Küresel Yokoluş İsyanı Başladı!

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

İklim adaleti isyanlarını aylardır takip eden Vakayinameleri kaleme alan Vakanüvisiniz hakir, konunun ehemmiyetine binaen, bu defa beynelmilel şöhreti haiz bir Vakanüvisin, usta gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail’in bir ay önceki Vakayinamesini ödünç alıyor.

Fotoğraf: Reuters

Dahr Jamail,

Truthout, 15 Kasım 2018

İki erkek çocuk annesi Dr. Gail Bradbrook, zaten aşırı derecede kirlenmiş olan atmosfere daha da fazla CO2 ve metan gazı pompalanmasına hükümetinin suç ortaklığı etmesine artık dayanamıyordu.

Moleküler biyofizik profesörü olan Dr. Bradbrook’un derin bilim kavrayışı, insanlığın karşı karşıya bulunduğu varoluşsal kriz ile yüzleşmeye yöneltti kendisini. Çocuklarına ve onların başına bırakılmakta olan paramparça dünyaya duyduğu sevgi temelinde harekete geçti ve bu kriz hakkında duyduğu dehşeti eyleme dönüştürdü.

Dr. Bradbrook’un kurucu ortaklarından olduğu “Rise Up!” (“Ayaklanın”) adlı grup, şimdi Extinction Rebellion (“Yokoluş İsyanı”) hareketini örgütlüyor. Birkaç bin kişiden oluşan bu girişim, Britanya çapında şiddet içermeyen doğrudan eylemler ve sivil itaatsizlik yoluyla, iklim olağanüstü OHAL’i konusunda acilen harekete geçilmesini talep ediyor.

Binden fazla isyancı 31 Ekim’de Londra’daki Parlamento Meydanı’nı işgal ederek kitlesel sivil itaatsizlik kampanyasını başlattı. Britanya Hükümeti’nin kayıtsızlığına karşı bir İlan-ı İsyan (Declaration of Rebellion) yayınladı.

“İsyan” deyimi biraz aşırı görülebilir, ama içinde bulunduğumuz zamanlar ve durumlar düşünülürse, hiç de öyle değil. Dr. Bradbrook için bunun vakti çoktan gelmiş, geçiyordu. ‘Truthout’ kuruluşu olarak, hükümete karşı isyana kalkışma noktasına nasıl geldiğini sorduk Dr. Bradbrook’a. Nedeni iklim krizi miydi, yoksa hükümetin hareketsizliği mi?

“Daha derinlerde bir şey” diye yanıtladı Dr. Bradbrook. “Hayatım boyunca… birşeylerin yolunda gitmediğine dair dokuz yaşımdan itibaren yaşadığım daha derin bir farkındalık durumu, değişim sürecinin bir parçası olma özlemi, sürekli olarak “neden” diye soran gıcık inatçı tarafım... ‘Gezegenimiz neden bu halde?’sorusu yani.”

Dr. Bradbrook, kendini değişimin ekonomisini ve değişim teorilerini öğrenmeye adamış bir insan. Bu sistemin hepimizi yok etmeden önce değiştirilmesi gerektiğinin bir süredir farkındaymış. Ama on yıldan fazla bir zamandır, kitlesel sivil itaatsizlik hareketlerini başlatma ve ateşleme uğraşıları hep başarısızlıkla sonuçlanmış.

“Dolayısıyla, 2016’da derin bir inzivaya çekildim; kişisel kaygılarımla baş etmek ve bir çıkış yolu bulmak için…” diye anlatıyor Dr. Bradbrook. İnzivadan çıkıp geri döndüğünde Yokoluş İsyanı’nı harekete geçirmiş.

Internet üzerinden yaptığı görüntülü eylem çağrısı, iklim krizinin ulaştığı boyutun eleştirel bir özeti ve herkes için seyretmesi zorunlu sayılması gereken bir belge. Nitekim Dr. Bradbrook’un çağrısı sosyal medyada olağanüstü çapta yayıldı ve paylaşıldı. Yokoluş İsyanı tüm Britanya’da kök salmakta.

