Altıncı Kitlesel Yokoluş Rekor Düzeyde Yangınları ve Sıcaklığı Beraberinde Getiriyor

-
Aa
+
a
a
a

Şimdiye dek Yeryüzünde beş kitlesel yokoluş yaşandı; altıncısının içinde yol almakta olduğumuz da bilimsel bir gerçek. Bu kitlesel yokoluşların içinde en şiddetlisi, yaklaşık 252 milyon yıl önce gerçekleşen Permian yokoluşuydu. Bu, Yeryüzü'ndeki hayatın yüzde 95’ini imha etti. Şimdi yaşadığımız kitlesel yokoluş süreci ise, antropojenik (yani insan eliyle yaratılan) küresel ısınmanın sonucu. Ve bu kez, on binlerce yıla yayılan Permian yokoluş sürecinin aksine, insanlık atmosferdeki CO2 seviyelerini çok daha büyük bir hızla yükseltmekte.

Kaynak: Truthout

20 Ağustos 2018

Şimdiye dek Yeryüzünde beş kitlesel yokoluş yaşandı; altıncısının içinde yol almakta olduğumuz da bilimsel bir gerçek.

Bu kitlesel yokoluşların içinde en şiddetlisi, yaklaşık 252 milyon yıl önce gerçekleşen Permian yokoluşuydu. Bu, Yeryüzü'ndeki hayatın yüzde 95’ini imha etti.

Permian jeolojik çağı sırasında volkanik indifaların yaydığı muazzam miktardaki CO2, hem okyanusların, hem de atmosferin ısınmasına yol açarak, Arktik (Kuzey Kutbu) buzlarının altında sıkışmış olan devasa miktarlardaki metan gazının atmosfere salınmasını tetikledi. Bu durum, gezegenin ısınmasını daha da hızlı biçimde arttırarak yeryüzündeki yaşamı neredeyse tamamen yok etti. 

Şimdi yaşadığımız kitlesel yokoluş süreci ise, volkanik olayların yol açtığı CO2 salınımından kaynaklanan bir ısınma değil, antropojenik (yani insan eliyle yaratılan) küresel ısınmanın sonucu. Ve bu kez, on binlerce yıla yayılan Permian yokoluş sürecinin aksine, insanlık atmosferdeki CO2 seviyelerini çok daha büyük bir hızla yükseltmekte.

Yeryüzünde insanın tamamen yok olup olmayacağını şimdiden bilemeyiz, ama her gün doğada 150-200 kadar diğer türün yok olmasına yol açarken ve Yeryüzü iklimini doğal durumunun dışına itmişken 7.6 milyarlık insan nüfusunun hayatta kalabilmesinin çok şüpheli olduğunu inkâr edemeyiz. Kendileriyle kayıtlı olarak ya da kayıt dışı konuştuğum itibarlı bilim insanlarının hepsi, çok da uzak olmayan bir gelecekte dünya üzerindeki insan sayısının 1 milyar civarına gerileyeceğine inanıyor.

Hangi senaryo yürürlüğe girerse girsin, gelecekte muazzam bir kayıpla yüzyüze geleceğimiz şüphe götürmez. Hayatımızda neyin gerçekten önemli olduğuna ve günlerimizi geçirirken nasıl davranacağımıza ancak ondan sonra karar verebileceğiz anlaşılan.

Tıpkı ısınan denizlerin Arktik’te (Kuzey Kutup bölgesinde) depolanmış metan gazlarının atmosfere salınmasına sebep olması ve böylelikle Permian çağındaki kitlesel yokoluşa yol açması gibi, şimdi biz de bu fenomenin günümüzdeki benzerini yaşamaktayız.

Arktik bölgelerde deniz yüzeyi sıcaklıkları akıllara durgunluk verecek ölçülerde yükselmekte. Bir fikir vermesi açısından, Svalbard yakınındaki bir noktada her yıl 6 Temmuz’da kaydedilen deniz yüzeyi sıcaklıkları ölçümlerini gösteren grafiklere bir bakalım:

2014’te: -0.8°C (30.6°F)

2015’te: 6.2°C (43.2°F)

2016’da: 8.3°C  (47.0°F)

2017’de: 14.4°C (57.9°F)

2018’de: 16.6°C  (61.9°F)

30 Temmuz 2018’de ise, Svalbard’da deniz yüzeyi sıcaklığı 19.3°C (66.8°F) oldu: Yani 1981-2011 yılları arasında kaydedilen hararetten 13.9°C (25°F) daha sıcak!

