Yunan müziğinin Çaykovski’si Manos Hacıdakis

-
Aa
+
a
a
a

Manos Hacıdakis, doğumunun 92. yılında doğduğu kent olan Xanthi’de (İskeçe) bir hafta sürecek bir etkinlikle anılacak. Etkinlikler 25 Ağustos- 1 Eylül tarihleri arasında Hacıdakis’in doğduğu evde gerçekleştirilecek. Açık Radyo'da da bu hafta Babil'den Sonra programında şarkılarıyla Manos Hacıdakis'i andık. 

Hacıdakis 1985’de kurduğu “Siriyos Oda Orkestrası” ile bir kayıtta

Manos Hacıdakis, doğumunun 92. yılında doğduğu kent olan Xanthi’de (İskeçe) bir hafta sürecek bir etkinlikle anılacak. Etkinlikler 25 Ağustos- 1 Eylül tarihleri arasında Hacıdakis’in doğduğu evde gerçekleştirilecek. Bu ev ölümünden sonra bir müzeye ve kültür merkezine dönüştürülmüştü.

Bir hafta boyunca Hacıdakis’in şarkılarının işleneceği bu ses seminerini, Hacıdakis’in piyanosu eşliğinde sayısız konserler veren, arkadaşı ve dünyaca ünlü bir bariton olan Spyros Sakkasdüzenledi. Seminerin sonunda katılımcılarla birlikte bir de konser gerçekleştirilecek.

Yunan dilinin müzikal tınısıyla çok küçük yaşlarda tanıştım. Yedikule’deki Rum komşularımızın müzikli dilleri, bugün de tadını ruhumda duyumsadığım mahalle duygusunu tamamlayan seslerdi benim için. Henüz televizyonun hayatımıza hükmetmediği günlerde hayatıma giren radyonun kısa dalga frekansları arasında yakaladığım bu müzikal dile de takılıp kalmıştı ruhum.

Adını bilerek dinlediğim ilk Yunan müzisyen Mikis Theodorakis oldu. Bülent abimin kasetleri arasında bulduğum kaset, Zorba filminin müziklerinin yer aldığı kırmızı etiketli bir kasetti.

1980’lerin ortalarında Manos Hacidakis’le tanıştım. O günlerde Beyazıt’ta çalışıyordum ve her hafta sonu Sahaflar Çarşısı’nın arka kapısını geçip üniversitenin önündeki meydana giderdim. Seyyar tezgâhlarda aradığınız her şeyi uygun fiyata bulmak mümkündü. Plakçı tezgâhları da o meydana kurulurdu. Manos Hacıdakis’i de ilk kez orada tanıdım. İlk edindiğim plağı Gioconda’s Smile LP’siydi. Bilerek aldığımı söyleyemem ama eve gidip de plağı dinlediğim anda büyülemişti beni. Sonra izini sürmeye devam ettim. Bugün 135 albümlük bir Hacıdakis arşivi bilgisayarımda yüklü ve dinledikçe Hacıdakis’in tanrısal müziğine yeniden tutkuyla bağlanıyorum. Boşuna ona Yunan müziğinin Çaykovski’si dememişler.

Hacıdakis 1985’de kurduğu  “Siriyos Oda Orkestrası” ile bir kayıtta    

Yunan müziğine olan tutkum 1990’lı yıllardan sonra Rebetiko müziği ile daha da renklendi. Costas Ferris’in Rebetiko filmi o yıllarda İstanbul’da gösterime girmişti ve yine aynı günlerde 1991’de Muammer Ketencoğlu ile bugün de süren dostluğumuzun ilk adımlarını atmıştık.

Sevgili arkadaşım Muammer Ketencoğlu sanatçının ölümünün ardından 1994 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Hacıdakis’in Arayış Dolu Öyküsü” başlıklı bir yazıda usta müzisyeni anlatmıştı. Yazı : “Yaşama salt bir müzisyen olarak değil, genel tavrı olan bir aydın gibi bakardı… Büyük sanatçıların zaman geçtikçe, bir anlamda öldükten sonra anlaşıldıkları söylenir. Acı, -ama yitip gitmeye yeğdir kuşkusuz. İşte kendi serüveni içinde kusursuzluğu yakalamak istercesine, nota nota işlediği yüzlerce ölümsüz şarkının yaratıcısı Manos Hacıdakis’le dinleyicisinin ilişkisi böylesine buruktur. Onun yapıtına ve yaşam tarzına baktığımızda, aksi sanatçı görüntüsü arkasında bu burukluğun gitgide büyüyen gölgesine karşın özgün yaratıcılığını koruma amaçlı diretici bir kişilik buluruz. Büyük ustanın ölümünün üstümde yarattığı etkileri anlatarak yazıyı dramatize etmeye hiç niyetim yok. Ancak onu yitireli iki hafta olduğu halde bu ilk çiziktirme denemesinin bana ait olmasından duyduğum üzüntüyü de belirtmeden geçemeyeceğim…”  cümleleriyle başlıyordu ve devamında usta müzisyeni çeşitli yönleriyle anlatıyordu.

Hacıdakis 1925’de İskeçe’de varlıklı bir ailenin içerisinde doğmuş. Babası ile annesi ayrılınca annesiyle birlikte 1932’de Atina’ya taşınmışlar. Babasının erken ölümü üzerine maddi sıkıntılar da başlamış. Çok çeşitli işlerde çalışarak annesiyle birlikte savaş yıllarının, işgal günlerinin zorluklarını göğüslemiş. Şarkılarında o günlerden kalma ince bir hüznü her zaman hissediliyorsunuz.