“‘İktidarın toplumsal modeli’, hükümetlerin ve kurumların bir gücü kudreti olmadığını söyler – bizler itaat ederek, onlara bu iktidarı onlara bahşediyoruz – toplum sözleşmesi terimi de işte buradan çıkmaktadır” diyor Dr. Bradbrook, Truthout’a yaptığı açıklamada. “Artık bu ilişkiyi koparma zamanı geldi. Şuna inanıyorum ki, şimdi en önemli sorumluluğumuz, barışçıl sivil itaatsizlik eylemleriyle öne çıkmak.”

“Bilimsel verilere dayanarak söyleyebiliriz ki, CO2 salımlarını sıfır düzeyine indirmek için en fazla 10 yılımız var; yoksa insan ırkının ve diğer türlerin büyük çoğunluğunun önümüzdeki birkaç onyıl içinde yok olması riski çok yüksek.” (Bkz: Extinction Rebellion web sitesi).

Dr. Bradbrook’un bu açıklaması, Birleşmiş Milletler’in kısa bir süre önce yayınladığı bir rapora genel bir referans veriyor. BM bu raporunda, küresel ısınmayı 1.5 santigrat derece ile sınırlayacak dramatik eylemleri gerçekleştirmek için insanların önünde sadece 12 yıl kaldığını belirtiyor, aksi takdirde büyük felaketlerle yüzyüze kalacağımız uyarısını yapıyor.

Dr. Bradbrook, siyasi bir kriz yaratmak için gerekli olan kitlesel sivil hareketinin ülke (Britanya) nüfusunun yaklaşık yüzde üçünü kapsaması gerektiğine inanıyor. Böyle bir koalisyon kurmanın mümkün olduğunu, çünkü Yokoluş İsyanı’nın savunduğu türden değişimlerin sonuçta tüm insanlığın yararına olacağını düşünüyor. Dünyanın her yerindeki hükümetleri, iklim krizini hafifletmek için köklü ve sert tedbirler almaya zorlamanın yan-sonuçlarının daha güzel bir Dünya, insanlar arasında daha derinlemesine ilişkiler, ve daha az koşuşturmacalı hayatlar olacağına inanıyor.

“İhtiyaç duyulan değişimler, aynı zamanda, yüzyüze olduğumuz birçok başka sorunumuzun çözülmesini de sağlayacaktır” diyor Dr. Bradbrook. “Başka alanlarda çalışan insanları da bu harekete katılmaya işte bu yüzden çağırıyorum… Kurulu düzeni (sistemi) kitlesel sivil itaatsizlik hareketleri ile değiştirmenin bir zamanı vardır ve ben artık bu vaktin geldiğini hissediyorum.”

Truthout’a kendini Güneydoğu Londra’dan gelen 20 yaşında bir “çırak” olarak tanıtan Lizia, Yokoluş İsyanı hareketine katılma nedenini gezegenin ve gezegen vatandaşlarının çektiği acılardan her zaman keder duymuş olmasıyla açıklıyor.

“Kabul etmesi daha da zor olan, çekilen bu acıların gereksiz ve aslında önlenebilir olması” diyor. “Bana öyle geliyor ki Yokoluş İsyanı, uğrunda savaşmış olduğum her şeyin en üst noktası.”

Lizia, Altıncı Kitlesel Yokoluş sürecini, “Şimdiye dek protesto ettiğim tüm adaletsizliklerden, haksızlıklardan farklı bir şey” diye tanımlıyor. Britanya hükümetinin 'yaşam karşısında kayıtsız ve ihmalkâr' kaldığını düşünüyor. 'Yaşamakta olduğumuz yavaş yokoluş sürecini aktif olarak desteklediğini, hükümetlerin bunları “hep açgözlülükleri, mali ve siyasi ‘çıkar’ sağlamak gibi son derece kısa vadeli, sığ politikalar adına yaptıklarını' ekliyor. “Hükümetlerin tutum ve davranışlarına itirazım sadece ahlaki nedenlerden kaynaklanmıyor; bu bir ölüm kalım mücadelesi.”

