniyordu kendisine) ile müdahil avukatlardan hakan (onun da soyadını duyamadım…) uzaktan tartışmaya başlıyorlar. levent, hakan’a ‘‘elini sallayarak konuşma, gerekirse o eli indirmesini biliriz’’ diyor… başkan bu lafları duymamış olacak ki ortalığı yatıştırıyor ama tehditvari sözler hakkında bir şey demiyor… duymamıştır…

 

 

ortalık yatışıyor. yasin hayal ile ağbisi orhan hayal’in avukatı eda salman başlıyor savunmasına…

 

bu arada sanıklar kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar. onbeş sanık var mahkemede. bunların beşi tutuklu. ogün samast, yasin hayal, erhan tuncel, ahmet iskender, ersin yolcu.

 

özellikle erhan tuncel ile tutuksuz sanıklardan hacısalihoğlu gülüşerek konuşurken, ogün samast sohbete ortak olamıyorsa da onlara bakıp bakıp gülümsüyor. hakim kafasını çevirip durumu görünce sert bir şekilde sorumlu astsubayı azarladı önce, beş saniye sonra da hırsını alamayıp bu sefer mahkeme salonundan kovdu. yerine daha gençten yeni bir astsubay geldi. yasin hayal ile gözkırpıyorlar birbirlerine. susuyor sanıklar… bir süreliğine…

 

 

ersin yolcu ile ahmet iskender’in avukatı olan feyzullah şan başlıyor bu sefer savunmasına. diğerlerine göre ağzı daha iyi laf yapan bir avukat. gözlüklerini düzeltiyor ara sıra ve devam ediyor müdahil avukatları da muhatap aldığı uzun konuşmasına. aslında hrant dink’i anladığını söylüyor bir ara ve ekliyor hemen ardından, ‘‘her söylediğiniz doğru olsun, ama her doğruyu her yerde söylemeyin’’ diye… eski bir atasözüymüş…

 

upuzun konuşması sırasında haliyle salondaki herkes bir süre sonra sıkılıyor ama o devam ediyor… anlatıyor da anlatıyor… hacısalihoğlu cebinden çıkardığı küçük bir tespihi çekmeye başlıyor usul usul sıkıntıdan. gözgöze gelip öyle bakıyoruz birbirimize… diyecek bir şey yok. ben de olsam aynı şeyi yapardım belki. neyse…

 

avukat feyzullah şan, müvekkilerinin bu olayın suç vasfı ile ilgileri olmadığından bahsederken dinleyici sıralarından bir ses duyuluyor. yasin ve orhan hayal’in babası, ‘‘yasin her akşam ahmet iskender’in evindeydi’’ diyerek müdahale ediyor feyzullah şan’a. mahkeme başkanı kızıyor baba hayal’e ve salondan dışarı çıkarttırıyor onu da…

 

 

nihayet feyzullah şan’ın konuşması bitiyor, ardından diğer avukatları ilyas gelik söz alıyor ve müvekkilleri ersin yolcu ile ahmet iskender’in tahliyesini istiyor mahkemeden.

 

 

bir ara ogün samast ile müdahil avukatlar tartışıyor… mahkeme başkanı, samast’ın cebine soktuğu kağıdı görmek istiyor, alıyor, okuyor ve ‘‘bir şey yokmuş, tamam sesiz olun’’ diyor. kağıda fethiye çetin ile hakan isimli avukatların isimlerini yazmış ogün samast. öyle diyor hakim. unutuyormuş isimleri samast, o yüzden yazmış…

 

 

saat 20.35… mahkeme sona eriyor.

 

avukatlar ara kararın açıklanmasını beklerken salon boşaltılıyor.

 

en son rakel ile delal çıkıyor salondan...

 

gözeleri....

 

 

hava çoktan kararmış. içerideki gazeteciler hızla bina dışına koşturuyor. dışarıda bırakmak zorunda oldukları fotoğraf makinelerini alıp bekleyecekler çıkanları görüntülemek için…

 

yağmur yağıyor. dışarı çıkınca ilk iş sigara yakmak… çiğdem mater ile hale akay eşlik ediyor hrant’ın ailesine… birkaç kişi daha var ama onları tanımıyorum…

 

hrant’ın kardeşi orhan dink bir arabaya bindiriyor rakel ile delal’i ve hrant’ın ailesi ıstırap, acı ve utanç dolu bir mahkeme gününü daha içlerine gömerek evlerinin yolunu tutuyor… ne yazık ki o evde hrant’ları yok 3 senedir…

 

 

iskeleye doğru yürüyorum onların ardından.

 

soğuk… çok soğuk…