Hacıdakis işgale karşı Yunan direniş hareketine katılmış, savaş sonrası yıkımından sıyrılmaya çalışan Yunanistan için mücadele vermiş. 1964’de sıkı dostu Theodorakis ile yaptıkları müziğe dair tartışma sonucunda ondan farklı bir siyasi yol izlemiş ve müziğinde de anti-popülist bir anlayışı benimsemiştir. Hacıdakis’in müziğinin beni Theodorakis’in müziğinden daha çok etkilediğin çok rahat söyleyebilirim. Bana göre Hacıdakis geçen yüz yılın dünyadaki en önemli besteci ve müzisyenlerinden birisiydi.

Klasik müzik eğitimine henüz 4 yaşında piyano dersleri alarak başlamış, sonra akordeon ve violin çalmayı da erken yaşlarda öğrenmiş. 1940-1943 yılları arasında Menelaos Pallandios’dan ileri müzik teorisi ve kompozisyon dersleri almış. Aynı yıllarda da Atina Üniversitesi’nde felsefe eğitimi görmüş. Üniversite yıllarında Nikos Gatsos, Yorgos Seferis, Odysseas Elitis gibi entelektüellerle sık sık bir araya gelirlermiş. Nikos Gatsos en sevdiği söz yazarıydı ve uzun yıllar onunla birlikte ses kompozisyonları üzerine çalıştılar.

Kayseri kökenli Amerikalı yönetmen Elia Kazan’ın 1963 tarihli “America, America” filminin müzikleri de Manos Hacıdakis’e aittir

 1946’da film müzikleri besteleyerek başladığı müzikal yolculuğunda kent kökenli Yunan halk müziğinin etkilerini görüyoruz. Hacıdakis bu müzik dilini alıp klasik müzik eğitiminin olanaklarıyla çok daha ileri bir yere taşıdı.

Keza yine müziğinde Rebetiko’nun etkisini de görüyoruz. Bu müzikle ilgili görüşleri Yunan orta sınıflarında tepkiyle karşılansa da Rebetiko müziğine yaklaşımı Yunan müziğini radikal bir biçimde değiştirmiş. Buzuki ustası Zambetas ve Rebetiko müziğinin önemli bestecisi Vasilis Tsitsanis ile birlikte çalışmış ve plaklar yapmış. Buzukinin olanaklarını sonuna kadar zorlamış.

Yaşamı boyunca film müziklerinin, Yunan Antik dramaları için yaptığı müziklerin, oda müziklerinin ve kent kökenli halk şarkılarının çağdaş yorumlarının yer aldığı onlarca albüm yapmış. Yaşar Kemal’in İnce Memed romanından Peter Ustinov’un sinemaya uyarladığı Memed My Hawk filminin müzikleri de Manos Hacıdakis’e aittir.

1958’de şarkıcı Nana Mouskouri ile çalışmaya başlamış. 1966’da Yunanistan’daki askeri diktatörlüğe muhalefeti nedeniyle çalışmalarına New York’da devam etmiş ve 1972’ye kadar ülkesine dönmemiş. Diktatörlüğün yıkılması ardından 1975- 1981 yılları arasında Atina Devlet Orkestrası’nda, Ulusal Opera’da ve Ulusal Radyo’da çeşitli görevler üstlenmiş. Umduğunu bulamayıp yeniden müziğe dönen Hacıdakis 1985’de Siriyos Oda Orkestrası ile eski-yeni birçok yapıtını kaydetmiş, birçok önemli sanatçının kayıtlarında orkestrasıyla yer almış.

Manos Hacıdakis’in yayınlanmış 4 tane de şiir kitabı vardır.

Manos Hacıdakis 15 Haziran 1994’de 68 yaşında Atina’da hayata veda etti.

Bugün bu programda şarkı çevirileriyle bana destek veren ve şu an Xanthi’deki seminerde yer alan sevgili arkadaşım İvi Dermancı’ya, Bay Spiros Sakkas’a ve seminere katılan dostlarımıza, Hacıdakis in deyimiyle bir zamanlar “…beyaz bir ışık saçan, doğunun yıldızı…” İstanbul’dan, Açık Radyo, Babil’den Sonra programından, Manos Hacıdakis şarkılarıyla bir selam göndermek istedim.

Bugün iklim değişikliği ve ekolojik yıkımlarla, açlıkla, adaletsizlikle, yoksullukla, savaşlarla, kalabalık insan göçleriyle, ölümlerle vs. yara bere içerisinde kalan ruhlarımızı onarmada, daha iyi bir hayatı hep birlikte yeniden kurmada müziğin (sanatın) evrensel diline inanıyorum. Babil’den Sonra ayrışan dillerimizi-kalplerimizi ancak müziğin (sanatın) diliyle yeniden sağaltabiliriz. Yapmamız gereken yegâne şey kalplerimizin ritmini takip etmek. Ne diyordu Bob Marley bir şarkısında: “Üzülme kardeşim, bu dünyada hepimiz aynıyız. Barışı birlikte gerçekleştireceğiz. Kalplerimiz yakın ve güzel duygularla, titreşimlerle yüklü. Kalbimizin ritmini takip edelim.”