'Kamusal sanat anlayışı üretimi ve bunun pratiği': Kadıköy Tiyatroları Platformu

Tezahür
-
Aa
+
a
a
a

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Tezahür’de, Kadıköy Tiyatroları Platformu’nun her yıl düzenlediği, bu yıl ise izin verilmeyen 27 Mart Şenliğini ve Platrform’un kuruluş amacından çalışmalarına uzanan süreci dinledik.

Fotoğraf: arsizsanat.com
Tezahür: 27 Mart 2019
 

Tezahür: 27 Mart 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

Gülin Dede Tekin: Bu hafta Tezahür’ün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne denk gelmesi vesilesiyle Kadıköy Tiyatroları Platformu’ndan Volkan Yosunlu konuğum. Hoş geldin Volkan.

Volkan Yosunlu: Hoş bulduk.

Gülin: Aslında bu kaydı 27 Mart’tan birkaç gün önce yapıyoruz. Bu arada platformun her sene düzenlediği 27 Mart kutlamasına ‘yasaksız yasak’ diye tanımladığınız bir yasak geldi. Bunu detaylı olarak konuşmak istiyorum ama öncesinde 27 Mart’ın ne olduğunu dair de biraz konuşalım mı? Özellikle Türkiye’de tiyatro üretmeye çalışan insanlar için nasıl bir anlamı var. Sadece ücretsiz bilet vermek mi 27 Mart?

Volkan: Aslında biz ilk baştan ona karşıyız. Kadıköy Tiyatro Platformu’nun bakış açısını da böylece belirtmek istiyoruz.  Biz 27 Mart’ı oyunların bedava oynandığı, değersizleştirildiği bir gün değil, aksine tiyatroların önünün daha fazla açıldığı seyirci ile etkileşim olanaklarının daha fazla yaygınlaştırılması gerektiği günlerin köşe başları olarak tanımlamak istiyoruz. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nün İstanbul’da ya da Anadolu’da, Türkiye’de tiyatronun yapıldığı koşulları düşündüğümüzde aslında bizim için varoluş günlerinden biri olduğunu görmek gerekiyor. Yeniden bir sezonu bitirebilmek, bütün bir sezonun ortasına gelmek, sonlarına gelmeyi başarabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz biz 27 Mart’ta. Seyirci ile buluştuğumuz noktada biliyoruz ki bu hayatı birlikte yaşıyoruz. Bu hayatın bir sürü olumsuzluğunu, aşkını, keyfini, şiddetini, birlikte yaşıyoruz. Bu birlikte yaşadığımız şeyi bizler tiyatrocular olarak sahneye taşıyoruz, hayatlarımıza tanıklık ediyoruz ve seyirciyi de buna davet ediyoruz. 27 Mart da tüm dünyada olduğu gibi “Biz varız, vardık, var olacağız” dediğimiz günün karşılığı. Seyirci ile bir şenlikle yeniden var olma günü olarak tanımlıyoruz. Çünkü dediğim gibi yaşanan bir sürü olumsuzluk var. Bunun ekonomik koşullarla da alakası var, günümüz toplumlarının ve özellikle Türkiye’de yaşayan bizlerin üretme konusundaki önümüze konulan engeller de var. Yasaksız yasaklar var yine konu başlıklarımızdan biri olarak. Bütün bunlara rağmen biz tiyatro yapıyoruz, tiyatro ile kendimizi var ediyoruz. “Bu yaşadığımız hayatı böyle anlamlandırmak istiyoruz” diyoruz. 27 Mart’ta da seyircimizle buluşarak, diğer sanatçı dostlarımızla, sanat dallarımızda üretimde bulunan arkadaşlarımızla birlikte… Özellikle bu yıl çağrımızı bu şekilde gerçekleştirdik. Dünya Tiyatro günü olabilir ama biz Kadıköy’de, İstanbul’da üreten heykeltıraşlarla, ressamlarla, pantomim sanatçılarıyla herkesle bir arada yeniden var oluş günümüz olarak kutlamak istiyoruz. Bir nevi bizim nevruzumuz gibi bir şey bu. Yeni sezona yeni birlikteliklere şenlikli bir merhaba demek istedik bu sene de.  27 Mart’ın anlamı bizim için bu.

Gülin: Bu seneki kutlamalar için Platform’un neler planladığından bahsedebilir misin?

