Bolluk ve Bereket Sembolü: Nar

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Nar ağacından ve meyvesi, bu programın konusu. Narın, her kültürde, yeri var; insanlık tarihi boyunca anlatılarda, inanışlarda ve mitolojik öykülerde yüklendiği anlamlar da çok zengin, çok bereketli… 

Nar
 

Nar

podcast servisi: iTunes / RSS

Endüstriyel üretimden sağlığa, her zerresiyle her derde deva; şifa kaynağı bir bitki olan Nar’ın insanlığın kolektif belleğinde “kutsal bitki” statüsüne erişmiş olması elbette çok da şaşırtıcı değil. İnsanlığın bilinen en eski meyvelerinden biri, ilk kültüre alınan bitkiler arasında...

Punicaceae ailesine ait bir bitki; Punica granatum L. ve Punica protopunica Balf. olmak üzere iki türe sahip. Küçük süs narı olan Punica nana L. da bazen ayrı bir tür olarak kabul ediliyor. 5-10 m boya erişen, çalı ya da ağaççık görünümünde bir bitki. Gövde kabuğu koyu gri renkli, genç sürgünler çoğunlukla dört köşeli ve bazen dikenlidir. Kısa sürgünler üzerinde parlak yeşil ve tüysüz yapraklara sahip. Aynı ağaç üzerinde; hem hermafrodit hem de erkek çiçekler, aynı yılın sürgünleri üzerindeki tomurcukların patlamasından yaklaşık bir ay sonra ortaya çıkıyor.

Meyvesinin kalın, derimsi bir kabuğu var; yarıp içini açınca, parlak kırmızı renkte, cevherler çıkıyor ortaya. Tohumun saydam bir tohum zarfı içinde gizlendiği, sulu, etli nar taneleri bunlar. Bu tanelerin rengi, nar ağacının türüne göre, koyu kırmızıyla açık pembe arasında değişebiliyor. Rengi gibi tadı da varyetesine göre farklılaşabiliyor.

Narın anavatanının İran, Kafkasya ve Kuzey Hindistan olduğu ve dünyanın diğer bölgelerine de buralardan yayıldığı düşünülüyor. Tahminen MÖ 4000-3000 yılları arasında ilk kez İran’da kültüre alınmış; İpek Yolu boyunca, İran’dan Hindistan’ın kuzeyine, oradan Çin’e, MÖ 2500’lerde Suriye ve Kıbrıs’a, MÖ 1500-1200’lerde ise İtalya ve Kartaca’ya yani Fenikelilere ulaşmış. Kuzey Afrika ve Batı Akdeniz’e, Yunanistan’a götürenler de Fenikeliler… Carl Linneaus 1793 yılında Species Plantarum kitabında, Nar’ın bilimsel tanımlamasını yaparken, o yüzden Fenike anlamına gelen Punica adını vermiş. Latin Amerika’ya da İspanyol sömürgeciler yoluyla girmiş.

Anavatanı İran’da yaygın bir inanış olan Zerdüştlük’te nar, doğurganlık, ölümsüzlük ve zenginlik sembolü olmuş. Zerdüştlerin evlilik ritüellerinde ve tapınma törenlerinde Nar kullanılırmış. Tüm yıl boyu yeşil kalan nar bitkisi, ruhun ölmezliğini; bir tek narın içindeki binlerce tanecik de refah ve zenginliği simgeliyordu.  Çocukların takdis törenlerinde bu yüzden nar taneleri, pirinç ve kuru üzüm taneleri ile karıştırılarak etrafa serpilirmiş. İran mitolojisinde İsfendiyar’ın yedikten sonra onu yenilmez yapan meyvenin Nar olduğu anlatılır. 

MÖ 1600’lerde Anadolu’nun en eski kültürlerinden biri olan Hititlerde de “nuurmu” ya da “narma” deniyor nar ağacına. Hititler nardan ilaç elde ediyorlarmış; nar tanelerinin de katıldığı Zalpa ve Eşri adlı yemekleri de var. Geç Hitit kenti Kargamış’ta bulunan bir stelde, bereket tanrıçası Kubaba elinde bir nar meyvesi tutarken betimlenmiş.