Arktika’nın bir başka bölgesine bakarsak, İsveç’in en yüksek dağı artık onun en yüksek dağı değil. Çünkü, büyük ölçüde antropojenik (insan eliyle yaratılan) iklim yıkımı sonucunda, İsveç’in en yüksek dağının zirvesinde yaklaşık 4 metrelik (13 feet) buz kütlesi eridi gitti. Aynı gün (30 Temmuz 2018’de), Kuzey Kutup Dairesi’nin 350 mil (563 km) içerisinde konumlanan bir Norveç kasabasında da 32.2°C (90°F) sıcaklık kaydedildi!

Bu gidişat gayet açık ve net; bu satırları okuyan herkes için son derece endişe verici olmalı; herkesi harekete geçirmeli.

19 Temmuz’da FiveThirtyEight adlı internet sitesinde yayınlanan makalesinde Christie Aschwanden şu özet bilgileri veriyordu (Christie Aschwanden, FiveThirtyEight):

“Henüz Temmuz ayındayız, ama şimdiden upuzun ve sımsıcak bir ilkbahar ve yaz yaşadık. ABD’nin Alaska ve Hawaii dışındaki tüm bitişik eyaletlerinde, tarihte kaydedilen en sıcak Mayıs ayı yaşandı; Haziran’da ise ülkede ortalama sıcaklık 20. yüzyıl ortalamasının 1.7°C (3.0°F) üzerine çıktı. Haziran ayı ABD’de Yeryüzünde kayda geçmiş beşinci en sıcak Haziran oldu. ABD National Oceanic and Atmospheric Administration/NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi) kuruluşunun yaptığı ölçümlere göre, bundan daha sıcak Haziran’lar, sırasıyla 2016, 2015, 2017 ve 2014’te yaşanmıştı. Iowa, New Mexico ve Texas’ta Haziran ayının en düşük hararet ortalamalarında rekor yükseklikte sıcaklıklar görüldü; 3 Temmuz itibariyle ABD’nin Alaska ve Hawaii hariç (Washington DC dahil) 48 bitişik eyaletinin neredeyse yüzde 30’unda kuraklık şartları yaşanmaya başladı.Ve bu durumlar sadece ABD ile sınırlı değildi tabii. 2018’in ilk beş ayında hemen hemen bütün kıtalarda rekor düzeylerde sıcaklık yaşandı. 2018 Mayıs, sıcaklıkta ardışık olarak 20. yüzyıl ortalamasının üstüne çıkan 401inci ay oldu.”

Sanki bütün bunların altını çizmek istermişçesine, önde gelen bilim insanları kısa süre önce yayınladıkları bir araştırmada, iklim olaylarının yarattığı domino etkisinin Yeryüzünü bir “sera”ya dönüştürebileceği, dolayısıyla  emisyonları azaltma çabalarını giderek nafile kılacağı konusunda uyarıda bulundular. Araştırma, iklim değişikliği sürecinin meydana getirdiği 10 sonucu (örneğin Kuzey Kutbu’nda metan gazı salınması, Grönland’daki buz tabakasının erimesi,  mercan resiflerinin yok olması) bir bütün olarak ele alıyor ve bunlardan her birinin diğer dokuzunu da büyütebilecek bir geri besleme döngüsü olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmanın yazarları yaptıkları analiz sonuçlarının kesin olmadığını belirtmekle birlikte, Guardian gazetesine verdikleri demeçte bu gidişatın yüzyıl sonuna kadar (belki de daha önce) dünyanın delta bölgelerinde taşkınlara yol açacağını, kıyı bölgelerinde kopan fırtınaların yol açacağı zarar risklerini artıracağını ve mercan resiflerini (onların toplumlara kazandırdığı bütün faydaları) ortadan kaldıracağını belirtiyorlar.

