Araştırma: Grip aşısının dolaylı yoldan Covid-19 hastalarında olumlu etkisi var

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Selim Badur, çeşitli ülkelerden son haberleri ve son bilimsel yayınları paylaşmayı sürdürüyor.

(17 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Özdeş Özbay: Selim Bey Günaydın.

Selim Badur: Günaydın Özdeş, günaydın Evrim.

Evrim Kepenek: Günaydın.

SB: Atlanta’dan bir haberle başlayalım, cumhuriyetçi Vali Bian Camp Belediye Başkanı Keisha Lance Bottoms’ı mahkemeye vermiş Covid-19 politikaları nedeniyle. Çünkü gücünü kötüye kullandı suçlamasıyla maske zorunluluğu ve hayati işlevi olmayan ticarethanelerin kapatılmasını önermiş belediye başkanı, cumhuriyetçi vali de buna çok kızdı herhalde? ‘Kendi yetkisini, gücünü kötüye kullanıyor’ diye mahkemeye vermiş yani Amerika içi politikası böyle ilginç haberlerle, garip! Bu arada Avrupa’ya baktığımız zaman bugün 17 Temmuz Alman Şansölyesi Angela Merkel için önemli bir gün; birinci özel bir gün, 66 yaşına giriyormuş bugün, doğum günüymüş, aynı zamanda ülkesi 1 Temmuz’dan başlayarak 31 Aralık’a kadar AB Dönem Başkanlığı’nı yapacak. Bugün kendisi Brüksel’de bir konuşma yapıyor. Neden ilginç? Çünkü covid-19 nedeniyle ilk kez Fransa Başkanı Macron ile birlikte 27 AB üyesi ülkeye 750 milyar Euro yardım ve ekonomiye destek paketinin önerisinde bulundular Almanya ve Fransa başkanları. Şimdiye dek Angela Merkel bunlara karşıydı, Yunanistan örneğinde filan da hep “ben böyle yardım filan yapmam, doğru bulmuyorum!” diyen lider ilk defa görüş değiştiriyor ve Macron’lla birlikte Angela Merkel’in bu yasayı çıkarıp ya da bu kararı aldırıp üye ülkelere, 27 ülkeye 750 milyar Euro verilmesini sağlayacak. Bu da demek ki krizin boyutlarını gösteren bir girişim ya da bir yaklaşım. 

Amerikan Airlines’in 27 bin çalışanını işten çıkarttı, bu arada ABD, İngiltere ve Kanada Rusya’yı korsanlıkla suçladılar. Ülkelerinde yapılan Covid-19 aşı çalışmalarının merkezlerine girip buradan bilgileri çalmakla suçluyorlar, suçladıkları da AP29 ya da ‘cosy bear’ adındaki bu Rus örgütü ya da Rus kuruluş diyelim. Bunun dışında baktığımız zaman önlemler kaldırılmıştı ya da azaltılmıştı ticari kaygılarla, birçok ülke bu önlemlere geri dönüyorlar. Bunlardan bir tanesi Japonya, ciddi bir şekilde sokağa çıkma ve ticarethanelerin açılması konusunda kısıtlamalara gidiyor. İkincisi de Almanya, dün başka ülkelerden örnekler vermiştik demek ki birçok ülkede bu tarz önlemler, bu tarz yaklaşımlar söz konusu oluyor, gün be gün daha fazla

ÖÖ: Eyaletlerde mi yoksa ülke çapında mı?

