Bitki Ressamlığının Tarihi Üzerine-II

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Batı’da bitki ressamlığının bilimde, sanatta, baskı tekniklerindeki değişimlere göre nasıl bilimsellik kazandığını anlatmaya devam edip Doğu’da bizim topraklarda üretilmiş, doğa ressamlığının ilk örnekleri sayılabilecek, ilk “gerçekçi” bitki ve çiçek çizimlerine de bir göz atıyoruz.

Bitki ressamlığının tarihi üzerine (II)
 

Bitki ressamlığının tarihi üzerine (II)

podcast servisi: iTunes / RSS

İlk bölümde MÖ 15. yüzyıla ait, ayrıntılı bitki betimlemelerinin olduğu taş kabartmalardan başlayarak Antik Çağ ve Ortaçağ’daki elyazmalarından bahsettim… 1000 yıl sonra matbaanın bulunmasıyla birlikte bitki çizimi standartlarının da değiştiğini, doğanın yüceltildiği Rönesans’tan sonra doğa kitaplarının yaygınlaştığını; 16. ve 17. yüzyılda keşiflerin hızlanmasıyla ve botanik biliminin gelişmesiyle birlikte bilimsel sınıflandırma sisteminin de oluşmaya başladığını anlatmıştım. Şifalı yönleriyle değil, “güzelliğiyle” öne çıkan bitkilerin kültüre alınmaya başladığı bu dönemde yapılan gösterişli çiçek kitaplarından da konuşmuştuk…

18. yüzyılın ortalarında bitki ressamlığı, bilimin ihtiyaçlarını karşılamak için daha da gelişiyor; doğa bilimleriyle ilgili görselleştirilmiş kitaplar ardı arkasına çıkmaya başlıyor. İsveçli botanikçi Carolus Linnaeus 1737 yılında Genera Plantarum kitabını da yayınlamıştır artık. Bitkileri türleri ve cinslerine göre tanımlayarak, üç yüz yıl boyunca tüm dünyada kullanılacak olan modern taksonominin de temelini atmış olur bu çalışmasıyla. Botanik sanatçıları da bitkileri, çiçekleri resmederken; bitkilerin üreme organlarını temel alan Linneaus sınıflandırma sistemine göre, bitkinin botanik karakteristiğine vurgu yaparak çizmeye başlamıştır.

Linneaus’un binominal sistemine göre çizen en üretken ressamlardan biri de Georg Dionysius Ehret. Tüm zamanların en önemli bitki ressamlarından biri sayılıyor. Önemli bir kırılma noktasıdır; bitki ressamlığı açısından… Birçok müzenin koleksiyonunda, arşivlerinde, bitki avcılarının doğa kitaplarında onun çizimleriyle karşılaşıyoruz. Bilim insanlarıyla birlikte, bitki koleksiyoncularının himayesinde sayısız illüstrasyon yapmış Ehret ve onun geliştirdiği stil, bugün de kullanılıyor. Levhalarda bitkilerin, farklı detay ve parça kesitlerinin sunulması gibi çizim tekniğinde kullanılan belli kalıplar onunla birlikte başlıyor. Uzun yıllar sayısız bitki çizen Ehret’in ölümünden sonra da John Miller, Linneaus için çalışmaya başlamış. Hatta Linneaus “dünyanın başlangıcından beri görülmüş olanların hepsinden daha güzel ve daha doğru” diye tarif etmiş onun levhalarını…

Botanik sanatına yön veren isimlerden biri de ünlü İngiliz koleksiyoncu Sir Joseph Banks. 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında çok etkilidir. Kaptan Cook’un Güney Pasifik deniz seferine eşlik etmiştir; Britanya içine ve dışına birçok bitkinin hareketinden o sorumluydu.  Cook’un ilk dünya çevresindeki yolculuğu sırasında, ona eşlik etmesi için Sydney Parkinson’u görevlendirmiş olması önemlidir; böylece ilk toplanan örnekler Parkinson’un suluboya çizimleriyle kayda geçirilmiş olur. Dönüşte bu resimlerden ve kurutulmuş örneklerden yola çıkarak yapılan gravürler Florilegium kitabında bir araya getirilir.

