Son derece ‘s ı k ı c ı’ bir anayasa yazısı: TBMM’deki son ‘yetki’ kanunu

-
Aa
+
a
a
a

Konu, son ‘yetki kanunu.’  Ne hakkında bu kanun? 16 Nisan 2017’de kabul edilen anayasa değişikliklerinin gerektirdiği ‘uyum değişiklikleri’hakkında. Yapılması zorunlu olan değişiklikler.

Kaynak: Diken (13 Mayıs 2015)

Üç beş gündür, muhtelif yayın organlarında ‘yetki kanunuyla’ilgili haberler çıkıyor. Dikkat eden olmuş mudur bilemiyorum, haberlerin verilme şeklinde bir ‘tedirginlik’ var. Bir anormallik olduğu düşünülüyor da, o anormalliğin ne olduğuna karar verilemiyor gibi!

İki gün önce Cumhuriyet’te değerli Çiğdem Toker, yine çok güzel bir yazı ile ‘sorunu’ anlatmaya çalıştı. ‘Meclis’i Meclis Eliyle Tasfiye Etmek’ başlıklı yazıyı, buraya bırakıyorum.

Toker yazısında, 24 Haziran’daki seçimde kaybetme korkusunun AKP’ye akıl almaz işler yaptırdığını, söz konusu ‘yetki kanununun’ TBMM çoğunluğunu kaybetme ihtimali göz önünde bulundurularak hazırlandığını savunuyor. Ben de Çiğdem Toker’e katılmakla birlikte, konunun biraz daha açılması ve tereddütlerin‘olabildiğince’ giderilmesinden yanayım. Elimden geldiğince sadeleştirmeye çalışacağım.

Sırasıyla:

1. Yanlış anlamayı önlemek için: Üç gündür basında tartışılan KHK, bir OHAL KHK’si değil. Önümüzdeki, bir ‘olağan dönem’KHK’si.

2. Olağan dönem KHK’lerinin (Anayasa md.91) çıkarılması için TBMM’nin Bakanlar Kurulu’na ‘yetki’ vermesi gerekir. TBMM bu yetkiyi, bir ‘yetki kanunu’ ile verir. Kanunda, KHK’nin süresi, kapsamı vs. belirlenir. Yani KHK’yi çıkaracak olan, başbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’dur. Ancak yürütme organını ‘bu konuda’ yetkilendiren, yasama organıdır (TBMM).

3. Tartışılan yetki kanunu, Bakanlar Kurulu’na, devletin  muhtelif birimlerinde (yasa ve KHK değiştirerek) değişiklikler/düzenlemeler yapma olanağı tanıyor. 

Neden?

4. Çünkü 16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişiklikleriyle parlamenter sistem terk edildi ve yerine kabul edilen ‘yeni sistem’ tüm bürokrasinin kendisine ‘uyumlu’ hale getirilmesini gerektiriyor. ‘Uyum değişiklikleri’ denilmesinin nedeni bu.

4. ‘Uyum’ değişikliklerinin ne zaman yapılması gerekiyordu? Değişiklikler kabul edildikten sonraki ‘altı ay’ içinde. Ancak iki yıldır herhangi bir adım atılmadı!

5. Peki ‘uyum’ değişikliklerinin nasıl, hangi yöntemle yapılması gerekiyor? Sorunun yanıtı, anayasa değişikliğinde var. 16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişikliğinin (6771 sayılı kanun) 17’nci maddesi, ‘Geçici Madde 21’i düzenliyor. Geçici Madde 21’in‘b’ bendi şöyle: “Bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu Kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliği ile diğer kanuni değişiklikleri yapar…”  

6. Ne kadar süre içinde yaparmış? En geç altı ay içinde. Oysa yukarıda da altını çizdiğim gibi uyum düzenlemeleri iki yıldır yapılmıyor. Kim yapmalıymış? TBMM.

7. Peki eğer uyum değişikliklerini TBMM yapacaksa, bunu hangi hukuksal ‘araçla’ yapacak. ‘Parlamento kararı’ ile yapacak hali olmadığına göre, ‘kanun’ ile yapacak kuşkusuz.

8. Demek ki, ‘kanun’ ile yapılması gereken uyum değişiklikleri, şu anda KHK ile yapılmak isteniyor.

9. O zaman bir soru daha gündeme geliyor: ‘Kanun’ ile yapılması gereken bir düzenleme, ‘KHK’ ile yapılabilir mi? Bir açıdan, yapılabilir; bir açıdan yapılamaz! 

Ne demek bu?

10. Şu demek: Bir KHK ile kanun değişikliği yapılabilir. Ancak sorun, Anayasa’nın ‘kanun ile düzenlenir’ dediği bir konuyu, kanun yerine KHK ile düzenlemek mümkün müdür, değil midir? Unutmadan: Anayasa’nın 113’üncü maddesi, bakanlıkların kurulması ve kaldırılmasının, teşkilatlarına ilişkin düzenlemelerin ‘kanunla’ yapılacağını hükme bağlar.

11. Konuya dair farklı görüşler var ancak burada anlatmak mümkün ve gerekli değil. Kişisel görüşüm, Anayasa’daki‘kanunla’ yapılması gerektiği yönündeki hükme uygun olarak, ‘kanunla’ yapılması. Aksi halde bu anayasal kayıtların herhangi bir değeri ve hukuksal anlamı kalmıyor.

