Açık Gazete'de Ali Bilge'yle söyleşi: Savaş, seçim, Suriye ve ekonomi

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle savaş, Suriye, seçim ve ekonominin halini konuştuk.

Fotoğraf: Reuters
Ekonomi Politik: 14 Ocak 2019
 

Ekonomi Politik: 14 Ocak 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

(14 Ocak 2019 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)


 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhaba!


 

Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Can!


 

Can Tonbil: Günaydın Ali bey!


 

AB: İyi haftalar.


 

ÖM: Bugün 3 S konuşuyoruz galiba değil mi: Savaş, Suriye ve seçim?


 

AB: Ve ekonomi.


 

ÖM: Ve ekonomi evet.


 

AB: Son aldığım haberlere göre zaten sanki dünden bugüne Trump’ın konuşmalarını bekliyormuşçasına konu belirlemişiz. Biraz önce gördüm, bayağı tehditkar bir pozisyonda açıklamalarda bulunmuş Trump.


 

ÖM: Guardian gazetesi manşet yapmış.


 

AB: Öyle mi?


 

ÖM: İnternet versiyonuna bakıyoruz, manşette var.


 

AB: Geçen hafta biz bu konulara değindik. Savaş, Suriye, seçim ve ekonomi. Özellikle Türkiye’nin 2011’den itibaren izlediği Suriye politikası, Suriye’de yürüttüğü askeri önlemler, bunun ekonomiye maliyeti, aynı zamanda yaşadığımız ekonomik sorunların başında gelen enflasyona katkısı gibi hususlara dikkat çektik.. Muazzam bir askeri harcama yapıyoruz, orada bir ordu besliyoruz, (ÖSO) Özgür Suriye ordusu, onu eğitiyoruz, destekliyoruz. Sınırı kilometrelerce geçmiş durumdayız, ilerlediğimiz bölgede yapılan ciddi harcamalar söz konusu, - ki bu harcamaların ne kadar olduğunu bilmiyoruz- sınır ötesi bir askeri tatbikat yapmak bile maliyetlidir, askeri harekat yapmak çok yüksek maliyetlidir. Aynı zamanda, sınır ötesinde yerleşmek gerçekten yüksek maliyetler içerir. Geçen hafta 1974 Kıbrıs harekatını örnek göstermiştik, harekatın 1974 sonrasında Türkiye ekonomisi üzerindeki tahribatını konuşmuştuk.

Türkiye, Orta Doğu’da oyun kurucu bir ülke gibi görüyor kendini son yıllarda uyguladığı politikalarla, halbuki Türkiye’nin orada oyun kurucu bir pozisyonu yok; oyunu kurdurtmuyorlar. Oyun kurucular belli.. Bölgede ABD var, bir gün diyor ki “Biz çekiliyoruz”, öbür gün diyor ki “Çekileceğiz ama şu kadar sürede çekileceğiz”, daha sonra ki gün de “Hayır çekilmeyeceğiz, çekilirsek garanti isteriz!” diyor. Oyun kurucu ülke olarak ABD, bu pozisyonda, ABD’nin zaten oradan çekilmesini düşünmek gerçekçi değildi , zor bir durumdu. ABD bölgede 2000 kişilik bir kuvvet bulunduruyor ama daha çok orada, Rojova bölgesindeki gruplarla uzun süredir yakın ilişki içinde bulunuyor. Suriye’deki karışıklıklardan sonra o bölgede bir yapılanma söz konusu oldu, bu yapılanmayı önemli ölçüde destekleyende ABD oldu.. Şunu söylemek istiyorum; ısrarla Türkiye oyun kurucu bir ülke pozisyonunda olmak istese de, böyle bir rolde olması istenmiyor, Rusya ve ABD, artı bölgedeki Arap güçleri açık veya kapalı “Böyle bir şeye izin vermeyiz” diyor. Çünkü Türkiye bölgede öyle bir noktaya geldi ki, sadece başlıkları vereceğim, geçen hafta bıraktığım noktadan da devam etmiş olacağım –birazdan bunun maliyetine de değineceğim- Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Aralık 2018 tarihinde “Suriye’yi imar edeceğiz, daha önce de Halep’i imar edeceğiz Türkiye olarak” dedi. Fırat Kalkanı bölgesinde Türkiye 1000 konut yapıyor, Gaziantep belediyesinin desteğiyle BAP’ta bir spor kompleksi yeni tamamlandı. MÜSİAD Suriye’nin Azez bölgesinde ofis açtı. Bu ve benzeri uygulama ve yapılanmalar ciddi ekonomik harcamayı beraberinde getiriyor. Peki, bizim sınır güvenliği için yaptığımız harcamaları biliyor muyuz? 911 kilometre duvar yaptık biz.