SB: Yok, Japonya’daki Tokyo’da başladı, Almanya’da ise bir takım farklı bölgelerde farklı belediyelerin aldığı kararlar. Genel anlamıyla baktığımız zaman bir eşitlik söz konusu ki bu bölümü 1966 yılında Dr. Martin Luther King Jr. bir sözüyle bağdaştırmak mümkün “dünyadaki bütün eşitsizlik şekillerine ya da eşitsizlik nedenlerine baktığımızda herhalde en insanlık dışı olan ve en çarpıcı olan sağlık konusundaki adaletsizlik ve eşitsizliktir” diye bir cümlesi var. Gün geçtikçe bu covid-19’un, bu yaşadığımız pandeminin ne kadar çok insanı hastalandırdığı ya da yaşam kaybına neden olduğu, yol açtığını görüyoruz sayılarla, siz de veriyorsunuz, herkes izliyor ama yavaş yavaş bu sayısal değerlerle ilgili olarak insanlarda bir kanıksama başladı herhalde; pek aldırmıyorlar, çok önemli bir şey ifade etmiyor 13 milyondan 14 milyona çıktı belirttiğim gibi ama uzun vadede bu salgının çok ciddi sonuçları ortaya çıkacak. Bir iki örnek vermeme izin verin, bakın ülkelerin yaklaşımlarıyla ilgili başlayayım bu örneklere. Örneğin Brezilya ve Hindistan’da aynı zamanda Rusya’da da ciddi sorunlar var, gerçek sayıların yansıtılmadığından bahsediliyor. Kazakistan'la ilgili bir çalışma var, Temmuz 2020’den itibaren özellikle Kazakistan’daki sağlık kurumlarının artık çok yetersizliği filan değil, neredeyse hiç baş edemediği ortaya çıkmış. Bildirimlerde sorunlar var, Türkmenistan ilginçtir hâlâ 1 tek covid-19 vakası bildiriyor. 

ÖÖ: Yasaklamıştı değil mi böyle bir haber yapmıştık biz? Yani ‘Covid-19’ denmesini yasaklamıştı!

SB: Evet Tacikistan’da öyle, bu bahsettiğin tarzda bir şey. Örneğin Ortadoğu ülkelerinde, S. Arabistan’da ‘Fever Clinics’ diye bir ateşli hastalıklar klinikleri açılmaya başlandı. Aslında bunların hepsi covid-19’la ilgilenen klinikler ama hani ‘Covid-19’ lafını kullanmak istemiyorlar. Benzer sorunlar yani yasaklamalar, gizlemeler, kısıtlamalar birçok ülkede var, Meksika’dan tutun da Kolombiya’ya, Peru’dan Şili’ye, Arjantin’e kadar. Bu ilginç bir gelişim çünkü hükümetler pek bahsedilsin istemiyorlar. Bir yazı gördüm, Brezilya’da ‘Community Health Workers’ (CHW)’ların sorunlarıyla ilgili. Ben bunun ne olduğunu bilmiyordum, nedir bu CHW? Bizim Önce Sağlık programında da konuk ettiğimiz DSÖ’nde görevli olan arkadaşımız Dr. Ümit Kartoğlu’na yazdım, ondan bir açıklama geldi. “Bu çok genel bir kavramdır bu CHW dedikleri, çalıştıkları toplumdan gelen, topluluk tarafından seçilen, çalışmalarından dolayı topluma karşı sorumlulukları olan ve sağlık sistemi tarafından desteklenen ancak sağlık çalışanı olarak kabul edilmeyen, organizasyonun her zaman için bir parçası olmayan, profesyonel benzer mesleklerden daha kısa eğitim görmüş bir kesim. Bizdeki köylerde görev yayan sağlık memuru, ebe, hemşire türü bir grup.”

ÖÖ: Ama gene sağlık çalışanı?

SB: Evet.

ÖÖ: Çünkü aklıma bir an şu geldi, siz geçen cuma programa Sırrı Süreyya Önder’i almıştınız, onun da böyle bir deneyimi vardı. O giriyor mu işin içine diye düşünmüştüm.

SB: Evet o tür bir şey. 

EK: Yani alternatif tıp gibi düşündüm ben de, biraz daha yardımcı alternatif, arada?

SB: Evet, alternatif tıp deyince bu şunun gibi oluyor, homeopati falan geliyor aklıma onun için. Öyle değil ama yani yardımcı sağlık çalışanı.

ÖÖ: Tamam.