Bir başka iklim araştırmacısı, Phil Williamson, meseleyi şöyle koyuyor: “2018’in Yaz mevsimine baktığımızda durum, yalancının “yangın var” diye ortalığı yok yere telaşa vermesine hiç benzemiyor. Yangın gerçekten gözümüzün önünde; burnumuzun dibinde.”

Yerküre

Bilim insanları, Antropojenik İklim Yıkımı’nın (AİY) gezegenimizde mevsimleri nasıl kaydırdığına dikkat çekiyorlar. On yılları kapsayan bir süreçte elde edilen uydu verileri, insan kaynaklı fosil yakıt emisyonlarının, bir araştırmacının kullandığı deyimle “mevsimlerin kendi başlarına buyruk yürüyüşe çıkmaları”na sebep olduğunu” kanıtlıyor. Araştırmacılar, ayrıca, bu durumun insan eli değmeden, kendiliğinden (yani doğal olarak) gerçekleşmesi ihtimalinin bir milyonda beş olduğunu belirtiyorlar. 

Gezegenimiz aman vermeksizin ısındıkça, bir milyardan fazla insanın sağlığı risk altına girmekte: Çünkü bu insanların kendilerini serinletmek için gerekli klima cihazları, gıda ve ilaçlarını soğukta tutacak buzdolapları yok. En çok risk altında olan ülkeler arasında Bangladeş, Endonezya, Pakistan, Mozambik, Sudan, Nijerya, Brezilya, Hindistan ve Çin sayılıyor.

Bir başka coğrafyada, Lübnan’da – ülke bayrağının amblemi olan ve bazıları bin yıldan daha yaşlı olan – kadim sedir ağaçları da Antropojenik İklim Yıkımı’na (AİY) kurban gidiyor. Bu ağaçların hayatı serin ve nemli havaya bağımlı, ama iklim ısındıkça ve rutubet azaldıkça onlar da daha yukarıya, tepelere doğru göç ediyorlar. Şimdiki gidişat devam ettiği sürece, 2100 yılına varıncaya kadar, sedir ağaçları sadece Lübnan’ın kuzeyindeki yüksek dağlarda yaşamlarını sürdürebilecek, ondan sonra da muhtemelen tamamen yok olacaklar.

İnsanlık, artık ayan beyan ortada olan aşırı hava olaylarına, suya erişme sorunlarına ve siyasi istikrarsızlıklara ilaveten, AİY’nin başka sonuçlarından da zarar görüyor.

Yakın zaman önce yayınlanan bir araştırma, giderek yükselen hava sıcaklıkları ile artan intihar oranları arasında doğrudan bir bağlantı kuruyor. Bu araştırma, AİY sonuçlarının, insanların kendilerine zarar vermesini tetiklediği bilinen ekonomik durgunluk ve gerileme kadar önemli bir sorun yarattığını gösteriyor. Örneğin, bu araştırmaya göre, Meksika’da ortalama aylık sıcaklık 1°C) arttığı zaman, intihar oranı da %2.1 yükselmiş.

Diğer bir araştırma, AİY’nin yol açacağı akıl sağlığı krizleri hakkında uyarıyor bizi. Araştırmanın yazarlarından psikolog Susan Clayton, “Wired” internet dergisine verdiği mülakatta, “Depresyon, anksiyete (kaygı/endişe), travma-sonrası stres bozukluğu, uyuşturucu madde kullanımı, ev-içi şiddet gibi sorunların doğal felaketler sonucunda arttığını” belirtiyor. “Daha fazla doğal afetler yaşadıkça, bu tür zihin sağlığı problemlerinin de artmasını bekleyebiliriz” diye de ekliyor.

