Sahte solculardan çektiğimiz kadar…

-
Aa
+
a
a
a

Jeremy Corbyn 'Solla olmaz' diyenlere güzel bir cevap veriyor. 'Solla olur. Yeter ki halkın ne istediğini ne beklediğini iyi anlayın ve uzağa gitmeyin, çözüm yolları belli.'

Kaynak: Artı Gerçek (2 Ağustos 2017)

CHP yine sürpriz yapmadı.

Kendisinden beklenen performansı gösterdi. Ülkedeki muhalefeti umutlandıran Adalet Yürüyüşü ve milyonluk Maltepe mitinginden sonra herkes daha da etkili bir çıkış beklerken CHP Genel Başkan yardımcısı sıradaki eylemi açıkladı. CHP, Çanakkale’de “Adalet Kurultayı” toplayacak. Hem de 26-30 Ağustos tarihlerinde. Yani neredeyse 1 ay sonra. Anlaşılan CHP yönetimi yürüyüşün ardından tatile çıktı.

Sanki bu arada OHAL uygulamaları da tatile çıkmış gibi, sanki iktidarın faşizmi kurumsallaştırma çabaları da izin yapıyormuş gibi, sanki Nuriye ve Semih ölümüne direnişi bırakmış gibi, sanki cezaevleri boşalmış gibi…

Yürüyüş ve miting sonrası Kılıçdaroğlu, “Bu eylemler devam edecek, artık sokakta olacağız” demiş, bazılarını umutlandırmıştı. Hani arkası gelecekti bu eylemlerin?

CHP Ankara-İstanbul karayolundan taşan muhalefeti şimdi Çanakkale’de kapalı bir salon kurultayına sıkıştırmaya çalışıyor. Bu, yükselen muhalefet ivmesini yatıştırmak değil de nedir? “Aman sokağa, caddeye, meydanlara çıkmayalım” demenin devletçesi bu olsa gerek.

Parti sözcüsüne göre, Çanakkale’nin de toplantı tarihinin de simgesel önemi varmış.

Şöyle açıklıyor durumu:

“Çanakkale, ilk defa hiçbir etnik ayrım gözetmeden ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan önce bu milletin Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayrımı gözetmeden bir arada işgale karşı koyun koyuna savaştığı yer. Herkesin kanının topraklarıyla yoğrulmuş ve ulus bilincinin ilk tohumlarının atıldığı bir direniş destanı. Bu nedenle bunu Çanakkale’de yapmanın anlamlı olacağı görüşü ortaya çıktı. 26-30 Ağustos tarihleri arasının bir başka özel önemi var; Büyük Taarruz’dan büyük zafere giden yolun tarihidir.”

Hamaseti gördünüz mü?

Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayrımı gözetmeden herkesi, ama 99 yıl önce savaşta yitirdiklerimizi değil bugün sağ olanları birararaya getirip güçlü bir muhalefet birlikteliği yaratmaya çalışmak yerineölmüşlerin kardeşliğinden medet umuluyor.

Hem de 1 ay sonra, tatil bitsin öyle…

MALTEPE’DEN SONRA CHP NEDEN DURDU?

Adalet Yürüyüşü, siyasi olmaktan çıksın diye her tür çaba gösterilse de, aman fazla büyümesin çabası gözden kaçmasa da, HDP’lilerden uzak durulmaya çalışılsa da -eleştiriler saklı kalmak koşulu ile- başarılı bir eylemdi. Peki, ivme bu denli yükselmişken neden durdu CHP?

Oysa bu yazın çok sıcak geçeceğini anlamak için kahin olmaya gerek yok.

HDP Milletvekili Mithat Sancar, bu konudaki endişelerini geçen gün Artı TV’de açıkladı.

''Muhtemelen başka operasyonlar geliyor. Demokratik siyasete yönelik, bizlere yönelik” diyor ve ekliyor: “Bir ihtimal, CHP’yi de hedef alabilirler. Siyasi darbe operasyonunun diğer ayaklarını ekim ayına kadar devreye sokacaklar.''

Yeni tutuklamalara işaret eden Sancar, dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişiklikleri konusunda CHP’nin verdiği desteği ve pazarlık iddialarını hatırlatıyor.

CHP’ye dokunulmazlıkların kaldırılmasını desteklemesi için iktidar tarafından, “kimse tutuklanmayacak” garantisi verildiğine ilişkin duyumları dile getiriyor:

“Bu pazarlığa birebir tanık değiliz ama başka bilgiler var. Dokunulmazlıklarla ilgili tartışmalar yapılırken kuliste, CHP’lilerle de sık sık sohbet ediyorduk. Bu konuyu özellikle konuşuyorduk. Bir iki kişiden değil epeyce CHP’li milletvekilinden duyduk. ‘Evet dokunulmazlıklar kalkacak ama tutuklamalar olmayacak’ böyle bir garanti verilmiş diye duyduk.”