'Yokoluş İsyanı Bildirgesi'

‘Yokoluş İsyanı Hareketi’, 31 Ekim 2018’de Londra’daki eylemiyle, bir bölümünü aşağıda verdiğimiz bildirgeyi basın yoluyla ilan etti:

“Bizlerin bugün burada yarattığı kargaşa, siyasi liderlerimizin iklimsel ve ekolojik felaketler karşısındaki ataleti (kayıtsızlıkları) ile işledikleri suç ve yıkımın yanında hiç kalır. WWF (World Wildlife Fund/Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı) yeni yayınladığı raporunda, 1970 yılından bu yana memeli hayvanların, kuşların, balıkların ve sürüngenlerin %60’ının insan eliyle yeryüzünden silindiğini açıkladı. Oysa milletvekilimiz Philip Hammond, hükümetin bütçe dökümünü açıklarken, iklim değişikliği felaketiyle ilgili tek kelime etmedi. Siyasetçilerimiz bizleri yarıyolda bırakıyor. Dolayısıyla geleceğimizi artık kendi ellerimize almak zorundayız!

Bugün vicdanımızın sesini dinleyerek; ve çocuklarımıza, toplumlarımıza, ulusumuza ve dünyamıza karşı görevlerimizin bilincinde olarak, ihmalkâr hükümetimize meydan okuyan ve Yaşamı savunan şiddetsiz bir isyan başlatmaya yemin ediyoruz. Hükümetimizin vatandaşlarını ve gelecek nesilleri iklim değişikliğinin yaratacağı akıl almaz felaketlerden ve sosyal yıkımdan korumaktaki utanç verici başarısızlığı artık tahammül sınırlarını aşıyor.

Sevdiğimiz her şeyin sürekli olarak yok edilmesi karşısında tembelce boş durmayacağız. Kalplerimiz kırılıyor; bu çılgınlık karşısında çok öfkeleniyoruz. Bu aptallıkla gelen despotluğa, bu planlı kolektif intihara isyan etmek hem hakkımız, hem görevimizdir. Siz de bize katılın.”

İklim değişikliği ve çevre sorunları hakkında uzun zamandır yazılar yazan Guardian gazetesi muhabiri George Monbiot, Milletvekili Caroline Lucas, Yeşil Parti’den Molly Scott Cato, ve iklim değişikliği konusundaki kayıtsızlığa karşı okul grevi yapan 15 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg de eylem sırasında konuşma yapanlar arasındaydı.

İsyanı başlatan binden fazla kişi Parlamento’nun önündeki yolları işgal etti, ve 'Dünya’nın vicdanlı koruyucuları' yol ortasında kendilerini birbirlerine zincirlediler. Binlerce başka insan da internet üzerinden isyana destek oldu ve Kasım ayı içinde planlanan bir dizi eylemlere katılacakları sözünü verdi.

Grubun talepleri arasında, Birleşik Krallık hükümetinin ekolojik tehlikenin aciliyeti hakkında gerçekleri söylemesi, karbon emisyonlarının 2025’e kadar net-sıfır düzeyine indirilmesi için hukuken bağlayıcı politikaları başlatması, ve işlevsel bir demokrasi için gerekli ulusal bir ‘Vatandaşlar Meclisi’ kurarak ihtiyaç duyulan değişiklikleri denetleme görevi yapması vardı.

‘Yokoluş İsyanı’, Britanya hükümetinin iklim krizi karşısındaki pozisyonunu “Suç niteliğinde bir ilgisizlik” olarak tanımlıyor.

