Hayvanlara Adalet Derneği okullarda hayvan hakları anlatıyor

-
Aa
+
a
a
a

15 Mayıs 2019 tarihli programın konuğu Hayvanlara Adalet Derneği Başkanı Av. Hülya Yalçın hem ülkenin hayvan hakları gündemini değerlendirdi, hem de derneğin hayvan hakları eğitim projesini anlattı. Dernek yüzlerce öğrenciye hayvan haklarını anlatıyor.

Fotoğraf: Hayvanlara Adalet Derneği
Türkiye'nin hayvan hakları gündemi: Av. Hülya Yalçın'la söyleşi
 

Türkiye'nin hayvan hakları gündemi: Av. Hülya Yalçın'la söyleşi

podcast servisi: iTunes / RSS

(Programın deşifresini paylaşıyoruz)

Hayvan Hakları Gündemi Hakkında:

Işıl Karaelmas: Derneğin eğitim projesine geçmeden önce benim çok merak ettiğim gündemden bir konu var, Batıkent Katliamı. Yani Nisan ayında Ankara Batıkent'te yaşanan 16 köpeğin zehirlenerek öldürülmesi olayı. Büyük yankı uyandırdı medyada, hatta eylemler düzenlendi. Şimdi durum nedir, suçlular yakalandılar mı, serbestler mi? Bir yaptırım olabilecek mi onlara?

Av. Hülya Yalçın: Bu şahıslar yakalandı, tepkiler üzerine yakalandı ne yazık ki yani yasa kendiliğiden harekete geçmedi. "Bu bir suçtur" diye harekete geçmedi. Üç şahıs gayet rahat suçlarını itiraf ettiler. "Evet, rahatsız oluyoruz, olabilir. İnsan mı öldürdük?" filan diyorlar bu gibi durumlarda. Ankara'daki ve diğer şehirlerdeki hayvan hakları aktivistleri son derece etkin bir mücadeleyle göz altına alınmalarını sağladı. Ama suç tanımı nedeniyle serbest bırakıldılar. Fakat yeniden başvuru yapıldı otopsilerden sonra ve davaya dönüştü. Beş yıldan az olmamak şartıyla hapisle yargılanmaları için davaya dönüşüyor. Ama arkasını bırakmamak lazım. Bu süreç devam ederken hala İncek'te, Batıkent tarafında ikişerli üçerli zehirlemeler devam ediyor.

Yani insanlar, "kedi-köpek zehirlersem nasıl olsa bana birşey olmaz" düşüncesinde artık. Bunun şöyle bir tehlikesi de var, ben de dahil zaman zaman, eğer yasa bunları cezalandırmayacaksa, kamu vicdanı rahat etmeyecekse, ben artık uyku uyuyamıyorsam ben bu şahısları gördüğümde doğrudan doğruya kendim engellerim. Hukukta buna ihkak-ı hak diyoruz, öyle bir tehlike var artık. Çünkü insanlar yasaya güvenmiyor, hayvan haklarıyla ilgili bu kadar korkunç olaylar olurken polis gelmiyor, jandarma gelmiyor diye kendi hakkını kendi, hayvanın hakkını kendi aramaya kalkışıyor. Bunu da sosyolojik bir açıklama olarak önlerine koyuyoruz, artık davalar açılsın, birini öldüren herkesi öldürmüş gibi değerlendirilir ve bu insanlar ceza alsın diye.

IK: Peki siz de bu davayı takip edecek misiniz dernek olarak?

HY: Tabii ki. Biz İstanbul'dan müdahil olduk davaya. Birkaç gün sonra sonucu gelecektir. Pek çok dernek, STK, baroların hayvan hakları kurulları da müdahil oldu. Hep birlikte takip ediyoruz, ancak bu etkili oluyor. Kağıthane'de bir küçük kediye tecavüz edilip öldürülmüştü. Orada da mesela üç ay hapis yattı bunu yapan kişi. Segbis üzerinden duruşmaya bağlandığında söylediği şu, aslında toplumun sesi bu: "İnsan mı öldürdüm canım, altı üstü bir kedi." Yani canlıya bakış açısıyla ilgili bu. O yüzden toplumun bu insanları yasadan önce belli bir noktaya koyup durdurması lazım.