Mısır’a da MÖ 1500’lerde, Suriye’ye yapılan seferlerden sonra getirilmiş; ve bundan sonra kültürün bir parçası olmaya başlamış; edebi eserlerin, aşk şiirlerinin konusu olmuş. Gündelik yaşamda da nar, meyve, meyve suyu ya da "shedeh"dedikleri meyve şarabı olarak tüketilirmiş.  Dericilikte kullanılan endüstriyel bitkilerden biridir aynı zamanda. Deri tabaklamada sarı rengi vermek için, nar kabukları kullanıyorlarmış Eski Mısırlılar. Bahçecilikte de yeri var; açık parlak kırmızı renkte çiçeklerini bahçıvanlar, buketler halinde çiçek pazarlarında satarlarmış.

Antik Mısır’ın mezarlarında, gömülen nesneler arasında nara da rastlanır; narın ölen kişiye ikinci yaşamı getireceğine inanılırmış. Hatshepsut (MÖ 1470), Amenhotep II (M.Ö. 1450-1415) gibi firavunların mezarlarında çok sayıda nar bulunmuş. Tutankhamon’un mezarında bulunan gümüş, nar biçimli kap da -çok nadir olarak bu değerli maden kullanıldığı için- bu meyveye kutsiyet atfedildiğinin bir göstergesi. Sadece süs eşyası ya da mücevherlerde değil, mezar odalarının duvar resimlerinde de bolca nar betimlemesi karşımıza çıkıyor. Mısır’da 1550’lerde yazılan Ebers Tıp Papirüsü’nde (M.Ö. 1551-1550) şifalanma için narı öneren reçeteler var.

Antik Yunan’a geldiğimizde, mitolojik öykülerde yerini alır yine. Hitit tanrıçası Kubaba gibi, Hera, Afrodit ve Demeter’in de sembolü nar’dır; saçlarında nar dallarından bir taç taşırlar. Aynı biçimde Roma’da da gelinler, başlarını nar dallarıyla süslermiş.

Persephone Nar ile kandırılmış mitolojik öyküye göre, kısaca anlatayım: Demeter’in kızı Persephone’yi kaçıran Hades, onu kandırıp birkaç nar tanesi yedirmiş. Yeraltına girdikten sonra bir şey yiyen bir daha oradan çıkamadığı için, Persephone, bir daha yeryüzünü göremeyecektir. Kızının kaybolmasıyla Demeter yas tutmaya başlayınca, toprak küser, ekinler boy atmaz.  Kıtlık yaşanmaya başlayınca bu kez Hades, Persephone’nin yılın üçte birini kendisiyle yer altında, üçte ikisini annesiyle yeryüzünde geçirmesine izin verir. Ve efsane bu ya Tanrıça da her yıl baharda yeryüzüne dönerek doğada yaşamın yeniden canlanmasını sağlar.

Grekçe’de kızıl anlamına gelen "kokkinos" sözcüğü de ilginçtir ki kırmızı renginden dolayı nar tohumu anlamına gelen “kokkos” sözcüğünden kökenlenmiş.  “Kan”ı simgeleyen narın Dionysos’un kanından filizlendiğini de anlatır mitolojik öyküler. Anlatıya göre: “Aşk tanrıçası Afrodit kutsal nar ağacını Kıbrıs’a kendi elleriyle dikmiş. Dionysos üvey annesi Juno’nun kışkırtmaları nedeniyle öldürüldüğünde, bedeninden akan kanlardan nar ağacı biter.” “Savaş kanı”nı anlatır burada daha çok. Doğurganlıkla, lohusalıkla ilişkilendirilmesi de yine kan rengiyle ilgili… Nar meyvesinin anne rahmine ve plasentaya benzemesi, meyve açıldığında kırmızı renkte kana benzeyen özsuyun çıkması, doğumdaki kanamaya benzetilmiş. Bu durumlarda ilaç olarak da başvurulmuş; Hipokrat tıbbında da belli ki bu benzerlikten yola çıkarak gebe kalmak ve doğumdan sonra ateş düşürmek için nar suyu öneriliyor.

