Prof. Selçuk Erez'le İstanbul Üniversitesi'nin Bölünmesi Hakkında Konuştuk

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'de konuğumuz olan İstanbul Tabip Odası Eski Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez'le, İstanbul Üniversitesi'nin bazı bölümlerinin yeni kurulacak İbni Sina Üniversitesi'ne bağlanmasına ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin Silivri'ye taşınmasına dair yapılan planları, ilgili tarafların, meslek odalarının dışarıda bırakıldığı karar sürecini, bu konudaki güçlü protesto ve tepkileri, bu kararların Türkiye'de bağımsız üniversite kurumu ve katılımcı demokrasi açısından ne manaya geldiğini konuştuk. 

 

Ömer Madra: Burası Açık Gazete ve İstanbul Üniversitesi’nde olup bitenlerle ilgili olarak bugün Cumhuriyet gazetesinde de yer alan bir şey var, İstanbul Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencilerinin üniversitelerinin bazı bölümlerinin İbni Sina Üniversitesi’ne bağlanmak istemesini ve ayrıca epey zamandır tartışılan, konuşulan bir şeydi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin de Silivri’ye taşınacağı yolundaki iddialarının karşısında kalabalık bir katılımın da olduğu bir protesto gösterisi oldu, cüppeler ve beyaz önlükleriyle tıp fakültesinin elemanlarının. Bugün AKP’nin üniversite bölme tasarısının TBMM’de görüşüleceği haberi vardı. Bunun ayrıntıları üzerinde konuşmak üzere İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof.Dr. Selçuk Erez’le biraz konuşalım istedik ve neler olup neler bittiğini anlayalım dedik. Merhabalar Selçuk bey.

 

Selçuk Erez: Merhaba efendim. Yalnız küçük bir yanlış var, ben 1 hafta evvel benim başkanlık devrim sona erdi, Pınar Saip hanım geldi.

 

ÖM: Evet eski başkan dememiz gerekiyordu, aynı zamanda Cumhuriyet yazarı olduğunuzu da eklemeliyim tabii.

 

SE: Doğru. İstanbul’da İbni Sina Üniversitesi diye bir üniversite kuruyorlar ve İstanbul Üniversitesi’ne ait bir sürü fakülte buna bağlanıyor, Cerrahpaşa da buyurduğunuz gibi ötelere taşınıyor. Niçin bu kadar çok öğrenci ve öğretim üyesi ve eski mezun çıktılar orada uzun müddet görülmemiş bir kalabalık oldu. Gezi hadiselerinden bu tarafa ben bu kadar çok canlı protesto eden bir halk kitlesini görmemiştim.

 

ÖM: Dün değil mi efendim?

 

SE: Dün dehşetliydi, tüyler ürpertici bir durumdu, hoştu yani.

 

ÖM: Evet dün arkadaşımız Can Tonbil de oradaydı ve çok etkileyici bir kalabalık olduğunu, canlı bir katılım olduğunu bizzat söyledi, şimdi siz de doğruluyorsunuz, önemli. Neden bu böyle?

 