IK: Yasa tarafında da bazı gelişmeler oluyor, onu da kısaca sormak istiyorum size. Geçtiğimiz Şubat ayında mecliste bir Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kuruldu, ilk defa Türkiye tarihinde. Ve meclisteki beş siyasi partinin ortak önergesi sonucu kuruldu bu komisyon. Yeni yasa tasarısını düzenlemek için mi kuruldu bu komisyon ve neler vaadediyor sizce?

HY: Aslında bütün siyasi partilerin tabanlarından hayvan haklarıyla ilgili talepler yükselmeye başladı çünkü hayvanların yaşama hakkı gerçekten siyasetler üstü bir konu. Bütün tabanlardan yükselince artık ortak hareket etmek zorunda kalındı, çok uzun bir sürecin sonu bu. Elbette ki güzel bir gelişme ama neticede nereye varacağımıza bağlı tabii. Bu komisyonun içinde aktif olarak sahadan gelen, adliyeden gelen, sokaktan gelen mücadelenin olduğu her yerden gelen ve doğrudan faydayı gören insanların bulunması çok önemli. Bu nedenle geçtiğimiz yıllarda bizim de içinde bulunduğumuz Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu kuruldu. Türkiye'nin her tarafından 350'den daha fazla oluşumun bir araya gelerek oluşturduğu bir oluşum bu. Hayvan hakları savunucularının ilk defa bu kadar büyük bir kitle olarak bir araya geldiğini görüyoruz, bu da çok umut verici. Hem bizim cepheden umut verici, hem Ankara açısından dağınık sözler çıkmıyor, dağınık sesler çıkmıyor, herkes aynı şeyi istiyor: hayvanlar yaşasın. 

IK: Komisyonun çalışmalarına mı dahil olacak bu grup?

HY: Evet, öyle bir talebimiz var. Bireysel görüşmelerimiz de var. Muhtemelen ağırlıklı olarak dahil olacağız çünkü Türkiye'nin her tarafından ihbarlar geliyor. Hayvan hakları ihlallerinin doğru tanımlarını ve karşılıklarını biz masaya koyabiliyoruz ve uygulamada hukuki, idari, sosyal süreç nasıl gider, bunları biz söyleyebiliyoruz. Ankara'da kanun yapıcılar veya bu komisyonu oluşturanlar sahadan uzak, doğru bilgilendirilmeleri gerekiyor. O yüzden bizim orada olmamız çok önemli. Ayrıca pek çok partinin de kendi içinde hayvan hakları çalışma grupları oluşturduğunu duyuyoruz, bu da son derece umut verici. Bu işte tabanın bitmek tükenmek bilmeyen samimi taleplerinin sonucu.

Derneğin hayvan hakları eğitim projesi hakkında:

IK: Bir eğitim projeniz var, okullara gidiyorsunuz ve hayvan hakları anlatıyorsunuz. İlköğretim ve ortaöğretim sanırım.

HY: Evet, ilköğretim öncesi, ana okulu ve liseye kadar. Biz Hayvanlara Adalet Derneği olarak zaten üniversitelere ve Sivil Toplum Kuruluşlarına, bizim disiplinimiz dışındaki her yere gidiyorduk eğitim projeleri kapsamında. Dava nasıl açılır, hukuki sürece nasıl dahil olunur? Önce kendi haklarınızı bilin ki hayvanların da haklarını savunalım, mottosuyla. Bu süreçte fark ettik ki küçük çocuklara ulaşmak daha önemli. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvuru yaptık. Çalışmalarımızın kapsamını belirten dokümanları kendilerine verdik. Biraz zorlu bir süreç oldu ama nihayetinde bu dönem başında kabul edildi. 39 ilçedeki tüm okullara yazı gönderildi. Bu bizi çok mutlu etti tabii. Çocuklarla başlanılan bir hareket yüzde yüz başarıya doğru gider diye düşünüyoruz, dönüşler de bu şekilde zaten.

IK: Bloğunuzda şöyle demişsiniz: "Hayvanlara Adalet Derneği olarak önce İstanbul'da ve sonra Türkiye'de gidilmedik okul bırakmayacağız diye yola çıktık." Kaç okul oldu şimdi, kaç öğrenciye ulaştınız?