Şimdi de Adalet Yürüyüşü ve sonrası için de böyle bir pazarlık yapılmış olabilir mi sorusu kafaları kurcalıyor.

Çünkü bu kadar sıcak bir döneme girerken CHP’nin bir ay sonrasına Çanakkale’de bir Kurultay yapmakla yetinmesi pek akla uygun gelmiyor.

Üstelik de HDP’nin başlattığı  Vicdan ve Adalet nöbetine yönelik polis şiddeti artarak devam ederken CHP’de bir iki destek mesajından başka bir hareket görülmüyor.

Aslında tipik devletçi CHP refleksleri bunlar. Yıllar yılı Türkiye’de sol hareketlerin önünü kesen, büyüyen her muhalefete fren vazifesi yapan, muhalefetin gelişmesine engel olan anlayış bir kez daha harekete geçti. Darbe bahane edilip ülke yangın yerine döndüğünde Kılıçdaroğlu değil miydi muhalefeti hiçe sayıp Yenikapı ruhuna sarılan ve böylelikle de HDP’yi marjinalleştirip Eş Genel Başkanlarının tutuklanmasının önünü açan? Kürt kentlerinin yakılıp yıkılmasına destek veren? İşkenceyi görmezden gelen? Aydınlar, yazarlar, çizerler, gazeteciler tutuklanırken neredeyse sesini bile çıkartmayan? 

“Peki, Adalet Yürüyüşünü başlatan da aynı Kılıçdaroğlu değil mi?” diye soracaksınız. Uzayıp giden bu liste karşısında sessiz kalan Kılıçdaroğlu, pazarlıklara rağmen kendi milletvekilinin tutuklanması üzerine öyle bir noktaya geldi ki, ya adım atacaktı ya da kendi sonunu getirecekti. O da adım attı, hem de kendisinden beklenmeyecek denli uzun bir adım attı. Böylelikle partisindeki sol yükselişin tansiyonunu düşürdü. Ama durması gereken yeri de bildi. Oradan da Edirne yerine yönünü Çanakkale’ye çevirdi. Kurultayları alışkanlık edinmiş partisinin kurultay gazını da anlaşılan Adalet kurultayı ile almaya karar verdi.

Bizde iktidar kadar muhalefetin de en iyi bildiği şey koltuğu sağlam tutmak. Bunun için de genellikle sağda durmak ama ara sıra da olsa sola da şirin görünmek gerekiyor.

İŞÇİ PARTİSİ LİDERİ JEREMY CORBYN NE YAPTI?

Bu noktada hemen aklıma İngiltere ve İşçi Partisi’nin yeni lideri Jeremy Corbyn geliyor.
Sadece muhaliflerinin değil, partisinin önemli bir bölümünün de “Bu adam ne parti lideri ne de başbakan olur” diyerek hafife aldığı, hatta alay ettiği Corbyn, bugün Avrupa sosyalizminin en solunda diye nitelenebilecek halktan yana bir seçim kampanyası ile Britanya’da 8 Haziran erken seçimlerinin gerçek kazananı oldu. Seöşm kampanyası başladığında oy oranı yüzde 25’ti. Seçimde, oyunu yüzde 40’a çıkardı.  Partisine fazladan 36 milletvekili kazandırdı. İktidardaki Muhafazakar Parti’nin çoğunluğu kazanmasını engelledi.

Hem de partisinin içindeki karşıtları ve onun kuyusunu kazmak için uğraşan Irak ve bugünkü Ortadoğu savaşlarının baş mimarlarından eski başbakan Tony Blair’in adamlarına rağmen… Bugün onlar bile Corbyn’in seçim programı için tek bir laf edemiyorlar, çünkü o program sayesinde umudu kestikleri milletvekili koltuklarına yeniden kavuştular.

Peki neydi Corbyn’in başarısının sırrı?

68 kuşağından bir sosyalist olan Corbyn, milletvekili seçildiği 1983’ten bu yana solcu görüşlerini hiç saklamadı. Partisi içinde her zaman ilkeli bir tutum sergiledi. Dünya görüşüne uymayan konulara cesaretle muhalefet etti. Blair’in en parlak döneminde onun savaşçı politikalarına karşı bayrak açtı. Toplumun her kesimiyle, özellikle de emekçiler, yoksullar, göçmenler ve ezilenlerle her platformda ilişki kurdu, onların sorunlarını kendi derdi edindi. İnsan hakları ve savaş karşıtı her mücadelede en önde yerini aldı.

Bu nedenle Corbyn, muhalifleri ve düşmanlarının zannettiğinin aksine parti liderliğine çoktan hazırlıklıydı. Halkın sorunlarının kaynağının sağ politikalar ve çözümünün de sol politikalar olduğunu biliyordu. Sosyalist duruşunun, görüşlerinin üzerini örtmedi, kendisini hiç gizlemedi.

