Önümüzdeki Seçim Türkiye İçin Kuvvetler Birliği Rejiminin Kalıcılaşması Ya da Bertaraf Edilmesi Seçimidir

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge ile, 24 Haziran seçimlerine 1 hafta kala, AKP'nin bir iç toplantısına ait olan bir video kaydı sosyal medyada yayıldı. AKp tarafından yalanlanmayan bu videoda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "HDP'nin baraj altında bırakılması için her türlü koşulu yaratmamız lazım," şeklindeki sözleri ile birlikte Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan çatışmanın medyada ele alınış şeklini, Türkiye'nin 16 Nisan 2017 referandumundan bu yana, OHAL altında, "kuvvetler birliği" haline gelen rejimini dikkate alarak değerlendirdik: "Önümüzdeki seçim bu rejimin kalıcılaşması ya da bertaraf edilmesi arasında bir seçim olacak."

Ekonomi Ekoloji: 18 Haziran 2018
 

Ekonomi Ekoloji: 18 Haziran 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey!

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer bey, günaydın Can, günaydın Selahattin, herkese merhabalar!

 

Can Tonbil: Günaydın Ali bey, merhaba!

 

ÖM: İyi yıllar bu arada!

 

CT: Mutlu yıllar!

 

AB: Teşekkür ederim, sağ olun, çok teşekkürler.

 

ÖM: Bugün gene bir genel durum değerlendirmesi yapacağız, bir hafta kaldı seçimlere ve büyük bir medeniyet kaybının işaretleri dünyada da Türkiye’de yaşanıyor özellikle Suruç’ta olup bitenlerle ilgili ve onların yorumlanışıyla ilgili medya açısından dehşet verici bir durum var.

 

AB: Evet, yine Suruç gündemde. Gerçekten Suruç olayları ve cumhurbaşkanının geçen hafta yayınlanan iki video kaseti, yani “bunu her yerde konuşmam!” diye başlayan ve sandık güvenliğini AKP’nin eline bırakan değerlendirmeler içeren konuşması birlikte ele alındığında ve HDP’nin de baraj dışı bırakılmasına ilişkin değerlendirmeleri bildiğim kadarıyla bu video kasetler yalanlanmadı değil mi?

 

ÖM: Hayır yalanlanmadı. Zaten orada herşey çok net, yalanlanacak bir durumu yok. Sözünüzü kestim ama müsaadenize şunu ekleyeyim, kürsünün önünde de arkasında da AKP’nin sorumlularının toplantısı olduğu açıkça yazılıyor zaten, kocaman afişler filan.

 