HY: Öğrenci sayısı konusunda bir şey diyemiyorum çünkü biz mesela bir sınıf 40 öğrenciyle başlayalım diyoruz, akın akın öğrenciler geliyor. Bir eğitim için, bir saat için gittiğimiz yerde iki, üç, dört saate kadar uzuyor, aralıklı eğitimler yapıyoruz. Eğitim sayısı 50'yi geçti, okul sayısı 42 civarlarında. Ama bu dönem muhtemelen yetiştiremeyeceğiz çünkü Hayvanlara Adalet Derneği'nin hukukçuları bir yandan mesleğini de yapan aktif hukukçularız hepimiz. O yüzden yetişmemiz zor oluyor, günde iki okula filan düştük bu ara. Tabii ki bu yormakla birlikte son derece umut verici olduğu için daha fazlasını yapalım istiyoruz, başka disiplinlerle de beraber sürdürelim istiyoruz. Şimdiden mesela Eylül ayına günler belirlemeye başladık, okullardan talep devam ediyor.

IK: Okullar mı başvuruyor, "gelin bizde de anlatın" diye? Nasıl işliyor o süreç?

HY: Tabii, Milli Eğitim bütün okullara yazı göndermişti, bu yazı kapsamında arayan okullar oldu. Biz okullardaki çalışmaları paylaştıkça duyan okullar da talep etmeye başladı. Biz hatta bir hashtag yaptık, şakayla karışık yapmıştık, bizi okulunuza çağırın, "bizim okulumuza da gelin" diye. Bu ciddiye dönüştü, gayet güzel talepler var, yabancı dilde eğitim yapan okullardan talepler var, bunlar için de bir altyapı oluşturmaya çalışıyoruz. Temel hayvan hakları ve bu bağlamda aslında hayvan haklarını savunan insanların kendi hakları üzerinden gidiyoruz: Adalet, özgürlük, eşitlik.

Mesela okullarda şey çok dikkatimizi çekti: Sizin haklarınız nedir, diye önce soruyoruz. Oynama hakkı, uyuma hakkı, sevme-sevilme hakkı gibi şahane cevaplar geliyor, doğrudan, maskesiz, çok güzel cevaplar. Kendi haklarını bildiklerinde bir başka canlının hakkını korumak için daha güçlü hissediyorlar. Özgürlük, adalet ve eşitlik kavramlarına çok ilgileri var, onu fark ettik. Eşitlikle adaletin aynı şey olmadığı konusunda mesela anlatmakta zorlanır mıyız diye düşünüyorduk. Hiç zorlanmıyoruz, gayet açıklar.

Ve hayvanlarla ilgili çok proje var okullarda. Yani her gitiğimiz okulda kuş evleri, kedi barınakları, köpekten biraz çekinmekle beraber köpek besleme etkinlikleri filan yapıyorlar. Öğretmen arkadaşlar çok etkin bu konuda, biz bunu da gittiğimiz zaman fark ettik. Hatta Kağıthane İmam Hatip Lisesi'nde bir kedi ve bir köpek var. Kedinin adı Hamsi. Orada çocuklar bakıyorlar, çok güzel. Başka bir okulda yine köpek vardı sokaktan sahiplenilmiş. Vermek istediğimiz mesajların altyapısı zaten oluşmuş, biz onları hem doğruluyoruz, hem motive ediyoruz ve dönüşleri de çok güzel. 

IK: Yeni nesil, hayvan hakları konusunda nerede duruyor, siz bir "dip dalgadan" bahsediyorsunuz. Okullarda nasıl sorular geliyor, ilgileri nasıl konuya? 

HY: Yetişkinlere oranla inanılmaz bir hayal güçleri ve kalınlaşmamış maskeleri olduğu için çok doğrudan, çok dolaysız ve çok güzel sorular geliyor. Mesela "onların hayalleri var mıdır?" diye sordular. Biz karınlarını doyurup, tekme tokattan kurtarmakla uğraşırken hiç aklımıza gelmeyen bir şey, hayvanların hayalleri var mı?

Hayvanlar bizi seviyorsa nasıl belli eder, mesela. O açıdan bakıyorlar. Ve bir hayvanla yaşadıklarında diğer bütün hayvanlar konusunda fikirleri oluyor. Birisi acıkıyorsa hepsi acıkıyordur, gibi. Hayvanların yavrularının içeceği sütü biz niye içiyoruz, diye soranlar oldu mesela.

IK: Onu sormak istiyordum, diğer hayvanlar hakkında, bu et ve süt konusuna değiniyor musunuz hiç eğitimlerde?