Volkan: Biz bu yıl bu yürüyüşün üçüncüsünü yapıyoruz aslında. Platformun ilk kurulduğu yılın ötesinde dördüncü, beşinci yılına giriyor Platform. Madem Kadıköy bir merkez haline geldi, bu merkezin kutlamasını da merkezîleştirelim fikri ile çıktı aslında. Daha önceden bu işin merkezi Beyoğlu’ndaydı. Kentsel dönüşüm ve politik bir takım hamlelerin öncesinde… Ama Beyoğlu’nun merkezinin dağıtılması, sosyo-ekonomik bakımdan figürlerinin değişmesi, kapanan sahnelerimiz, yıkılan ‘sahnemiz’... Son yıllara baktığımızda Kadıköy bir cazibe merkezi haline geldi ve Platform da bu ihtiyaçla çıktı.  O yüzden de Kadıköy Belediyesi ile Platform tüm İstanbul’un yürüyüşünü planlayalım gibi bir yerde yola çıkmıştı. Biz iki sene bunu çok güzel yürüttük. Geçen sene bu sene yaşadığımız yasağa benzer bir yasaklamayla karşılaşır gibi olduk. İlk yaptığımız başvurularımızda, “Yapmasanız mı acaba? Güvenlik problemi…” dediler. Nasıl bir güvenlik problemi ise bu ülkede hiçbir zaman bu problemi aşamıyoruz. Bütün üretenlerin, bir şeyin daha iyi olmasını isteyenlerin önüne güvenlik problemi koyuluyor. Bizim her sene olduğu gibi gelenekselleştirdiğimiz kurgumuz şuydu: Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin önünde toplanıyoruz ve Bahariye Caddesine yürüyüş kolumuzla çıkıyoruz. Genel olarak bir eğlenceli bandomuz oluyor. Çok karnaval kültürü yaşayan bir ülke değiliz ama çok keyifli, insanların çoluğunu çocuğunu alıp, her yaştan seyirci ile buluştuğumuz, ortak yürüyüşümüzü sürdürdüğümüz bir yürüyüşümüz vardı. Bu şekilde programlamıştık. İlk basın açıklamamızı Süreyya Operası’nın önünde yapıyoruz. Güne dair, bizim ürettiklerimize dair fikrimizi söylüyoruz. Sonra Mehmet Ayvalıtaş Parkı’na geldiğimizde orada daha önceden kurduğumuz sahnemiz oluyor ve sahnede o yıl belirlediğimiz performanslar sergileniyor. Bu sene de aynı yolu sürdürüp Ayvalıtaş Meydanı’nda Kolektif İstanbul konseri ile bitirecektik. Ama gel görelim anayasal hakkımız olan başvurumuzu yaptık ve ilk elden başvurumuz reddedildi.

Fotoğraf: Kadıköy Tiyatroları Platformu

Gülin: Reddeden mecra hangisi?

Volkan: Kaymakamlığa başvuruyorsunuz, onlar uygun görürse valilik vs. diye devam ediyor. Reddedilmemizin de koşulu güvenlik gerekçesiydi. Bir de çevre esnafın olumsuz etkileneceği… Nasıl olumsuz etkilenecekler onu da hiç anlamıyoruz ama…

Gülin: 8 Mart’ta tüm İstiklal Caddesi’ni kapatmışlardı.

Volkan: 1 Mayıslarda koca koca meydanlar kapatılıyor. Sonuçta biz biliyoruz ki bunlar devletin belli kalıp cümleleri. Herhangi bir sonuç üretmek istediğinizde karşınıza bürokrasi aynı cümlelerle çıkıyor. Biz dedik ki, “Biz şenlikli bir yürüyüş düzenliyoruz ve bunu yapmak istiyoruz”. Sonradan yazılı açıklama istediğimizde bize şöyle geldiler: “Biz size yasaklamıyoruz, Salıpazarı’nı öneriyoruz”.

Gülin: Merkezdeki eski Salıpazarı mı, Hasanpaşa’daki yer mi?

Volkan: Hasanpaşa’daki… Ne yapacağız biz Salıpazarı’nda. Birkaç tane de koşulları var. Ses düzeni olmayacak, megafon olmayacak, mikrofon olmayacak, trafiği aksatmayacak. Burası trafiğe kapalı bir alan, aksatamayız ki. İstesek bile bunu yapamayız. Sadece birbirimize fısıldadığımız bir 27 Mart kutlamamızı istiyorlar.

Gülin: Tiyatrocuların sesleri gür çıkar diye düşünüyorlardır.

