Rapor: "Tarım alanlarında düşüş olmasına rağmen Türkiye'de pestisit kullanımı giderek artıyor"

-
Aa
+
a
a
a

100 kurum ve inisiyatifin yan yana gelerek oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, yayımladığı raporda ‘’Türkiye’de tarım alanlarında bir artış olmamasına, hatta yüzde 3 düşüş olmasına rağmen, pestisit kullanımı giderek artıyor.'' açıklaması yaptı.

Fotoğraf: Buğday Derneği

100 kurum ve inisiyatifin yan yana gelerek oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, bir rapor yayımladı. Raporda ‘’Türkiye’de tarım alanlarında bir artış olmamasına, hatta %3 düşüş olmasına rağmen, pestisit kullanımı giderek artıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2014 yılında tarım yapılan alanlar 23 bin 941 bin hektar iken, 2018 yılında 23 bin 200 bin hektara geriledi. Aynı dönemde yani 4 yıl içinde pestisit kullanımı ise yüzde 51 arttı ve 39 bin 723 tondan, 60 bin tona ulaştı. Bu artışın üretime etkisi ise sınırlı. Pestisit kullanımı ile verimlilik arasında iddia edildiği gibi doğrusal bir ilişki yok. Tarım ve Orman Bakanlığı verileri pestisit kullanımının, iddia edilen verimliliği sağlamaktan çok uzak olduğunu kanıtlıyor. Çünkü pestisitler sadece zararlıları değil, faydalı böcekleri, mikroorganizmaları ve tozlaştırıcıları da yok ederek doğanın dengesini alt üst ediyor. Üstelik pek çok zararlı, zamanla pestisitlere direnç kazandığı için, pestisit kullanımı bu zararlılar üzerinde etkisiz kalıyor. Bu nedenle her yıl daha fazla ve daha zehirli pestisit türleri kullanılıyor’’ açıklamasında bulundu. Ayrıca ‘’Sadece verim odaklı bir tarımsal üretim anlayışı, gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik açısından eksik bir yaklaşım. Pestisitlerin yol açtığı sağlık ve çevre zararlarının maliyeti, biyolojik çeşitliliğe verdiği zarar ve toprakta, suda bıraktığı kirlilik de geri dönüşü yıllar sürecek, ciddi boyutta çevresel maliyetler olarak karşımıza çıkıyor. Pestisit kullanımı için yapılan her bir dolarlık harcama, ortalama 5-10 dolarlık bir harcamayı gerektiren insan ve çevre sağlığı zararına yol açıyor.’’ diye ekledi. 

"Ya Kanal Ya İstanbul"

Geçtiğimiz hafta ÇED süreci kapsamında İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısı yapılan Kanal İstanbul Projesi, hukuksal ve siyasal düzenlemeler açısından pek çok kez gündeme geldi. Ancak Kanal İstanbul tüm bu etkilerin yanı sıra ormanlar, korunan bölgeler ve tarım alanları dâhil olmak üzere bölgenin doğal alanlarında çok ciddi bir tahribat yaratacak. WWF-Türkiye ÇED raporunda bu etkilere karşı alınacak önlemlere yeterince değinilmediği düşündüğünü dile getirdi. Yapılan açıklamada  “Ya Kanal Ya İstanbul: Kanal İstanbul Projesinin Ekolojik, Sosyal ve Ekonomik Değerlendirmesi” başlıklı raporumuz güncelliğini korumakta. Kanal İstanbul Projesi, yalnız devasa bir yatırım değil aynı zamanda yüzyıllara dayanan geçmişinde bugüne kadar İstanbul doğasının karşı karşıya kaldığı en büyük mühendislik operasyonu olacak. Bu noktada öncelikle, Karadeniz, Boğazlar, Marmara ve Kuzey Ege gibi geniş bir coğrafyada çok boyutlu etkileri muhtemel böyle bir projenin “ne pahasına” hayata geçeceği sorusunu sormak gerekmekte.  Kanal İstanbul Projesini doğru değerlendirebilmek için Türk Boğazlar sisteminin nasıl işlediğini bilmek ve İstanbul denizlerinin kendine has dinamiklerini doğru anlamak gerekir. Uzmanlara göre, boyutları itibariyle Boğaz’da olduğu gibi Kanal içerisinde iki yönlü bir akıntı sistemi geliştirilemeyecek ve Karadeniz’in kirli suları Marmara’ya dolacak. Marmara Denizi’nde bol besinli üst tabaka can çekişen alt tabakaya baskı yapacak ve oksijen hızla azalacak. Oksijen bitince, Kanal kapatılsa bile, bir daha geri dönüş olmayacak. Oksijensizlik kimyasal dengeleri alt üst ederek, alt tabakadaki hidrojen sülfür yoğunluğunu hızla arttıracak ve sonuç olarak İstanbul lodos estiğinde dayanılmaz bir şekilde çürük yumurta kokusuna maruz kalacak. Zamanla Karadeniz’in de ekolojik yapısı bozulacak. Tuna Nehri’nin Karadeniz’i kirlettiğinden şikâyetçi olan Türkiye kendi eliyle yaptığı ikinci bir boğaz ile bu kirliliği kendi evinin içerisine, yani Marmara’ya taşımış olacak. Bu durum Marmara’nın ölü bir denize dönüşmesi ile sonuçlanabilecek.’’ dedi. 

'Yılın İnsanı' Greta

TIME dergisi, ‘Yılın İnsanı’ olarak iklim aktivisti Greta Thunberg’i seçtiğini duyurdu. Dergide Thunberg için “O gerçeği söylemenin cesaretini güçle birleştirerek bir neslin ikonu hâline gelen sıradan bir genç kız” ifadeleri yer aldı.

Fridays for Future aktivistleri BM konferansını işgal etti

BM İklim Değişikliği 25. Taraflar Konferansı’nın ana sahnesini Fridays for Future aktivistleri işgal etti. Dünya liderleri tarafından atılan adımların yeterli olmamasını protesto eden aktivistlerin uzun süre sahneden inmemesi üzerine organizasyon tarafından yapılan canlı yayın kesildi. Panelin sonunda sahneye çıkan 50’ye yakın Gelecek için Cumalar aktivisti “iklim adaleti” sloganları atmaya başladı. Eylemciler, sahneden “yerli halkları dahil etmediğiniz sürece çözüme ulaşamayız” mesajı verdi.

#Resolution2020

İklim değişikliği ile ilgili Doğal Hayatı Koruma Vakfı National Geographic, Universal Music gibi alanında öncü kuruluşlar ile tanınmış sanatçılar bir araya gelerek #Resolution2020 hareketini başlattı. “Yeni Yıl Çözümleri” mesajıyla yola çıkan projenin destekçileri, ünlü pop yıldızı Ed Sheeran’ın bu projeye özel bestelediği “World On Our Shoulders” parçasını yorumladı. “Çözümün Parçası Olun” sloganıyla herkesi kendi yeni yıl hedeflerini ve çevre için atacakları adımları paylaşmaya davet eden #Resolution2020’nin dünya çapında ses getirmesi bekleniyor.