 

ÖM: Evet duvar, Trump çok daha büyük bir duvar yapması ama biz de yaptık büyük bir duvar.


 

AB: Dünyada sınır duvarlarında üçüncüyüz şu anda, Çin Seddi, ABD-Meksika duvarı ve Türkiye’nin güney ve doğu sınırı. 2016’dan bu yana Suriye , Irak ve İran sınırlarında devam eden duvar ve sınır güvenliği inşaatları var. 2016 yılında bir protokol imzalandı Milli Savunma bakanlığı, Maliye bakanlığı ve TOKİ; ardından ihaleler oldu, 2 metre genişliğinde, 3 metre yüksekliğinde, 7 tonluk muazzam mukavemeti olan, bir de üzerine 1 metre jiletli tel var, duvar kalınlığı 30 santim, bloklar başka yerlere de taşınabiliyor. Duvarlar için yapılan harcamayı biliyor muyuz peki? Bülent Arınç’ın cari iken, yani başbakan yardımcısı sıfatıyla, bu harcamanın revize edilen 2015’teki değerinin 8 milyar Euro olduğunu söylemişti. İnanılmaz, sadece duvar! İlaveten aydınlatmaları var , arkasından duvar boyunca bir yol yapılıyor , kuleler, güvenlikli kapılar, kale kollar, elektronik harcamalar vbg. Kamuoyu yüksek donanımlı duvarların farkında değil, iktisatçılar da herhalde çok fazla ilgilenmiyor ama bu alanda ciddi harcamalar yapan bir ülkeyiz.

Sadece sınır güvenliği için yaptığımız harcamalar neden yapılıyor? Sınırlarımızın ötesinde özellikle Kürt nüfusu yaşıyor.. Kürtler Ortadoğu’da 4 ülkeye yayılmış vaziyette yaşıyorlar, İran’da, Suriye’de, Irak’ta ve Türkiye’de. Suriye’de başlayan ayaklanmadan sonra bölgede yaşayan Kürtlerinin orada bir otonomi yaratmış olması ya da yaratmış gibi olması istenmiyor. Türkiye olarak, Suriye’nin içinde yaşayan Kürtlerin de içinde yer aldığı gruplara uzun süre destek de verdik biliyorsunuz ABD ile birlikte, bütün Suriyeli muhalif unsurlarını ortak bir sepet içinde düşündük, destek de verdik..Bu grupların liderleri Türkiye’ye gelip gitti, başka ülkelere Türkiye’nin aracılığıyla gittiler. Esed’in devrilmesi için başlangıçta bu grupları desteklerken daha sonra grupları terörist olarak değerlendirmeye başladık. Ancak başta ABD ve diğer ülkeler “Hayır biz onları terörist görmüyoruz” diyor. Biz, bölgeye iki tane büyük harekat düzenledik, bölgeye girdik orada varız, biraz önce dediğim gibi “Suriye’yi imar edeceğiz” diyor, Türkiye’nin en önemli mevkiinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, orada konut yapmaya bile başlamışız, yerel halka yatırım, altyapı, üstyapı yapıyoruz. Dolayısıyla sadece sınır güvenliği için değil yapılan harcamalar, planlanan ve yapımı bitmiş sabit kıymet niteliğinde harcamalar da bulunuyoruz. Peki, Türkiye’nin harcama kaynakları nedir? Türkiye bir dış borç bağımlısı ülke, dünyada en yüksek borca sahip gelişmekte olan ülkelerin başında geliyor, en yüksek 10. enflasyona sahip, 5. olarak da yüksek gıda enflasyonuna sahip olan ülke. Bunların altını özellikle çizmek lazım, Türkiye’nin son yıllarda Suriye politikası sonucunda, yurt içine gelen Suriyeli nüfusun barındırılması sonucu insani olarak yapılan harcananlar dışında, sadece güvenlikle ilgili askeri harcamalarımızı ekonomideki kaynak sıkıntısı ile birlikte ele alındığında, durum nedir? Bu harcamaların kaynak ihtiyacına olan katkısını bilmek durumundayız.. Sonuçta dış borç bulamadan büyüme performansı gösteremeyen bir ekonomiye sahibiz. İç tasarruflarımızla büyümeyi yapamıyoruz, yeterli değil, dış borç imkanları da daralınca, azalınca kaynaklarımızın önemli bir bölümünü de, bu tür harcamalara hasrettiğimizde daha da çekilmez ekonomik sıkıntı içine giriyorsunuz. Rakamlar ortada; özel sektör ağırlıklı olmak üzere 467 milyar dolarlık borç stokuna sahipsiniz, dış piyasalardan yaptığınız yeni borçlanma maliyetleriniz çok yüksek, Amerika’nın yaptığı borçlanmaya göre, ya da gelişmiş ülke borçlanmalarına göre çok yüksek maliyetle borçlanıyoruz. Gelişmiş ülkeler 2 puan faizle borçlanıyorsa biz onun 6 puan üstünde borçlanıyoruz. Artık yüksek borçlanma maliyetleri olan bir ülkeyiz, özel sektör de, devletimiz de çok yüksek faizle alınan borçlarla ayakta kalabiliyor. Kaynaklar sıkıntısı nedeniyle ne yapıyorsunuz sonra? İşte, Merkez Bankası’nın karına el koymak, karını hazineye katmak için genel kurulu erkene alıyorsunuz. Geçen hafta söz ettik bundan.