'En iyimser tahminler bile durumun vahametine işaret ediyor'

Dr. Bradbrook’un sunumu, iklim krizinin temel gerçeklerinin çerçevesini belirliyor ve durumumuzun ne kadar karanlık olduğunun altını çiziyor.

Olup bitenlerin ne kadar üzücü olduğunu anlatan Dr. Bradbrook, hükümetlerin ve ana akım medyanın büyük bölümünün, iklim bilimi konusunda aşırı-tutucu bir bakış açısından beslendiğini vurguluyor. ‘Potsdam İklim Etkisi Araştırmaları Enstitüsü’ başkanı olan, aynı zamanda Papa Françesko’ya, Alman Şansölyesi Merkel’e ve Avrupa Birliği’ne üst düzeyde danışmanlık yapan Prof. Hans Schellnhuber’in şu sözlerine yer veriyor: “İklim değişikliği artık son evresine girdi… Sorun, uygarlığımızın beka sorunudur.”

Doğrusal-olmayan ısı artışlarına değinen Dr. Bradbrook, Dünya’nın nasıl kolaylıkla bir 'sera dünya'ya dönüşebileceğini ve orada kalmaya devam edeceğini, zira küresel ısınmayı 2 derecede (2°C) tutmanın bile zavallı bir ihtimal (yüzde beş) olduğunu söylüyor. Oysa bilim insanlarının çoğu, 2°C dereceden fazla ısınmanın önüne geçmenin bile artık yeterli olmayacağını, asıl amacın ısınmayı 1.5°C, hatta 1°C ile sınırlamak gerektiğini düşünüyor, ki bu eşiği zaten aşmış bulunuyoruz.

Dr. Bradbrook, halen içinde bulunduğumuz 'Altıncı Kitlesel Yokoluş' sürecinde her dört memeliden birinin, her sekiz kuştan birinin, tüm amfibik hayvanların üçte birinin, ve bilinen tüm bitkilerin %70’inin soyu tükenme tehlikesi içinde olan türler olduğunu belirtiyor, ve 2018’de yapılan bir araştırmaya göre Britanya’da yaşayan memeli hayvanların beşte birinin sadece 10 yıl içinde yok olabileceğini ekliyor.

“Bu istatistikleri öğrendikçe ve özel ayrıntıları düşündükçe duyduğum kederle nasıl baş edeceğimi bilemiyorum.”

Dr. Bradbrook’un sunumunda ele aldığı ‘Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları’ dergisinde (PNAS) 2017’de yayınlanan bir araştırma, eğer Dünya’nın ısısı 5°C derece veya daha fazla artarsa (ki halihazırdaki gidişata bakılırsa artacak), atmosferdeki 2.2 trilyon tonluk karbondioksitin varoluşsal bir ısınma tehdidi oluşturacağını (yani insan yaşamını da sona erdirebileceğini), ve bu ihtimalin 20’de bir olduğunu gösteriyor.

Araştırmanın yazarlarından biri, bu durumu “Bindiğimiz uçağın yere çakılma ihtimalinin 20’de bir olması gibi bir şey” diye açıklıyor. “Eğer bineceğimiz uçağın düşme ihtimalinin 20’de bir olduğunu bilseydik, o uçağa asla binmezdik; ama çocuklarımızı ve onların çocuklarını o uçağa bindirmeye razı olmuş gibiyiz.”

Dünyanın bu kadar ısınması insan hayatının kitlesel ölçekte kaybolmasına yol açacaktır. “Oysa” diyor Dr. Bradbrook, “İçinde bulunduğumuz tehlikenin boyutları karşısında hükümetlerimizin verdiği tepki hiç kalıyor”.

