Cüneyt Cebenoyan'ın ardından...

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

İlk yayınlarından bugüne Açık Radyo'nun hep bir parçası olagelmiş çok kıymetli Cüneyt Cebenoyan'ın anısına radyonun eski programcılarından müzik yazarı Eray Aytimur'un yazısı...

Fotoğraf: Facebook/Cüneyt Cebenoyan

Cüneyt'le tanıştığımız anla dost olduğumuz zaman arasında yaklaşık ne kadar fark var hatırlamıyorum ama hayatımın en mutlu zamanlarını yanında geçirdiğim birkaç kişiden biri olduğu suphesiz. Yanında yarın yokmuş gibi coşkulanıp aynı yarın sonsuza dek bitmeyecekmiş gibi hizaya çekildiğim bir adamdı hep.

Çok dingin olmasa da en güvenli sularımdan biri oldu her zaman... "Cü ya canim cok sıkkın, bir haftadır içmekten Sue Ellen oldum mübarek" cümlesine "Senden olsa olsa Lucy olur" ya da "Bu kadar dantele ragmen tanidigim en rocknroll tiplerden birisin" diyen canım Cüneytim. Entelektüel olarak onun seviyelerine herhangi bir dönemde yaklaşabilen biri olamasam da, beni, yapmaya çalıştığım her işte daima yüreklendirmesi de ayrı bir minnet parantezinde durur. Halı saha maçlarinin "Panter Cüneyt"i gazlamasiyla esasında bir numaralı müsebbibi olduğum kırık ayağıyla Ortaköy'de dolanırken koltuk değneğiyle beni tatlı tatlı sopalamasını hak ediyordum ya, o, bir saniye bile incitmedi, hesap sormadı, ödeştirmedi. "Senin gözünde hep bir hüzün var" dediğinden mi ötürü acaba birlikte "The Saddest Music of The World"e gitmiştik ve onunla film seyretme fikri başta biraz ürkütmüstu, oysa yine her şey ne güzeldi. 

Hep olduğu gibi... Bütün uyuz başaklar olarak beraber ve solo kutladığımız doğum günleri de öyle... Cumartesi sabahından beri o çok sevdiğim kahkahasını kulağıma mıhlamaya çalışıyorum. Kikir kikir, arada yarım sesli, kademeli. 2001'den beri yaptığımız tüm yazışmaları okuyorum. Ttnet hesabından, hey gidi... Sakladığım Erkekler ve Kadinlar ve Rock'n'roll kasetleri kim bilir nerede acaba, biraz sesini duysam, hiç değilse biraz, biraz daha...

Kaç kere uyudum ki uyandığımda "Her şey bir kabustu ve bitti" diyebilmek için. Olmadı. Gözümden akanlarla kalbim çöl oldu, kupkuru. İçim bomboş, paramparça. Bu satırları bile yazdığımdan ya da ne yazdığımdan emin değilim. Çünkü ayıla bayıla geldiğim uzak ülkede başıma gelmesini öngördüğüm ve umduğum pek çok şey arasında Cüneyt'in gidişi yoktu. O giderken, dünyaya geldiği gün mutluluktan hep beraber delirdiğimiz Elif'in ya da bir ömürluk sevgilisi Ayşegül'ün yanında olamadığıma mı, kendi yalnızlığıma mı, babamı kaybettiğim zamanlara bir hortum içindeki dönüşüme mi, önümdeki hayat arkamdakinden kısa görünmeye başladığı için içten içe ödlekleşmeme mi en çok neye ve niye üzülüyorum bilmiyorum.

Dünyanın en hüzünlü müziğini hayat olarak giyinmiş olsa da ben yine Elif'in temennisiyle ilerleyip onu hep kahkahalarıyla hatırlayacağım. Kikir kikir, arada yarım sesli, kademeli. Bir de devasa özlemle...