Bugün Irak’ın kuzeyinde bir otonomi var, orada yaşayan Kürtler Irak bünyesi içinde varlıklarını bir şekilde devlet haline gelmiş biçimde südrüyorlar, devletçik haline gelmiş bir yapı var. Hatırlarsınız, 1980’li, 90’lı yıllarda, biz bunları terörist olarak görüyorduk, Barzani ile Talabani ile binbaşı düzeyinde görüşülüyordu, hatırlayın, muhatap dahi alınmıyorlardı. Geçen süre içerisinde neler oldu? Biz Barzani’yi Saray’da büyük törenle karşıladık, bayrağını da çektik, petrol anlaşmaları yaptık. İkili askeri ve ekonomik anlaşmalar, çalışmalar yapıldı. Dün, Irak Kürtleriyle yaşanan durum böyleydi, şimdi bambaşka bir mecrada Suriye’de başlayan ayaklanmalar sonrasınd muhalif gruplarla olan temas edildi, bugün Suriye’de terörist olarak gördüğümüz grupların liderlerini Türkiye’de muhatap aldık, yurtdışında muhatap aldık, ama daha sonra içerideki Kürt politikanızı da gömerek adeta, çözüm sürecini, barış sürecini gömerek bu varlığı görmezden gelmeğe başladık, terörist olarak görmeye başladık . Üstelik Türkiye dışında bölgede bulunan ülkeler oradaki Kürt YPG varlığını terörist bir varlık olarak görmüyor, ABD en azından bunu söylüyor “Ben senin gibi görmüyorum bu varlığı” diyor. Oyun kurucu ülkelerde şu ya da bu nedenle Kürt muhalif varlığını Türkiye gibi değerlendirmiyor. Siyasi olarak bu konulara açıklık getiremediğiniz müddetçe, sorunu hem siyasi hem de ekonomik maliyeti artıyor.