Medyanın neredeyse tamamı ve ülke elitleri onu, küflenmiş sol reçeteleri gündeme getiren bir sekter olarak suçladılar. Annesinin ördüğü kazağı giymesi, ünlü markalar yerine semtindeki mağazalardan alışveriş etmesi ve Britanya Meclisi’nin en az harcayan milletvekili olmasıyla dalga geçtiler.

Ama o bu lafları hiç önemsemedi. Gerek emekçilerin sorununu yansıtırken gerekse savaş karşıtı görüşlerini savunurken sadece inandığı doğruları söyledi.

Sol bir programla seçimlere girdi. Emekçi kesim, gençler, işsizler, göçmenler, emekliler, orta sınıfın büyük çoğunluğu bu mesajlara sempati ile yaklaştılar.

CORBYN SOLUN EVRENSEL İLKELERİYLE KAZANDI

Muhafazakarların dayattığı kesintilere ve sosyal yardım programlarının budanmasına kesin bir dille karşı çıktı. Tam tersi sosyal yardımların ve desteklerin arttırılacağını söyledi. Kendisine, parayı nereden bulacağını soran hakim zümrelerin sözcülerine ve onların medyasına, bu parayı onlardan alacağını söyleyerek cevap verdi. “Zengin yüzde 5’ten alıp yüzde 95’e dağıtacağım” dedi.

Başta Blair ve onun takipçileri gibi,“Ülke meseleleri sol programlarla çözülmüyor” zırvasını bir yana bıraktı. Solun evrensel ilkelerini, ülkenin değişen sorunlarına uyarlayarak hazırladığı program sayesinde, medyanın büyük saldırısıyla adeta bir nefret hedefi haline getirilmesine rağmen Corbyn’e duyulan ilgi ve destek hızla arttı. Artmaya da devam ediyor.

Seçimlerden önce üst üste terör saldırılarıyla sarsılan İngiltere’de “terör saldırılarının ardından sağ partilerin desteği büyür” efsanesini yerle bir etti. Seçimlerin ardından ancak azınlık hükümeti kurabilen Theresa May, Corbyn’in baskısı ile kesinti programlarını hafifletmek zorunda kaldı. Birçok uygulamada hükümet, İşçi Partisi’nin korkusuyla geri adım atmaya başladı.

Şimdi İngiltere’de Muhafazakarlar’ın azınlık hükümeti Kuzey İrlandalı ırkçı Birlikçi Parti’nin rüşvet karşılığı desteği ile ayakta duruyor.

Bu eğreti hükümet özellikle de Brexit (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkış süreci) sürecinde uzun süre ayakta kalamaz.

Yapılacak ilk erken seçimde Jeremy Corbyn’in başbakanlık koltuğuna oturmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

SOLLA OLMUYOR DİYENLERE: SOLLA OLUR

Bir iyi bir kötü örnek size.

Sosyal demokrat olduğunu savunan bir partinin, solcu olmayı bir kabahatmiş gibi gören genel başkanı ile yine sosyal demokrat bir partinin solcu olduğunu saklamayan ve bütün muhaliflerine rağmen halkın sorunlarına sol yaklaşımla çözümler öneren bir başka genel başkanı karşılaştırmaktı amacım.

Birincisi bugüne dek hiçbir başarıya imza atamamış Kılıçdaroğlu. Soldan, solculuktan korkarak politika yaptı. İstanbul belediye başkanlığını kazanamayınca partiye genel başkan oldu. Ankara belediye başkanlığına bir MHP’liyi aday gösterdi, kaybetti. Kendi seçmeninden tepki gördü. Ama o yılmadı. Cumhurbaşkanlığına da bir MHP’liyi aday gösterdi. Yine kaybetti. Adalet Yürüyüşü’nde HDP’nin verdiği desteğe partisinin sağ unsurları bile sempatiyle yaklaştı. O, kesin tavrını, “Ben yalnız yürüyeceğim” diye koydu. Kürtlerden de, solculardan da, Alevilerden de köşe bucak kaçtı, kaçmaya da devam ediyor. 

Son olarak CHP’ye giren eski bir devrimci sol liderin Artı Gerçek’te çıkan röportajına gözüm takıldı. Eski devrimci lider, CHP’ye geçişinin nedenini şöyle anlatıyordu:

“Solla olmuyor! O nedenle CHP’ye geçtim.”

Tabii şartlar çok farklı. Ama kabul etmek gerekir ki İngiltere’ye göre Türkiye’nin sorunları,sol politikalara çok daha fazla ihtiyaç duyacak kadar büyük ve yakıcı.

Buna rağmen Jeremy Corbyn “Solla olmaz” diyenlere güzel bir cevap veriyor.

“Solla olur. Yeter ki halkın ne istediğini ne beklediğini iyi anlayın ve uzağa gitmeyin, çözüm yolları belli. İlkeli ve açık olun. Kıbleniz devlet değil insan olsun. O kadar.”

Bizimkiler faşizm gelirken bile devlete bakıyorlar.