SB: Bunlar normal sağlık sistemi içinde görülmedikleri için Brezilya hükümeti ki bunların sayısı çok fazlaymış görev yapan bu CHW’lerin, bunları sağlık profesyonelleri olarak görmedikleri için hiçbir yardımda bulunmuyor. Yani bunların %8-9’u ancak bir takım koruyucu araç-gereç sağlayabilmişler ve şimdiye kadar da çok fazla ölüm varmış bunların arasında fakat sağlık çalışanlarından yaşamını yitirenler statüsüne girmiyorlar. Bu tarz birtakım ülkelere özgü sorunlar ortaya çıkıyor. Biz bunları görmüyoruz, örneğin çocuklar açısından hep bu Korona Günleri’nde vurgusunu yapmaya çalışmıştık, özellikle aşılanmalarının aksamasıyla ilgili ciddi sorunlar yaşanacak diye. Bugün Lancet Global Health’de bir yazı çıktı, çocukların dünyada yaklaşık yüzde 9,8 ile 19’unda anne-çocuk sağlığı merkezlerindeki işlevlerinin azalmasından, bunun sonucunda çocuklara ait aşı ve diğer bakım çalışmalarının aksamasıyla bana çok çarpıcı geldi. Dünyada ayda yaklaşık 42 bin 240 kadar ilave çocuk ölümünün ortaya çıkacağı söyleniyor. Bunlar daha çok düşük ve orta gelir düzeyi olan ülkelerde. Bu tarz çalışmalar yapılmakta bir takım matematik modellerle örneğin bir diğer çalışmada 68 ülkede 1 yaş altı 80 milyon çocuğun aşıyla korunabilen hastalıklar, örneğin difteri, kızamık, polipmiyelit yani çocuk felcine duyarlı hale geldikleri söylenmekte. Çocuklarla ilgili olarak yine hep dönem dönem vurguladığımız bu okula gitmeyen çocuk sayısı şu an için dünyadaki çocukların %86’sı Covid-19 nedeniyle okullarındaki eğitimden yoksun kalmışlar. Toplam 1,4 milyar çocuk okula gitmiyor. Bunların içinde de %80 kadarı gelişmekte olan ya da düşük ve orta gelir düzeyin olan ülkelerdeki öğrenciler. Hep bahsettik, bunların beslenmelerinde okulda yedikleri öğle yemeği önemli bir yer tutuyor çünkü sıcak ve sağlıklı bir beslenmeyi ancak okulda yedikleri yemekten alabiliyorlardı, sağlayabiliyorlardı. Bundan yoksun kalıyorlar ve çocuklarının gelişiminin aksayacağı, bunun dışında 42 ila 66 milyon çocuğun aşırı fakirlik statüsündeki ailelerin çocukları olduğunu ve çalışmayıp okula gitmedikleri için çocukların çalıştırılmaya başlandığı ya da kız çocuklarının çocukluk çağı evliliklere itildikleri, yani bizim hiç öngörmediğimiz, sadece sağlık sorunlarından bahsediyoruz ama sosyal açılardan çok ciddi birtakım olumsuzları beraberinde getirdi bu pandemi.