Son yıllarda yaşadığımız ekonomik sıkıntıları anlamaya çalışırken Suriye’ye ilişkin harcamaları çok iyi analiz etmek gerekiyor. Yapılan yatırımları iyi incelemek gerekli, sınırlarımızı duvarla örüyoruz, dünyanın 3. büyük duvarına sahip hale gelmiş durumdayız. Tüm bu harcamaları üst üste koyduğumuzda, aynı zamanda kaynak sıkıntısı içinde bir ülke olduğumuzu da eklediğimizde önümüzdeki yıllarda önemli dar boğazlarla da karşılaşacağımızın altını çizelim. Ayrıca , bu pozisyonu sürdürmemize, Suriye’deki varlığımızı artırmamıza, bölgeyi imar edeceğiz hedefli bir politikaya, bölgede oyun kuran ülkeler , uluslararası güçler dengesi, Suriye devleti dahil Arap dünyası, buna izin verecek mi? Nasıl? Çünkü bugün bulunduğumuz topraklar bizim sınırlarımız içinde değil.. Yani uluslararası kurallar çerçevesinde kendi toprağımız değil bizim, dolayısıyla ‘Halep’i imar edeceğiz’ demek, 1000 konut yapmış olmamız, orada spor kompleksi açılışı yapmış olmamızın ifade ettiği hususları çok dikkatlice ölçmek lazım. Ben, muhalefetin de bu konulara değindiğine tanık olmuyorum, dolayısıyla meselenin ekonomik maliyeti üzerine bile ortada somut çalışmalar yapılmıyor, bunun dillendirilmesi bile gündeme gelmiyor ama ekonominin içinde bulunduğu darboğaza da önemli bir katkısının olduğunu görmemek mümkün değil. Bu harcamaların kaynaklarını borçlanarak buluyoruz.


 

CT: Evet dünya üzerinde de pek eşi görülmemiş bir şeydir herhalde Toplu Konut İdaresi’nin duvar örmesi savunma için. Böyle bir örnekle de karşı karşıyayız.


 

AB: Evet. O idare 1983 yılında kurulmuş enteresan bir idaredir, tarihini bilirim, daha önce özelleştirme de yapıyordu, o kadar çok fonksiyon yüklenmişti ki… Özal başbakandı, bazı işleri bütçe dışına çıkarıp yapmak istiyordu, özerk fonlarla daha rahat hareket etmek istiyordu. Bu nedenlerle bütçe dışı fonlar sistemine geçmiştik, o dönemde en kuvvetli fonlardan biri de toplu konuttu. Sonunda fonlar Türkiye ekonomisinin kabusu oldu. Gerçekten de dünyada eşi benzeri pek yok, ne ihaleler oldu, kimler aldı, onları da doğru dürüst bilmiyoruz ama büyük bir harcama olduğu muhakkak.


 

CT: Sadece Suriye sınırında değil aynı zamanda İran sınırına da duvar örülüyor.


 

AB: Tabii, İran sınırı da var.


 

CT: Irak var mı bilmiyorum ona da bakayım hemen.


 

AB: Irak’ta da var.


 

CT: Oradan yukarı doğru çıktığı zaman böyle diğer ülkeleri de dolaşabilir mi? Mesela Karadeniz sınırlarını da aynı zamanda içine alacak, Ege’ye inecek!


 

AB: 2753 kilometre bizim sınırlarımız, Suriye sınırı 911, İran 560, Irak 384.


 

CT: Irak yine az.


 

AB: Irak engebeli arazi olduğu için bazı yerlerini başka türlü şeylerle geçiyorlarmış...


 

CT: Mayın koyarlar.


 

ÖM: Peki bütün bu canlılar alemi üzerindeki etkilerini de hiç konuşmuyoruz, yani muazzam bir şey; bütün bitkiler, polenler ve kurt, kuzu, vb. bütün hayvanlar hayatiyet alanlarını kaybediyorlar tabii, dolaşamaz hale geliyorlar.


 

AB: 4 metre yüksekliğinde bir set düşünün, her şeyi etkiler, bir de o bölgelerde şöyle bir durum vardı, yıllardır mayınlı bölgelerle yaşanılıyordu, mayınlı bölgeler Türkiye’nin yüksek alüvyonlu topraklarıdır, yani tarıma çok elverişlidir, buraların tarıma açılmasını konuşuyorduk 2000 ‘li yılların başlarında... Bu konu da başka bir tartışma. Mayından arındırılan bölgeler nasıl tahsis edilecek? Bir de burada bir akrabalık ilişkisi vardır, yani bayramlarda insanlar gelir-gider, ayrıca sınır ticareti yapılır, özellikle hayvancılık önemli. Yani çok boyutlu bir mesele, sınır güvenliğiyle ilgili yapılanlar, harcama tarafıyla, iklim tarafıyla, sosyal ve kültürel boyutlarıyla. Sınırlarımız, romanlara filmlere de konu olmuştur, Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilmiştir..