Bir grup uzman, Amerikan Kongresi’ne yakın bir zaman önce gönderdikleri raporda, AİY’nin  daha şimdiden yaratmakta olduğu sağlık sorunları karşısında A.B.D. hükümetinin hazırlıksız olduğunu söyleyerek uyarıda bulunmuştu. Uzmanları öncelikli olarak kaygılandıran sorunlar arasında, haşarattan kaynaklanan hastalıklar ve aşırı hava olaylarında hastanelerin ve yoksulluk içindeki bölgelerin gördüğü zararlar da yer alıyor. Uzmanlar, siyasetçileri ve politika-yapıcıları bu tür felaketleri önleyici planlara yatırım yapmaya zorluyor, ama şimdiye kadar bu uyarıların dikkate alındığını gösteren bir belirtiye pek rastlanmış değil.  

Su

Antropojenik İklim Yıkımı’nın en sarsıcı etkilerini okyanuslarda görüyoruz.

Bilim insanları yakında okyanuslardaki asit oranının 14 milyon yıldır görülmemiş yükseklikte seviyelere çıkacağını saptamış bulunuyor. Okyanuslardaki asitleşme, denizler atmosferden CO2 emdiği zaman meydana geliyor; suyun pH seviyesi düşüyor. Permian çağı kitlesel yokoluş döneminde Yeryüzündeki hayatın %90’ının silinmesinin başlıca sebebi bu asitlenme süreciydi.

Yakın zaman önce yayınlanmış bir başka araştırmaya göre, denizlerdeki CO2 seviyeleri yükseldikçe ve okyanuslardaki asit oranı arttıkça, balıklar koku alma yetilerini yitirmeye başlayacaklar. Bu durum balıkların davranış biçimlerini değiştirecek, çünkü yiyecek arama ve yırtıcı deniz hayvanlarından kaçıp kurtulma becerileri bundan zarar görmüş olacak.

Bu arada yeryüzündeki tüm kar ve buz çökeltileri (Kriyosfer) büyük bir hızla erimeye devam ediyor.

Kanada’da yakın zaman önce yayınlanan bir çalışmayı hazırlayan ekibin üyelerinden bir buzul uzmanı, Kuzey Kutbu’nda (Arktik) yüzlerce buzulun nasıl hızla küçülmekte olduğuna ve unufak olarak bir “aysbergler şehri” meydana getirdiğine dikkat çekiyor. Bu çalışma, 2000 ile 2016 yılları arasında 1,773 buzuldan 1,353’ünün önemli ölçüde küçüldüğünü gösteriyor. 

Bu arada okyanuslar da ısınmaya devam ediyor. San Diego şehrinin Scripps Pier sahilinde 102 yıldan beri tutulan okyanus sıcaklığı kayıtlarında rekor seviyeye ulaşıldı: 78.6°F (yaklaşık 26°C).

Isınan okyanuslar, çekiçbaş köpekbalığı gibi birçok iri deniz hayvanı türünün de Akdeniz ve İspanya sahil boylarından kuzeye, Britanya sularına doğru göç etmelerine yol açıyor. Bu yönelim, sular ısınmaya devam ettikçe, önümüzdeki birkaç onyılda da sürecek.

ABD’nin Batı bölgelerinde yüksek sıcaklıklar ve kuraklıklar devam ederken, aşırı ısınan ve susuzluktan kavrulan bölgelerde yaşayan yılkı atlarının kurtarılması için acil önlemler alınması gerekti. Gönüllü grupları, artık bitki örtüsünün yeşermediği bu topraklarda hayvanları yaşatabilmek için var güçleriyle onlara su ve yiyecek taşımaya uğraşıyorlar.

Gıda tedarikinin tehlike altında olduğu El Salvador’da, kısa bir süre önce olağanüstü hal ilan edildi; şiddetli kuraklığın hüküm sürdüğü, onbinlerce çiftçinin ürününü kaybettiği bölgelerde çiftçileri ve gıda ürünlerini kurtarmak için seferber olundu.

Avustralya Başbakanı Malcolm Turnbull, ülkedeki şiddetli kuraklıktan etkilenen çiftçilere yardım sağlamak için bir dizi tedbir getirdi ve Avustralya’yı “kuraklıklar ülkesi” ilan etti.

Ateş

Antropojenik İklim Yıkımı, bu yaz boyunca Kuzey Yarımküre’de yangınlarla da kendini sürekli belli ediyordu.