Volkan: Evet, tiyatrocuların sesleri gür çıkar bu kesin ama engellendiğinde daha gür çıkar. Algılayamadıkları şey bu. Biz de dedik ki, “Teşekkür ederiz”. Biz bildiğimiz yollardan bildiğimiz şekilde anayasal hakkımızı kullanma iradesini gösterdik. Toplanacağız. Yine Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin önünde olacağız. Yine dövizlerimiz olacak, yine isteyen her seyircimizin kendince tiyatroyu ifade etme biçimini kendi dövizlerine taşımasına açık olacak ve yürüyüşümüze başlayacağız. Süreyya Operası’na kadar yürüyerek basın açıklamamızı yapacağız. Biliyoruz aslında neden engellenmek istediğimizi. Çünkü Kadıköy Tiyatroları Platformu sanatçılara dair herhangi bir baskı uygulandığında, herhangi bir sansür ile karşılaşıldığında, herhangi bir sahne kapatma, herhangi bir bireysel linç kampanyası, sosyal medya linçi ya da yargı olaylarında susmadı. Arkadaşlarımız tutuklu. Şu anda bir arkadaşımız Cenk Dost Verdi tutuklu, sosyal medya paylaşımlarından ötürü. Biz bu arkadaşlarımızı asla yalnız bırakmadık. Yalnız bırakmayacağımızı da defalarca deklare ettik.

Gülin: Ses çıkaran çok az mecra kaldı ve siz de bunlardan birisiniz.

Volkan: Evet çünkü biz birbirimize tanığız. Birbirimizin yaptıklarına, ürettiklerine, paylaştıklarına tanığız. Cenk Dost Verdi’nin, bu durum benim başıma gelirse aynı şeyi yapabileceğini biliyoruz. Ya da Emek Tiyatrosu’nun başına gelen tehditlerin aslında hepimizin bir tehdit mekanizmasının içinde olduğumuzu biliyoruz. O yüzden de birbirimizi yalnız bırakmıyoruz. Bu yüzden de engellenmek istiyoruz. Önümüze çeşitli çeşitli konularla geliyorlar. Bazen yasal mevzuat oluyor, bazen arkadaşlarımıza bireysel saldırılar gerçekleşiyor. Bazen hiçbir şey olmuyor. Bazen geliyor o yetkililer salonlarımızda oyunlarımızı izliyorlar. Bazen düşmanca geliyorlar bazen bizi bir yerlere şikâyet etmek için çomak gösteriyorlar. Yakın zamanda Moda Sahnesi’nin başına gelen; “Oyununuzu izledik, sizi şikâyet edeceğiz, çok rahatsız olduk” durumu gibi.

Gülin: Kıyı için yazıldı o değil mi?

Volkan: Evet. Çünkü Kıyı bir göçmen hikâyesi. Bu ülkede göçmenlerle ilgili, biz tarihimizle, var olan anımızla barışamadığımız sürece rahatsız olan çok insan çıkacak bu üretimlerden. Biz de bu gibi saldırılara topluca söz söylediğimiz için engellenmek istiyoruz.  Ama biz bu yanımızla değil ürettiklerimizle paylaşmak istiyoruz.

Gülin: İkinci yarıda da biraz bunu konuşalım istiyorum. Bu kayıt yayınlandığında başınıza ne gelmiş olacak bilmiyoruz da.

Volkan: Herkesin toplantıda söylediği şuydu: “Gelip ne yapacaklar? Biber gazı mı sıkacaklar”? Akıllı bir yönetici bunu yapmaz diye düşünüyoruz. Tabii ki kendimizi başka bir yere koyduğumuz için değil. Bu ülkede bir sürü insana, kadınlara en son 8 Mart’ta neler yapıldığı ortada. Evet, devlet mekanizması çeşitli argümanları ile size ya da bize saldırabilir. Bilmiyoruz. Geleceğe mektup atıyoruz şu an. Ama akıllı olan bir yöneticinin buna yeltenmeyeceğini düşünüyoruz. Çünkü biz o iradeyi gösterip, o yürüyüşe başlayacağız. Bunu bir güç gösterisi olarak da değil, anayasal hakkımız olduğu için yapacağız. Olağanüstü hali sürdürmek isteyenler, bu ülkede sanatın çeşitli engeller koymak isteyenlerle göğüs göğse merhaba diyeceğiz birbirimize. Onun yerine gelsinler, şenliğimize katılsınlar çok daha doğru.

Gülin: Platforma gelelim mi? Platform kurulduğundan beri her yıl mutlaka konuk olarak almaya çalışıyorum sizi. ‘Vaatlerinizi’ gerçekleştirdiğinizi görmek çok iyi geliyor bana. Geçtiğimiz yıldan bu yana hayal ettiklerinizin neresindesiniz peki?