12. Peki ‘kanunla’ yapılması gereken bir düzenleme, nasıl oluyor da bu kadar rahat KHK ile yapılabiliyor? Çünkü ne yazık ki AYM, yedi yıl önce bu konuda ‘yanlış’ bir karar verdi. Bugün bu denli rahat davranılabilmesinin nedeni, aynı zamanda söz konusu AYM kararı.

13. Hatırlarsanız, Haziran 2011’de bir ‘erken seçim’ kararı alınmıştı ve TBMM tatile girmeden hemen önce bir ‘yetki kanunu’ ile Bakanlar Kurulu’na, temelde bakanlık teşkilatlarının organizasyonuyla ilgili düzenleme yapma yetkisi vermişti. Onlarca KHK ile bürokrasi neredeyse baştan sona yeniden organize edilmişti. Aklı almaz bir durumdu. O esnada Radikal’de yazan Tarhan Erdem’in, KHK çılgınlığı konusundaki sert eleştirilerini hatırlıyorum. Ancak medyada az sayıda tepki gösterenin sesi, o dönemin ‘demokrasi geliyor hanım!’ korosu tarafından başarıyla bastırılmıştı.

  14. İşte 2011’de çıkarılan o yetki kanunu CHP tarafından haklı olarak AYM’ye taşınmıştı. AYM kararını da anlatmayacağım, merak eden için buraya bırakıyorum. Yinelemek gerekirse, AYM yanlış bir karar verdi. Yalnızca vardığı sonuç açısından değil, karar, o sonuca giden yolda tartışması gereken konuları doğru dürüst ele almadığı için de kötüydü. Nihayetinde AYM, Anayasa’ya göre kanunla düzenlenmesi gereken bir alanın KHK ile düzenlenmesini Anayasa’ya aykırı bulmadı.

15. İşte bugün ‘yetki kanununun’ bu denli rahat çıkarılabilmesinin görünürdeki dayanaklarından biri bu karar.

16. Her şey bir yana, söz konusu uyum kanunları çıkarılmadan, seçime gidilmemeliydi. Bu bile başlı başına bir anormallik.

17. Ancak erken (baskın) seçim kararı alınınca, yeni sistem yürürlüğe girmeden iki yıldır çıkarmayı ihmal ettikleri (hukuka aykırı biçimde) uyum düzenlemelerini ‘bir ayda’ halletmek zorunda kaldılar.

18. Çiğdem Toker’in dikkat çektiği bir başka önemli konuya daha değinmeli. Hatırlayalım: Anayasa değişikliklerinin bir kısmı 16 Nisan’da kabul edilince yürürlüğe girdi. Bir kısmı, ilk seçimde yürürlüğe girecek (24 Haziran). Bir kısmı da, seçim takvimi başladığında (şimdi) yürürlüğe girdi.

19. Uyum değişikliklerine konu olan düzenlemeler ilk seçimde yürürlüğe girecek değişiklik hükümleriyle ilgili. Değişikliğin 16’ncı maddesinin ‘a’ bendine göre, çok sayıda değişiklik: “…birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte” yürürlüğe girecek.

20. Bu ne demek? 24 Haziran’da iki seçim bir arada yapılacak. TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçimleri. TBMM seçimleri sorun değil. Ancak eğer cumhurbaşkanı ilk turda seçilemezse, iki hafta sonra (8 Temmuz) pazar günü, ikinci tur yapılacak. İşte söz konusu değişiklikler, ‘seçilen’ cumhurbaşkanı yemin edip göreve başladığında yürürlüğe girecek.

Tam burada, tartışmalı yetki kanunundaki ‘tedirgin edici’ ifadeye bakalım: “Bakanlar Kurulu’na verilen yetki, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda, cumhurbaşkanının yemin ederek göreve başladığı tarihe kadar geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu, birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarabilir.” 

21. Buradaki gariplik şu: Diyelim ki AKP TBMM’deki çoğunluğunu kaybetti. Cumhurbaşkanı ise, ilk turda seçilemedi. İkinci turda, Erdoğan ya da bir başkası seçildi. Seçilen kim olursa olsun, ‘yemin edip göreve başlayacağı tarihe dek’ yaklaşık üç hafta var. O üç hafta boyunca kimler bakanlık yapacak? Şimdiki bakanlar. Çünkü yeni bakanlar ‘seçilen kişi’ tarafından belirlenene dek, zorunlu olarak diğerleri (şu ankiler) görevlerini sürdürecek; çünkü temel ilke ‘idarenin devamlılığıdır.’ İşte Toker’in haklı olarak hayret ettiği de bu! Haftalarca, aslında ‘artık olmayan’ bir yönetime (ya da belki daha doğru bir ifadeyle, artık arkasında parlamento desteği olmayan!), bolca düzenleme yapma yetkisi verilmiş oluyor.

Şu yirmi bir madde sonunda yaşadığım duygu, hakikaten, mutlak bir s ı k ı l m a. Hem de çok. Neden durup dururken böyle anlaşılmaz/anormal bir sisteme geçildi, neden gerekli uyum değişiklikleri iki yıldır yapılmadı, neden yapılmadan seçim kararı alındı, neden kanun değil KHK ile yapıldı… 

Deveye boynun neden eğri demişler…

Not: Bu konuyu yazmak için beni ‘huzursuz’ eden sevgili Dinçer Demirkent’in inadına, Gazete Duvar’dan Emel Gülcan’ın, Diken’den Tunca Öğreten’in sorularına ve zihin açıcı öneriler yapan sevgili anayasa hukukçusu arkadaşlarım Ece Göztepe ile Olgun Akbulut’a, teşekkür ederim.