AB: 17-25’ler filan onların da neler yaşadık sonrasında. Bu sefer yalanlamaya bile gerek görmemişler, durum aleni ortada. Dolayısıyla orada bizzat cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı diyor ki “burada baraj altında bırakmak için her türlü koşulu yaratmanız lazım!” partinin militanlarına, üyelerine. Dolayısıyla Suruç meselesi de hep bu konuşmanın çerçevesinde ele alınması lazım. Bir anormal dönemden geçiyor Türkiye, yani son yıllarda 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve ardından OHAL koşullarında 16 Nisan 2017’de referandum ki bu referandum tarihe 46 seçimleri gibi şaibeli geçen bir referandum. Daha sonra Türkiye anormal bir ortamda siyasi hayatı, rejim 16 Nisan 2017 referandumu aslında Türkiye’de bir kuvvetler birliği esasına göre yapılandıran bir ülke konumuna getirdi. Yani 16 Nisan referandumundan günümüze 1 yılı aşkın bir süre içerisinde Türkiye’nin rejimi kuvvetler birliği dediğimizde başka bir adı da diktatörlüktür. Ülkede kuvvetler birliğine hangi ülkelerde rastlıyoruz? Çin’de rastlıyoruz, Kuzey Kore’de rastlıyoruz, belli ölçülerde Rusya’da rastlıyoruz. Bu kuvvetler birliğinin pekişeceği bir seçim arifesindeyiz. Yani Türkiye yoluna 16 Nisan 2017 ki buna Türkiye tipi başkanlık, Erdoğan tipi başkanlık, dünyada eşi benzeri görülmemiş anlamda bir başkanlık rejimi, tek adam rejimi. Başkanlık rejimlerinde parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı meselesi vardır ve değişik şeylerde uygulanır ama bizde içinde bulunduğumuz seçim ortamı bu kuvvetler birliğinin pekişmesine ve rejimin bu şekilde devam etmesinin sağlanması üzerine bir seçim yapıyoruz. Çünkü cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dedikleri bir sistemin uygulamasına geçilecek. Dolayısıyla Türkiye’ye içinde bulunduğu yani geçen seneki referandumdan anayasa değişikliğinden sonraki süre içerisinde ki OHAL rejimiyle birlikte ele aldığımızda içinde bulunduğumuz durum bu. Bu seçimlerle kalıcı ya da geçici olabileceği üzerine karar vereceğimiz. Bunun için de 3 ihtimal karşımıza çıkıyor, biliyorsunuz bir cumhurbaşkanlığı seçimi var, bir de genel seçimle parlamento meclis seçimleri var. Bunun her ikisinin de AKP iktidarı Erdoğan iktidarı kazanırsa ki bu kazanım Türkiye’nin demokrasiyle irtibatını, demokratik dünya ile kurumlarla olan irtibatını tamamen vedalaşmasını beraberinde getirebilecek bir olay. Aynı zamanda da bu tek adam rejimi, bu kuvvetler birliğine dayanan Türkiye bir moderniteyle Tanziman’tan 23’le yani modernite sorununu da beraberinde getirecek çünkü bunun adına rahmetli Şerif Mardin Türkiye’nin modernleşme sürecini sultanlıktan kopuşla açıklardı. Çünkü bugün tek adam rejimini getiren şahıs aynı zamanda dinci bir figür dolayısıyla bizim 2-0’lık yani hem meclisin hem cumhurbaşkanlığının AKP iktidarı tarafından kazanılması, Erdoğan tarafından kazanılması durumunda Türkiye’nin hem kuvvetler birliğine dayalı demokratik sistemle hiç ilişkisi olmayan otoriter, totaliter bir rejime geçiş ama yanı zamanda bunun içeriğinde bir moderniteden kopuş ve aynı zamanda dini unsurların pekiştiği bir rejim olacak. Bu, sultanlıkla uyanmak istemeyen kesimler açısından altının çizilmesi gereken bir husus, dini olarak da bir sultanlık olabileceğinin altını çizmemizde fayda var.

 

ÖM: AİHM yargıçlarından Rıza Türmen de ‘Seçimden önceki son dönemeç’ başlıklı yazısında 17 Haziran tarihli T24’te sizin dediğinizi de söylüyor, yani “24 Haziran seçimleri ülkeyi kimin yöneteceğini belirleyen rutin bir seçim olmanın ötesinde Türkiye’nin nasıl bir rejimle yönetileceğini kararlaştıracak bir referandum niteliğinde. Bu nedenle bir dönüm noktası, seçimlerin sonucu Türkiye’nin demokrasiyle yönetilip yönetilmeyeceğini belirleyecek. Deneyimlerimizden biliyoruz ki AKP iktidarı sürer ve sayın Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilirse Türkiye’deki otoriter rejim bir anayasal düzen olarak yerleşecek ve ülke derin bir karanlığa gömülecek. Ne yollar, AVM’ler ne de köprüler, kanallar, havaalanları bu ülkeyi bu karanlıktan çıkaramayacak. 24 Haziran seçimleri bu nedenle büyük önem taşıyor” dedikten sonra da şöyle bitirmiş yazıyı “HDP’nin yani çoğunluğa sahip bir muhalefet blokunun içinde HDP’nin bulunması böyle bir çözümün kapısını açabilir. Kalıcı bir çözüm bulunursa terör kendiliğinden ortadan kalkar. İspanya, İrlanda, Güney Afrika, Filipinler ve en son Kolombiya’nın yaptığı gibi Kürt sorununa müzakereler yoluyla barışçı bir çözüm bulunması. Onlar yaptıysa Türkiye neden yapamasın?” diyor ama buradaki önemli şey de barajı aşmasıdır tabii HDP’nin.