Dün bahsetmiştim bu Sarkaç sitesinde çıkan Çağlar Keyder, Derya Nizambilgiç ve Zafer Yenal’ın bana kalırsa çok dört dörtlük bir yazıları, raporları çıktı ‘Covid-19 tarım ve gıda, dünyada ve Türkiye’de neler yaşandı, neler yaşanacak?’ diye. Bu rapora değinmek istiyorum neler yaşanacak diye. Bu rapora kısaca değinmek istiyorum “Şubat ve mart aylarından itibaren gıda stoklama amacıyla insanların süpermarketlere akın etmesi sonucunda ev içi gıda tüketiminin büyümesi ve mevsimlik tarım işçisi sıkıntılarıyla tarım ve gıda dünyanın gündemine girdi” diye başlayan bir rapor. Gıda güvencesinden bahsediyorlar ve mevcut krizin, mevcut yaşanan pandeminin düşük gelirli ülkelerdeki olası etkilerini inceleyen çalışmalarda “yakın gelecekte yaşanacak gıda güvencesi sorunlarının geçmiştekilerden daha şiddetli olacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız” diyen yazarlar ‘Global report on food crisis’ başlıklı yıllık raporda Covid-19 salgını öncesi toplanan verilere göre 2019’da 55 ülkede 135 milyon insan açlık koşullarında yaşıyordu. Kongo, Nijerya, Yemen ve Afganistan gibi birtakım ülkelerde özellikle çatışmaların şiddetli, bunların yanı sıra elbette hava koşulları ve iklim krizinin açlık ve gıda sorunlarının ağırlaşmasına yol açtığını, Venezuela Zimbabwe gibi ülkelerde açlık ve kötü beslenme oranlarının artmasının ekonomik krizin etkisinin altını çiziyorlar. Özellikle 2014 yılında Ebola virüsünün yol açtığı, o lokalize kalmış çok fazla küresel yayılım göstermemiş salgın sırasında kırılgan grupların gıda kıtlıkları, yükselen fiyatlar ve düşen gelirler yüzünden kitlesel açlık tehlikesiyle baş başa kaldıklarını, bütün bunlara vurgu yapmışlar çok da güzel örneklerle. Daha sonra pandemide tarım konusunda mevsimlik işçi temininin ne büyük bir olumsuzluğa yol açtığına değiniyorlar. Hatırlayacaksınız, İspanya’da olsun İngiltere’de olsun yurt dışından gelen bir takım mevsimlik tarım işçileri olgusu vardı ve bunlar çalışacakları ülkeye giremedikleri için toplanacak gıda maddelerinin ya da tarım ürünlerinin toplanmasında sorun çıkıyor diye örnekler vermiştik. Nitekim tarlada kalan yeşillikler, dökülen sütler, imha edilen civcivler, salgın döneminde uygun çalışma koşulları yüzünden kapanmak zorunda kalan bir takım mezbaha, kesimhane, et işletme tesisleri örneklerine değiniyorlar. Özellikle Covid-19 dolayısıyla kapanan ilk ülke olan Çin’de pestisit fabrikaların üretiminin durdurulmasıyla tarımda zararlı haşarata karşı ilaç sıkıntısı baş göstermiş. Doğu Afrika’da hava ulaşımındaki aksamalar sonucunda gerekli malzeme sağlanamadığı için, örneğin Kenya, Etiyopya ve Somali’de tarım alanlarının tropik çekirge istilasına uğradıkları söyleniyor. Yani çok yönlü çok farklı yerlere giden etkilerini görmekteyiz. Küresel tedarik zincirlerinin aksaması sonucunda örneğin hububat ihracatında önde gelen ülkelerden Rusya’nın işlenmiş tahıl ürünlerine getirdiği ihracat yasağından sonra Kazakistan, Tayland ve Kamboçya’da benzer önlemler almışlar, dünyadaki bu tarım ürünleri tüketiminin ya da sağlanmasının bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. Örneğin Nisan’da taze meyve ve sebze ihracatında düşmeler yaşandı, Şili’den Çin’e ihraç edilen kirazlar Çin’deki limanlarda uzun süre bekletildiği için çürüyüp atıldı. Bunlar sonucunda da kendine yeter miktarda gıda ve hammadde üretebilen ülkelerin daha avantajlı, buna karşın temel ihtiyaçları için ithalatı bağlı olarak ülkelerin de çok daha büyük risk altına gireceği söyleniyor raporun son kısmında. Rapora fazla değinmeyeceğim, Türkiye örnekleri var, örneğin Türkiye’de tarım işçileri dünyadaki benzer ülkelere oranla tarım işçileri sorunu büyük bir problem yaratmadı. Çünkü tarım işçilerinin çalıştıkları yerlere gidebildikleri buna karşılık turizm sektörünün darbe yemesi ya da neredeyse yok olması sonucunda buralara, turistik otellere gıda temin eden merkezlerin oluşturduğu, yaşadığı sorunlardan bahsediliyor. Oldukça ilginç bir rapor, dediğim gibi Çağlar Keyder ve arkadaşlarının Sarkaç’taki yazıları belki ilgilenenler oradan ulaşıp okuyabilirler. İlginç ve bana kalırsa dört dörtlük bir rapor. Bitirirken özellikle TTB’nin bir raporundan bahsetmiştim bir hafta kadar önce yayınlanan, bu raporun bir bölümünde “salgının birinci dalgası halen sürmektedir, sonbaharda ortaya çıkacak influenza yani grip salgının etkisiyle birlikte değerlendirilmelidir, buna dikkat edilmelidir. İnfluezna grip aşıları şimdiden hazırlanmalı ve başta risk grupları olmak üzere ücretsiz yapılması sağlanmalıdır. Sağlık çalışanlarının grip ve Covid ayrımını tereddüde düşmeden yapabilmeleri için tanı testlerinin arttırılması ve ücretsiz olarak temin edilmesi sağlanmalıdır” bu vurgu yapılıyordu. Gerçekten de kuzey yarımküredeki tüm ülkeler gibi ülkemizde de bu Ekim-Kasım aylarında ortaya çıkacak ve yayılacak grup aktiviteleri ve Covid-19’un birlikteliği ne getirip ne götürecek? Bunu yaşayıp göreceğiz ama birçok ülke bu konuda önlemler almaya başladı. Ülkemizde grip aşısının kullanımı olması gerekenin çok altındadır. Buradan aşıyı ‘promote’ ediyoruz, aşının tüketimini arttırmaya çalışıyoruz gibi bir algı ortaya çıkmasın. Bunlar benim kişisel görüşlerim, DSÖ’nün ve bilim dünyasının yaklaşımı, hani grip ve Covid-19’un ikisi beraber bir kişide hastalık yarattığı zaman neye yol açacağı? Grip mevsimi başladığı zaman iki hastalığın birbirinden nasıl ayrılacağı? Sadece gribe bağlı olarak sağlık kurumlarında oluşacak yük Covid-19 tedavisini ya da Covid-19’la ilgili yaklaşımları ne denli aksatacağını yaşayıp göreceğiz. Bu konuda yazılar çıkmaya başladı, bir tanesi Günter Fink ve arkadaşlarının Brezilya’da yaptıkları çalışmada örneğin grip aşısının indirekt yoldan Covid-19 hastalarında olumlu etkisi olduğunu vurguluyorlar. 92 bin 664 Covid hastasını grip aşısı olanlar ve olmayanlar diye ayırmışlar; grup aşısı olanlarda %8 oranında yoğun bakıma girişin daha az olduğunu, %18 oranında solunum cihazı gerektirmenin az olduğunu ve %17 oranında da ölümün daha az görüldüğünün altını çiziyorlar çalışmalarında.