Hatta bazı bakımlardan daha bile geriye gittiler. Örneğin: Birleşik Krallık hükümeti, karada yapılan rüzgâr enerjisi tesislerine sağladığı maddi desteği kıstı; konut yapımında binaların 'sıfır karbonlu' olarak inşa edilmesi için verdiği öncü niteliğindeki desteği tamamen kaldırdı; yeşil yatırım bankasını sattı, az karbon emisyonlu 'yeşil' otomobilleri teşvik etmek için uyguladığı vergi indiriminden vazgeçti; vergilerin içinde çevreye zararlı davranışlardan caydıran vergileri tüm vergilerin belli bir yüzdeliğine yükseltme hedefinden çark etti; ve denizlerdeki med-cezirden sağlanabilecek enerjiye (“tidal power”) sırtını döndü.

Bu arada, Londra Heathrow Havalimanı’na üçüncü bir pist inşa edilmesi kararı da alındı, ki böylece Heathrow’un yaydığı karbondiyoksit emisyonu 7.3 milyon ton daha artacak –yani örneğin Kıbrıs’ın ülkesel karbon salımından bile fazla olacak. Küresel boyutta metan gazı yayılmasına yol açtığı bilindiği halde “Hidrolik çatlatma” (“fracking”) uygulamaları için vergi indirimi uygulanıyor. Dr. Bradbrook’un yaptığı sunum, Birleşik Krallık hükümetinin çevre politikalarında son 30 yıl içinde geldiği en kötü dönemi açıkça ortaya koyuyor.

“Krizin boyutları, hükümetlerimizin bizi nasıl yüzüstü bıraktığını gözler önüne seriyor” diyor Lizia, Truthout’a yaptığı açıklamada. “Bizden önceki nesillerin emeklilik maaşları, sağlık hizmetlerine, yüksek öğrenime, ev ve taşıt sahibi olma olanaklarına kolay erişim vb. hakkında anlattıklarını dinledim hep… ama ben bu kısa yaşamımda etrafımdaki insanlarda sadece tırmanan bir umutsuzluk, bundan kaynaklanan duygusal bir uzaklaşma, kayıtsızlık, ve en hayati hizmetlerin yerine getirilmediği için istismar edildikleri duygusunu yaşadıklarını gördüm. Şimdi arkamıza yaslanıp bizi yönetenlerin bu muazzam sorunları halletmelerini beklemenin nasıl bir sonucu olur acaba?”

Öte yanda, Trump yönetimi altındaki A.B.D.’de durum daha da felaket.

Dr. Bradbrook’un sunumuna göre, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ilk raporu 28 yıl önce, 1990’da yayınlanmıştı. Birleşmiş Milletler, ta o zaman bile küresel ısınmayı 1°C derece altında (yani 19. yüzyılda belirlenen bir taban çizgisinin üstünde) tutmamız konusunda bizi uyarmış, aksi takdirde toplumsal bir yıkımla yüzyüze geleceğimizi söylemişti. Halen küresel sıcaklıklar 1.1°C civarında; ve 10 yıl içinde 1.5°C derecelik bir artış seviyesine çıkacak. Şimdi karbondioksit düzeyleri, 1990’da olduğundan %60 daha yüksek; ve tıpkı metan gazı seviyeleri gibi yükselmeye devam ediyor.

“Şunu kabul etmek zorundayız ki, iklim değişikliği ile mücadele etmekte uyguladığımız geleneksel yöntemler başarısızlığa uğramıştır”, diyor Dr. Bradbrook. “Hükümetlerimiz, sadece kendilerinin elinde olan güçlerle yürürlüğe koyma imkânına sahip oldukları geniş çaplı değişim politikalarını uygulamakta başarısız olmuşlardır. Ve çevresel sorunlarla uğraşan örgütler, bu değişimleri uygulatmak için hükümetlere yeterince baskı yapmakta etkili olamamışlardır.”