İsveç’te orman yangınları ülkeyi silip süpürüyordu: Buna Kuzey Kutup Dairesi içindeki bölgeler dahildi ve oralarda da en az 11 orman alevler içinde kavruldu. İsveç’te yangınlar o kadar şiddetli ve yaygın oldu ki, hükümet uluslararası yardım istemek zorunda kaldı.

Ve bunlar sadece İsveç’te olmuyordu. Kuzey Finlandiya’daki bir meteoroloji istasyonunda gösterge 33 C dereceyi gösterdi! ‘Batı Norveç Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin öğretim üyesi olan yangın güvenliği uzmanı bir  profesör, olanları “İskandinavya tarihinde hatırlayacağımız en korkunç orman yangını mevsimi” diye nitelendirdi. Arktik bölgede sadece Barents Yöresinde görülen 31 yangının çıkma nedeni, rekor düzeyde yüksek sıcak dalgasıydı.

Öte yandan, Avrupa’nın diğer bölgeleri de aşırı sıcak havalar ve orman yangınlarıyla boğuşuyordu. Yunanistan’da on yıllardır görülmemiş korkunç yangınlarda en az 94 kişi öldü.

ABD’deki Yosemite Ulusal Parkı’nın ana bölümü, bölgede çıkan muazzam yangınlarla mücadele edebilmek için ziyaretçilere kapatıldı. Yosemite Parkı’nın bir bölümünün kapatılması zorunluluğu, 1990’da çıkan orman yangınından beri ilk defa ortaya çıkıyordu.

California’da çıkan rekor büyüklükteki orman yangını, aşırı şiddetli rüzgârlara neden olan bir kasırgaya yol açtı; rüzgâr böyle olgularda şimdiye kadar görülmüş en yüksek şiddete ulaştı.  National Weather Service (Ulusal Hava İdaresi), yangın kasırgasının saatte 143 mil (230 km) şiddetinde esen rüzgârlar yarattığını hesapladı. San Jose Devlet Üniversitesi Yangın ve Hava Araştırmaları Laboratuvarı Direktörü Craig Clements, BuzzFeed News adlı haber sitesine verdiği demeçte “Bu A.B.D. tarihine geçecek bir olaydır” dedi. Ve ekledi: “Şimdiye dek kaydedilen en şiddetli yangın-kaynaklı kasırga döngüsü olabilir bu.”

Bu makalenin yazıldığı sırada, California’daki yangınlarda en az 10 kişi ölmüş bulunuyordu. Federal hükümet durumun bir doğal afet olduğunu ilan etti.

Yangınlardan biri, eyalet tarihindeki en büyük yangın oldu. Bu yazının kaleme alındığı sırada en az 12 başka yangın da sürmekteydi.

Bilim insanları, orman yangınlarının sıklık ve yoğunluğunda görülen artışı uzun zamandan beri Antropojenik İklim Yıkımı’na (AİY) bağlamaktalar.

Hava

Kuzey Yarıküre’de yaz sıcakları ortalığı kasıp kavuruyordu.

Tarihinde kayda geçen en yüksek sıcaklıkları yaşayan Japonya’da sıcak dalgasında en az 30 kişi öldü, 22 binden fazla insan hastaneye kaldırıldı.

Asya’nın başka taraflarına bakacak olursak, araştırmalar sıcak dalgalarının gitgide yoğunlaşması neticesinde Çin’in büyük bir bölümünün, önümüzdeki on yıllarda kelimenin gerçek anlamıyla yaşanamaz hale geleceğini gösteriyor.

Avrupa’da ise, kavurucu sıcaklar ve derin kuraklık şartlarının sürüp gitmesi, çiftçileri hükümetlerden yardım istemeye zorluyor.

Bu yaz Avrupa kıtasında sıcaklıklar tepe noktalara ulaştı. İsveç en az 260 yıldan beri gördüğü en sıcak Temmuz ayını, son 74 yılın en şiddetli kuraklığını yaşadı. Kuzey İrlanda ve Galler’de tarihte kaydedilen en sıcak Haziran yaşandı. Berlin kavruldu, Britanya’yı orman yangınları  kırdı geçirdi, Paris’te sıcak alarmları verildi.  