SE: Orada söylenenleri dinlediğimiz vakit tamamen yanlış, o binaların başka bir yere taşınması, yerlerine oturup da TOKİ’ye, vs. yeni binalar yaptırıp, yani konutlar yapılacağı ve bu şekilde kar sağlanacağından tutun, bu tabip odası seçimlerinde hükümete yandaş olmayan grupların kazanmasına bir nevi ceza olarak da yorumluyorlar. Bunu YÖK’ten de birisi söylemiş galiba. Değişik şeyler, hepsi de doğru bunların ama en doğru bakış açısı şu olmalı, biz bir müddettir bu ülkede vatandaş olarak seyirciyiz, bize diyorlar ki “oturun şurada, benim ne yapacağımı seyret, ha itiraz edersen de kızarım, hatta cezalandırırım! Senin vazifen sadece benim yaptıklarıma hayran olmaktır, görevin bu.” Ne yapıyorlar? “Ben Trakya’yı böleceğim, yeni bir boğaz yapacağım” aferim, maşallah diyeceğiz veya sağlıkta devrim dediler, sağlıkta aşama dediler, çok dehşetli yerlere ulaşacağımızı söylediler, biz şimdi hekimler olarak, oda olarak bakıyorduk, her bakımdan hata, geminin su almasına benzer bir durum, oradan su alıyor, koşuyorlar değiştiriyorlar kaideleri oraya yapıştırıyorlar, bu sefer başka bir yerden su alıyor. Özet: sistem çöküyor. Peki ne oldu? Bundan 2 devre evvel tabipler birliği getirilerek başta başkanları sağlık bakanlığına gittiler, “yanlış yapıyorsunuz, yapmayın, etmeyin!” dediler, cevap: “eğer bu konuda ısrarcıysanız parti kurun, meclise gelin, orada fikirlerinizi söyleyin!” Vatandaş dünyanın medeni memleketlerinde seyirci değildir, çünkü soru soran, hadiselere katılan ve ciddiye alınan çok önemli bir ortaktır her türlü eylemlerde. Sen bunu “otur beni seyret, bak bak ne güzel şeyler yapacağım, parende atacağım” denmez vatandaşa.

 

ÖM: Demokrasinin tanımı da budur değil mi esas olarak?

 

SE: Evet. İşte bu memleketimizin iktisaden estetik bakımdan, sanat bakımından, bizim bakımımızdan böyle perişan hale gelmesinin esas ana sebebi vatandaşın bir nevi seyirci kabul edilmesi kendisinin de kendinden menkul bir şey, dehşetli bir aktör veya dansçı yahut balerin olduğunu zannetmesidir. Aynaya bakıyor kendine hayran fakat sen aynaya bakma vatandaşın fikrini sor. Burada hekimlerin,  meslek odalarının, tabip odalarının fikri sorulmadan “onu alacağım buraya koyacağım, şunu alacağım şuraya koyacağım, sen karışma, sokağa çıkarsan seni fena ederim!” demek yerine lütfen vatandaşın dediğine kulak as! Kulak asacak mı? Hayır. Bunun da sonunu göreceğiz seçimlerde ne olacak.

 

Can Tonbil: Aynı zamanda iletişim fakültesi, işletme fakültesi, orman fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi, spor bilimleri fakültesi ve sağlık hizmetleri meslek yüksek okulu gibi birçok bölüm de kaybolmuş olacak.

 

SE: Dahası var, biz tabip odası olarak onların da durumu bizim kadar perişan ama biz durmadan saymadım kaç defa dekanlığa, rektörlüğe, hükümete “yahu ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz?” dedik ama cevap yok, muhatap yok. “Yoo biz bir şey yapmıyoruz, böyle bir şey düşünmüyorduk ama vaz geçtik” gibi uyutmak, narkoz vermek yoluna gidiyorlardı ve sonuçta aniden “bak ben sana şimdi neler yapacağım biraz sonra göre!” böyle şey olur mu? Olmaz, kabul etmiyor ve kabul etmeyenlerin sayısı giderek kıvançla izliyorum ki artıyor ve seçime ramak kala böyle şeyler yapmak kitleleri de bu kadar büyük protestolara sevk etmek de pek akıllıca bir şey değil onlar açısından.

 

ÖM: Evet ilginç, mesela Prof.Dr. Alaattin Duran da “hepimiz üzüntü içerisindeyiz, böyle bir ayrımı hiçbir şekilde düşünmemiştik, inşallah yine de gerçekleşmeyecek, gayret göstermeye devam ediyoruz, bunun sonunda başarılı olacağız diye düşünüyorum. Zor bir süreçten geçiyoruz” demiş. Anfideki öğrenciler de sıralara vurarak ve alkışlarla protestoya katılmışlar, ben Cumhuriyet gazetesindeki haberi birazcık sizi özetlemeye çalışıyorum dinleyiciler için. İstanbul Üniversitesi bileşenleri de Beyazıt kampüsünde bir araya gelip Türk Tabipleri Birliği eski başkanı Prof.Dr. Raşit Tükel, İstanbul Tabip Odası başkanı Prof.Dr. Pınar Saip, eski CHP milletvekili Kadir Gökmen Öğüt de katılmış ve “üniversitemi bölme, elini üniversitemden çek, bakteri değiliz bölünerek çoğalamayız, kolay kazanmadık, bırakmayız!” döviz ve pankartların açıldığı eylemde “bu daha başlangıç, mücadeleye devam, İstanbul Üniversitesi bütündür, parçalanamaz, direne direne kazanacağız” sloganları atılmış. Sizin de dediğiniz gibi oldukça uzun zamandır görülmemiş bir coşkulu kalabalık var OHAL şartlarına rağmen.