 

AB: Elbette. Biz bu biraz önce verdiğimiz ve Rıza beyin açıklamalarıyla da örtüşen husus 2-0 hali, yani maçın Erdoğan lehine 2-0 sonuçlanması Türkiye’nin demokratik dünyadan kopuşu anlamına gelecek ve Türkiye’nin uzun bir süre karanlık siyasal rejimin Türki cumhuriyetler esasına dayalı bir anayasal sistem içerisinde yer almasını getirecektir. Gerçekten 2 yıllık OHAL deneyimimizle görüyoruz ki OHAL’in ekonomiye zararlarını artık ekonomiden sorumlu bakanlar ve kendisi de ifade etmeye başladı. Yani tek adam rejimi kuvvetler birliğine dayanan rejim Türkiye ekonomisine ve siyasi hayatıyla tamamıyla dünyadan kopuşu anlamına gelebilecek bir husustur. Diğer bir seçim alternatifi, sonucu durumun 1-1 olması, yani cumhurbaşkanı ve meclisin paylaşılması muhalefet ve iktidar tarafından. Bunun da geçen haftalarda üzerinde durduk, yani meclisin işlevini yerine getirmesi için çok yetkisi tırpanlandı geçen seneki referandum sonucunda. Bu da sistemin fiilen işlemesini ortadan kaldıracak bir kaotik duruma işaret ediyor. Hem cumhurbaşkanlığın meclisi bypass etmesi hem de meclisle cumhurbaşkanlığı arasında böylesine bir felaketin yaşanması ülke yönetimini muazzam bir kaotik sürece sokuyor. Dolayısıyla Türkiye’nin nefes alabilmesi için hem parlamentonun hem de cumhurbaşkanlığının değiştirilmesi gerekiyor; parlamentoda çoğunluğun muhalefetin eline geçmesi ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığının el değiştirmesi gerekiyor ki Türkiye soluk alabilsin. En azından Gezi öncesi ayarlarına dönebilsin. Çünkü Gezi’den itibaren Türkiye anti demokratik bir yolculuğa çıktı, bu yolculuğun geldiği nokta bu kuvvetler birliği yani tek adam diktatörlüğü. Dolayısıyla burada da parlamentoda muhalefetin çoğunluğu sağlaması için de HDP’nin barajı aşması gerekiyor, kritik unsur o. HDP’nin aslında normalde ittifak olması içinde olması gerekiyordu ama belirli sebepler nedeniyle bu ittifak içerisinde olması gerçekleşmedi. Yalnız sahada özellikle seçim güvenliğine ilişkin biraraya gelme becerisi gösterildi, bu çok önemli bir husus. Dolayısıyla yani Türkiye’nin demokratik güçlerinin bu önümüzdeki seçimleri iki alanda da kazanmasıyla Türkiye soluk alabilecek yoksa içinde yaşadığımız süreç böyle itişerek devam ettiğinde ülkenin durumu zaten tarih boyunca yani hiçbir zaman çok iyi olmadı ama şu anki içinde bulunduğu durum hiç iyi değil. Bu hiç iyi olmayan durum pekişmesi gerçekten Türkiye’nin 