Dr. Bradbrook, NASA’nın Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü’nde insan faaliyetlerinin iklim üzerindeki sonuçları ve gelecekten neler bekleyebileceğimiz konuları üzerinde çalışan Dr. Kate Marvel’in şu sözlerini söyleşisinde bizimle paylaşıyor:

“Bilim insanı olmak, bir ağır-çekim korku filminin aktif katılımcısı olmak demek. Çocuklarımızı bilmediğimiz bir gezegende yaşamaya gönderiyoruz ister istemez. Bir iklim bilimcisi olarak umut üzerine konuşma yapmamı istiyorlar benden. Özellikle bu güncel politik ortamda insanlar sonunda her şeyin iyiye varacağını duymak istiyorlar. Konferans düzenleyicileri iklim değişikliğinin çok kasvetli bir konu olduğunu söylüyorlar. Bize mutlu bir hikâye anlat, bize umut ver, diyorlar. Sorun şu ki, böyle bir hikâyem yok.”

Dr. Marvel şu anlamlı sözleri de ekliyor:

“Umut, ayrıcalığın doğurduğu bir yaratıktır…Umudun karşıt anlamı, umutsuzluk değildir; elemdir, kederdir. İklim değişikliğinin verdiği zararı sınırlamaya çalışırken, bir yandan da yas tutabilmeliyiz. Ve bu noktada sorunun muazzam boyutları bize sapkınca bir rahatlık veriyor: “hepimiz aynı gemideyiz” duygusunun rahatlığını. İklim değişikliğinin hızı, boyutu ve kaçınılmazlığı biz insanları tek bir yürek halinde birbirimize bağlıyor; ısınan atmosferin altında hepimiz kırık kalplerimizle sıkışıp kalmış durumdayız. Bizim umuda değil, cesarete ihtiyacımız var…Cesaret, mutlu son garantisi olmadan mücadele etme kararlılığını gösterebilmektir.”

Dr. Bradbrook şu ahlaki soruyu kendimize sormamızı istiyor: “Hükümet(ler)imiz dünyanın gaza boğulmasını aktif olarak teşvik ederken, türlerin yokoluşunu tetiklerken, sen ne yapıyorsun bakalım?”

Her şeyi göze almak

Yokoluş İsyanı eylemleriyle ne gibi tehlikeleri göze alıyorsunuz sorusunu Truthout’a şöyle yanıtlıyor Dr. Bradbrook:

“Her şeyi göze alıyorum. Melodram oynuyormuşum gibi gözükmek istemem, ama gerekirse, bütün hayatımı ortaya koymaya hazırım. Özgürlüğümü. Alay konusu olma riskini…her şeyi. Aynı zamanda kendimin, çocuklarımın ve çevremizdeki herkesin güvenliği için de dua ediyorum.”

Dr. Bradbrook tehlike peşinde koşma meraklısı değil elbette, ama 'her şeyi' göze almaya razı. “Çünkü risk çok büyük” diyerek Dr. Martin Luther King’in şu sözlerini tekrarlıyor: “Eğer bir insan, uğrunda ölmeye değer bir amaç bulamamışsa, yaşamayı da hak etmiyordur.”

Dünyanın başka yerlerinde çevre aktivistlerinin düzenli biçimde öldürüldüğüne dikkat çeken Dr. Bradbrook, “Bana büyük ayrıcalıkların sunulmuş olduğu bir çevreden geliyorum. Bu da, onun getirdiği ölümcül rahatlıktan sıyrılıp hizmetlerimi sunmak için bir başka sebep zaten” diyor.

Lizia da benzer duyguları paylaşıyor, ama değişik bir bakış açısını da ekliyor:

“İnanıyorum ki geleceğimizin kaderi gençlerimizin elinde. Onlara sadece akademik değil, her bakımdan yeterli eğitim vermenin bir yolunu bulmak zorundayız: hayatta kalabilmek için gerekli gerçek yaşam becerileriyle donatmalıyız onları, ve âsi ve tutkulu olabilmeleri için onlara yeterli alan açmalıyız.”