Fenikelilerin nar yetiştirdiğini, narın bilimsel isminin de bunu belirttiğini söylemiştim, ilk bölümde. Fenike’de bulunan Sidon kenti de adını Grekçe’de nar anlamına gelen “side”den alıyormuş. Adını nar’dan yani side’den alan diğer antik kent de Anadolu’da, Antalya’nın doğusunda kalan Perge’yi de içine alan Pamfilya’da yer alıyor.

Yunan mitolojisinde Side adlı birçok kahraman var. Öykülerden biri güzellik konusunda Afrodit’le boy ölçüşen genç kız Side ile ilgili. Babasının eziyet ettiği zavallı bir kızdır Side; ondan bıktığı için annesinin mezarı başında kendi canına kıyar. Tanrılar da bu güzel kıza acırlar ve toprağa akan kanından nar ağacını çıkarırlar. Zalim babasını da Milan denen bir kuşa dönüştürürler. Rivayete göre bu kuş, asla nar ağacına konamaz artık. Milan, çaylak kuşu olarak biliniyor halk arasında. Çaylak kuşu nar ağacına konuyor mu bilmiyorum ama efsane böyle…

Romalılar, narın vatanının bir Fenike kolonisi olan, Kuzey Afrika’daki Kartaca olduğunu düşündükleri için, Romalı yazar Plinius (MS 23-79), narı Kartaca elması olarak adlandırmış Doğa Tarihi kitabında. Romalılar narı hem meyve olarak tüketmişler, hem de şarap yapımında kullanmışlar. Neron’un en sevdiği içkinin nar ve ayvadan yapıldığı biliniyor. Gelinlerin başları nar dalları ile süslenmiş.

Eski İbrani mühürlerinde bereket ve bollukla özdeşleştirilen nar motifleri kullanılmış sıklıkla. Museviler’in kutsal kitap metinlerinde nar, çiçekleri, meyvesi ve tadının güzelliği övülerek kutsallığın, doğurganlığın ve bolluğun simgesi olarak kabul edilmiş.  Ayrıca, Yahudi inancına göre nar, doğruluğu da simgeler. Kudüs Tapınağı’nın süslemelerinde de o yüzden nar motifleri vardır.  Kral Solomon için yapılmış sarayın tüm sütün başları ve diğer Yahudi krallarının saraylarındaki duvarlar nar meyvesi ve yaprak şekillerine benzeyen bezemelerle kaplı. Narın içindeki 613 adet tanenin, yani o parlak kırmızı tohumların, Tevrat’taki 613 mitzvot’a (emir) karşılık geldiği düşünülüyor ve bu yüzden de Roş Aşana bayramında hala baş köşede yer alan bir meyvedir nar.

Hıristiyanlıkta ise nar Bakire Meryem’le özdeşleştirilir. Kendisine insan eli değmeyen iffet sahibi Meryem, İsa’yı mucizevi bir şekilde doğurduğu için, kapalı bir sandık gibi içinde yüzlerce tohum taşıyan nar ile simgelenir. Dini resimlerde Meryem Ana’nın kucağındaki çocuk İsa genellikle elinde, taneleri görünen bir narla resmedilir. Sandro Botticelli’nin tahminen 1487 yılında yaptığı “Narlı Meryem” eserinde olduğu gibi…  Metropolitan müzesinde sergilenen ünlü “Tek Boynuzlu At Goblenleri (1495-1505) serisinde de boy gösteriyor Nar. Son goblende, hikayenin sonunda yakalanan tek boynuzlu at bir nar ağacına bağlıdır; bu imge çarmıhtaki İsa olarak da okunabilir, doğurganlık ve evlilik bağının sonsuzluğunu simgeleyen narla bir evlilik kutlaması olarak da… 15. yüzyıldan itibaren özellikle İtalyan ipeklerinde kullanılan nar motifi, İtalya ile geliştirilen ticaret bağlarıyla birlikte Türk kumaşlarında görülmeye başlamış.