80 küsur milyonluk nüfusu çok değişik etnik yapılanmaları, mezhepsel yapılanmaları olan bu derece kutuplaşmış bir ülkenin geleceği açısından muazzam endişelere sevk ediyor. Şimdi bu 3 alternatifi göz önünde bulundurmak durumunda Türkiye seçmeni. Gerçekten tek kuvvetler birliğine dayalı bir rejimde batı dünyasından, moderniteden kopmuş bir ülkede mi yaşamak istiyor yoksa az demokrasiden hiç demokrasiye geçiş diyorum 2010 referandumu sonrasındaki süreçte Türkiye’nin Kürt sorunun çözme gayretlerinin olduğu, Avrupa Birliği standartlarında, Kopenhag kriterleri çerçevesinde bir demokratik ülke olma yolunda ya da dünyadaki demokratik ülke tanımına uygun bir ülke yolunda mı ilerleyeceğiz? Seçmen bunu seçecek, yani 21. Yüzyılı ıskalayacak mıyız yoksa karanlığa mı gömüleceğiz? Seçmen buna karar verecek. Nasıl bir seçime gidiyoruz? Gerçekten iki ittifak var, bu ittifakın bir tanesi yani iktidar yanlısı ittifakta da ciddi sorunlar olduğu görülüyor. Bu sorunlar muhtemelen seçim sonrasına da yansıyabilir, bu seçimde de görülüyor, MHP ile kurulan ittifakın belli sorunlar içerdiğini kendileri ifade ediyorlar. Muhalefetin ittifakında da sizin de altını çizdiğiniz gibi HDP’nin bu ittifak içerisinde, özellikle 1’le 2.tur arasında dahil edilmesi pekala mümkündür. Bu konuda zorlamalara gerek yok, yani uzunca süredir üzerinde konuştuğumuz mesele şuydu, önce partilerin OHAL koşullarında ittifak kurmalarıydı, maalesef OHAL kaldırılmadan seçimlere gidiyoruz ve onun da bedelini ödüyoruz. İkincisi seçim için ittifak, seçim güvenliği için ittifak, üçüncüsü seçim boyutunda ittifak ve seçim boyutundaki ittifak da Türkiye’nin ön kabulleri, sözleşmesi, HDP’nin de, İyi partinin de, Saadet partisinin de, CHP’nin de imza atabileceği, yani Türkiye’nin normal ayarlarına dönmesini sağlayacak bir sözleşme üzerinde ön kabullerle anlaşılması gerekir. Bu ön kabulleri de bu 4 partinin de zaten altını çizdiği hususlardır. Dolayısıyla pratik olarak bu iş başarılabilir çünkü geniş demokrasi de Kürt sorununu, Alevi haklarını, Türkiye’nin temel sorunlarını genişletilmiş demokraside çözme anlayışına sahipseniz ittifakın içerisine HDP’nin dahil olmaması mümkün değil. Zaten geçen haftalarda altını çizdiğim bir husus var, Erdoğan 2 büyük yenilgi aldı, birincisi ekonomide faizlerle dikleşmesi uluslararası piyasalar Erdoğan’ı zapt-ı rapt altına alıp faizleri yükseltmesine razı etti çünkü ekonominin gereği oydu.