 

SE: Evet, buna üzülelim mi? Yani vatandaşın meselesine sahip çıkmasına “vah vah ne utanmazlar!” mı diyelim yoksa medeniyet yolunda ilerlemiş bir gençlik ve bunlara yanında da yaşını başın almış insanların elele vererek yaptıkları bu eyleme sevinelim mi? Tabii ki sevinelim.

 

ÖM: Evet herhalde ikincisi olacak. Peki gelişmeyi nasıl görüyorsunuz geleceğe yönelik olarak? Yani bunda ısrar edecekler midir?

 

SE: Bundan evvelkilerde kiminde vaz geçtiler kiminde ısrar ettiler. Yalnız oturup da bu kadar hata yaptıktan sonra, bu kadar vatandaşın tepkisini hesaba katmadıktan sonra ne beklerim? Muhtemelen etmeyecekler ama ne olacak? Bunların yerine kim gelirse seçimde bunun hata olduğunu tabii ki birçok şey gibi anlayacak ve değiştirecek ama biz bunu beklemeyeceğiz, inşallah-maşallah demenin ötesinde vatandaşın tepki göstermesi lazım.

 

ÖM: Evet aynen öyle, demokrasinin en temel şeyi zaten. Dün de Demokrasi İçin Birlik, Yurttaş Girişimi ve Diyalog Grubu ortak imzalı üç grubun imzalı ilanında da güç birliği isteyen ilanı çıkmıştı Cumhuriyet gazetesinde ve Evrensel’de galiba. Yani önemli bir muhalefetin de doğmakta olduğunu görüyoruz.

 

SE: Açık Radyo da bu demokratik girişimleri güzel yansıttığı için de hepimizi ayrı ayrı müteşekkiriz.

 

ÖM: Estafurullah, çok teşekkür ederiz Selçuk Erez, her zaman mikrofonlarımız sizin sesinizi elbette açık.

 

CT: Görüşmek üzere.

 

ÖM: Teşekkürler. Prof.Dr. Selçuk Erez’le konuştuk, dünkü bu çok tuhaf aslında tuhaf bir şekilde başlayıp ama ondan sonra da kuvvetli bir eyleme dönüşen İstanbul Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencilerinin birlikte hareketiyle yükselen çok kalabalık bir eylemin ardından gelişmeleri Selçuk Erez’le konuştuk.

 

CT: Ben dün Büyükkapı’nın önündeki Beyaz meydanındaki eyleme şahit oldum, oldukça kalabalıktı ve her kesimden insan vardı. Bir diğer taraftan benim görmediğim İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi içerisinde de bir protesto gösterisi varmış. Sarıyer Bahçeköy’deki yerleşke önünde protesto gösterisi yapılmış. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dayanışma Platformu’na bağlı yaklaşık 500 kişilik grup saat 15:00 sırasında fakültenin Bahçeköy’deki yerleşkesi önünde toplanmışlar ve benzer sloganlar atmışlar “fakülteme dokunma” sloganları eşliğinde yerleşkenin içinde yürüyüşe geçmiş akademisyenlerle birlikte öğrenciler. Dışarıda bekleyen sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle buluşmuşlar. Diğer taraftan da söylediğim gibi sadece tıp fakültesi değil birçok bölüm ve fakülte bu durumdan muzdarip, onlar da bölünecekler ve ne olacağı şu anda tam olarak belli değil. Birçok kesim tarafından da İstanbul Üniversitesi’nin yok edilmesi projesi olarak da nitelendirilen bir durumla karşı karşıya olunduğu söyleniyor.