En yetenekli ve üretken bitki ressamlarından biri sayılan Francis Bauer’i Kew Bahçelerinde çalışması için işe alan da Banks’dir. . Nam-ı diğer “Majestelerinin botanik ressamı”, Delineations of Exotic Plants (Egzotik bitkilerin tarifleri) ve Strelitzia depicta gibi ciltler halinde yayımlanan kitaplara, yeni gelen bitki ve çiçeklerin inanılmaz detaylı çizimlerini yapar; bilimsel olduğu kadar sanatsal yönüyle de üst düzeydedir resimleri. 

Francis’in erkek kardeşi Ferdinand da bir bitki ressamıydı. Onun da Avustralya seyahati bir dönüm noktasıdır; Avustralya yaban hayatına ait örneklerin ilk doğru çizimlerini hazırlar. Bitkileri, karmaşık görünümlü polenlerine varıncaya dek ayrıntılı olarak çizer. 1700’lerin sonunda John Sibthorp ve James Edward Smith ile çıktığı yolculukta, çizimleriyle belgelediği bitkiler de Flora Graeca (1806) kitabında yayımlanır. Bu seyahatlerinde, bu iki botanikçi ve ressam İstanbul’a da gelmişler, örnek toplamışlar.

Botanik sanatının tarihini anlatırken 1787 yılında William Curtis’in kurduğu ve bugüne dek yayımlanmaya devam eden botanik dergisi, Curtis Botanical Magazineden söz etmeden olmaz. Bu dergi daha az varlıklı insanlara da çiçeklerin ve bitkilerin güzel çizimlerine sahip olma şansı sunuyordu. Kraliçe Victoria dönemi boyunca aylık olarak basılır ve her sayısında-çoğu yeni bulunan bitkilere ait olan- 60 el boyaması resim vardır. Derginin en iyi bitki ressamlarından biri ise (1837-1878 yılları arasında) 2000’den fazla çizim yapan İskoç kökenli Walter Hood Fitch.  

Bitkilerin tarihini, habitatlarını, botanik bilgilerini; nadir veya tehlike altındaki türleri konu eden her makaleye bir botanik resim eşlik ediyor dergide. Bakır levhaya yapılan gravürler yerini 1830’lardan sonra taş baskılara bırakmış. 1949’a kadar renkli baskı pahalı ve yoğun emek isteyen bir iştir. Curtis Botanical Magazine bitkilerin renkli çizimlerini içeren en uzun soluklu botanik dergisi olarak biliniyor.

Botanik sanatının mihenk taşı sayılabilecek kitaplardan biri de Robert Thornton’a ait: The Temple of Flora. 1799-1807 yılları arasında Londra’da basılmış. Linneaus sistemine de bir saygı duruşu niteliğinde. Thornton, en ünlü çiçek ressamlarına iş vererek, hiçbir masraftan kaçınmamış. Walter Hood Fitch’in japon zambağı, Joseph Dalton Hooker’ın orman gülleri, Miss Drake’in Galeandra devoniana türü orkidesi, Philip Reinagle’ın çizdiği Thornton’un bahçesine ait laleler ve Cereus kaktüsü gibi birçok çiçeğin elde renklendirilmiş taş baskılarından oluşuyor. Arka planındaki eşsiz dramatik peyzaj, Romantik dönemin bir yansıması. The Temple of Flora’nın çok az sayıda tam baskısı var ama Taschen yayınlarından çıkan yeni baskısını edinmek mümkün.

