Yaşa be Onat Abi!

-
Aa
+
a
a
a

Geçen hafta Babil’den Sonra programında 30 Aralık 1994’de The Marmara Oteli’nin kafesinde patlayan bombayla ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995’de hayata veda eden Onat Kutlar için Ruhi Su’dan, Mahsuni Şerif’e; Brena McCrimmon’dan, Hanende İbrahim Efendi’ ye, Öztürk Serengil’e kadar birçok sanatçıdan seçtiğimiz şarkıları- türküleri çaldık ve Onat Kutlar’ın sesinden bir de şiir dinlettik.

1968 olaylarının Türkiye’ye yansımasıyla başlayan dönemin “… aşk, ateş ve anarşi günlerinden altın çıkaran…” insanlarındandı Onat Kutlar. “…Antep’ in fıstık ağaçlarının gölgesinde, portakal bahçelerinde…” yazdığı şiirlerle başlayan edebiyat macerası öykü, şiir, deneme, senaryo ve edebiyatın hemen her alanında yarattığı eşsiz yapıtlarla devam etti.  Ferit Edgü ona edebiyatın dekatloncusu boşuna dememişti. Onat Kutlar bana Türkçe’yi sevdiren insanların en başında gelen insandı.

Onat Kutlar, 1984 tarihli kitabı “Sinema Bir Şenliktir” le hayatımıza sinemanın bitmek tükenmek bilmeyen uzun şeridini de sokmuştu. Onat Kutlar benim gibi kendisinden sonra gelen gençlere edebiyat gibi sinemanın da eşsiz tadını tattırdı. 1960’lı yıllarda felsefe öğrenimi için gittiği Paris’te Fransız Sinematek’inin müdavimi oldu. Şakir Eczacıbaşı, Hüseyin Baş, Cevat Çapan, Sabahattin Eyüboğlu ve çok sayıda aydınla birlikte Sinematek’i İstanbul’a taşıdı, tıpkı Paris gibi İstanbul’u da sinemalı-şenlikli bir kente çevirdi. 1965’de kurulan Türk Sinematek Derneği 1975 yıllına kadar çok etkin oldu. Sinematek Derneği 1980 askeri darbesinden sonra kapatıldı. Bu sinema deneyimi bugün de birçok genç sinemacıya- sinemasevere ilham vermeye- yol göstermeye devam ediyor.

Onat Kutlar bir yazısında “…Hiçbir kutsal amaç, hiçbir ideoloji, hiçbir hak, hiçbir öfke, hiçbir yetki doğrulamaz öldürmeyi…” diyordu. Ölüm, Onat Kutlar’ ı 1994 yılının 30 Aralık günü The Marmara Oteli’ nin lobisinde patlayan bir bomba ile buldu. Aynı yerde o gün 37. yaş gününü kutlayan, yüreği barış için çarpan bir başka aydın, Açık Radyo programcısı Cüneyt Cebenoyan’ın kardeşi, arkeolog ve rehber Yasemin Cebenoyan hayata veda etmiş; Onat Kutlar bir süre daha yaşama tutunmaya çalışmıştı.

Son yazısı ölümle yaşam arasında gidip gelirken yayımlanır.

Onat Kutlar, her yeni yılın ilk sabahında arkadaşlarını toplayıp Eyüp’teki Piyerloti Kahvesi’ ne giderler ve yeni yıla hep birlikte kahve içerek ‘hoş bulduk’ derlermiş. Olayın yaşandığı yılbaşı öncesinde de gazetedeki köşesinden okurlarını Eyüp’ e, Piyer Loti’ ye çay içmeye davet ettiği son yazısı, ölümle yaşam arasında gidip gelirken, 1 Ocak 1995’ de yayımlanır. O son yazısında Kutlar: “…Gökyüzü de, Haliç de, kent de daha kirli. 1995, bir bahar aydınlığı ile başlamıyor. Yaşadığımız kent, ülke ve yeryüzü ölümler, kıyımlar, savaşlar, haksızlıklar, ilkellikler, aldatmalar, kirlilikler, çirkinlikler içinde…” diyordu.