 

CT: Cetvelle


 

AB: Cetvelle çizilmiştir, sınırın karşı tarafında amcasının oğlu oturuyor adamın, maç yapıyor mahalle takımları birbirleriyle, yıllardır böyle diyaloglar vardır, bayramlarda insanlar bir araya gelirler. Enflasyonda dünya 10.suyuz, gıdada dünya 5.siyiz, 467 küsur milyar dolar borcumuz var, içeride iflaslar var, konkordatolar var ve bu harcamaları yapıyoruz ve de borçla yapıyoruz?

“Ben oyun kurucu bir ülkeyim, o bölgede varım, borçla da olsa harcamayı yaparım" diyorsunuz. Adam diyor ki “Seni oyun kurucu görmüyorum, çek git, istemiyorum seni!” Aslında sizin oyun kurucu pozisyonunda olmanız için, herhalde bu seviyede harcama ve yatırım yapabilmeniz için, milli gelirinizin kişi başına 40-50 bin dolar filan olması lazım. Bu geliriniz olsa bile, buralara yerleşmek için haklılık gerektirecek bir durum değildir, milli geliriniz orta gelir tuzağı denilen tuzağın içinde yıllardır kıvranan, borçla ekonomisini döndüren bir ülkeyseniz orada oyun kurucu olmanızı çok zor, zaten ne Arap dünyası istiyor, ne Suriye istiyor, ne Rusya istiyor, ne de ABD istiyor. Yaptığınız harcamaları da borçla yapıyorsunuz, vergi aldığınız geniş toplumsal kesimlere dayandırıyorsunuz, o borçları onlara ödetiyorsunuz.

Bunu ne için kullanıyorsunuz? Özellikle seçimlerde milliyetçilik dozunu arttırıyorsunuz, bir güvenlik tehditti algılaması nedeniyle yaptığınızı söylüyorsunuz ve bu güvenlik tehdidi algılaması karşısında içeride milliyetçilik ve militarizmi köpürtüyorsunuz.. Genelde de seçimler öncesinde daha yoğun olarak yaşıyoruz, sınır bölgesine tanklar, toplar, askeri malzeme, asker gidiyor, araçlar gidiyor, bunların hepsi bir harcamadır. Önümüzdeki yıllarda negatif ekonomik etkileri olacaktır.

İktidar, bir yandan askeri savunma ve güvenlik harcamaları yaparken ekonomide yaşanan sıkıntılardan dolayı, oy deposu olarak gördüğü yoksul ve dar gelirli kesimlerde bir çözülme görüyor. Yıllardır kendisine bağladığı yoksullar ve dar gelirliler üzerinde milliyetçilik, militarizm ve güvenlik tehdidini çözülmeyi dengeleyici bir unsur olarak kullanıyor. Suriye, savaş, seçimler ve ekonomi böyle çalışıyor, 2013 ‘ten bu yana döngü böyle. Gelecekte yine o kesimlere çok yüksek faturalarla, bunun maliyetleri ödetilecek, ama sonrası önemli değil.. Otoriter rejimin bekası için yerel seçimlerinde geçilmesi gerek.. Türkiye’de geniş toplumsal kesimlere yüklenmeden kriz geçişleri söz konusu olmamıştır, kamu bankalarının görev zararlarını, özel banka borçlarını, 2001’de orta kesime, yoksul kesimlere yükleyerek çıktık. Hala da o dediğimiz faturalar içinde o dönemin banka maliyetini öderiz. Ayrıca ne yapıyoruz? Yine göz boyayıcı, dağıtıcı, ulufe dağıtır gibi bu kesimlere bol keseden vaatlerde bulunuyor iktidar. Öyle bir ekonomik politika ki, söyledikleri 2 ay önceki ekonomik önlemler paketi olarak açıkladığı paketle çelişiyor! Diyor ki, "%23’ten bankalar para toplasın %14’ten versin". Bunu kim karşılayacak?