Botanik tarihinin seyrini değiştirmiş, çiçek ressamları arasında belki de en çok bilineni Pierre Joseph Redouté. Bitki kültürü ve botanikle yakın ilgisi olduğunu bildiğimiz-  Fransa Kralı 16. Louis ve Marie Antoinette için çalışmış. St. Hubert Ardennes’te büyüdükten sonra genç yaşta tüm Hollanda ve Flanders’i gezerek, Hollandalı ve Flaman ustaların çiçek resimleri üzerine çalışmış. Daha sonra Paris’te yerleşmiş ve bu yeni çevrede, ona botaniğin temelleri öğreten ve birçok botanik kitabının resimlerini sipariş eden L'Heritier de Brutelle ile tanışmış.  Redouté müthiş bir yeteneğe ve tekniğe sahip; vellum üzerine suluboya, stippling (noktasal gravür)tekniklerini kullanır. Noktalarla yapılan gravür tekniğinde süreç, gravür ile aynı ama bu kez metal plakalar üzerine resim ince ve yuvarlak uçlu kalemlerle çizgiler ve noktalar yapılarak aktarılıyor; temel özelliği noktaların ve kısa çizgilerin yoğunluğuyla ton yaratmak. Redoute’un noktasal gravür tekniği ve elde renklendirmeyle tamamlanan en ünlü kitapları arasında Les Liliacees (zambaklar), Les Roses (güller) ve Les plus belles fleurs (yeni güzel çiçekler) var.Napoleon Bonaparte’ın ilk karısı Josephine’in Malmaison şatosunun bahçesindeki çiçekleri resmeden de odur.

Peki bu arada Doğu’da, Anadolu’da neler oluyor?  Anadolu’da bitki çizimleri 16. yüzyıl başlarına kadar daha çok stilize bir tarzla yapılmış. Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait Muhibbî Dîvânı’nda dönemin önde gelen tezhip üstatlarından Kara Memi’nin çizdiği yarı stilize çiçekler öne çıkıyor. Karamemi’nin gülleri, karanfilleri,  sümbül, zambak ve servi ağacı resimleri, doğanın gözlemlendiği bilimsel doğruluğıu olan, ilk gerçekçi bitki çizimleri sayılabilir.

17. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da bilimsel bitki resimlerinin popülerliğinin artmasıyla birlikte, daha doğal, daha gerçekçi resimler yapılmaya başlamış. 18. yüzyıla ait bitki resimlerinin daha üç boyutlu olduğunu, yaprakların ve çiçeklerin zengin renk tonlamalarıyla daha hacimli çizildiğini görüyoruz.  Tezhip ustası Ali Üsküdarî, doğal bitki resimleriyle biliniyor. Çoğunlukla bir kurdeleyle bağlı buketler halinde resmetmiş çiçekleri; sadece Kur’ân sayfalarını, kitap kapak ve sayfalarını süslemek amacıyla yapılan işler… Bitkilerin kök kısımları yoktur, o yüzden bilimsel resimler olduğu söylenemez tabii…

Batılı kaşifler, tıbbi bitkileri kayıt altına almak için Akdeniz ülkeleri ve Orta Doğu’ya, daha çok Anadolu’ya çokça seyahat etmişler. Osmanlı kayıtlarında da rastlıyoruz. Fransız doğa bilimci ve seyyah Pierre Belon da Kanuni döneminde Yunanistan, Mısır, Filistin, Batı Suriye, Anadolu ve Trakya’da dolaşmış; 1553 yılında yayımlanan Seyahatnamesi Türkiye florasını anlatan ilk basılı yayın.

Asuman Baytop, Botanik Tarihi kitabında 16. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya gelen birçok isimden söz ediyor: J. P. de Tournefort, Ferdinand Bauer, Guillaume A. Olivier, Pierre-Joseph Redouté ve Otto Schwarz gibi… Anadolu’ya fauna ve flora örneklerini toplamak ve kayıt altına almak için gelen araştırmacılara, dönemin padişahları tarafından rehberler tahsis edilmiş ve araştırmaların kontrol altında yürütülmesi sağlanmaya çalışılmış. Bitkileri kayıt altına almışlar, bitki tohumlarını ve lale, sümbül gibi soğanlı bitkileri ülkelerine götürmüşler, kültüre alınmalarını sağlamışlar, zaman zaman konuşuyoruz burada da. Bu botanikçi ve bitki ressamları Anadolu’da, İstanbul’da yaptıkları gezilerinde biriktirdiklerini, gözlemlerini çizimleriyle birlikte kitaplaştırmışlar. Avrupa, Doğu’dan gelen birçok tıbbi bitkiyle tanışır bu sayede:  Lale türleri, atkestanesi (Aesculus hippocastanum), ters laleler (Fritillaria imperialis), süsen türleri (Iris sp.), sümbül türleri (Hyacinthus sp.) gibi…