 

ÖM: Buna rağmen de ama doların yükselmesi önlemedi.

 

AB: Önlenemedi, ona girersek, Erdoğan ve OHAL zaten doların yükselmesindeki temel neden. Yani siz böyle bir rejim içerisine ülkenizi sokuyorsanız ve açıklarınız borçlanma piyasalarına muhtaçlığınız söz konusuysa o borçlanma piyasaları sizi istediği noktaya ikna eder. Zaten büyük endişe siyasal endişe olarak karşımıza çıkıyor ve nitekim gidip yetkilileriniz oralarda çeşitli varyasyonlarla cumhurbaşkanımızın seçim nedeniyle bunları yaptığını söyleyip belirli bir nefes aldırıp ve faizleri yükseltmesi olarak. İkinci büyük yenilgiyi dün yaşadık, geçen haftalarda da altını çizdiğimiz HDP genel başkanının hapishanede dünyada görülmemiş bir şekilde devlet televizyonunda propaganda konuşması oldu. Bu görüntü tek başına hem ekonomideki gidişatı, doların yükselişini açıklar, herşeyi açıklar, bu görüntü ülkede nasıl bir gelecek beklediğini açıklar. Aynı zamanda Erdoğan’ın “bunları heryerde konuşmam” dediği o video kayıtlarını da açıklar. Dolayısıyla aslında iktidar bütün güçleri yanında toplayarak ve bütün provokatif malzemeyi istediği gibi kullanarak bir seçime gidiyor. Bu seçim eşitsiz, zaten farkındaysanız bu seçimlere giderken yapılan seçim yasası değişiklikleri yine bir anayasa zorlamasıyla yani seçim yasası değişiklikleri en azından 1 yıl sonra uygulanır, biz çıkarttığımız torba yasalarla bu uygulamayı ortadan kaldırdık. Yani bir eşitlik uygulanmayacağını, OHAL’e ve KHK’lara sığınılarak zaten iktidar kabul etmiş durumda. Normalde hatırlarsınız seçimlerde içişleri bakanı, ulaştırma bakanı, bir de hangi bakan? 3 bakan istifa ederdi, bu uygulama da kaldırıldı Türkiye’de bu yasalarla. Dolayısıyla eşit olmayan bir halde seçimlere gidiyoruz.

 

ÖM: Ben de birkaç ilavede bulunmak istiyorum, özellikle Demirtaş 20 ay sonra TRT’de konuşurken “kof kabadayının tehditleri sizi yıldırmasın, bunların 1 oyluk canı vardır!” dedi, 20 değil 20 yıl verseler bile boyun eğmeyeceğini söyledi 10 dakikalık konuşmasında “Edirne F tipi yüksek güvenlikli cezaevinden seslenmek zorunda bırakılıyorum maalesef. Yasalar ayaklar altına alınarak cezaevine konduk, 20 ayı aşkın bir süredir hukuksuz bir şekilde burada tutuluyorum. Adil ve tarafsız bir yargı süreci olmadı ama kesin olarak bu kararınızın demokrasiden ve özgürlüklerden yana olacağından kuşkum yoktur. Bunca zulme tehdide rağmen boyun eğmeyen dik duruşunuz Türkiye’nin aydınlık yarınlarının teminatıdır. Korkuya, umutsuzluğa, yılgınlığa düşmeye gerek yok, sonu belirsiz karanlık bir tünele girmeden önce önümüzde ciddi bir fırsat var. Hep birlikte doğru değerlendireceğiz ve göreceksiniz ülkemizi bu uçurumun kenarından çekip alacağız” diyor. Şey de ilginç aslında “24 Haziran’da sandığa atacağınız zarfın içinden korkuyu değil geleceğe yazılmış umut dolu mesajınızı koyun. 1 oy HDP’ye 1 oy Demirtaş’a deyin, karanlığa, korkuya ve kabusa değil aydınlığa, umuda, huzura, güvene ve barışa şans verin. Gelin beraber değiştirelim, hepimiz kazanalım” dedikten sonra da konuşmanın birinci bölümünü bitirmeden önce “TRT’yi de adaletsiz ve haksız uygulamalardan dolayı eleştirdiğimi, bunları yapan yöneticilere hakkımızı helal etmediğimi, bununla birlikte TRT’nin bütün emekçilerini de saygıyla selamladığımı ve bu adaletsizlikte onların rolünün olmadığını belirtmek istiyorum” diyor. Sizin de sözünü ettiğiniz “demorasi ittifakı olmalı” diye Cumhuriyet gazetesinin sorularını da cevaplamış cezaevinden Demintaş avukatları aracılığıyla Türkiye’yi normalleştirecek yeniden demokrasi rotasına sokacak geçiş sürecinde muhalefetin birlikte hareket etmesi gerektiğini söylemiş. Bir şey sormak istiyorum süreyi de bitirmek üzereyiz ama Can’ın da bir sorusu var.

 

CT: Ben ufak bir ekleme yapacağım sizin sözünüze, “HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş tutuklu iken TRT’de konuşmasının yayınlanacak olması da demokrasi tarihinde bir ilk” denilerek övülmüş Anadolu Ajansı’nın haberi tarafından!