Volkan: Aslında ilk ihtiyaç şuydu: Biz bizi tanıyalım. ‘Burada, Kadıköy’de madem bir şeyler üretiliyor, gözle görülmeyen bir birlik var bunu gün yüzüne çıkartalım’dı asıl kuruluş amacı. Aynı cümlenin farklı kelimeleriyiz. Bir araya geldiğimizde başka bir öykü oluyoruz. Bunu yaşatabilmek adına bir araya gelme ihtiyacıydı. Bir araya geldikten sonra buna dair kafalarda soru işaretleri de vardı. Hem katılımcıların hem de birlikte yürüttüğümüz belediyenin. Bu arada adını anmadan olmaz. Bu dönem Kadıköy Belediye başkanlığını yapan Aykurt Nuhoğlu’nun çok büyük emeği var Platform’da. Çünkü kamuyla, kamunun içinde sanat üretenlerin bir düzlemini oluşturduk. Daha önceden belediyeler hep bir kazanç kapısı, talep edilen yer gibi görünürdü. Hem bizim camiamızda hem de genel olarak. Biz de ilk iş bunu değiştirelim diye yola çıktık. İlk toplantılar bu düzlemde ilerledi. Evet, bir araya geliyoruz ama temel talebimiz ne? Kadıköy Belediyesi’nin oyunları satın almasını mı sağlamak yoksa daha büyük hedefler mi koymak? Biz daha büyük hedefleri tercih ettik. Aykurt Başkan’la, Simten (Gündeş) Hanımla ve kültürdeki diğer tüm arkadaşlarımızla birlikte. “Madem biz bu yörede, bu ilçede sanat üretimi yapan insanlarız kamusal sanat anlayışımızı belediye ile nasıl ortaklaştırabileceğimizin projelerini geliştirelim” dedik. Ve Platform ürettiği bütün projelerde bunu hedefledi. Dedik ki biz birlikte yürüyeceğiz, birlikte bir kamusal sanat anlayışı üreteceğiz ve bunun pratiğini yaşayacağız. İkinci ihtiyacımız da buydu. Önce yan yana geldik, birbirimizi tanıdık sonra da Kadıköy’ün sanat potansiyeline, buranın üreticileri, sahne tasarımcıları, tiyatrocuları, tüm üretenleri ve seyirciler adına nasıl kültür politikası üreteceğimizi konuşmaya başladık. Bunda çok güzel projeler çıktı. Mesela ‘Benim Komşum Tiyatro Projesi’. Bu yıl da sürüyor. Yine komşularımız belirlediğimiz tiyatrolarla birlikte atölyelere katılıyorlar. Mahalleli mahallenin tiyatrosu ile tanışıyor. Tiyatro yapış biçimiyle tanışıyor. Bizim dertlerimizi anlıyor. Derdimiz derken hayata dair, sanatı üretirken neye hedeflediğimize dair derdimizi paylaşıyoruz. Ve geleceğin seyircisini yaratıyoruz aslında. Onun harici Uykudan Önce Tiyatro projesi ile ailelerin, belki hala tam olarak anlatamadık, böyle bir eksikliğimiz de olabilir ama, 'prime time’da çocukları ile dizi izlemeyip tiyatroya gidecekleri bir kuşağı yarattık. İnsanlara dedik ki çocuğunuzla vakit geçirin, kaliteli vakit geçirin. Buyurun biz alışılmışın dışında akşam çocuk tiyatrosu oyunlarını sergiliyoruz. Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde bu kuşağı oluşturduk. Bu, Kadıköy Tiyatrolar Platformu’nun oluşturduğu bir şeydi. Daha doğrusu bu dediğim politikanın oluşturduğu bir şeydi. Bunun haricinde her yıl “27 Mart’ı nasıl yaparız”ı arıyoruz. Sezon başlangıcında festival dediğimiz şenlik devam ediyor. Olabildiğince geniş katılımla gerçekleşiyor.  Bu tür üretimler oldukça da devam edecek. Yine çeşitli projelerimiz var. Kadıköy Tiyatro Şenliği’ni uluslararası bir boyuta taşıma planımız var. Buradan da bizi dinleyen gelecek dönemin olası başkanına, çünkü değişiyor, bu ilişkinin devamlılığının çok önemli olduğunu da buradan duyurmuş olalım. Çünkü biz iktidarların herhangi bir dönemi ile değil bir kamusal sanat anlayışıyla bir proje oluşturmanın derdindeyiz. Bu yüzden de yeni gelecek başkanla da aynı ilişkileri, aynı coşkuyla, aynı şeffaflık ilkesi ile sürdürmeye talibiz. Umarım o da bizim için bu projelerin devamlılığında taahhüt olur.

Gülin: Ekibin birçoğu ile uzun zamandır tanışıklığım var ve gösterdiğiniz çabayı yakinen biliyor ve takdir ediyorum. Emeğinize sağlık. Umarım gönlümüzce kutladığımız bir 27 Mart olur. Çok teşekkür ederim geldiğiniz için.