Dr. Bradbrook hepimizin yıkıcı bir bireyciliğin içine hapsolduğumuzu, durmadan “Ya ben ne olacağım”, “Ya benim ihtiyaçlarım”, “Kendimi nasıl daha iyi hissederim” gibi kişisel sorular sormakta olduğumuzu düşünüyor. Bilinç düzeyimizi yükseltmek için işte tam da bunu değiştirmemiz gerektiğine inanıyor.

“Uğrunda mücadele ettiğimiz amaca kendimizi tümüyle adama zamanının geldiğini düşünüyorum. Bastırdığımız gizli endişelerimizi gidermesi için umuda bir uyuşturucu gibi sarılmaktan vazgeçmeliyiz. Acı ve kederimizle tam olarak yüzleşmek ve buna uygun şekilde davranmak: İşte şimdi bizden beklenen bu – yani riskleri göze almaya hazır olmak.”

Dr. Bradbrook, “Yeryüzü ile ilişkilerimizde değişiklikler yaparak” onu onurlandırmanın artık kendi kişisel sorumluluğumuz olduğu kanısında. “Tek tek hepimizin kişisel sorumluluğu, bu krizle duygusal bir düzeyde tümüyle yüzleşmek, en derin acı ve kederlere batmaya hazır olmak, ardından da buna uygun davranış biçimini göstermek olmalıdır” diye açıklıyor Dr. Bradbrook. “Hayatlarımızı sadece kendimize ait şeylermiş gibi yaşamaktan vazgeçmeliyiz, çünkü öyle değiller. İnanıyorum ki biz hayata hizmet etmek için varız burada; öldüğümüz zaman geride bıraktıklarımız, değerli ataları olarak bizlerle gurur duyabilsinler diye.”

20 yaşındaki Lizia, Dr. Bradbrook’un sözlerini dokunaklı bir yorumla destekliyor. Truthout’a yaptığı açıklamada, okulda spor yaparlarken kendilerine kazanmanın önemli olmadığını, önemli olanın katılmak ve hoşça vakit geçirmek olduğunu öğrettiklerini söylüyor.

Oysa şimdi kazanmanın bir ölüm-kalım meselesi haline geldiğini belirtiyor Lizia: “Benim için ‘kazanmak’ demek, ömür süream içinde ihtiyarlama şansımı artırmak demek.”

Dr. Bradbrook, isyanın eylemlerinin hem yıkıcı hem de kurban olucu niteliği olması gerektiğini vurguluyor. 12 ve 17 Kasım'da Londra’da Parlamento alanında gerçekleştirilen eylemlerden sonra yenileri de gelecek.

Yokoluş İsyanı hareketine her gün dünyanın dört bir yanından katılma başvuruları geliyor. Hareket, A.B.D.’deki İklim Seferberliği grubu dahil, 15 ülkeden değişik gruplarla diyalog içinde.

Yokoluş İsyanı’na katılmakla neleri göze aldığı sorulduğunda, Lizia sözünü sakınmıyor:

“Eğer hiçbir şey yapmazsam, varlığım tehlikede olacak. Eğer hiçbir şey yapmazsam, kardeşlerim, akranlarım, sevdiğim herkes ve her şey risk altına girecek. Arkadaşlarım tutuklanmayı göze alıyor; onlar gibi daha başkaları da eğitim hayatlarını sona erdirip ‘geleceklerini mahvetmeye’ hazırlanıyor, çünkü – ne geleceği?”

İngilizceden çeviren Canan Ener Silay

Editör: Vakanüvis ÖM

(Orijinalini okumak)

NOT: İklim adaleti isyanlarını aylardır takip eden Vakayinameleri kaleme alan Vakanüvisiniz hakir, konunun ehemmiyetine binaen, bu defa beynelmilel şöhreti haiz bir Vakanüvisin, usta gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail’in bir ay önceki Vakayinamesini ödünç alıyor.