 

AB: Evet gördüm onu!

 

ÖM: Yani hakikaten çok gülünç! Bu Suruç’taki olağanüstü provokasyon ve bakanların gözlerinin önünde hastanede cinayetler, boğazların kesilmesi, oksijen tüpleriyle kafaların parçalanması ve şu anda da güvenlik gerekçesiyle STK’ların oraya girmesi hatta yerel STK’ların da oradan çıkmasının engellenmesi gibi tuhaflıklar var. Bütün bunlar AKP başta olmak üzere ülke seçmenlerinin nasıl değerlendireceğini düşünüyorsunuz? Size sübjektif bir soru sorayım, yani bütün bunların PKK işi olduğu yolundaki açıklamalarını ya da İnce’nin yaptığını açıklayan içişleri bakanının açıklamalarını AKP başta olmak üzere seçmenler kabul edecek mi sizce?

 

AB: Bölge seçmeni bunu kolay kolay kabul etmez yani %99 medyaya sahip olunca ve %30-35’lik bir illüzyon halinde bir seçmeniniz varsa onlara kabul ettirirsiniz ama bölge seçmeni için zor. Zaten AKP milletvekili adayı bir açıklama yaptı tamamen AKP’nin tersine bir açıklama.

 

CT: O açıklama ama bazı kaynaklar tarafından yalanlandı.

 

AB: Öyle mi?

 

CT: Evet onun aslına ilişkin çeşitli iddialar var ortada.

 

AB: Ben de onu gördüm ama teyit edemem yani öyle bir açıklama vardı. Ayrıca bu işin arkasını araştırdığınızda bir aile çıkıyor ve o aile daha önce başka vukuatları olan bir aile, bu işin bir provokasyon olduğunun anlatılması sadece HDP’ye düşen bir husus değil. Bence bu millet bloğunun da bunun altını çizmesi gerekiyor çünkü öyle kritik bir haftaya giriyoruz ki ondan sonraki iki hafta Türkiye’de zaten bir olmak ya da olmamak meselesiyle karşı karşıyayız. Bu olmak ya da olmamak meselesi için her türlü meşru olmayan sürecin yaşatılması pekala mümkündür. Suruç için bir Roboski denemesi olduğunu söyleyenler çıkmış çünkü gerçekten Suruç olayı ve benzeri olaylar kaybedilenler tarafından mesela Haziran 2015’le Kasım 2015 seçimleri arasındaki süreci unutmayalım ve sonrasını, mesele bunun bence muhalefet bloğu tarafından bertaraf edilmesidir, sadece HDP’ye düşmez. Sizin sorunuzun yanıtı olarak ancak bunu söyleyebilirim. Çünkü öyle bir dönemden geçiyoruz ki bakın hukukun üstünlüğü ölçütlerine göre Türkiye 113 ülke arasında 101.! Yani Venedik Komisyonu diyor ki getirilen biraz önce bahsettiğimiz seçim yasalarına ilişkin paketten sonra hukuk devletinin tamamen ortadan kaldıracak bir durum oluşmuştur. Geçen haftalarda Tarhan bey yazmıştı AGİT raporunu gördünüz mü bilmiyorum?

 

ÖM: Gördüm evet o yazıyı da.

 

AB: Yani herşeyin evet muhalefetin aleyhine geliştiği, koşulların o kadar sert olduğu, eşitsizliğin şahikasının yaşandığı bir seçim yaşıyoruz ve OHAL’deyiz. Hukuk devleti ortadan kaldırılmış durumda, YSK iktidarın emrine girmiş bir pozisyonda ve bunu da çok rahat dediğim gibi eşitsiz olduğunu iktidar bizzat benimsemiş durumda. Böyle bir seçime giderken yapılması gereken ve nasıl bir Türkiye tasarımı içinde oldukları da ortada, seçmenin bütün Türkiye seçmeninin hem sandığına hem oyuna sahip çıkarak bu seçimi Selahattin Demirtaş’ın da söylediği gibi kendi lehimize çevirecek bir demokrasiyi kurtaracak, en azından bir soluk alacak sonuçla karşılaşmamız gerekiyor. Bunun için de manipülasyon aralığı dediğimiz aralığı bu aradaki farkın büyümesi gerekiyor ve skorun 2-0 olması gerekiyor. Ancak 2-0 olursa ki iktidarın sahipleri iktidarı bırakmamak için bir iktidar tiryakiliği dediğimiz bir olay var, Erdoğan bir iktidar tiryakisi, yani bu