ÖÖ: İlginçmiş! Peki Brezilya’da şeyi nasıl yapmış? Gerçi bir yandan vaktimiz de bitti ama orada kıştan çıkıyor olmalarından dolayı mı?

SB: Hayır hayır, tabii retrospektif olarak yapıyor yani, hastaların içinde geçmiş sezonda grip aşısı yaptıranlar ve yaptırmayanlar kimdir diye bakıp yapıyor. Son bir bilgiyi verip kapatayım. Bu çok çelişkili bulguların ortaya çıktığı farklı çelişen yayınların söz konusu olduğu bir konu da anneden bebeğe covid-19’un bulaşıp bulaşmadığı ve gebelerdeki durum. Çeşitli çalışmalar yayınlandı, örneğin dün Jama’da çıkan bir yazıda Asma Calil ve arkadaşları az sayıda da olsa covid-19’un gebelerde ölü doğuma yol açtığını yani ölü bebek doğumuna yol açtığını bildirdiler. Bir diğer yazı da Ali Siyademirciyan ve arkadaşları bu da Pediatric Infection Diseases Journal’da çıkan bir yazı. Onlar da ilk kez İngiltere’de bir gebe kadının dünyaya getirdiği bebekte plesentada yani doğum öncesi anne karnındayken bebeğin virüs ile kontamine olduğu yani bulaşın söz konusu olduğunu gösterdiler. Konuyla ilgili olarak son çalışma da Pete Regy ve arkadaşları E-Life isimli dergi bu kez tam çelişkili bir bulguya değiniyorlar. Kendileri plasentada yani fetüsü ve amniyotik sıvıyı örten; çevreleyen plasentada SarsCov2 virüsünün reseptörleriyle ilgili gerekli moleküllerin bulunmadığını ya da az sayıda bulunduğunu, bu nedenle plasentaya virüsün çok sıkı bağlanamayacağını ve sorun yaratmayacağını söylüyorlar. Bu konuda da çelişkili yayınlar var, herhalde ilerideki günlerde daha netleşecektir. Ben bugün burada duyarım, iyi hafta sonları dileyeyim hem size hem de Açık Radyo dinleyicilerine.

ÖÖ: Çok teşekkür ederiz, haftaya görüşmek üzere. 

EK: Teşekkür ederiz.

SB: Görüşmek üzere.