Kendi sesinden bir şiir dinlemek için: Unutulmuş Kent (1986) Sokak 

Fethi Naci’nin Latin Amerikalı edebiyatçılardan çok daha önce büyülü gerçekçilik akımının ilk örneklerinden birisi olarak tanımladığı öykü kitabı İSHAK’ da Onat Kutlar, öykünün kahramanı İSHAK’ı şöyle anlatıyordu “…Tuhaf bir yaratık. Yıllardır mehtaplı gecelerde bir ağaca tüneyip yeryüzünü gözetler İshak. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi, dengede tutmaya çabalayan birisidir” . Onat Kutlar da öykü kahramanı gibi bir İSHAK’tı. Şiirler, öyküler, senaryolar yazdı. Sinemanın eşsiz dilini bizlerle tanıştırdı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararına karşı arkadaşlarıyla bir kampanya düzenlemişlerdi. TİP’in düzenlediği Şili Dayanışma Gecesi’ndeki konuşmasını anımsıyorum. 12 Eylül’den sonra kaleme alınan Aydınlar Dilekçesi’nin örgütleyicilerindendi ve 1984 yılında bu davadan dolayı yargılandı. 1985 yılında 12 Eylül’e karşı naif duruşunu Yeter ki Kararmasın kitabında gösterdi. Her fırsatta aklın terazisini battığı çamurdan çıkarıp, dengede tutmaya çalıştı.

Onat Kutlar bugün Aşiyan’da yatıyor.

Ölümle yaşam arasında gidip geldiği günlerde, 1 Ocak 1995’ de yayımlanana son yazısında Kutlar: “…Gökyüzü de, Haliç de, kent de daha kirli. 1995, bir bahar aydınlığı ile başlamıyor. Yaşadığımız kent, ülke ve yeryüzü ölümler, kıyımlar, savaşlar, haksızlıklar, ilkellikler, aldatmalar, kirlilikler, çirkinlikler içinde…” diyordu. 11 Ocak 1995’de hayata veda etti ve 15 Ocak’ ta binlerce insanın katılımıyla ve alkışlarla son yolculuğuna uğurlandı. Hatırlıyorum, Aşiyan Mezarlığı’ nda kasvetli, ölümlerle daha da kirlenmiş- kurşuni bir gökyüzü ve yağmur vardı.

“Biz ölümlü insanlarız…” diyordu bir başka yazısında “… Yaşamayı ve baharı bu yüzden severiz. Doğan her şeye inanırız. Çocuklara, güneşe, bize düşler sunan ay ışığına. Sevdiğimiz kadınların boynunu okşamak isteriz ve çocuklarımızın. Günü kızarmış bir ekmek gibi tazeyken bölüşürüz ve akşamın kızıl tüyleriyle gelip sabahın yumurtaları üstüne oturmasını severiz. Karız şarabı acılarla da mayalanmış olsa, sarhoş eder bizi. Ve çocuklarımıza ekilmiş toprak kadar gerçek bir gelecek bırakmak isteriz. O sonsuz düşü… “ diye devam ediyordu yazı.

Bahar İsyancıdır kitabının bir yerinde “…Yaşadığımız şu karabasan bir gerçeğin yansımasından başka bir şey değilse, ölümsüz gençlik ve bahar düşlerimiz nedir? Gerçek değil mi onlar? “diye soruyor ve “İstersen şimdi yalnız bunu düşünerek bekleyelim yarını. Yarın her zaman güzeldir” diyordu.

Güzel yarınlara olan inancımızla hepinize- hepimize daha iyi, daha güzel ve daha umutlu bir yeni yıl diliyor; Fethi Naci’ nin, Onat Kutlar’ a ardından “ Yaşa be Onat!” diye seslendiği gibi biz de Onat Kutlar’ a bir kez daha “Güzel kitaplar okumak, güzel filmler izlemek, güzel müzikler dinlemek hep sevindirmiştir beni. YAŞA BE ONAT ABİ!”  diye seslenmek istiyoruz.