California eyaletindeki Death Valley (Ölüm Vadisi), gezegen üzerinde kaydedilen en sıcak yer olma konusunda kendine ait olan rekoru bir kez daha kırdı: Ölüm Vadisi’nde Temmuz ayı ortalaması 108.1 F (42.3 C) derece ile, sadece bir yıl önce kırdığı sıcaklık rekorunu yarım derece (Fahrenheit) aştı. Geçen yılki sıcaklığın son 100 yılın rekoru olduğunu da ayrıca belirtmeye değer.

ThinkProgress adlı internet sitesi, California’da son zamanlarda kırılan sıcaklık rekorları hakkında: “Birçok durumda sıcaklık rekorları yalnızca kırılmakla kalmıyor, adeta yerle bir ediliyor” diye yazdı. Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), sıcaklık kayıtlarının 140 yıldan beri tutulduğu güney California’da Los Angeles ve Camarillo şehir merkezlerinde 6 Temmuz sıcaklık rekorunun 14°F’lik, San Luis Obispo’da ise 16°F’lik farklarla kırıldığını bildirdi.

Antropojenik İklim Yıkımı gezegenin dört bir yanında havayı alabora ettiği için bazı bilimsel raporlar artık her hava olayının bir “olağanüstü hal” ilanına yol açmasının muhtemel olduğu yolunda uyarılarda bulunuyor.

“Maalesef artık yeni normal bu.” Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) Çevre Bilgilendirme Merkezi’nde görevli fizikçi Ahira Sanchez-Lugo, CBC News’a verdiği demeçte böyle diyor.

“Aşırı sıcaklar meselesine gelirsek, aşırı sıcakların veya sıcak dalgalarının ortaya çıkma olasılığının iklim değişikliği yüzünden büyük ölçüde artmış olduğunu söyleyebiliriz” diyor Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) sözcülerinden Clare Nullis. Ve ekliyor: “Artık buna alışmaya başlasak iyi olur.”

NOAA’nın Haziran Ayı Küresel İklim Raporu’na göre, geçen Haziran, tarihte kaydedilen beşinci en sıcak ay oldu. Rapora göre, “kıtasal sıcaklık kayıtlarının tutulmaya başlandığı 1910 yılından beri, altı kıtanın dördünde en sıcak yedi Haziran ayından biri yaşandı.”

Durum zaten bu kadar kötüyken, Trump yönetiminin politikaları sayesinde her şey daha da kötüleşecek gibi görünüyor. Trump takımının iklim politikaları, ya da politikasızlığı, gördüğümüz bu şiddetli, hatta ölümcül sıcak dalgalarının sadece birkaç onyıl içinde “yeni yaz normalleri” haline gelmesine yol açacak.

Yayınlanan yeni bir rapora göre, Amerika’da tipik bir beş-günlük sıcak dalgası yalnızca 2036-2065 yılları arasındaki dönemde bugünkülerden 12°F derece daha sıcak olacak. Bazı sıcak dalgaları 131°F derece (55°C) hararet getirebilecek, ki bu sıcaklık seviyesinin üstünde insan bedeninin fonksiyonlarını düzgün biçimde yerine getirmesine imkân yoktur. (US National Climate Assessment/ABD Ulusal İklim Değerlendirme Kurumu). Söz konusu rapor, ABD dahil dünyanın birçok bölgesinde muazzam “rutubetli sıcak dalgaları” yaşanacağı konusunda uyarıyor: Bu yüzyılın sonuna varmadan sıcaklık indeksi her iki yılda bir, o ölümcül 55°C dereceye çıkacak. Ondan sonra ne olacağını düşünmek bile zor.

İnkâr ve Gerçeklik

Trump yönetimi Antropojenik İklim Yıkımı’nı inkâr etmeye devam ediyor ve doğal çevrenin barsaklarını dökme çabalarında da ısrarcı. Yazdığım son iklim postasından bu yana, Obama yönetiminin ABD’nin sera gazları emisyonunu azaltma planını iptal etti, yerine kendi planlarını uygulamaya koyuldu. ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan da çeken Trump’ın planı, kömür endüstrisine tam gaz yol verme planıdır. Dolayısıyla, ABD’nin artık Antropojenik İklim Yıkımı’na karşı herhangi bir planı yoktur. 

