Tarihe geçecek bir seçim

-
Aa
+
a
a
a

24 Haziran seçimleri yaklaştıkça iktidarın bu seçimi kaybetmemek için neler yapabileceği ve neler yaptığı da parça parça önümüze dökülüyor ve tabloya baktıkça gördüğüm şey şu ki 12 Eylül sonrasındaki ilk seçimle kıyaslanacak derecede antidemokratik seçim dönemine tanık olmaktayız.

Agos (6 Haziran 2018)

12 Eylül’den sonraki ilk seçim 1983 yılındaydı ve hatırlanacaktır adaylar askeri yönetim tarafından inceleniyor ve birçok aday veto ediliyordu. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş’in ise zaten siyasi hakları ellerinden alınmıştı.

Mevcut duruma bakalım. Bir kere OHAL rejimindeyiz. Medya büyük oranda iktidarın elinde. HDP eş başkanlarının büyük kanallara çıkması pek söz konusu değil. Çıkarlarsa da savcılık sorgusuna çıkmış gibi muamele görüyorlar. İYİ Parti lideri Meral Akşener büyük medya ambargosunu yeni kırabildi ve ilk kez 5 Haziran akşamı bir haber kanalına konuk olabildi. Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu için henüz bir ambargo yok ama TRT dahil tüm kanallar toplamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitingiydi, iftar konuşmasıydı, özel röportajıydı, Başbakan’ın ve bakanların konuşmasıydı derken denge zaten iktidar lehine olabildiği kadar bükülmüş durumda.

Tüm bu tabloda ilginç bir gelişme yaşandı. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü adaylık tartışmalarının tam ortasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı, hatırlanacaktır. Gül de bu ziyaretten sonra (muhalefet blokunda adaylığı için gereken mutabakat sağlanmadığı gerekçesiyle) aday olmamaya karar vermişti. Akar ve Kalın’ın ziyareti doğal olarak Gül’ü adaylıktan vazgeçirmeye yönelik son derece uygunsuz bir hamle olarak değerlendirildi. Gül her ne kadar “Nezaket ziyareti idi” dese de tartışmalar bitmedi. Kalın son yaptığı açıklamada "Bu ziyaret tamamen Hulusi Akar Paşa'nın ve benim, Sayın Abdullah Gül ile olan şahsi hukukumuza binaen yapılmış bir ziyaretti” dedi. Peki bu ziyaretten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi var mıydı? Şöyle yanıtladı Kalın: “Bilgisi dahilinde gittik ama onun talebi üzerine değil. Biz kendi inisiyatifimizle gittik oraya”

Peki ne konuşulmuştu ziyarette? Onun da yanıtı şöyle: “Birinci sorumuz, 'sizinle ilgili aday olacak, böyle bir hazırlık var' gibi şeyler konuşuluyor. Böyle bir şey var mı yok mu diye bizzat sizden duymak istedik.” Gerekli konular etraflı bir şekilde değerlendirilmiş, tamamen nezaket çerçevesinde.

Bu sözler durumu gayet net açıklıyor. Genelkurmay Başkanı ile Cumhurbaşkanı Sözcüsü aday olması muhtemel bir kişiye gidip “’Aday mısınız diye bizzat sizden duymak istedik” diyor. Gül bu ziyareti nasıl değerlendirmiştir bilemem ama demokratik bir sistemde böylesi bir ziyaret normal görülemez. Şöyle düşünün iktidarda AKP değil de başka bir parti var ordu komutanı ile cumhurbaşkanı sözcüsü yine Gül’e gidip böyle bir soru soruyorlar. AKP ne derdi bu işe? Gerçekten izah etmesi çok zor bir durum ancak bu konu da böyle gelip geçiyor işte.

Tam da bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı Mehmet Uçum çok tartışılacak bir açıklama yaptı. BBC Türkçe’ye konuşan Uçum "Eğer muhalefet parlamentoyu alır ve Erdoğan yeniden seçilirse siyasetçiler, vatandaşların ‘birbirlerini denetleme ve işbirliği yapmalarını' istediğini anlamalı. Eğer başaramazlarsa parlamento ya da cumhurbaşkanı yeni seçime gitme kararı alabilir" dedi. Eh, buradan da “Parlamentoda çoğunluk muhalefet geçerse yeniden seçime gidilebilir” sonucu çıkıyor bir anlamda. Ya da parlamentoda çoğunluğu sağlayabilecek muhalefete şimdiden  “Olur da Erdoğan seçilirse onunla uyumlu olun” mesajı veriliyor. Bunun da demokratik bir tavır olduğunu söylemek pek güç.

Ve tüm bunların ortasında Kandil’e harekat hazırlıkları. AKP’nin seçim kampanyasında umduğu tabloyu görmediğini söyleyen gözlemciler az değil. Ve bu denklem içinde Erdoğan’dan yeni bir hamle bekleyenler de vardı. İşte böylesi bir süreçte seçime 16 gün kalmışken Kandil’e operasyon düzenleneceğini açıklamak bir seçim yatırım değilse nedir? Ve bütün bunlara ilave olarak MHP lideri Bahçeli’nin “kader kurbanlarına af” diye tutturması ve hükümlü bulunan Alaattin Çakıcı’yı ziyaret etmesi nedir?

Belli ki, iktidar bloku böylesi hamlelerle sonuç almaya çalışacak.  Ve bir yandan da hapisten kampanyasını yürütmek zorunda kalan bir aday var. Selahattin Demirtaş. Bütün bunlar olurken Demirtaş ilk mitingini gerçekleştirdi. Ailesi ile görüşmek için kullandığı telefon hakkını, eşinin telefondaki sesini  hoparlöre vermesi ve bunun kaydedilmesiyle seçmenler Demirtaş’ın sesini aylar sonra ilk kez duymuş oldular. Bir yandan da bu şartlarda kampanya yürütmeye çalışan bir aday var işte.

Ve bütün bunların ortasında mahkemede ifade veren 18-19 yaşında gencecik Boğaziçi öğrencileri. İlk kez çıktıkları mahkemede gözaltı ve tutukluluk süresince nasıl darp edildiklerini sesleri titreyerek anlatıyorlar.

Tarihe geçecek bir seçim süreci yaşıyoruz özetle. Şu utanılası uygulamalara imza atanlar yıllar sonra ne diyecekler acaba? Hiç.