 

ÖM: Tek adam şeylerinde her zaman oluyor bu tabii, bağımlılık yaratıyor.

 

AM: Ama o bağımlılıkla birlikte tehlike, suç, vs hepsi birlikte geliyor ve anayasal suçlar zinciri halinde devam eden bir skor karşımıza çıkıyor. Çok dikkatli ve nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya kalacağımızın altını çizerek önümüzdeki Pazartesi’yi gerçekten Türkiye seçmeni önemli bir hayati

 

ÖM: Evet hayati bir sınav gibi görünüyor. Uzattım biraz ama Demirtaş’ın seçim tahmini de şöyleymiş Cumhuriyet’ten okuyorum son olarak “TBMM çoğunluğunun muhalefet kazanır, cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalır ve Erdoğan kaybeder” yani 2-0’dan kastınız bu değil mi?

 

AB: Evet evet 2-0 bu, biraz maç üzerinden anlatıyorum ama

 

ÖM: Evet “HDP ise ciddi hileler olmaz ve güçlü bir dayanışma ağı oluşturulursa parlamentoda olur. Zaten başka türlü TBMM’de muhalif çoğunluk sağlanamaz, yani yeni siyasi dönemin muhalefeti AKP olacaktır artık” diyor, ilginç bir tespit yani, yeni muhalefet AKP’de, yeni dönemde HDP’li Mardin milletvekili, bizim de programcı dostlarımızdan Mithat Sancar da “anketlere güvenmeyin baraj sorunumuz var. Baraj sorunu yoktur algısını yaratmak için anketler bizim baraj sorunumuz var” diye Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre böyle bir basın toplantısı kahvaltısı yapmışlar.

 

AB: Son olarak şunu söyleyeyim, çok konu var ama biz bu seçimlerde ajans olarak bir tek Anadolu Ajansı ile giriyoruz, yani seçim sonuçlarını alacağımız yer Anadolu Ajansı!

 

ÖM: Ama alternatif haber ajansları da oluşturuluyor seçim gecesine özgü olarak.

 

AB: Tabii onlar STK’ların oluşturduğu ama yani ajans kalmadı memlekette.

 

CT: Çeşitli rivayetler de var sosyal medyanın kullanımının engelleneceğine dair ama artık rivayettir herhalde diye düşünüyorum, yapmazlar herhalde, o kadar da değil!

 

AB: Herşeyi dikkate almak durumundayız, herşeyin olabileceği bir dönemdeyiz. Özellikle provokasyonlar konusunda dikkatli olmak zorundayız. Yani biz Türkiye seçmeni kendisini bu yüzyılı kurtarıp kurtarmama eşiğinde bulunuyor diyelim.

 

ÖM: Evet hayati bir şey.

 

AB: Hayati bir şeydeyiz, gerçekten bunun adı başkanlık sistemi falan değil, burada kuvvetler birliği var, biz de buna özetle diktatörlük diyoruz. Kuvvetler birliği öyledir, odur yani, onu istiyorsanız kuvvetler birliğini Aliyev ailesi gibi yönetim istiyorsanız Türkiye’de devam edebilirsiniz ama özgür bir ülkede yaşamak istiyorsanız bunu döndürebilme şansı elimizde.

 

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

 

AB: Görüşmek üzere hoşça kalın!

 

CT: Hoşça kalın!