HY: Bizim proje kapsamında doğrudan doğruya girmiyoruz fakat hayvan hakları ve temelde yaşam hakkı, her canlının tüyü, kılı, saçı, eti, canı kendisinindir dediğimiz noktada valla şelale gibi sorular geliyor, zaten girmeye gerek kalmıyor. Herkes dedesini, babasını şikayet etmeye başlıyor, "benim kuzumu kesti, benim tavuğumu bilmem ne yaptı" filan diye, "ben artık onları kurtaracağım" diyorlar. Ve bunu samimiyetle söylüyorlar. 

Ama tam tersi de var tabii. "Ama onları biz kullanmazsak çoğalırlar" diyenler de var. Bu anlamda eğitimcilerin veya bu konuda iddiası olan kişilerin en ufak bir çelişki yaşamaması lazım. "E sen tavuk yemiyor musun?" diye soruyorlar mesela, "ben kimseyi yemiyorum" diyoruz, hepimizin söylemi aynı: "ben kimseyi yemiyorum." O zaman şaşırıyorlar, "e ben de yemeyeyim" diyorlar mesela.

Ailelerle çatışma çıkabilir bu konuda, eve gidip "ben artık et yemiyorum" dediğinde protein savaşları başlar, malum. Biz de o zaman diyoruz ki, "ailelerinizi sizi bu güzel okullarda okutmak için çok çalıştı, bu bilgileri öğrenemedi. Şimdi siz öğreniyorsunuz, gidip ailelerinize öğretiyorsunuz." Yani dip dalga bu. Çocuklar zaten eğer bunu doğru kabul etmiyorsa, kafasına yatmıyorsa direniyor orada. Yani sırf laf olsun diye kabul etmiyor değil, kendi fikri içeriden çıkıyor ve direniyor. Biz çok sert bir direnişle hiç karşılaşmadık, çok güzel anlıyorlar. Çünkü, gördüğümüz 40 okul ve çok fazla eğitimde gördüğümüz, çocuklar hayvanları canlı olarak görmüş. Yetişkinler gibi mal olarak görmüyor, canlı olarak. Mesela "örümceği ne yapacağız?" diye soran var. Onu avukat arkadaşımız anlatıyor, kağıdı koyarsınız, üstüne bardağı kapatırsınız ve öldürmeden doğasına bırakırsınız, diye.

"Aslanlar niye sirkte duruyor?" diye soran çocuklar var mesela. Sirkler, hayvanat bahçeleri, yunusların kapatıldığı parklar ve ipek böceğine varana kadar, "biz hayvanların niye osunu busunu alıyoruz, canını alıyoruz, tüyünü alıyoruz, yaşam hakkını alıyoruz" gibi, hemen açılıyor sorular ve adalet anlayışına oradan gidiyorlar. Her canlının yaşam hakkı kendisi için tektir ve kutsal olan odur diye. Böyle düşününde kendi hakkını aramak konusunda da daha bilinçli oluyor. 

Mesela "sirkler iyidir, biz orada hayvan görüyoruz" dediklerinde, veya "hayvanlar barınakta kalmalı" dediklerinde ne düşündüklerini soruyoruz. İşte barınakta arkadaşlarıyla beraber ve karnı doyuyor, bakış açısı o. Halbuki barınaklar hayvan hakları aktivistleri açısından ölüme kadar esaret demek, ölüm kampı demek. Çocuklara bu sözlerle söylemiyoruz ama, "iyileşmek için hastaneye gittiğinizde yemek getiriliyor, ziyaretçileriniz geliyor ama iyileşince eve döneceğinizi biliyorsunuz. Barınaktan eve dönüş yok." Bunu anladıklarında "aa o zaman barınaklar kötü, bizimle yaşasınlar" diyorlar. 

IK: Açık Radyo dinleyicileri size nasıl destek olabilir? Hem bu proje için, hem derneğin faaliyetleri için?

HY: Derneğin faaliyetleri için sponsorlar olabilir, okullara giderken küçük sembolik mamalar veya afişler, broşürler dağıtılması anlamında. Biz çünkü maddi anlamda çok etkin bir dernek değiliz, herkes gönüllü. O konuda biraz zayıfız diyebilirim. Bağışta bulunabilir insanlar isterse, derneğe üye olup aidat ödeyebilir. Hukuki destek olabilir, bütün Türkiye'deki hukukçu arkadaşların katılımını isteriz aslında. Her ilde bir HAD hukukçusu olsa ihlalleri daha kolay takip edebiliriz sanırım.

****

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Moby Porcelain