1700’lerin ortasında, doğa tarihiyle yakından ilgilenen Kutsal Roma İmparatoru I. Franz örneğin, (Gerard van Swieten, Adam Franz Kollar ve Nikolaus Joseph Jacquin gibi) botanikçilere sipariş vererek, Bizans döneminde yapılmış Codex’in bitki illüstrasyonlarının bakır levha üzerine reprodüksiyonlarını yaptırmış. Biraz önce de bahsettiğim gibi, Oxford Üniversitesinde profesör olan John Sibthorp ve James Edward Smith 1800’lerde İstanbul, Girit adası, Kıbrıs, Yunanistan’da yaptığı botanik gezilerinden sonra tüm bulgularını Flora Graecea kitabında bir araya getirmişler. Ressam da Ferdinand Bauer’dir.

İstanbullu botanikçi Georges V. Aznavour (1861–1920) da botanik tarihimiz açısından önemli bir değer. Aznavour, İstanbul ve dolaylarında gezmiş, bitki örnekleri toplamış, İstanbul bitkilerinden 15-20 bin örneklik bir koleksiyon hazırlamış. Yeni olarak nitelendirdiği taksonları isimlendirmiş, betimlemiş, Batılı botanikçilerle bağlantı kurmuş ve çalışmalarını (Bulletin de la Société Botanique de France, Magyar Botanikai Lapok ve Bulletin de l’Herbier Boissier) dönemin önemli bilimsel dergilerinde yayımlamış; Prodrome de la Flore de Constantinople (İstanbul Florasına Giriş) adını verdiği Fransızca bir kitabın müsveddelerini hazırlamış.

Rus doğa bilimci ve politikacı, bir süre İstanbul’daki Rus konsolosluğunda çalışan Pyotr Alexandrovic Çihaçov 1850’lerde Batı ve Kuzey Anadolu’da yaptığı gezilerden sonra 8 ciltlik Küçük Asya’nın fiziki coğrafyası, zoolojisi ve botaniği üzerine dev eserini yazmış. Anadolu’daki bitkilerin yer aldığı diğer bir önemli eser de İsviçreli botanikçi Pierre Edmond Boissier’nin 5 ciltlik Flora Orientalis’i.

19. yüzyılın sonlarında fotoğrafın bulunmasıyla birlikte, botanik kitaplarında bir dönem fotoğraf kullanılmaya başlıyor ama hiçbir zaman çizimin yerini alamıyor. Çünkü bitkileri resimlemek fotoğraf makinesiyle de elde edilmesi mümkün olmayan bir bilgiyi gözler önüne seriyor; bitki ressamları karmaşık, anlaşılması zor kısımları disiplinli bir gözlemle ortaya koyuyor.

20. yüzyılda hazırlanmış, bizim topraklarımıza ait bitkilerin çizimlerini kapsayan en kapsamlı kitap, P. H. Davis editörlüğünde Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nde hazırlanan Flora of Turkey and East Aegean Island kitabı. Aznavour’un bitkilerinin 1600 kadarı da bu kitapta kayıtlı. 20. yüzyıla geldiğimizde, anmadan geçmeyelim, Nebahat Yakar’ın bilimsel bitki çizimleri, botanik tarihimiz açısından son derece değerli. Üç ciltlik Türkiye Bitkileri Resimli Atlası kitabında bitkilerin ayırt edici karakterlerini ön plana çıkartmış Türkiye’de bilimsel bitki ressamlığı mesleğinin doğuşuna öncülük etmiş bir isim; bilim dünyasında bitki çizimlerinin de en az tanımlanmaları kadar önemli olduğunu göstermiş.

Bugünün en uzun soluklu projesi de Türkiye florasındaki tüm bitkilerle ilgili son bilgilerin güncelleştirilip Türkçe’ye çevrildiği Resimli Türkiye Florası projesi. Son yıllarda yetişmiş birçok bitki ressamının çalıştığı, 10 yıla yayılan bu proje tamamlandığında, ülkedeki bitkilerin tamamına yakının resmedilmiş ve Türkçe olarak betimlenmiş olması hedefleniyor. Bitki ressamlığı, artık tanınan ve tercih edilen bir meslek olmaya başladı; bu da Türkiye gibi zengin bir floraya sahip olan bir ülkede olması gereken bir durum. 

 

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Antonin Dvorak Humoresque 03:23