Trump yönetimi, ABD yakıt verimliliği kanunlarını ve hava kirliliği standartlarını da gevşetme, dolayısıyla daha temiz ve daha randımanlı otomobilleri zorunlu kılan kuralları pratikte donduran planlarını da ilan etti. Bu kararlar, Obama’nın Antropojenik İklim Yıkımını hafifletme siyasetini yürürlükten kaldırma yönünde yeni bir adım daha atılması demektir.

Dahası, ABD Kongresi yıllık savunma politikaları yasa tasarısına altı adet buzkıran gemisinin dahil edilmesi için yetki verdi, çünkü bu yönetimin seçtiği yol Antropojenik İklim Yıkımı’nın olumsuz sonuçlarını azaltmaya çalışmak değil, Kuzey Kutbunda daha fazla petrol aramak ve sondaj yapmak.

Öte yandan, yeni bir araştırma, Gulf Stream akıntısının (Atlantic Meridional Overturning Circulation (AMOC)/ Atlantik Boylamsal Dönme Sirkülasyonu”olarak da bilinir), Antropojenik İklim Yıkımı’na bağlı nedenlerle yavaşlamakta olduğunu ortaya koyuyor. Bu durumun gezegendeki ısınmayı 20 yıl boyunca daha da artırması bekleniyor.

Nihayet, NOAA’dan bir deniz bilimcisinin basın açıklamasındaki şu sözlerini, buraya kadar okuduğumuz bilgilerin altını kalın çizgilerle çizer mahiyette olduğu için aktararak bitirelim: “İnsanlar bundan sonra atmosfere ilave CO2 salmaktan vazgeçse bile, halihazırda var olan CO2 miktarı, önümüzdeki onyıllar, belki de yüzyıl boyunca atmosferi  ısıtmaya yetecektir.” 

NOAA’nın hazırladığı “2017’de İklimin Durumu” başlıklı rapor, geçen yıl Yeryüzünün atmosferindeki CO2 miktarlarının, modern atmosfer ölçüm kayıtlarında ve buzul çekirdeklerinden elde edilen veri kayıtlarında 800 bin yıldan bu yana en yüksek seviyelere eriştiğini kesin bir dille ortaya koyuyor.

Dahası, CO2 yoğunlukları ve metan ve azot oksit (N2O) – yani atmosferdeki diğer güçlü sera gazları da –  “rekor yüksekliklere” ulaşmış  bulunuyor

***

Dahr Jamail:

Truthout muhabirlerinden biri olan Dahr Jamail, The Will to Resist: Soldiers Who Refuse to Fight in Iraq and Afghanistan (Direnme İradesi: Irak ve Afganistan’da Savaşmayı Reddeden Askerler), Haymarket Books, 2009; ve  Beyond the Green Zone: Dispatches From an Unembedded Journalist in Occupied Iraq (Yeşil Bölge’nin Ötesinde: “İliştirilmemiş” Bir Muhabirin İşgal Altındaki Irak’tan Gönderdiği Haberler, Haymarket Books, 2007) kitaplarının yazarıdır. Jamail bir yıldan fazla kaldığı Irak’ta, ve son 10 yıl boyunca Lübnan, Suriye, Ürdün ve Türkiye’de muhabirlik yaptı. Martha Gellhorn Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nü ve bazı başka ödülleri kazandı. William Rivers Pitt ile birlikte yazdığı üçüncü kitabı The Mass Destruction of Iraq: Why It Is Happening, and Who Is Responsible, (Irak’ın Kitlesel Yıkımı: Nedenleri ve Sorumluları) Amazon yayınlarından çıktı. Dahr Jamail, yakında The New Press tarafından yayınlanacak olan The End of Ice (Buzların Sonu) isimli kitabın da yazarıdır. Jamail ABD’nin Washington eyaletinde yaşıyor.

***

Çeviren: Canan Ener Silay 

Editör: Ömer Madra

Makalenin İngilizce aslını okumak için tıklayın.