 

ÖM: Evet Prof.Dr. Erez’in de biraz önce belirttiği gibi yükselen bu ses karşısında da geri basmak durumunda kalınacağı görülüyor.

 

CT: İstanbul Tabip Odası başkanı Prof.Dr. Pınar Saip geçtiğimiz haftalarda da konuk olmuştu seçimden hemen önce bizim programlarımızda, “bu kurumların öğretim elemanları, öğrencileri, çalışanları olarak bizler adımız ve tarihimizin bize yüklediği sorumluluğun bilincindeyiz. Derin kökler üzerinden çağdaş bilgi üretimini en yüksek düzeyde yapan dünya üniversiteleri sıralamasında ilk 500’e giren ve tarihin derinliklerindeki kökleriyle güçlü, sağlam, yeni filizleriyle geleceğe uzanan meyveler veren bir eğitim ve hizmet devidir İstanbul Üniversitesi” demiş.

 

ÖM: Mesela İstanbul Üniversitesi’nin ilk fakültesi biraz önce programın başında konuşuyorduk ya Açık Gazete’nin oldukça eski bir üniversite olduğundan, 191 yıldır yani 200 yıla çok yakın bir zamandan beri sağlık ve eğitim hizmeti veren İstanbul Tıp’ın Türkiye’nin ilk orman fakültesinin, ilk veterinerlik fakültesinin, ilk diş hekimliği fakültesinin ve ilk işletme fakültesinin tarihlerinden koparılmak istendiğine dikkat çekmiş ve çok çarpıcı sayılar da vermiş Prof. Saip, 22.755 öğrenci bu taşınmadan etkilenecek” demiş. Bu aklın alamayacağı bir şey, yani durup dururken birdenbire yerinden yurdundan olan 23 bin’e yakın öğrenciden bahsediyoruz. “Bölünme İstanbul Üniversitesi’ni yok etme projesidir” demiş ayrıca Pınar Saip’in ardından Türkiye Tabipleri Birliği merkez konsey başkanı oldu şimdi Prof. Dr. Raşit Tükel de alınan kararın tepeden inme bir karar olduğunu vurgulamış ve şunları söylemiş “yasa tasarısı üniversiteyi bölmek istiyor peki niye? Bunun için bir gerekçe sunuldu mu?”

 

CT: Üniversiteler özgür olsun dedikçe yukarıdan verilmiş olan bir talimatla beraber üniversiteler parça pinçik edilmeye çalışılıyor, tam tersi yani!

 

ÖM: Peki bölelim diyor, niye diye soruyor? Yok bir gerekçesi, verilmiyor, bunun için bir gerekçe sunuldu mu? Hayır. Herhangi bir kimsenin bir fikri var mı? Hayır. Yapılan tarihsel bağları koparmak, ortak bir değeri ortadan kaldırmak, kökleriyle oynamaktır. Bunları yaptığınızda onların açısından üniversiteleri daha kolay yönetebilirsiniz. Üniversitelerin değerli arazilerini ve fakültelerini istedikleri gibi böl ve yönet mantığıyla yönetme imkanına sahip olacaklar. Üniversitenin bütün bileşenleri, akademisyeni, çalışanı, öğrencisi bu bölünmeye karşı, buna izin vermeyeceğiz” demiş Raşit Tükel.

 

CT: Peki ya mezunları? Üniversiteden mezun olduğunuz zaman bütün her şeyiniz, bütün bağınız kopuyor mu? Burada bitiyor mu bu iş? Üniversiteden mezun oldunuz ve bitti mi oluyor?

 

ÖM: Şüphesiz ki hayır, bu da devam edecek. Yani büyük katılım ve hakikaten Silivri’ye mi?! Türkiye’nin en büyük hapishane birimlerinden birinin bulunduğu yere mi taşımak istiyorlar? Yeni taşındı zaten Silivri hapishaneleri, ilginç bir durum var ama bayağı dikkate değer bir direniş olduğunu da bizzat sen de gözlemişsin zaten.

 

CT: Evet. Kadınlı erkekli, öğrencileri ve hocalarıyla beraber çok fazla insan vardı.