 

CT: Ziraat bankası kredi kartı borçlarını, düşük faizli borçla beraber kredi şeklinde vereceklermiş ödenmesi için.


 

AB: İnanılır gibi değil! Görev zararı diye bir şey duydun mu?


 

CT: Görev zararı?


 

AB: Bu meşhur ve önemli bir tanımdır. Bizim ahir ömrümüz hep görev zararlarını takip etmekle geçti, aradaki farkı kamu bankası önce zarar da yazamaz, sonunda yazar, hazine ona bir görev zararı kağıdı verir, böyle kapatılır, yani o kağıtla sen bilançonu düzeltmiş olursun, hazine o borçları üstlenmiş olur. Yani sen vatandaş üstlenmiş olur.. Şu anda yapılan ve yapılacak olan harcamalar görev zararı mahiyetinde, kamu bankalarının, genel olarak da bankacılık sisteminin bilanço yapısını altüst edicidir, aynı zamanda kamu maliyesini de alt üst edicidir. Verilen sözlerin büyük bir çoğunluğu seçim sonrasında ortadan kalkacak. Biliyorsunuz bütün ertelemeler, KDV, vergi ertelemeleri, teşvikler 31 Mart hedef alınarak yapılıyor, sonrasında bütün bu süreçlerin tersine döndüğünü göreceğiz ...


 

CT: Seçmen de bunun farkında zaten değil mi Ali Bey?


 

AB: O kadar duyarlı olduğunu düşünmüyorum.


 

ÖM: Bir ilavede bulunmak istiyorum, bol bol duvardan bahsettiniz, bizim de uzun yıllardan beri yani neredeyse 10 yıldan beri bu duvar meselesinin üzerinde çok durmaya çalışıyoruz. Bu sadece masraflara yol açıyor diyorsunuz, halbuki öyle değil, bir yanlışınız var, mesela yalnız duvar yapmıyorlar. Van gölü kıyısına da otağ nitelikli yeni bir saray yapılıyor. Yani her şey öyle o kadar kötü değil, Tarım ve Kredi Kooperatifleri Birliği’ne ait araziye inşa edilecekmiş. 1071 metrekare üzerinde yapılması düşünülüyordu ama en az 5 dönüm deyince birden sonra önce 10, sonra da 25 dönüme çıkmış. ‘Ahlat sarayı hormonlu’ başlıklı bir haber vardı Sinan Tartanoğlu’nun bugünkü Cumhuriyet gazetesinde.


 

CT: Ruslar buna ‘daça’ diyorlar değil mi deniz kenarında tatillik saray, saraycık?


 

AB: Osmanlı-Rus savaşı 1877-78’den sonra işgale uğramıştır 40 yıl boyunca bölge, Ruslar Kars’ın imarında oldukça önemli işler yapmışlar, Sarıkamış’ta ormanın içerisinde o dönemki Rus valisi için yapılmış ağaç-ahşap bir saray vardı. Bizimkiler onu hemen ‘Katarina’nın sarayı’na çevirmişler! 1071 filan diyorsunuz.


 

ÖM: Bu iş 1071’le filan kalmıyormuş işte, 25 dönüme çıkmış ama Ahlat sarayı.


 

CT: Son olarak önerim de şu, Mudurnu’daki yapılmış olan o Disneylanvari şato evlerini de bir şekilde boş bırakmamak lazım, her ne kadar kondordato ilan etmiş olsa da şirket, bir şekilde oraları da değerlendirmek gerekiyor. Önerileriniz varsa sizden de duymak isteriz.


 

AB: O bölgede Gölcük’ü de ihale ettiler bildiğim kadarıyla, çok güzel bir yerdir, İsviçre gölleri gibidir. Gölcük diye bir yer vardı Bolu Kıbrıscık’ta, orası da elden çıkmış..


 

ÖM: Etrafına da duvar çeviririz olur biter!


 

AB: Evet olur biter!


 

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.


 

AB: Durum bundan ibarettir, iyi yayınlar hoşça kalın!


 

CT: Görüşmek üzere.


 

ÖM: Görüşmek üzere.