Evet, Türk kültüründe de nar kutsal kabul ediliyor ve cennet meyvesi olarak biliniyor. Kuranı Kerim’de Maide suresinde İsa’nın birlikte çölden geçerken on iki havarisi için -hem onları cesaretlendirmek hem de inançlarını sağlamlaştırmak adına- Tanrı’dan çöle bir sofra indirmesini istediğini anlatır. İsa’nın duasıyla, altında ve üstünde iki bulutla birlikte inen sofrada ekmek, kızarmış balık, sarımsak, tuz, zeytin, hurmanın yanı sıra beş adet nar da vardır. Hasta olanlar da bu yiyeceklerde şifa bularak iyileşirler…

Nar da tıpkı elma gibi Türklerde zürriyetin simgesidir. Rüyada nar görmek neslin bereketli olacağına yorulur. Çocuğu olmayan kadınlara kara kabuklu bir narın tanelerini okuyarak yedirirlermiş. Burada narın tek bir tanesinin bile ziyan edilmemesi tanelerin hepsinin yenmesiyle ancak duanın kabul olacağına inanırlarmış.

Evliya Çelebi’nin de gezdiği yerlerdeki bitkilerle ilgili bolca bilgi verdiğini biliyoruz seyahatnamesinde (Bu da bir başka programın konusu olmayı hak ediyor). Urfa’daki narlardan şöyle bahsetmiş çelebi: “…Yiyecek ve içeceğinden narı ünlüdür. Bu şehrin Harran tarafından Halil nehrinin iki tarafı baştanbaşa bağ ve bahçe olduğundan yazın ve kışın sebzesi boldur. İç kalenin arkasındaki damlacık dağının üzeri de bahçeliktir. Buradaki narların her biri bir okka ve bazen beş yüz dirhem gelip insan kellesi kadar olur… Gerçi Maraş’ta da nar çok olur. Hatta fırınlarda kurutup başka ülkelere de gönderirler. Fakat bu Urfa narı her tarafta makbuldür. Hatta ‘En nârufaki hetüş şita’ (Ateş, kışın meyvesidir) demişlerdir…” Türkiye’de boncuk narı, devedişi gök milesi, kara nar, karaköprü, katırbaşı, kızıl, kuş narı, Nizip narı, Elazığ’da zivzik narı, nuznar, Çüngüş narı gibi adlarla bilinen pek çok çeşidi yetişiyor… 

Anadolu’nun birçok yöresindeki düğünlerde nar parçalama töreni yapılıyor; parçalanan narın tanelerini en çok yiyen genç kızın ilk önce evleneceğine inanılıyor. Özellikle Akdeniz ve Ege yöresinde yaygın bir gelenekmiş. Anadolu’da binlerce yıldan bu yana doğurganlıkla birlikte anılmasının kültürel yaşamdaki bir uzantısı bu.

Halk anlatılarında narın mucizevi ilaç olduğu söylenir, bilmecelerimize bile geçmiştir: “Sarıdır kabı, çoktur hapı” gibi… Her derde deva yaşam suyuyla, bugün “süper besinler” arasında kendine yer buldu. Kalp hastalıklarından koruduğu söyleniyor. İçerdiği antioksidanlar sayesinde savunma sistemini güçlendirdiği de biliniyor. Nar çekirdeklerinin östrojenik içerik açısından zengin olması, menopoz döneminde kadınların nar meyvesini çekirdekleri ile birlikte tüketmesinin kemik erimesi dahil bazı menopoz şikayetleri üzerinde yararlı olabileceğinin ileri sürülmesine yol açmış.

Nar, antik çağlardan beri doğal boyamada çok kullanılan bir bitki…. Kökünden, gövdesinden ve çiçeğinden farklı renkler elde edilebiliyor. Nar çiçeklerinden ve ham meyvelerinin kabuğundan parlak kırmızı bir renk elde ediliyor örneğin… Doğurganlıkla, aşk tanrıçalarıyla birlikte anılan, romantizmi, kadınsılığı ve aşkı çağrıştıran nardan, yine kalp atışlarımızı hızlandıran en parlak kırmızıyı elde ediyoruz. Meyvesinin kuru kabuklarından da -özellikle derilerin sarı renge boyanmasında kullanılan- güzel bir sarı renk; ayrıca çok koyu bir siyah renk elde ediliyor. Narın mitolojideki yeraltı tanrısı Hades ile ilişkisinin nedeni de bu siyah renk olabilir…  Bu siyah boya Ortaçağ’da mürekkep olarak da kullanılıyormuş.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Songs My Mother Taught Me Antonin Dvorak 02:18